You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
Sasha: Savcıyla, Hacı bunun peşini bırakmayacak.
Barış: Yapacak bir şey yok. Yeraltının bedelini ödüyoruz Dadaloğlu'na.
Büge: Neden hepsini değil de tek bir parçayı getirmemi istediniz?
Dadaloğlu: Soygunu yapmaktan daha zor olan nedir biliyor musun? Çaldıklarını elden çıkarmak. Benim de inandırmam gereken bazı insanlar var değil mi? Yalnız anlayamadığım şey şu Barış bu mücevherleri çok rahat elden çıkarabilecekken neden seni görevlendirdi? Yoksa sen de mi ekiptensin? Barış'a eylemleri için Savcı Fırat'tan bilgi mi taşıyorsun?
Büge: Beyefendi, benim sizin sorularınız için vaktim yok, tamam mı? Çünkü benim hiç vaktim yok. Benim çok acil para bulmam lazım. Barış'la konuşmuşsunuz eğer kabul ediyorsanız geri kalanını da size getireceğim.
Dadaloğlu: Beklediğim haber gelmeden kararımı söylemem.
(Telefon çalıyor)
Barış: Dadaloğlu, konuştuğumuz gibi listendeki ilk isim tamam.
Dadaloğlu: Nihayet.
Barış: Büge yanında mı?
Büge: Alo.
Barış: Sevgilim.
Büge: Barış ya kim bu adam? Bana abuk sabuk sorular soruyor.
Barış: Dadaloğlu. Merak etme, garip bir adamdır ama güvenilirdir. Sana istediğini verecek. O aldığın parayla çocukların bütün ihtiyaçlarını giderebilirsin.
Büge: Barış bak, beni garip bir şey içine soktun ben gerçekten korkuyorum artık.
Barış: Korkma bir tanem. Korkacak bir şey yok. Her korktuğunda senin için yaptıklarımı ve o çocukların ihtiyaçlarını düşün. Şimdi kapatıyorum. Görüşürüz.
Sasha: Azimet intikamını merak ediyor. Haklı. Madem mücevherleri çocuklar için çaldık, biz kendimiz hallederdik 'baby'.
Barış: Büge yapacak. Anladı. Gerçek adaletin ne olduğunu anladı. Anladıkça bize daha çok yakınlaşacak.
Sasha: Güvenini test etmek için yaptın yani. 'Okay'. Güzel. Sonra ne olacak?
Barış: Yarın parayı alıp kullandığında, o da artık yeraltından biri olmuş olacak ve 'baby' Büge'yle Can'ı yanıma almamam için hiçbir sebep kalmayacak.
Sasha: Çok güzel. Tabii canım, hayal edebiliyorum. Büge ve yeraltı. Şurada oturur falan. Can buralarda oynar, süper.
Barış: Evet.
Sasha: Mümkün değil.
Barış: Aşk bu 'baby'. Her şey mümkün. Biz onunla belki aydınlıkta mutlu olmadık ama aynı karanlıkta çok mutlu olacağız.
Sasha: (Öksürdü) Çok affedersin, midem.
Dadaloğlu: Bu devirde düşmana değil, dostuna dikkat edeceksin. Düşmanın yapacağı belli zaten, kötülüğünü yapacak. Ama dostun ne yapacağı tam belli değil.
Barış: Benim adamlarım bana sadıktır, merak etme. Daha evvel de ne olduğunu gördün. Benim yerime verdiğimiz arkadaş çoktan gerekeni yapmıştır zaten.
Dadaloğlu: İnsan; eşref-i mahlûkat. Yani yaratılmışların en şereflisi. Ama en nihayetinde mahlûkat. Bak bunu hiç unutma.
Barış: Sizin şu jenerasyonun sürekli akıl verme olayına ben acayip uyuz oluyorum biliyor musun? Yok işte biz sizin zamanınızdayken yok siz giderken biz geliyorduklar falan. Madem her şeyi çok iyi biliyordunuz da niye dünyanın çivisi çıktı Dadaloğlu?
