You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.

Baris Yesari Transcripts: Mahkum S2E5 (TR)

(00:10 01:30)

Fırat: Kendimize kim olduğumuzu hatırlatmak için aynalara ihtiyacımız var. Ayna yalan söylemez. Siz ağlarken o gülmez. Ama bir gün düşmanınıza benzerseniz sizi ilk o terk eder.

(07:35 09:00)

Barış: Uf! Bir şey söylesene lan artık! Nereye götürüyorsun beni? Soruyorum soruyorum cevap yok! Bak ya! Of! İyi, şıklardan gidelim o zaman. Kafama sıkmadığına göre taş bağlayıp ayağıma denize mi atacaksın? Ne? Atmadığın yer değil. Yoksa beni diri diri gömecek misin lan? Ama onu ben yapacaktım ya! Ne güzel babamı tam gömüyordum, sen çıkıp gelmiştin, hatırladın mı?

Fırat: Sana ne yapacağım çok mu merak ediyorsun?

Barış: Bana ne yapacağından çok böyle benim karşıma çıkıp çıkıp hukuk hukuk deyip inliyordun ya. Ne oldu da bunların elinden kaçırıp, beni dağa kaldırıyorsun? Bak, her geçen gün bana benziyorsun, söylüyorum sana savcı.

(Araba aynasına bakarak tartışıyorlar.)

Fırat: Bak bakayım! Bir bak, bak! Birbirimize benziyor muyuz? Bence hiç benzemiyoruz. Çünkü sen aşağılık bir katile benziyorsun!

Barış: Beni sen vurdun yalnız, hatırlatırım. Eğer kan kaybından ölürsem sen de katil olacaksın.

(Siren çalıyor.)

Barış: Ao! Bak, sen de benim gibi artık kaçaksın savcı. Kaç bakalım şimdi, hadi.

(10:15 10:50)

(Fırat, Mami ile tartışırken Mami'yi silahla bayıltıyor.)

Barış: Hih! İnsan arkadaşına bunu yapar mı lan? Sen harbi gaddarsın savcı.

Fırat: Arkadaşlar birbirini anlar.

(19:15 19:55)

Barış: İnsan güzel bir şarkı dinleyince her şeyi unutuyor, değil mi savcı?

Fırat: Ya da hatırlıyor.

Barış: Ne oldu, niye kapattın?

Fırat: Benzin alacağım.

Barış: İyi. Ben de tuvalete girerim, çok sıkıştım. Tuvalete gireyim.

Fırat: Koca adamsın lan.

Barış: Oğlum harbiden sıkıştım lan.

Fırat: Bak Barış, böyle ucuz numaraları bırak. Çok ciddiyim, bir numara yapmaya kalkma, bak patlatacağım senin kafanı!

Barış: İyi, tamam arkadaşım, çıkarma o zaman ben de arabana işeyim. Sıkıştım diyorum! Allah Allah! Suçluların da mesanesi var ya!

Fırat: Seni ben... Pis herif!

(20:15 20:50)

Fırat: Gel buraya, gel.

Barış: (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah!

Fırat: Kimseyle göz teması bile kurmayacaksın. Bir numara yapmaya bile kalkmayacaksın. Gidelim. Hadi bakalım Barış.

Barış: (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah! Hâlâ ısırabiliyorum, biliyorsun, değil mi?

Fırat: (###)! Köpekler ısırır oğlum, insan insanı ısırmaz.

(20:52 21:36)

Fırat: Geç şöyle. Geç!

Barış: Yavaş lan!

Fırat: Yap lan hadi!

Barış: Ters kelepçeyle nasıl yapmamı bekliyorsun acaba? Çıkar şunu. Ulan savcı, adam kaçırıyorsun insanla uğraşıyorsun, olacak o kadar.

Fırat: Sen insan falan değilsin.

Barış: Dur lan ellerimi yıkayayım.

Fırat: Başlarım senin ellerine!

Barış: (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah! Tamam lan, tamam! Ah!

Fırat: Yürü.

(21:40 22:15)

Fırat: Benzin ödemesi vardı da.

Barış: Bir de su alsana be savcı, dilim damağı kurudu vallahi.

Fırat: Beter ol.

Fırat: İyi günler, kolay gelsin.

(23:27 23:57)

Barış: Bu arabayı çaldın mı sen?

Fırat: Elimden kurtulamayacaksın lan!

Barış: Beni boş ver. Seni senden kim kurtarsın savcı? Önce adam yaralama, sonra kaçırma şimdi hırsızlık. Sırada ne var? Ha?

Fırat: Bilmem. Belki daha kötüsü vardır, ha?

Barış: Daha kötüsü diyorsun? Oo! Güzel. Güzel. Ne yapacaksın lan bana? Hişt! Allah aşkına, çok merak ediyorum.

(29:09 29:55)

Barış: Şuna bak! Anasının nikahındayız! Oğlum burada in cin top bile oynamıyor. Niye beni buraya getirdin, söylemeyecek misin?

Fırat: Bir düşün. Bir düşün bakalım, ben seni buraya niye getirdim? Çok ıssız bir yer, burada adamı kıtır kıtır kesseler ağaçlardan başka kimse duymaz.

Barış: Bak, benim aklıma saçma sapan şeyler getirme. Savcı, bana benim gibi davranma.

