You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.

Baris Yesari Transcripts: Mahkum S2E1 (TR)

(01:50 04:50)

Barış: Ölüm senin için toplanan en kalabalık partiye gidememektir. Ölümü kutsayanlardan nefret ederim. Yok uyumakmış da! Aslında bir kurtuluşmuş da! Ya aynısıysa doğumdan öncesiyle ölümden sonrası? Biz şimdi hiç oğlu hiç miyiz? Ölüm her şeyi anlamsızlaştıran tek kelime. Ölülere öldü demeye bile çekiniyorlar. Hayatını kaybetti. Son nefesini verdi. Son nefesimi yine de Büge'ye verirdim. Siz hiç öldünüz mü? Ben öldüm. Gittim de geldim.

Fırat: İnsan sadece kalbi atmayı bırakıp toprak olduğunda ölür sanıyorlar. Oysa en fecisi yaşarken ölmek. Ben yaşarken öldüm. Hem de kaç kere! Ben sevdiğimi kaybettiğimde öldüm. Kızımı göremediğimde. Özgürlüğümü ellerimden aldıklarında bir kez daha öldüm. Ama küçük tatlı hayat ışığım sayesinde hep geri döndüm. Ne olursa olsun yaşadım.

(26:35 30:05)

Barış: Nasıl, güzel ev değil mi? Sahibinden tutuyorsun. Şanslısın.

Büge: Barış?

Barış: Emlakçıyı ben arattım. Ev bizim.

Büge: Hayır, bir dakika... Bir saniye, çok normal. Sen şu an sanrı görüyorsun. Olabilir. Çok şeyler yaşadık. Bu çok normal. Hiç gerçek değil. Sakin ol. Sakin ol.

Barış: O kadar normal ki! Şoktasın. Ama bak ben buradayım. Birbirimize dokunabiliyoruz. Ben ölmedim.

Büge: Barış.. Barış...

Barış: Ruhum.

Büge: Dokunma bana. Bırak, bırak! Sen madem yaşıyordun, sen madem ölmedin neredesin bu kadar zamandır hayvan herif? Sen neredesin? Neredesin sen? Ben tek başıma her gün öldüm. Senin yüzünden. Elimde Can, karnımda bebek. Ya sen neredesin? Bizim çocuğumuz öldü. Benim bebeğim öldü biliyor musun? Benim çocuğum öldü. Senin yüzünden! Senin yüzünden!

Barış: Büge...

Büge: Senin yüzünden. Sen burada olmadığın için.

Barış: Büge ben yaptıklarım yüzünden öldüm. Ama affedildim, geri döndüm. Ben seni affettim. Sen de beni affetsene. Ben artık sokaklarda o savcı ve savcı gibiler yüzünden özgür özgür dolaşamayacağım, biliyorum. Ve bu söyleyeceğime aramızdaki aşkımız kadar gerçek bir yerden inan. Ben o savcıya da savcıya benzeyenlere de adaleti baştan yazdıracağım. Şimdi istesem de gelmeyeceksin. Biliyorum. Ama yakında seni de Can'ı da alacağım. Görüşürüz.

(31:00 32:15)

Büge: Fırat!

Fırat: Ah!

Büge: Fırat, ne oluyor? Fırat, iyi misin?

Fırat: Ba...Barış...

Büge: Dur, Barış yaşıyor. Dur, Barış yaşıyor!

Fırat: Nasıl yaşıyor?

Büge: Bilmiyorum! Biraz evvel konuştum. Karşımdaydı! Hiç kendinde gibi değil. Böyle başka bir dünyadan gibi. Affedildim, dedi. Döndüm, dedi. Ölmedim, dedi.

Fırat: Tamam, sakin. Tamam, sakin. Sakin. Psikopatlar var. Bunun manyaklıklarının peşinden koşuyorlar şu an, biliyorum. Kendini (##) oluşumunun lideri zannediyor. Şeyh uçmaz, mürit uçurur. Kendine gel.