Dadaloğlu: Ben hiç bulaştırma, ben 30 yıldır içerideyim. Sana verdiğim liste bozulan düzeni düzeltmek içindi. Zeyyat da onlardan biriydi.
Barış: Senin liste biraz beklesin. Büge işini hallet.
Dadaloğlu: Sen bana istediğimi verdin ben de senin işini yapacağım, merak etme. O iş bende.
Barış: Benim için çok önemli. Bak, ben burayı, bu düzeni, ailemi tekrardan yanıma alabilmek için kurdum. Baba haklıymış. Aile her şey. Var mı sende çoluk çocuk?
Dadaloğlu: Var. Zamanı geldiğinde sizi tanıştıracağım.
Barış: İyi, hadi bakalım.
Büge: Alo?
Barış: Büge.
Büge: Barış, üstüme gelme bak, zaten çok korkuyorum. Gerçekten iyi değilim. Gözünü seveyim benimle uğraşma, her şey üstüme basmış durumda zaten.
Barış: Hayatım bak, şu an korku zannettiğin şey aslında heyecan. Bu duygunun tadını çıkar. Ama dikkat et peşine kimse düşmesin.
Büge: Barış, benim hiçbir şey gözümde yok. Ben sadece sözümü tutabilmek istiyorum. Sadece o parayı ameliyat öncesi o çocuğa yetiştirebilmek istiyorum. Başka hiçbir şey istemiyorum ben ya.
Barış: Biliyorum. Biliyorum. Ben de sadece seninle oğlumu özledim. Kokunuzu nasıl özledim bir bilsen.
Büge: Kapat, biri arıyor, kapat.
Barış: Tamam. Büge, bak şu an yaptığın müthiş bir kahramanlık. Sen o çocuğun kahramanı olacaksın, unutma.
Büge: Tamam Barış, kapat. Belki çocuğun ailesidir.
Barış: Güneş gibisi var mı be?
Barış: 'Surprise'!
Dadaloğlu: Ne işin var burada?
Barış: Ferman padişahın Dadaloğlu. Dehlizler bizimdir. Ben yerin altında çok fazla duramadım. Büge şimdi benim için ilk suçunu işleyecek ya o yüzden çok heyecanlıyım. Onu yalnız bırakmayayım dedim.
Dadaloğlu: Kafana göre davranıyorsun, ikimizin başını da belaya sokacaksın.
Barış: Ben her zaman kafama göre takılırım. Ben sana çok makul bir manyak olduğumdan bahsetmemiştim değil mi?
Dadaloğlu: Kesin başımızı belaya sokacaksın.
Barış: Haklısın.
Barış: Aç şunu, aç, aç. Aç, aç, aç şunu!
Dadaloğlu: Boşuna arıyorsun, açmayacak.
Barış: Ah, çok az kalmıştı! Ben onun için bu ülkeyi ayağa kaldırdım Dadaloğlu. Ben eski Barış olmadığımı ispatlamak için yaptım o soygunu. Son bir adımdı be. Buraya gelecekti, benim yoluma inanacaktı, o kadar.
Dadaloğlu: Çok güveniyorsun. Kesin aldatılırsın, hiç şaşmaz. Ayrıca senin seçtiğin yol zor, dikenli. Niye seçsin seni?
Barış: Yok, yok, yok! Sevdiğin için acı çekiyorsan daha fazla seveceksin. Benim yolumu seçene kadar vazgeçmeyeceğim. Aç şunu, aç şunu.
Barış: Fukara, bir tane daha versene. Oğlum niye azıcık koyuyorsun? Doldursana şunu adam gibi.
Fukara: Abi fazla olmuyor mu biraz?
Barış: Fazla mı eksik mi? Bak bakayım oradan nasıl gözüküyorum, fazla mıyım sence eksik miyim?