Fırat: Seni keseceğim. Seni kıtır kıtır keseceğim. Oğlum sen manyak mısın lan? Hâlâ anlamadığın bir şey var senin. Ben insanlara hak ettikleri gibi davranıyorum. Şimdi seni oraya götüreceğim, sana hak ettiğini vereceğim.

(30:10 30:45)

Fırat: İn aşağı!

Barış: İnmiyorum!

Fırat: Lan oğlum in aşağı, hadi!

Barış: Ne yapacağını söyle ineyim.

Fırat: Geberteceğim seni Barış! İn aşağı, hadi! İn, in!

(31:08 32:25)

Barış: (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah! Ah!

Fırat: Hadi gel, yürüyelim.

Barış: Burası tam neresi onu söyle bari?

Fırat: Ne yapacaksın lan neresi? Yürü hadi.

Barış: Oğlum öldüreceksin ya beni. Nerede öleceğimi bilmek istiyorum.

Fırat: Burası kimsenin bulamayacağı bir yer. Yani seni geberttikten sonra seni kimse bulamayacak. Bilsen ne olacak?

Barış: İşte insanın bir iç huzuru var ya ama sen nereden bileceksin ki onu?

Fırat: Konuşma!

Barış: (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah!

Fırat: Konuşma, yürü.

Barış: (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah!

Fırat: Hah, yürü. Evet, geldik. Bak.

Barış: (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah!

Fırat: Oh. Buyurun. Gel, gel.

Barış: Sen beni dağ evine mi atıyorsun lan savcı?

Fırat: Evet, şömine de var. Ayı postu da var.

Barış: Yok artık.

Fırat: Ve daha niceleri. Bak şimdi.

Barış: (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah!

(32:28 34:38)

(Fırat, Barış'ı koltuğa atıyor.)

Barış: Burası neresi lan?

Fırat: Burası bizim geçmişimiz Barış. Ve vereceğin kararla senin geleceğini belirleyecek olan ev.

Barış: Sen burayı ne ara hazırladın?

Fırat: Geri gelir gelmez hazırladım, nasıl, beğendin mi? Seni bir kez daha elimden kaçıracağımı mı zannettin Barış? Baban, gücün, paran falan. Şimdi bir de başıma müritlerin çıktı. Hazırlıklı olmalıydım.

Barış: Sen var ya, ne sinsisin sen.

Fırat: En çok niye mutluyum, biliyor musun? Artık bu hikâyede ikimizden başkası kalmadı. Sen, ben. Bu evden çıkmak istiyorsan gözlerine bakıyorum, şu an gerçekten çıkmak istiyormuşsun gibi duruyor bana, o müritlerinle nerede saklandığını söyleyeceksin. Başka çaren yok çünkü sen yendim. Seni yeniyorum. Ama tatmin olmuyorum. İçimde hep bir şeyler beni kurcalıyor, doymuyorum. Sanki sadece seni gebertirsem bu meseleyi halledemeyecekmişim gibi geliyor. Ben, sen ve senin gibileri yok etmek istiyorum. O yüzden bana cevap ver, güzellikle. Müritlerinle nerede saklanıyorsunuz?

Barış: Vallahi Savcı sana hiçbir şey vermeyeceğim. Kan kaybından kendimi öldürtürüm sana dert olurum, yine de istediğini vermem.

(40:02 41:30)

Barış: Acıyor!

Fırat: Geber.

Barış: Ulan madem gebermemi istiyorsun, niye iyileşmem için uğraşıyorsun o zaman?

Fırat: Yaran kötü durumda. Bu şekilde planlamamıştım. Buraya yaralı gelmeyecektin, malzemem kısıtlı.

Barış: O zaman beni bir hastaneye mi götürsen savcı? Başladığın işi yarım bırakmasan mı?

Fırat: Rahat dur yoksa seni böyle bırakırım.

Barış: Sen açtığın yarayı kendi kapatan adamsın. Öyle bir şey yapmazsın.

Fırat: Kapatacağım. Ben senin bu yaranı kapatacağım. Ama ruhunda daha büyüğünü açmak için.

Barış: Benim ruhum zaten paramparça oğlum, kevgire dönmüş. Sen bana daha ne yapabilirsin ki?

Fırat: Ben sana daha hiçbir şey yapmadım lan. Yaptığımda anlayacaksın.

Barış: Kafama patlatmadığın sürece sıkıntı yok. Ayrıca unutma, o inandığın adalet seni affetmeyecek. Artık sen de bir suçlusun.

(Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.)

Barış: Ah!

Fırat: Nerede saklanıyorsunuz lan?

Barış: Ah!

Fırat: O Sasha nerede?

Barış: Çek!

Fırat: O sarı çıyan nerede Barış?

Barış: Ah!

Fırat: O Rafi nerede? Nerede saklanıyorsunuz?

(Barış bağırıyor.)

Fırat: Bana cevap ver. Cevap ver!

Barış: Savcı!

Fırat: Cevap ver!

Barış: Ah!

(43:59 44:28)

Dadaloğlu: Her insanın bir zayıf noktası vardır. Ona daha önce diz çöktüren akıl hastanesine, zindana yollayan bir savcı yine yapabilir. Ayrıca tamam, belki Barış kolay çözülmeyebilir. Eyvallah. Ancak onu kimin içeri aldığını sakın unutmayın. Onu çok iyi tanıyan, onun en karanlık noktasını bile ezbere bilen bir adam aldı.

(48:05 48:53)

Barış: Oğlum su ne lan? Bana da bir kadeh versene.

Fırat: Sus lan. Şükretmeyi sana öğreteceğim.