Büge: Anlamıyorsun. Ne dedi, biliyor musun?

Fırat: Söyle.

Büge: Benimle Can'ı yanına alacağını söylüyor.

Fırat: Hiçbir şey yapamaz. Biz anlaşma yaptık, değil mi?

Büge: Evet.

Fırat: Sen onu bana verdin. Ben de seni koruyacağıma söz verdim.

Büge: Evet.

Fırat: Seni koruyacağım. Sen de Can da güvendesin. Dinle beni. Girdiği delikten onu bulup çıkaracağım, söz.

(33:20 34:55)

Barış: Sevilmemiş... ruhu öldürülmüş... ancak suç işlediğinde görülebilir olmuş tüm mahkûmlar! Krallığınıza hoş geldiniz. Bizler, Pandora'nın kutusundan dünyaya saçılmış kötülükleriz. Bu yüzden hayatın her alanında her rolü rahatlıkla üstlenebiliyoruz. Sinsi, ürkek, korkak, hain... vahşi, gaddar, fedakâr olabiliyoruz. Bu yüzden karmakarışığız. Ve alabildiğine mutsuz ve acımasız. Çünkü yalnızız. Yapayalnız. Sevmeyi bilmiyoruz. Sevilmeyi de. Bize öğretmediler ki. Bu hayatta her şeyi el yordamıyla biz bulduk. Ve hep geç kalarak artık çoğu şeyi unutmuş ve kaybetmiş olduk. Bizler, bu şehrin adaletini artık yeraltından sağlayacağız.

(38:30 41:20)

Fırat: Bütün bu eylemlerin arkasında Barış Yesari var. Tamam?

Defne: Barış Yesari?

Fırat: Evet, Barış Yesari. O maskelilerden kendine bir ordu oluşturdu. Bir de başına geçti. Kendisi.

Defne: Onlar sadece sempatizan. Bir avuç fanatik Fırat.

Fırat: Sen niye hâlâ anlamıyorsun beni?

Defne: Barış Yesari öldü Fırat.

Fırat: Ölmedi Barış Yesari. Yaşıyor, yaşıyor.

Fırat, bak çok yıprandın, anlıyorum. Ama sen bize sağlam lazımsın.

Fırat: Ben deli değilim ki. Adamı gözlerimle gördüm. Yaşıyor.

Defne: DNA örneği alınırken başlarında durdum. Fırat, konuştuk bunu.

Fırat: Tamam, bekle. (Büge'yi çağırır.) Büge, anlat.

(Fırat, Büge'yi çağırır.)

Fırat: Büge, anlat.

Büge: Barış yaşıyor. Gelip benimle konuştu.

Defne: Ne konuştu sizinle tam olarak?

Büge: Bakın, Barış hiç iyi değil. Çok başka bir ruh hâlinde. Çok kötü bir şey yapmadan önce onu yakalamak zorundasınız.

Fırat: İkna oldun mu?

Fırat: (Büge'ye) Teşekkür ederim. Geleceğim.

Defne: Pekâlâ. Madem Barış yaşıyor o zaman onu durdurabilecek tek kişi var. O da sensin.

Fırat: Bu cübbe sizde kalsın.

Defne: Reddediyorsun yani.

Fırat: Reddetmiyorum. Göreve geri dönerim. Ama prosedür falan öyle şeylerle uğraşmak istemiyorum. Üç tane şartım var. Resmî olarak savcılık bitti. Şartlarınızı belirleyin. Sizin belirlediğiniz şartlar dâhilinde mesleğimi yapmaya devam edeyim. İki: Kendi ekibimi kendim kurarım. Kimsenin bana karışmasını istemiyorum. Üç: Üç ay sonra bu olay bitecek.

Defne: İlk ikiyi anladım da neden üç ay?

"Doktor: Normalde birkaç yıl derdim ama yaşadıklarınız bu süreyi kısaltmış."

"Fırat: Ne kadar Doktor Hanım?"