Fukara: Yok be abi ben senin için dedim.
Barış: Benim için? Bak oğlum, bu hayatta iki şeyin yalanını söyleyemezsin. Bir, ne kadar sarhoş olduğunun. İki, ne kadar âşık olduğunun. Şimdi bak bakayım bana, oradan bakınca sence hangisiyim? Âşık mıyım sarhoş muyum?
Sasha: Sen aşk sarhoşusun 'baby'. Bu yüzden her seferinde o Büge'ye inanıyorsun. Güveniyorsun ve sırtından bıçaklanıyorsun. İyi ki yer altında olduğumuzu söylemedin yoksa şu an bizi Fırat'a vermişti bile.
Barış: Oo, yargı 'machine'.
Sasha: Barış yeter!
Barış: İyi, peki. Tanıştırayım o zaman. İçime oturan öküz, Sasha. Sasha, içime oturan öküz.
Sasha: Ben tanıyorum o senin içine oturan öküzü. Onu sen büyüttün, sen şımarttın, tepemize çıkarttın. Senin eserin yani Barış. 'Baby' onu ne kadar çok sevdiğini inan biliyorum. Gerçekten. Canının ne kadar yandığını da biliyorum. Ama artık duygularının seni yok etmesine izin veremezsin. Hiçbir zaman yanında olmamış ve olmayacak birinin sürekli aklında olması ne kadar saçma değil mi? Lütfen artık o zehri içinden söküp atmak zorundasın Barış.
Barış: Ben bu dediğini yapamam ki. Ben onu içimden söküp atamam. İçimdeki Büge'ye dokunamam ben. O zaman benden geriye hiçbir şey kalmaz. Bak emin ol, o zaman sen bile sevmezsin beni.
Barış: Mahkûm Tolga hayatta ve savcının elinde. Bak kafam zaten (###) gibi bir de aldığımız habere bak!
Sasha: Bir de harekete geçmeyelim diye ölüm haberini yapmışlar herifin.
Rafi: Kazandıkları bu zaman içinde de konuşturmaya çalıştılar tabii.
Barış: Yok, konuşturmuş olsalar çoktan baskın yerdik. Bu savcı yine bir şeyin peşinde ama...
Sasha: Konuşması için ona verebilecekleri ne var?
Rafi: Özgürlüğü.
Barış: İntikamı.
Sasha: Ya da her ikisi. Allah kahretsin.
Barış: Duramayız. Harekete geçmemiz lazım.
Sasha: Mahkûmlara ne diyeceğiz?
Barış: Onlara bir kahramanlık hikâyesi uyduracağız. Arkadaşlarının savcıyla iş birliği yaptığını duyarlarsa hiçbirini burada tutamayız.
Rafi: Yazdığınız hikâyeye sonuna kadar inandılar.
Barış: Temel kural Rafi. Yeter ki önce inandır. Sonra istediğin gibi yönetirsin. O zaman biz gidelim.
Barış: Dağılıyoruz. Herkes başka yerlere, hadi.
Sasha: Barış!
Barış: Hadi!
Fırat: Barış! Barış! Kaldık mı lan baş başa? Ama farkında olmadığın bir şey var. Bu sefer gerçekten öldüreceğim seni. Lan Allah aşkına öl ya! Geber, geber. Anladın mı? Artık geber lan.
Fırat: Barış Yesari yaralı, bölgeyi ablukaya alıyoruz.
Barış: Aç, kapıyı aç. Ahh! Ne bakıyorsun suratıma ablacığım, devam et.
Kadın: Ta-ta-tamam, tamam.
Kadın: Vallahi o. Sen osun.
Barış: Yok, ben kimse değilim.
Kadın: Osun, Barış Yesari'sin.
Barış: Benim gitmem lazım.
Kadın: Abi, dur. Sakin ol. Buraya polis girmez.