Barış: Ulan savcı. Ne garip adamsın. Beni vuran sensin, kaçıran sensin tedavi eden sensin. Bu ne şimdi? Sen yat kalk da Büge'ye dua et. Eğer kurşunu çıkarmasaydı sen çoktan katil olmuştun. Yani aşka şükret.

Barış: Aşk. Büge'yle ruhlarımız birbirine değdiğinden beri ben ölümsüzüm.

(48:54 52:21)

(Flashback)

Büge: Geçen akşam diyorum. Yemekten sonra ben seninle eve gelmedim ya. Ben de bir daha beni aramazsın diye düşünmüştüm, diyorum. Aa, hâlâ bakıyor.

Barış: Çok güzelsin.

Büge: Hmm... Çok teşekkürler. Eminim hayatında gördüğün en güzel kız benimdir, değil mi?

Barış: Açık ara hem de.

Büge: Eminim sen yine hayatında hiç kimseye böyle duygular hissetmemişsindir de.

Barış: Hissetmedim, evet. Peki şimdi ne yapacağız?

Büge: Ne yapacağız, ben sana hemen söyleyeyim. Şimdi buradan çıkacağız. Ondan sonra yolda giderken içecek bir şeyler alacağız. Ondan sonra senin evine gideceğiz. Ondan sonra sen koca kirpiklerini şaklatarak bana böyle romantik bakışlar atıp romantik şeyler söyleyeceksin. Ben de bunların hepsini yutacağım. Ondan sonra hiç bitmeyecek bir film seyredeceğiz. Yani malum sonu gelmeyecek. Ondan sonra da sen beni bir daha aramayacaksın.

Barış: Niye aramıyorum ya?

Büge: Öf, Barış! Bunca çaba sadece bunun için değil mi? Yok efendim, sana iyi misin diye sormuşum da yok, Yesari olduğunu bilmiyormuşum da. Tamam, Yesari olduğunu bilmiyordum da bizim de elimiz armut toplamıyor yani açıp okuduk seninle ilgili bir şeyler okuduk. Biraz araştırdık, biliyorum. Ve sen bir kadının başına gelip gelebilecek bak, en kötü şeysin.

Barış: Seni de zehirlediler yani. Anladım. Madem okudun, baktın, araştırdın, burada ne işin var?

Büge: Çünkü canım istiyor. Yani sonuçta benim başkaları ne düşünüyor ona göre yaşayacak hâlim yok herhâlde. Benim kendi fikrim var. Ne düşündüğümü kendi kendime bulabilirim. Ayrıca şunu da çok merak ediyorum. Bu romantizm balonu ne zaman patlayacak? Bütün Türkiye tek yürek olduk, bunu bekliyoruz.

Barış: Sen bayağı bana inanmıyorsun.

Büge: Evet.

Barış: Sen beni bayağı böyle abuk subuk romantik planlar yapan gece gündüz bomboş spor peşinde koşan biri zannediyorsun herhâlde.

Büge: Yok canım, o kadar da öyle demedim. Hayır canım, onu kastetmedim, yok.

Barış: Neyi kastettin? Evet, tamam, ilişki CV'm biraz kötü olabilir. Ben sana orada yazmayan bir şey söyleyeyim. Ben o kadınlarla birlikte olmak için hiçbirine yalan söylemedim. Bir de orada yazmayan şu var, evet, onların arasından en çok sana âşık oldum. İlk defa kalbim dile geldi ve maalesef o kalbi dile getiren kadın, o kalbe inanmıyor. Canın sağ olsun. Yapacak bir şey yok.

Büge: Tamam ya.

Barış: Öyle.

Büge: Yok, o kadar da demedim.

Barış: İnanmayana ne yapacağım, tamam.

Büge: Tamam Barış.

Barış: Ne? Tamam Barış, ne?

(Büge, Barış'ı öper.)

Barış: Hani inanmıyordun?

Büge: Şimdi biraz inanıyor gibiyim. Biraz.

Barış: Ne yapacağız?

Büge: Çok güzel bir fikrim var. Şimdi buradan size gidelim, yolda içecek bir şeyler alırız. Sonra sen artık bir film seçersin.

Barış: Madem yarıda kalacaksa ben sana bir başyapıt açarım, ne olacak?

Büge: Bence çok güzel.

(52:22 54:03)

Fırat: Senin o bozuk beyninle aşk zannettiğin şey var ya o aşk falan değil, o bir hastalık. Ve bulaşıcı. Büge'ye bulaştırdın. Kız senin gibi bir manyağa âşık oldu. Gittin kızın hayatını mahvettin lan, sonra da kızı kendine mahkûm ettin.

Barış: Birbiri için atan iki kalbin karşısında kim durabilir ki savcı? Durabildiniz mi? Ne sen ne babam ne Savaş. Hiçbiriniz duramadınız. Ben ölesiye sevmeseydim bu hikâyede hiç kimse ölmezdi. Yalan mı? Ben Büge için öldürdüm. Bir insan, iyi veya kötü, bu dünyada yüreği kadar yer kaplar savcı. Sen aşktan ne anlarsın lan?

Fırat: Oğlum sen manyak mısın lan? Sen benim karımı öldürdün lan! Karımı! Gelmişsin burada bana aşk narası atıyorsun. Ben sana aşkı anlatayım mı oğlum? Sana hayatın en büyük ıstırabını anlatayım mı? Karşında Büge'yi düşünsene, kanlar içinde yatıyor. Ruhu bedeninden sökülmüş, çıkıp gidiyor ama elinde tutamıyorsun!