"Doktor: Üç ay."

"Fırat: Her şeyi mi unutacağım? Kızımı bile mi?"

Fırat: Çünkü üç ay sonra yokum. Defne, dışarıdaki kadının hayatını mahvetti Barış Yesari. Bebeğini düşürdü. Bir kadın olarak onu anla. Can da kendisi de bana emanet. Kendi kızımı nasıl koruyorsam eğer aynı şekilde onları da korumaya devam edeceğim. Var mısın, yok musun?

Defne: Tamam. Ama ne yap ne et bizi bu dertten kurtar. Yoksa bu Barış Yesari denen adam bütün memleketi ayağa kaldıracak.

Fırat: Onun ayaklarını kıracağım.

(42:00 42:55)

Barış: Burası asilerin, ağzı bozukların, günahkârların, aşağı doğru tırmananların, hayalperestlerin, uçurumdan atlayanların diyarı. Burası yeraltı. İnsanlar adaletsizliği hep kendi başlarına gelince anlıyorlar, düşünüyorlar. Yok, biz öyle yapmayacağız. Bu zaman kadar yaptığımız eylemlerle ses getirmeyi başardık. Ama şimdi sıra esas gücümüzü göstermekte. Nerede bu adalet?

Herkes: Daha belli değil!

Barış: Nerede bu adalet?

Herkes: Daha belli değil!

Barış: Şimdi son planımız için çok çalışmamız gerek. Hadi, herkes işinin başına. Hadi, hadi, hadi.

(43:05 44:38)

Sasha: 'Baby', açık konuşayım cezaevinden sonra bu kadar kalabalık ve dar alan beni çok darladı.

Barış: 'Baby', bizim gibi özgür ruhlar için yerin altı, yerin üstü ne fark eder ki? Relaks. Biraz relaks. İnsanlara da bu mekâna da ihtiyacımız var. Gökyüzüne çıkmak istiyorsak yerin dibine vuracağız.

Sasha: Ya ben... Ben seni çok özledim.

Barış: Acaba savcı da bizi özlemiş midir?

Sasha: Hiç zannetmiyorum.

Rafi: Savcı mı dedin?

Barış: Evet.

Rafi: Henüz göreve başlamamış. Hâlâ ücretsiz izindeymiş.

Barış: Aa! Nasıl olur ya? Biz birbirimiz olmadan yapamayız ki.

Sasha: İşte tam olarak buna katlanamıyorum. Burada her şeye dayanırım ama bu iletişimsizlik... Bütün ülkeyi karıştırdık ama hiçbir şey göremiyoruz.

Rafi: Merak etmeyin hanımefendi. Çok yakında yukarıdaki gözümüzle tanışacağız.

Barış: Kimmiş o?

Rafi: Dadaloğlu.

Barış: Dadal mı oğlu?

Rafi: Muhsin Dadaloğlu.

Barış: Sen onu nereden tanıyorsun?

Rafi: 'Network'ümün gücünü ispatladığımı sanıyorum Barış Bey. Dadaloğlu cezaevinden çıktı ve sizinle görüşmek istiyor.

Barış: Güzel.

(53:15 53:30)

Barış: Fareler gibiyiz belki ama İstanbul'un her deliğinden girip çıkabiliyoruz. Çok güzel, değil mi?

Rafi: Evet. Bunu Dadaloğlu'na borçluyuz.

Barış: Ne anlattın şu adamı be.

(54:45 58:40)

Dadaloğlu: Bir tespihte, boncuk tanelerinin hepsi aynı. Ama her 33 tanede bir onları birbirinden ayıran iki pul var. 99 tane boncuk ama iki pul farklı. Şimdi o aradaki iki pul, bölücü gibi durabilir. Ancak o aradaki iki pul olmasa o 99 boncuk, nizamda yan yana duramaz. Tıpkı iyilikle kötülük gibi. Bu hayatta her şey niçin kullanıldığına bağlıdır. Mesela ben. Binlerce insan yaşasın diye onlarca insan öldürdüm. Kim benim kötü olduğumu iddia edebilir? Misal sen ve ben. İnsanlar yani. Hak eden insanlar yaşasın diye kötü olanlarız. Biz, o 33 tanede bir farklı olmak zorunda olanlarız.