Adam: MOBESE’ler de çalışmaz. Rahat ol abi, o yüzden getirdik seni buraya.
Barış: İyi, tamam da ben sabaha kadar burada duramam ki.
Kadın: Zaten bu yaraya müdahale gerek.
Barış: Tamam. Gerisini ben hallederim. Bak, siz uğraşmışsınız. Eyvallah. Hadi başınız belaya girmesin, gidin.
Barış: Büge? Siz mi haber verdiniz?
Kadın: Sana sormadık ama.
Büge: Barış, ne oldu sana? Ne oldu?
Barış: Savcı bu kez başardı diyelim.
Büge: Fırat mı yaptı?
Barış: Evet.
Büge: Ne yaptı? Ne oldu? Barış, bu çok kötü. Hiç iyi gözükmüyor. Bir doktora gidelim.
Barış: Hastane olmaz.
Büge: Nasıl olmaz? Bir hastaneye gitmemiz lazım. Doğru düzgün görmeleri lazım, bu böyle olmaz.
Barış: Hastane olmaz dedim sana, onlara teslim olmam ben.
Büge: Tamam, o zaman benimle geleceksin. Ben seni burada böyle ölüme bırakmayacağım tabii ki.
Büge: Siz bana bir yardım eder misiniz arabaya taşıyalım.
Barış: Ben kendim giderim.
Büge: Tamam, sus. Konuşma.
Barış: Yavaş, acıyor.
Büge: Acımaz, bir şey yok. Hadi. Yavaş.
Barış: Tamam arkadaşlar, çok teşekkür ederim. Hadi kaçın kurtarın kendinizi.
Büge: Yat kimse görmesin, yat.
Barış: Tamam, tamam.
Barış: Çok acıyor lan.
Büge: Tamam, acıyor da ses çıkarma, polisler buraya geliyor.
Polis: Büge Hanım, bir sorun mu var?
Büge: Evet, var. Arka sokakta Barış Yesari maskeli tipler beni takip ettiler. Ve ben gerçekten çok korkuyorum şu an.
Polis: Tamam, siz hemen içeri girin lütfen.
Büge: Çık, çık, çık. Çık, tamam gittiler, çık.
Barış: Çocuk uyursa?
Büge: Yok, kalmaz o. Dur, dur. Tamam, tamam.
(Kapı zili çaldı)
Büge: Kim bu bu saatte, biri mi gördü acaba seni?
Barış: Siviller olabilir. Haber vermeye gelmiş olabilirler.
Büge: Sen bir şekilde yukarı çık, yavaş yavaş.
Barış: Tamam. Tamam, tamam.
Büge: Geldim. Hah Fırat. Anneciğim ben de seni alacaktım, gel.
Fırat: Takip ediliyormuşsun, iyi misin?
Büge: Evet. Maskeli tipler takip ettiler de korktum ben de ama iyiyim.
Fırat: Evi kontrol ettin mi?
Büge: Yok, daha şimdi geldim.
Fırat: Can'ı bir içeri göndersene.
Büge: Tabii ki.
Fırat: Güle güle Can.
Can: Görüşürüz.
Büge: Geç içeri.
Fırat: Bu akşam Barışlarla çatışmaya girdik ve Barış vuruldu. Ben vurdum. Eğer ölmediyse şu an sokaklarda dolaşıyor ve mutlaka senden yardım isteyecek Büge. Yapmanı istediğim tek şey bu sefer doğru olanı seçmen. Ve bana bilgi vermen, anlaştık mı?
(Kapı kapandı)
Fırat: Burada kalır mısın?
Büge: Tamam, tamam.
Fırat: Can, bir yukarıya bakacağım.
Fırat: Pencere açık kalmış. Bak, sana bir şey söyleyeceğim. Bana bir daha yalan söyleme. Anlaştık mı?
(Büge kafa sallar.)