Fırat: Bir hayal et. Hayal et. Ölümü de mi yeneceksin lan? O hastalıklı aşkın ölümü de mi yenecek? Ben sana söyleyeyim, o ıstırabın içinde sevgi yok, saygı yok, öfke yok (###) yok! Ölümün karşısında duramazsın.

(Barış aldırış etmeden yemeye devam ediyor.)

Fırat: Bırak lan şunu! Bırak!

(55:50 01:01:08)

Büge: Bir haber var mı Giryan?

Giryan: Yok.

Büge: Can da sürekli soruyor, bu nasıl bir oyun Fırat amca babamı nereye götürdü, diye. Ben çocuğuma çok üzülüyorum. O, babasını öldü zannediyordu. Ondan sonra çok saçma sapan bir şekilde hayatta olduğunu öğrendi. Şimdi de en son gördüğünde Barış yaralıydı. Gerçekten ona çok üzülüyorum. Sen bugün haklıydın. Söylediğin her şeyde haklıydın. Ben oraya bile isteye gittim. Barış'ı eve ben aldım getirdim. Çocuğumun babası. Öyle olmasaydı da bırakmazdım. Bırakamazdım, yaralıydı. Çok kötü bir vaziyetteydi. Biliyorum Giryan, suçlu. İnan biliyorum. Hasta, onu da biliyorum. Günahkâr, onu da biliyorum. Hepsini biliyorum. Ama çok seviyorum, ne yapayım? Çok seviyorum. Böyle bir insanı nasıl sevebilirsin, diyebilirsin. Ama çok seviyorum. Hayatımızı mahvedeceğini bilerek seviyorum. Mahvettiğini bilerek seviyorum. Ben onu her an yüreğim ağzımda seviyorum. Yine ne olacak, yine ne yapacak diye. Ne yaparsa yapsın değişmiyor. Ne yaparsa yapsın ben onu yine seviyorum. Sana çok saçma gelebilir, haklısın. Sen böyle bir insanı nasıl sevebilirsin, diyebilirsin. Yuh artık, diyebilirsin. Hepsinde haklısın. O bir katil. Barış bir katil, biliyorum. Ama ne yaparsa yapsın ben onu çok seviyorum.

Giryan: Büge, bence hiçbir âşığa, nasıl seversin diye sorulmamalı. Kimin haddine? Aşk bu, yani seversin. Mantığın, normalin olmadığı bir yer işte.

Büge: Böyle dışarıdan bakınca dengesiz, garip bir tip gibi gözüküyorum, değil mi?

Giryan: Âşık ve yaralı görünüyorsun. Ve bence kimse âşık birinden tutarlı hareket beklememeli.

Büge: Teşekkür ederim.

Giryan: Kalbi kırılmamış kaç kadın tanıyorsun? Bırak kalbimizi, bizim saçımızın telini kırıyorlar be. Saçımızın teli başımıza dert oluyor.

Büge: Barış'ın kafasının içi kör karanlıktır, gerçekten bilinmez. Ben oraya baktıkça gerçekten korkuyorum. Kendi kendime, ne yapıyorsun, diyorum. Sen böyle bir insanı nasıl sevebilirsin, diyorum. Ama sonra onun o kalbini düşünüyorum. Çünkü ben onun kalbini biliyorum. Onun kırık, paramparça bir kalbi var. Bana nasıl âşık oldu, biliyor musun? Ben ona iyi misin diye sorduğum için. Çünkü daha önce ona hiç kimse sormadığı için. Bir "iyi misin"e tav olan bir kalbi var onun. O kadar paramparça, o kadar kırık. Sonra ona demek istiyorum ki Giryan üzülme, her şey geçecek, iyi olacaksın, demek istiyorum. Sarmak istiyorum, sarmalamak istiyorum. Ama asla bırakmak istemiyorum. Ama öbür taraftan, aklıma Fırat geliyor. O da haklı, ben onun öfkesini anlıyorum. Fırat'ın içindeki intikam ateşini sonuna kadar anlıyorum. Barış'ı yargılamalı zaten. Barış yargılanmalı. Ama ya öldürürse?

(01:02:25 01:03:45)

(Telefon çalıyor.)

Giryan: Efendim?

Fırat: Giryan, Nazlı nasıl?

Giryan: Fırat sonunda, iyi misin?

Fırat: İyiyim, Nazlı nasıl?

Giryan: İyi, onu uyuttum ama tabii şey sabah seni göreceğinin hayaliyle uyudu. Gelecek misin?

Büge: Giryan ver, ne olur ver. Alo Fırat, iyi misiniz? Fırat, Barış'a bir şey yapmadın, değil mi?

Fırat: Yaralı. Ama ölmedi, yaşıyor, karşımda.

Büge: Fırat bak ne olur, bir şey söyleyeceğim, benim için falan değil hiçbir şey için değil, Fırat ne olursun Can için Barış'a bir şey yapma. Ne olur, Can için. Olur mu?

Barış: Sevgilim merak etme, bu hiçbir halt edemez zaten. Buna yalvarmana gerek yok. Ne var? Ne oldu, beni öldürecek misin? Öldür. Öldür... (Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.) Ah! Ah!

Büge: Fırat yapma!

Giryan: Fırat tamam, sakin ol. Fırat lütfen sakin ol.