Barış: Dadaloğlu. Bu padişaha kafa tutup, dağa kaçandı, değil mi?

Dadaloğlu: Evet.

Barış: Ben daha çok Köroğlu'nu seviyorum.

Dadaloğlu: Köroğlu? Tarihin en hatalı kahramanı. Tam Bolu Beyi'ni devirecekken tüfek icat oluyor. O ne yapıyor? Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu diye şiirler, şarkılar yazıyor. Milletin hoşuna gidecek laflar ediyor. Hâlbuki şiir yazacağına o da eline bir tüfek alsa ne Bolu Beyi kalır ne zulüm. Düşmanın sana nasıl davranıyorsa sen de aynı yöntemi uygulayacaksın.

Barış: Evet de yani sen buraya Köroğlu'nu gömmeye çağırmadın herhâlde beni değil mi? Ne istiyorsun benden?

Dadaloğlu: Barış'ım. Ben düzen için yaşarım. Önce sokağımın, mahallemin düzeni. Sonra şehrimin, ülkemin düzeni. Ve bu düzeni hangi adalet sağlayacaksa ben onu seçerim. Tıpkı senin gibi. Mazlumların yaşaması için zalimlerin yok olması gerekiyorsa olacaklar. Ben kötülüğü, iyilik yapmak için kullanmayı öğrendim. Ve bunu daha da büyüterek devam etme niyetindeyim. İşte bunun için çağırdım seni.

Barış: Yani senin için... senin adına istediğin insanları öldürmemi istiyorsun. Yanlış mı anladım?

Dadaloğlu: Yok olması gereken adamları. Sana özenle hazırladığım bir liste var. Anlaştık mı?

Barış: Anlaştık.

(Dadaloğlu, Barış'a tespih verir.)

Barış: Eyvallah.

(01:01:15 01:01:55)

Ceyda: Fırat'la komşu olman, Barış'ı provoke etmeyecek mi? Burada yaşadığını öğrenirse...

Büge: Tam olarak bu yüzden buradayım zaten. Beni bu dünyada Barış'tan koruyabilecek bir tek insan varsa o da Fırat. Bak Ceyda, bu hayatta insanın kendine yapabileceği en büyük kötülük ne biliyor musun? Sana konfor alanı sağlayan insanlara yapamazsın dediklerinde boyun eğmek. Ben bunu bugüne kadar yaptım. Bundan sonra yapmayacağım. Kendi ayaklarım üstünde duracağım. Kendi başımın çaresine bakacağım. Kendime sıfırdan bir hayat kuracağım. Ben bunu kendime borçluyum. Hiçbir şey olmasa Can'a borçluyum.

(01:11:50 01:12:30)

Barış: Eylül.

Eylül: Çok heyecanlıyım.

Barış: Sen korkuyor musun?

Eylül: Korkuyorum. Ama öldürmekten değil. Ya yapamazsam?

Barış: Korkma, yapacaksın. Sana bir sürü şey yaptı, yapılmaması gereken. Onları hatırla. Sana yaptıklarının bedelini ödeteceksin ona. Herkes gibi. Merak etme, ben hep yanında olacağım.

(01:15:50 01:16:18)

Barış: Bak, hayat şarkısı dedikleri bu işte. Var olmanın kendi armonisi. Bedenin müziği Eylül. Senin bedenin. İçine edilen, müziği susturulan bedenin. Ama artık yeniden başlıyor. Ve orkestranın şefi artık sensin. Ve kimse seni durduramayacak.

(01:17:10 01:18:25)

Eylül: Barış, beni bırakma.

Barış: Sen sadece intikamına odaklan. Ben buradayım, merak etme.

(Köpek havlar.)