Fırat: Teşekkür ederim. İyi geceler. Ekipler kapıda, güvendesiniz.
Büge: Teşekkürler.
Büge: Barış! Barış iyi misin?
Barış: İyiyim. Of, iyiyim iyiyim!
Can: Baba?
Barış: Babacığım! Oh! Oh oğlum, ne haber?
Can: Sonunda geldin.
Barış: Geldim tabii, tabii geleceğim.
Can: Neden burada yatıyorsun?
Barış: Niye yatıyorum ben burada? Niye burada yatıyorum ben?
Büge: Can, baba biraz hasta. Yani çok yorulmuş.
Barış: Evet.
Büge: Uyursa geçecek.
Barış: Çok yorgunum ben. Biraz dinlenmem lazım, tamam mı babacığım? Hadi annesi.
Büge: Gel.
Barış: Ah! Ah savcı seni! Ne işin var lan benim evimde?
Barış: Mahkûmlar yakalandıklarında ne yapacaklarını gayet iyi biliyorlar. Olur ya, ben de yakalanırsam siz de ne yapacağınızı bilin.
Sasha: Öyle bir şey olmayacak. Ben buna izin vermeyeceğim.
Barış: Biliyorum vermeyeceğini 'baby'. İzin vermezsin. Ama olmaz denilen neler oldu değil mi? Biz en kötüsüne hazırlayalım kendimizi. Savcı peşimde ve asla bundan vazgeçmeyecek. Olur da yakaladı beni diyelim. Kötüsünü düşünüyoruz biz.
Rafi: Ne yapmamızı istersiniz?
Barış: Benden haber alamadığınızda ya da öldürüldüğümde gideceğiniz tek bir yer var. Büge'nin evi. Eğer öldüysem yasımı tutuyordur. Yaralıysam saklıyordur. Eğer orada değilsem karımla çocuğumu eğer oradaysam hepimizi alıyorsunuz.
Barış: Babacığım. Canım, çok büyümüşsün oğlum.
Can: Sen de ben yokken hasta olmuşsun.
Barış: Oldum evet ya hasta oldum. Bak, omzum çok ağrıyor. Babalar evlatlarından uzak kalınca hasta oluyorlarmış, biliyor musun? Büyük bir problem bu.
Can: Şimdi yanındayım, hemen iyileşirsin.
Barış: İyileşirim tabii, iyileşmem mi? Seninle annen olduğu sürece bana hiçbir şey olmaz. Değil mi?
Can: Sen Çılgın Prens’sin, kimse seni yenemez.
Barış: Evet ya, kim beni yenebilir ki? Annesi değil mi? Hadi annesi.
Büge: Canım, bak baba çok yorgun, sen de yoruldun bugün hadi sen yat şimdi tamam mı?
Can: Ben babamla yatacağım.
Barış: Babacığım, bak ben söz verdim sana, geleceğim diye, geldim değil mi? Söz, geleceğim yine, hadi.
Can: Tamam, söz ver.
Barış: Söz, söz hadi.
Büge: Dur, dur! Dur tamam dur. Dur tamam bir bakayım dur. Barış, bak bu hiç evde halledilebilecek bir şey gibi durmuyor. Çok kötü gözüküyor.
Barış: Yok yok, durum o kadar kötü değil. Sen bunu çıkar. Yahu kan kaybettim biraz sadece. Eğer çıkartabilirsen yırtarım.
Büge: Sen salak mısın, ben nasıl çıkarayım bunu? Yanlış bir şey yapabilirim, daha kötü olabilir.
Barış: Hayatım, kurşunu çıkaramazsan sabahı çıkaramam. Çıkartman lazım bunu.
Büge: Barış sen salak mısın, nasıl çıkarayım ben bu kurşunu?
Barış: Yahu anlatacağım ben sana. Hiç mi film izlemedin? Bir tane bıçak getir.
Büge: Hâlâ film diyor.