Fırat: Nazlı'ya göz kulak olun. Sizden tek istediğim bu. Hacı'yla Bekir'e de söyle. Nazlı şu an tehlikede, unutmayın. İşimi bitirmeden de dönmeyeceğim.

(01:04:22 01:05:45)

Barış: Karımı yalvartmak için mi aradın lan? Böyle yapınca mı arkadaşlarımın yerini sana vereceğim?

Fırat: Seni o komik bornozla ilk gördüğümde söylemiştim. Benim vaktim bol, ben beklerim. Yavaş yavaş çözüleceksin.

(24. bölümdeki heyet sahnesi tamamen unutulmuş(!))

Fırat: Seni o komik bornozla ilk gördüğümde söylemiştim. Benim vaktim bol, ben beklerim. Yavaş yavaş çözüleceksin. Oğlum kendine gel lan. Dön kendine bak. Ağzında altın kaşıkla doğmuşsun Türkiye'nin en zengin ailelerinden birinin çocuğusun etrafında mürebbiyeler, özel hocalar, kolejler, anan, baban senin düşmene bile izin vermemişler, tam düşecekken seni havada yakalamışlar. Özetle ne demeye çalışıyorum, biliyor musun Barış? Senin hiçbir derdin yok. Senin hiçbir derdin yok ama sen yok musun sen. Küçük Barış kendine dert edinmek istemiş. Ve tüm şımarıklığıyla, "beni babam sevmedi, bir kadına âşık oldum, kardeşim aldı" bunları dert edinmeye çalışmışsın. Oğlum sen hiç etrafına bakmıyor musun? İnsanların ne dertleri var sen biliyor musun? İnsanların ciğerleri dağlandı lan! İnsanların derin derin yaraları var. Ama sen bunları anlamaktansa yine tüm şımarıklığınla kötü bir tohum olmayı seçtin.

(Barış iç çekti.)

(01:05:49 01:10:35)

Fırat: Sonra gittin bu kıza kıydın. Melike. Ne istedin lan bu masumdan?

Barış: Kanıma dokundu. Savaş meselesine dokundu. Sevilmemişliğime dokundu.

Fırat: Sevilmedin diye yani? Sevilmedin diye gittin birini mi öldürdün Barış? Bir koyucam sana! Ulan bu dünyada sevgisizliği tatmış tek insan sen misin? Herkes bu dünyada birileri tarafından sevilmedi oğlum. Karısı tarafından, kocası tarafından, sevgilisi, anası, babası... Dünya böyle bir yer oğlum! Herkes sevgisizlikle büyütülüyor.

Fırat: Ben de sevgisiz büyüdüm. Babam çok çocukken terk etti bizi. Babasız büyüdüm. Baba sevgisini bilmiyorum. En azından senin o saçlarını okşayan bir baban vardı.

Barış: Ben babam varken babasız büyüdüm. Benimki daha kötü değil mi?

Fırat: Lan... Tamam lan! Tamam, bu da daha kötü olsun. Bugüne kadar anasız, babasız bıraktığın kaç çocuk var biliyor musun? Sana sayayım mı?

Fırat: Sana kendi cümlenle cevap vereyim. Daha kaç çocuğun ruhunu öldüreceksin? Mesela bu çocuk.

Can: Babacığım, annem Çılgın Prens uzaklara gitti diyor. Ama bizi görüyormuşsun. Umarım şu an beni görüyorsundur. Bugün babalar günü. Fırat abi senin için bir şeyler çekmemi istedi. Böylece seni unutmadığımı anlayabilecekmişsin. Hep seni düşünüyorum. Çılgın Prens asla kaybetmez demiştin. Seni çok özledim. Babalar günün kutlu olsun.

Barış: Tamam, kapat şunu. Tamam, kapat dedim şunu. Bak, kötü olacak. Kapat.

Fırat: Masumiyet canını sıktı değil mi? Hoşuna gitmedi. Masumiyet. Çünkü o çocuk seni çok seviyor. Çünkü o çocuk babasının zalim bir katil olduğunu daha bilmiyor. Seni çok seviyor. Bilmeyecek de.

Fırat: Eğer bana o müritlerinle nerede saklandığını söylersen. Git, çek cezanı lan! Git, çek cezanı. En azından şu çocuk desin ki benim babam mahkûm. İçeride. Seni görsün. En azından sevgiyle büyüsün. Ama sen bunu anlayabilecek kafada biri değilsin. Konuşmazsan eğer bu çocuk seri bir katilin oğlu olmanın yüküyle ömrü boyunca büyüyecek, yaşayacak. Çok acı. Çok acı.

Barış: Ne yapmaya çalıştığını anlıyorum. Beni çocuğumla sınıyorsun. Ben de sana aynısını yapmıştım. Savcı dikkat et, gerçekten bana çok benzemeye başladın. Gerçi benim tarzım farklı. O benim canımın canı. Eğer ona bir şey olursa. bu dünyayı ters çevirir, senin ağzına sokarım!

Fırat: Ben sana diyorum ki eğer çocuğunu seviyorsan bana konuş. Sen hâlâ bana burada terbiyesiz terbiyesiz konuşuyorsun. Oğlum ben öldüğümde benim kızıma diyecekler ki A ya da B şekilde Nazlı senin baban onurlu bir adamdı. Sen geberip gitsen ne olacak? Ne olacak? Bu çocuğa ne diyecekler? Katil çocuğu. Lan hepimizin hayatını yaktın. Benim. Büge'nin. Kardeşinin. Bu çocuğun yakma lan! Bu çocuğun canını yakma artık.