Barış: (###)! Nereden çıktı lan bu? Hişt! Sus!

Eylül: Barış bir şey yap adam duyacak!

Barış: Ya ben buna ne yapayım? Hayvana da bir şey yapamam. Hişt, sus!

Gazanfer: Müsaade et. Ben bir konuşayım onunla.

Barış: Onunla?

Gazanfer: Evet. Hişt, sakin. Merhaba. Ben Gazanfer. Evini koruyorsun, çok haklısın. Ama biz iyiyiz, sana bir şey yapmayacağız. Tamam mı? Geçebilirsiniz.

Barış: Köpeklere fısıldayan, delilere konuşan adam. Adamım sağ ol.

(01:18:30 01:19:45)

Ali Rıza: Tamam Serdar, çalma. Geliyorum! Yeter Serdar, yeter!

Barış: Bence de yeter! Ve perde!

Ali Rıza: Ne istiyorsun? Ne istiyorsun? Al, hepsi senin olsun!

Barış: Tatlım.

Ali Rıza: Sen!

Barış: İntikam vakti!

Eylül: Aylardır bu anı bekliyordum.

Barış: Her katilin bir vakti vardır. Acele etme, tadını çıkar. Her darbende sana yaptığı zulmü hatırla. Bu zalimin hükmünü sen keseceksin.

(01:27:20 01:28:50)

Dadaloğlu: Kız yapamadı, değil mi?

Barış: Yok. Savcı Fırat Bulut taş koydu.

Dadaloğlu: Anladım. Yine peşinde yani. Sana verdiğim listenin ilk sırası ne durumda?

Barış: Hacı operasyonu çoktan başladı. Hatta beyni patlamış bile olabilir. Ama savcının en yakını olduğunu biliyorsun, değil mi? Kara listenin başında görünce çok şaşırdım. Senin Hacı'yla derdin ne?

Dadaloğlu: Derdim, zehirlenen gençler. Hayatını bu (###) harcayan garibanlar. Aklını, beynini uyuşturucu uğruna ziyan edenler. Ve bunların kaynağı da Alagöz Aşireti.

Barış: Dadaloğlu olan oldu zaten. Ama sen Hacı konusundan emin misin?

Dadaloğlu: Babası benim ahbabımdı, ben Hacı'yı da tanırım. Ama madem o aşiretin lideri bedelini ödeyecek.

Barış: Ödeyecek. Ödeyecek, merak etme. Çoktan ödemiş bile olabilir. Ondan nefret eden birini gönderdim ona.

(01:30:15 01:31:15)

Barış: Umut, sen üniversite sınavında Türkiye birincisi oldun. Unutma. Pırıl pırıl bir hayatın, pırıl pırıl bir kariyerin olabilirdi. Bu adam, senin elinden her şeyini aldı. Bir kereden bir şey olmazla başlar her şey. Bu tipler öyle kandırırlar adamı. Sonra iki, üç derken bir bakmışsın o hiçbir şey olmaz dediğin şeyin esiri olmuşsun. Onu sana sağlayanın da kölesi. Böyledir bu işler. Senin bağımlılığının sebebi işte bu çarkın başı bu adam.

Umut: Öldürmek zorunda mıyım?

Barış: Benimleyken hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Ama aileni, kariyerini, sağlığını mahveden bu adama ne ceza vereceğinizi çok merak ediyorum. Çünkü senden her şeyini aldı. Onun cezasını kesmen şart.

(01:35:35 01:36:05)

Sasha: Yok 'baby', ben rahat edemiyorum. Hacı kurtuldu, Eylül beceremedi. Zaten belliydi. Bir de şu müptezel herif savcının elinde. Ya konuşursa ya bir şey söylerse? Deşifre olacağız. Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?

Barış: Sasha bu yerin altının nemi, rutubeti sende çene yaptı. Bir rahat ol 'baby'. Bu zamana kadar yaptıklarımızı hayal edebilir miydin? Tadını çıkar.