Barış: Bir de cımbız. Halledeceğim ben, hadi.
Büge: Barış...
Barış: Büge ne olur, hadi canım çok yanıyor. Hadi.
Büge: Tamam sus, tamam.
Barış: Ulan savcı! Ah! Ulan savcı!
Büge: Barış.
Barış: Ne?
Büge: Galiba ben yapamayacağım. Hem beni biliyorsun, beni kan tutuyor.
Barış: Biliyorum, biliyorum. Ama burada ölüp, başına bela olmamı istemezsin herhâlde değil mi?
Büge: Salak salak konuşma!
Barış: Büge canım acıyor!
Büge: Tamam biliyorum.
Barış: Bak, bunu ya sen yapacaksın ya da ben burada öleceğim. Savcı vurulduğumu biliyor. Şimdi hastane falan, doktor, her yeri tutmuşlardır. Çıkarsam yakalanırım.
Büge: Evet, çok haklısın.
Barış: Hadi, haklıysam yap şunu ne olur!
Büge: Evet. Barış, ya daha kötü olursa?
Barış: Daha kötü ne olabilir Allah aşkına, hadi!
Büge: Ya yanlış bir şey yaparsam?
Barış: Yanlış bir şey yapamazsın, anlattım sana 30 defa.
Büge: Önce bunu muydu?
Barış: Evet önce onu oraya sokup onu alacaksın, hadi!
Büge: Tamam.
Barış: Dur, narkozumu almadım dur.
Büge: Ne narkozu?
(Barış, Büge'yi öper.)
Büge: Allah'ım yardım et.
Barış: Ah, ah! (İnliyor)
Büge: Dur, kıpırdama.
Barış: Ah!
Büge: Hişt!
Barış: Çıkar şunu, çıkar şunu. Çıkar şunu.
Büge: Tamam, sus.
Barış: Niye yanıyor hâlâ? Çıktı mı?
Büge: Evet. Dur şey yapacağım. Şununlaydı değil mi?
Barış: Bas hadi bas bas bas!
Büge: Tamam dur, hazır mısın?
(Barış inliyor.)
Fırat: Hayatımda kimseyi öldürmedim. Ama bugün Barış'ı öldürebilirdim. Vurdum onu. Daha ileri de giderdim. Peki ya bundan sonrası karanlıksa? Ya hafızamı kaybetmeden önce Barış'a benzersem?
Barış: Babacığım, yavaş. Yavaş yavaş. Gel, gel bakalım.
Barış: Günaydın.
Büge: Sen nasıl oldun, ağrın var mı?
Barış: Kurşun yedik, olacak o kadar.
Büge: Ateşin var mı acaba, dur bir bakayım.
Barış: Benim senin yanındayken her zaman ateşim var yavrum.
Büge: Barış.
Barış: Efendim?
Büge: Ya çocuklar bana haber vermeseydi? Ya sana bir şey olsaydı?
Barış: Beni yine hayata döndürdün. Yine! Çok teşekkür ederim. Buluşmaya gelmediğinde benden vazgeçtiğini sanmıştım. Ama şimdi anlıyorum ki bunların hepsini çaresizlikten yapmışsın.
(Telefon çalıyor)
Büge: Aa, Fırat.
Barış: Niye arıyor seni?
Büge: Sus.
Barış: Zırt pırt arıyor mu böyle?
Büge: Sussana kardeşim ya.
Barış: Hoparlöre al.
Büge: Sus sus!
Barış: Hoparlöre al!
Büge: Alo Fırat?
Fırat: Alo Büge, günaydın. Nazlı, Can'ı çağırıyor ama kahvaltıya. Giryan çok güzel tabaklar hazırladı. Can da görsün istedik.
Büge: Ben gelemem bir işim var ama Can'ı mutlaka yollayacağım.
Barış: Hayır yok, yok!
Fırat: İyi tamam. Bu arada Barış hâlâ yakalanmadı. Dikkatli olman gerek tamam mı?