Fırat: Nerede saklanıyor bu mahkûmlar Barış?

(01:14:55 01:16:50)

Fırat: Geç şöyle. Geç, otur şöyle.

Barış: Yavaş! Yavaş! Mahkûm diye diye kendi hapishaneni kurdun demek. Bu bizim aklımıza gelmişti ama yapıldı be savcı!

Fırat: Bak burası senin beyninin içi gibi düşün. Tamam mı? Karanlık. Soğuk. Birazcık da korkutucu. Ama yapmanı istediğim şey ne, biliyor musun? Burada kendinle yüzleşmen. Aslında zannettiğin şeyin hiç zannettiğin gibi olmadığını keşfetmen. Sonra senden kurtulacağım.

Barış: Tebrik ederim. İnce çalışmışsın. Kaliteli suçlar seni anlayanla güzel. Sen beni ilk gördüğün günden beri anlıyorsun savcı. Sana çok teşekkür ederim.

Fırat: Rica ederim. Daha yeni başlıyoruz. Zor bir gece geçireceksin. Buna hazır mısın?

Barış: Bedenler ölür, mezara gömülür. Peki ruhlara ne yaparlar hiç düşündün mü? Beni niye öldüremiyorsun? Onu hiç düşündün mü? Kimse benim beynimin içindeki karanlığa şahit olup hayatta kalamaz.

Fırat: O ruhların ne yaptıklarını sana teker teker anlatacağım.

(01:23:45 01:24:54)

Barış: Savcı! Savcı! Savcı! Lan Fırat! Fırat! Yaşlandı, kulağı da duymuyor. Lan savcı!

Fırat: Ne var lan?

Barış: Neredesin oğlum sen? Ben çok sıkıldım lan! Darlandım burada.

Fırat: Darlan. Darlan diye koydum ben seni buraya. Ne bağırıyorsun?

Barış: Ne oldu mahkûmların hava alma hakkı?

Fırat: Sen mahkûm değilsin. Sen şu an köpeksin! Tamam? Bana nerede saklandığınızı söylersen sana ıslak mama alacağım.

Barış: Kaba herif! Konuşmalara bak! Nerede o ilk zamanlar karşıma çıktığın hâlin? Efendi efendi! Hişt, bana bak! Biraz biraz konuşalım lan. Çok canım sıkılıyor.

Fırat: Konuşmuyorum. Sen de konuşma.

Barış: Niye be? Kendi kendimle konuşmama da mı karışacaksın?

Fırat: Allah Allah! Konuşma!

(01:31:08 01:35:18)

Büge: Hayır, sende dursun.

Barış: Tamam, kimse yok. Rezil olmayacağız.

Büge: Olacağız. Kesin olacağız.

Barış: Çok güzel girdin işte.

Büge: "Belki bir sahil meyhanesinde"

Barış: "Belki bir sahil meyhanesinde"

Büge: Gider... Başlamadı ki.

Barış: Devam, devam.

Büge: Tamam, dur.

Barış: Yakala şimdi. Çok güzel, hadi. Ee, hadi.

(Cem Adrian & Hande Mehan - Sen Benim Şarkılarımsın şarkısını söylüyorlar.)

Barış: Bravo!

Büge: Çok teşekkür ederim.

Barış: Ben sana belki böyle güzel şarkılar yazamayabilirim ama bu şarkıyı sana bir ömür söyleyesim var. Çünkü bu şarkıdaki kız sensin.

Barış: Hadi içelim biraz. Hadi.

Barış: Büge, ben bundan sonra hep seninle uyumak ve seninle uyanmak istiyorum. Düştüğünde, kalktığında, sevdiğinde, kızdığında her zaman yanında olacağıma söz veriyorum. Seni asla yalnız bırakmayacağım. Ne olur benimle evlen.

Büge: Evlenirim seninle.

Barış: O zaman ben o minnak parmakları alayım.

Büge: Hayır, şimdi değil.

Barış: Nasıl şimdi değil?

Büge: Şimdi takmayacağım.

Barış: Ama niye? Bana güvenmiyor musun yoksa?

Büge: Yok. Sana güveniyorum. Ama hayata güvenmiyorum.

Barış: O zaman bu dansı bana lütfeder misiniz?

Büge: Hmm... Bir düşüneyim. Bence olur.

Barış: Onu bırak istersen.

Büge: Bırakmam, hayır. Ya fikrini değiştirirsen?

Barış: Ben fikrimi değiştirmem.

Büge: Değiştiremezsin artık zaten. Yüzük benim.

Barış: Evet, yüzük sende.

Büge: Şimdi bana çabuk cevap ver. Sen bana gerçekten evlenme mi teklif ettin? Rüya değil bu, değil mi?

Barış: Yok, bunda şaşılacak bir şey yok ki. Sen bana iyi misin diye sorduğunda ben bu anın yaşanacağını biliyordum zaten.

Büge: Atma be! Nereden biliyordun?

Barış: Tam da buradan (kalbini gösteriyor) biliyordum.

Büge: Yaa!

Barış: Nereye gidelim?

Büge: Ne bileyim ben.

Savaş: Baba tam tahmin ettiğimiz gibi. Barış saçma sapan şeylerin peşinde. Yine içiyor. Onu artık göndermemiz gerek. Yoksa bizi rezil edecek.