Büge: Tamam, tabii. Bay bay.
Barış: Bu ne hakla benim karımı, çocuğumu arayıp kahvaltıya çağırıyor?
Büge: Sen sus bir kere. Hem yaralısın hem kaçaksın, çok konuşma!
Barış: Göndermiyorum oğlanı, benimle kahvaltı edecek.
Büge: Göndereceksin oğlanı çünkü şüphelenmeyecek. Of be!
Barış: En iyisi benim gitmem olacak. Ben gideyim yoksa çok büyük problemler çıkacak.
Büge: Barış!
Büge: Yavaş yavaş.
Barış: Konuştuğumuz gibi. Sen polisleri gönder ondan sonra çıkarım. Hallederim ben, tamam.
Büge: Tamam.
(Kapı zili çalıyor)
Büge: Sen saklan, hemen saklan, saklan!
(Kapı zili ısrarla çalıyor)
Büge: Fırat?
Fırat: Beş dakikan var mı, bir şey konuşacaktım.
Büge: Tabii ki. Gel gel.
Büge: Ne söyleyecektin?
Fırat: Barış'la alakalı bilgi vermeye geldim sana. O kendini mahkûmların lideri zanneden Barış var ya onu yendiğim, hapsettiğim bu şehirde şu an fellik fellik benden kaçıyor. Ondan aldığım hayatı geri kazanmaya çalışıyor. Üstelik nasıl biliyor musun Büge? Sevdiği kadın onun tarafını tuttuğunda bunu yapacağını zannediyor. Ama yanıldı. Çünkü sevdiği kadın benim doğrularımı seçti. Değil mi, ha? Şu an o şerefsiz sokaklarda kaçıyor benden. Üstelik yaralı bir sıçan gibi. Nefes almaya bile korkuyor. Ama korkmasına hiç gerek yok biliyor musun Büge? Çünkü 'game over!'
Barış: Savaşın sonunu yalnızca ölüler görür savcı.
Fırat: Ne haber?
Fırat: Oğlum sen delirdin mi, buraya kadar geliyorsun? Nerede o yanındaki psikopatlar, ha?
Barış: Bana bak, ben artık seni öldürmek istemiyorum, sen öldürsene beni. Sıksana Allah aşkına, hadi sık!
Büge: Fırat sakın, sakın yapma.
Barış: Ya Büge merak etme, bir şey yapamaz zaten. Bunda o yürek yok.
Fırat: Oğlum gebertirim seni bak.
Barış: Hadi, hadi yap.
Fırat: Senin bana sorduğun adalet var ya ben sana adalet ne söyleyeyim mi? Adalet bak kardeşim benim, tam burada. Benden çaldığın, yıktığın, sevdiğimi aldığın yüreğimde. Ama her şeye rağmen Barış, ne yapacağım biliyor musun? Sana gerçek adaletin ne olduğunu bir kez daha göstermeye çalışacağım. Buradan beraber çıkacağız, teslim olacaksın Barış, indir silahını.
Barış: Hiçbir yere gelmiyorum seninle. Sıkıysa canlı canlı götür beni. Hadi bakalım, hadi, hadi!
Can: Baba!
Nazlı: Baba!
Barış: Babacığım.
Fırat: Fıstık.
Nazlı: Ne yapıyorsunuz?
Fırat: Barış amcanla oyun oynuyorduk.
Nazlı: Oyun mu, ne oyunu?
Can: O zaman biz de oynayalım.
Barış: Bu oyunu sadece büyükler oynayabiliyor ama siz oynayamazsınız.
Giryan: Çocuklar Büge'yi görmek istedi de kapı açık görünce...
Fırat: Anladım, anladım. Biz Barış'la oyunumuzu bitirelim ondan sonra yanınıza geleceğiz. Tamam mı Giryan Hanım?
Can: Lütfen baba gitme, lütfen. Yalvarırım gitme, lütfen baba. Bırakmayacağım seni, gitme lütfen.
Barış: Babacığım, biz şimdi Fırat amcanla gidelim ben sonra geleceğim.
Can: Söz mü?
Barış: Söz. Söz, hadi.
Barış: Baybay.
Fırat: Hadi bakalım.
Barış: Duyan gelmiş.
Fırat: Mami, bağla şunu arkadan.
Barış: Bana bak.
Fırat: Ne?
Barış: Ben zorla girdim içeri tamam mı? Büge'nin bir suçu yok. Silahla alı koydum, ona göre alırsın ifadesini.
Fırat: Kes lan sesini, sus!
Defne: Tebrik ederim, bu işi ancak sen başarabilirdin, başardın. Gerisi emniyetin işi. Barış Yesari'yi alın arkadaşlar!
Fırat: Ne demek alın ya?
Mami: Biz sorgulamayacak mıyız, anlamadım.
Fırat: Barış'ı benden başka kimse sorgulayamaz.
Defne: Bakanlığın emri böyle, zorluk çıkartma lütfen.
Fırat: Siz de bana lütfen saygı duyun. Bu dava için neler kaybettiğimi çok iyi biliyorsunuz.
Defne: Fırat!
Fırat: Sen getirdin beni bu birime. Niye getirdin? Bu adamı en iyi ben tanıyorum diye.
Barış: Oğlum dur!
Defne: Tamam, sen de onu yakaladın işte. Bundan sonrası onların işi. Lütfen zorluk çıkartma Fırat.
Fırat: Vermem.
Barış: Savcı, bak senin benimle devlet işlerini birbirinden ayırman gerekiyor. Olmuyor böyle.
Can: Baba!
Nazlı: Baba!
Barış: Can!
Bekir: Nazlı?
Barış: Babacığım, bir şey yok.
Bekir: Dayıcığım, hadi Can. Hadi içeri girelim biz, çizim yapalım. Hadi gelin.
Defne: Fırat, bak bu üstün başarından dolayı ödüllendirileceksin. Lütfen işleri bozma, ortalığı karıştırma.
Barış: Tebrik ederim.
Fırat: Bir isteğim var senden, bu adamla beni baş başa bırak. Biraz yüzleşeyim, ona söylemek istediklerim var.
Defne: Olmaz, hayır.
Fırat: Ne kaybettiğimi biliyorsun, ona söylemek istediklerim var. Beni birazcık baş başa bırak. Söz veriyorum arkanızdan emniyete getireceğim, ben kendi ellerimle. Lütfen.
Barış: Hadi gidelim gidelim, ne olur gidelim.
Defne: Tamam.
Fırat: Bin.
Barış: Yavaş lan! Ah! Yavaş savcı! Ah!
Defne: Tamam, Mami de sizinle geliyor.
Fırat: Merak etmeyin.
Defne: Git sen de.
(Fırat arabanın kapısını kilitler.)
Mami: Fırat aç şu kapıyı! Fırat, aç şu kapıyı!
Defne: Fırat ne yapıyorsun?
Mami: Fırat aç! Fırat aç şu kapıyı, aç!
Defne: Fırat!
Mami: Fırat!
Defne: Fırat! Ne duruyorsunuz, gitsenize peşlerinden! Saçma sapan bir şey yapmadan yakalayın!
Gazanfer: Ulan savcı resmen Barış'ı kaçırdı.
Barış: Benim kafam güzel falan değil, değil mi lan? Sen beni az önce kaçırdın mı?
Fırat: Uf!
Barış: Hem de emniyetin elinden.
(Barış kahkaha atar.)
Fırat: Emniyet falan yok, ben varım.
(Fırat telefonunu camdan atar.)
Fırat: Artık yalnızız.
Barış: Ee savcı şimdi ne olacak?
Fırat: Daha belli değil.