(01:36:45 01:37:10)

Büge: Ne olur geri dön. Ne olur beni yine bırakma. Barış, sen her zaman bana geri dönersin. Ben bunu biliyorum. Ne olur geri dön.

(01:37:14 01:39:14)

Barış: Savcı, su! Ulan burada susuzluktan öleceğim, yaradan değil! Sen ne ara bu kadar gaddar bir adam oldun be!

Fırat: Ne bağırıyorsun lan?

Barış: Susadım. Dilim damağıma yapıştı.

Fırat: Bağırma.

(Barış, Fırat'ın üzerine atlıyor.)

Barış: Yedim lan seni!

(Barış kaçıyor.)

Fırat: Barış! Gerçekten kaçabileceğini mi sandın?

Barış: Tabii kaçacağım lan.

Fırat: Ama bak, bunu hesaba katmadığımı düşünmen beni çok üzer. Daha büyük sürprizimi görmedin Barış.

(01:39:15 01:40:30)

(Barış düşer.)

(Halisünasyon görüyor.)

Savaş: Korkak herif.

Barış: Senin ne işin var lan burada? Senden kurtulmuştum ben. İyiyim ben artık.

Savaş: Sen ne zaman iyi oldun Barış? Sen bensiz yapamazsın.

Barış: Yaptım. Yaparım. Delirdim hatta öldüm, gittim, geri geldim lan ben. Kurtuldum ben senden.

Savaş: Büge de savcı da geldiğimi öğrenecek. Özellikle onların yanında geleceğim.

Barış: Savaş bunu yapamazsın. Müsaade etmem buna.

Savaş: Öyle mi? Kaç o zaman. Kaçabiliyorsan kaç, hadi.

(01:40:35 01:41:05)

(Barış inliyor.)

Fırat: Hişt, hişt, hişt!

(Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.)

(Barış bağırıyor.)

Fırat: Söyle, çok mu acıyor? Ama seni uyardım, değil mi? Seni uyardım.

(01:41:10 01:43:15)

Fırat: Günaydın. Nasılsın? Bakayım.

(Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.)

(Barış inliyor.)

Barış: Bırak lan!

Fırat: Sabaha kadar ateşin düşmedi.

(Barış acıyla bağırıyor, inliyor.)

Barış: Gözün aydın. Bak, istediğin oluyor. Yakında ölüyorum.

Fırat: Konuşmadan ölmene izin vermeyeceğim.

Barış: Ona da karış, ölüme de karış!

Barış: Katil olacaksın. Çok az kaldı, sabret.

Fırat: Elimdeki bütün ilaçları kullandım. Ama ateşin düşmedi.

Barış: Burası bir insanı öldürmek için çok güzel. Ama kurtarmak için güzel bir yer değil. Kabul et, planın fire veriyor.

Fırat: Beni kendine benzetemeyeceksin. Ölmene izin vermeyeceğim.

(01:51:10 01:52:15)

Barış: Hayatımı kurtardın. Sağ ol.

Fırat: Kendim için yaptım. Senin gibi katil biri olmayayım diye. Ayrıca, ölmeni istemiyorum. Konuşmadan ölmeyeceksin.

Barış: Bak, iki oldu, hayatımı kurtarıyorsun. Dikkat et.

(Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.)

(Barış inliyor.)

Fırat: Üç, dört, beş, hiç fark etmiyor. Ömrünün sonuna kadar yaptığın (###) cezasını çekmeden ölmene izin vermeyeceğim, tamam mı?

Barış: Niye yaptıysan yap. Yine de minnettarım sana.

Fırat: Minnetin sana kalsın.

(01:56:55 01:59:00)

Fırat: Oğlum sen ne kadar kahpe bir insansın lan?

(Flashback: Barış makas ile Fırat'ın elini kesiyor.)

Barış: Niye, inandın ama? Sana minnettar olduğumu zannettin.

Fırat: Yine de değil mi? Sen akıllanmayacaksın. Madem sen akıllanmayacaksın, konuşmayacaksın... peki, sen bilirsin. Bak bakalım.

(Fırat, Savaş'ın sorgu videosunu izletiyor.)

Fırat: Barış'la aranızda bir husumet var mıydı?

Savaş: Husumetten öte bir durum. Barış beni hep kıskanırdı.

Barış: S*kt*r lan oradan! Seni ne kıskanacağım? Her konuda senden yetenekliydim ben.

Savaş: Aklımız erdi ereli bu böyle. Bizim ailemizin zayıf halkasıydı o. Bunun altında hep ezildi. Büge'yle evliliğimizi uzun süre kabullenemedi. Aslında Barış'ın bilmediği bir gerçek var. Bunu asla ona söyleyemedim. Duysa delirir. Aslında Büge...

(Fırat videoyu durduruyor.)

Barış: Ne? Ne aslında Büge? Açsana oğlum şunu!

Fırat: Hayır.

Barış: Lan, açsana şunu! Ne aslında Büge?

Fırat: Hayır, açmayacağım.

Barış: Savcı 'play'e basar mısın? Ne dedi o? Ne, aslında Büge? Ne dedi? Benim neyi bilmem lazım? Açsana lan şunu!

Fırat: Ne oldu? Ne oldu?

Barış: Aç şunu! Aç şunu, ne diyor? Aslında Büge ne? Benim neyi bilmem gerekiyormuş? Aç şunu savcı!

Fırat: Bana istediğimi ver, al bunu, doya doya izle. Mahkûmlar nerede saklanıyor Barış?

Barış: Benim ne bilmem gerekiyormuş? Aç şunu! Şunu açar mısın?

Fırat: Mahkûmlar nerede saklanıyor Barış?

(01:59:45 02:00:35)

Fırat: Gel bakalım. Bak, eğer yalan söylüyorsan...

Barış: Niye yalan söyleyeyim? Söyledim işte nerede saklandığımızı. Aç şu videoyu, izlet.

Fırat: Ben kendi gözlerimle göreceğim ondan sonra izleyeceğiz videoyu.

Barış: Ben sana hemen söyledim, sen de hemen açacaksın. Aç şu videoyu.

Fırat: Olmaz. Nerede saklandığını bana göstereceksin videoyu öyle izleyeceğiz.

Barış: Kabul etmiyorum.

(Fırat, Barış'ın yarasına bastırıyor.)

(Barış inliyor.)

Fırat: Barış! Tamam mı? Ne diyorsun, gidelim mi? Hadi, gidelim. Hadi gel, gel. Bak şimdi, adam ol bu oyunu bozma. Ama diyorsan ki bana ben, Savaş'ın videodaki söylediklerini merak etmiyorum, tamam, gitmeyelim.

Barış: Tamam lan tamam. Kozlar elindeyken iğrenç bir adam oluyorsun savcı.

(02:02:52 02:04:08)

Fırat: Bana bak, saçma sapan yerlere geldik. Eğer, o saklandığın yere götürmüyorsan beni ne videoyu veririm sana ne de seni.

Barış: Oğlum beni ters kelepçeyle sen almadın mı? Dünyayla da iletişimimi kesmedin mi? Hâlâ bir şey yapacağımdan mı korkuyorsun?

Fırat: Korku senin içinde. Yolun sonuna geldin, sen de gayet iyi biliyorsun. İçeride ölümü bekleyeceksin. Ha, bir de video var. Acaba videonun sonunda Büge'yle alakalı ne diyordu?

Barış: Bak savcı, ne yapmaya çalıştığının farkındayım. Ama ben buraları çoktan geçtim. Benim sana yaşattığım acılar, acılar tarihine altın harflerle yazıldı. Benimle uğraşma, sonu çok acı olacak, dedim ben sana.

Fırat: Acı bir son, sonsuz acıdan daha iyidir. Sonsuz acı bekliyor seni. Sonsuz acı. Ölmeyeceksin oğlum sen. Çürüyeceksin içeride.

Barış: Of, ne konuştun be!

Fırat: Oğlum bana bak, eğer gerçekten bizi götürmüyorsan o saklandığın yere, elimden çekeceğin var.

Barış: Yemin ediyorum, hastasın sen. İyi, ara madem Sasha'yı konum göndersin sana. Daha ne diyeyim?

Fırat: İyi, tamam lan, kes sesini.

Barış: Ne diyordu lan videonun sonunda?

(02:04:12 02:07:40)

Fırat: Burada mı lan?

Barış: Değil.

Fırat: Nasıl değil lan?

Barış: Burada değil çünkü. Allah Allah!

Fırat: Barış!

Barış: Ne?

Fırat: Oğlum nerede lan bu yer? Beni delirtme!

Barış: Önce videoyu göster ondan sonra söyleyeyim.

Fırat: Önce sen.

Barış: Söylemiyorum.

Fırat: İyi, geri dönüyorum o zaman. Sen bilirsin.

Barış: Hişt, tamam lan tamam. Aynı anda o zaman. Sen videoyu aç ben de nerede saklandığımı söyleyeyim.

Fırat: Anlaştık.

Savaş: Barış'ın bilmediği bir şey var. Bunu asla ona söylemedim. Bilse delirir. Aslında Büge...

Barış: Ne? Ne Büge? Büge ne?

Fırat: Nerede saklanıyorsunuz lan? Oğlum nerede saklanıyorsunuz?

(Araba gelir.)

Büge: Bırak, bırak vermeyeceğim!

Sasha: Bırak, dedim Büge bırak! Bırak Büge!

Büge: Bırak Sasha!

Fırat: Nazlı!

Nazlı: Baba!

Barış: Ben sana daha ne kadar söyleyeceğim savcı?

Can: Baba!

Barış: Her zaman bir ihtimal daha vardır.

Fırat: Oğlum sen ne kadar kahpe bir adamsın lan! Oyun eskisi gibi oynanmayacak. Kızımı bırak! Kızımı bıraksınlar, söyle!

Barış: Prenses hoş geldin.

(Fırat'ın kulağı çınlar ve yere düşer.)

Barış: Ao!

Nazlı: Baba!

Barış: Bir şeyi yok. Hiçbir şeyi yok Nazlıcığım, merak etme.

Nazlı: Baba iyi misin? Baba!

Barış: Çabuk, çabuk, çabuk! Anahtarlar üstünde.

Sasha: Tamamdır.

Barış: Üstünde bir yerde, hadi. Bilmiyorum.

Sasha: Nerede?

Barış: Bilmiyorum, nerede olduğunu. Bul şunu!

Nazlı: Baba!

Barış: Can nerede Can? Can'ı çıkartın, Can'ı alın.

Fırat: Nazlı!

Sasha: Gitmemiz lazım! Gitmemiz lazım, güven bana!

Barış: Hiçbir yere gitmiyorum! Can'ı al! Can'ı almadan gitmem! Sasha, Can'ı alın!

Nazlı: Baba!

Barış: Can'ı al!

Sasha: Yürü!

Barış: Can'ı alın!