(01:36:10 01:37:36)

Barış: Rafi Bey?

Rafi: Dadaloğlu not gönderdi. Seninle konuşmak istiyor.

Barış: Geliyorum.

Dadaloğlu: Daha verdiğim ilk işte hayal kırıklığı.

Barış: Sen savcıyı çok yabana attın. Adamın en yakın arkadaşı sonuçta. Tabii ki zor olacaktı.

Dadaloğlu: Nereden haber aldılar acaba? İçeride bir sızıntı mı var?

Barış: Olabilir, bakıyoruz. Varsa da bizim meselemiz.

Dadaloğlu: Seni gözümde fazla mı büyüttüm acaba? Fazla mı anlam yükledim?

Barış: Benimle en son böyle babam konuşmuştu. Sonra benden kaçmak için ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Dadaloğlu: En son benimle bu şekil konuşan adam da yerin yedi kat altında farelere yem oldu!

Barış: İhtiyar, biraz sakin ol. Tespihe ver kendini. Bu sefer olmadı. Bir dahakine olacak. Merak etme.

Barış: Nefret ediyorum bu ihtiyarlardan. Lanet olsun 'sugar daddy'ler.

(01:46:00 01:48:35)

Fırat: Sen zeki bir çocuksun. Ben görüyorum. Ama aptal gibi hareket ediyorsun. Görüyorum oğlum. Zekisin. Ama gerçekleri göremeyecek kadar aptalsın. Hacı Alagöz'ün, ailesinin uyuşturucu sattığından haberi bile yok. Senin durumunla alakası bile yok. Nerede adalet? "Daha belli değil." Öyle mi? Böyle mi sağlayacaksınız lan adaleti? Nerede Barış Yesari? Nerede oğlum o manyak? Yapayalnızsın bak burada. Bak bakayım etrafına. Kimse yok. Onun sana vermediği şeyi ben sana verebilirim. Bana istediklerimi anlatırsan senin yanında olurum.

"Barış: Ben yanınızda olmasam da aklınızda, kalbinizde olacağım. Sadakatinizi görüyor, biliyor, hissediyor olacağım. Yolumuz uzun. Yolumuz çok güzel. Ama yolumuz tehlikeli. Elbet bir gün birimiz, birilerimiz esir düşecek. Elbet kendi adaletlerini bize dayatmak isteyecekler. Bizi konuşturmak için ellerinden geleni yapacaklar. Zaaflarımızı zorlayacaklar."

Fırat: Konuşmazsan ne olacak? Suçun sabit. Adam öldürmeye teşebbüsten içeriye gireceksin. Tekrar uyuşturucuya başlayacaksın. Yaşlı bir müptezel olarak hayatını sonlandıracaksın. Bu mu lan istediğin?

Umut: Her zaman bir ihtimal daha vardır.

"Barış: Her zaman bir ihtimal daha vardır. Esir düştüğünüzde yapacak başka hiçbir şey olmadığını anladığınız anda kendimizi bu yeryüzünden sileceğiz. Peki hiçbir silahımız yokken bunu nasıl yapacağız?"

(Umut boynunu kırar.)

Fırat: Lan! Lan! Lan! Hişt! Lan! (###)!

(01:51:45 01:54:45)

(Telefon çalar.)

Büge: Barış? Alo?

Barış: Son ana kadar hiç endişe etmedim, biliyor musun? Açacağından emindim.

Büge: Ben de arayacağından emindim.

Barış: Hâlâ kalp kalbe karşı çünkü.

Büge: Hayır, bu sefer korkuyla bekliyordum aramanı.

Barış: Sen benden artık korkmuyorsun diye biliyorum.

Büge: Senden korkmuyorum zaten. Yapabileceklerinden korkuyorum.

Barış: İstemesen açmazdın telefonu. Özel numara olduğunu görünce benim olduğumu anladın. Bilerek açtın. Canın acıyacağını bile bile açtın. Sevgilim... ah be bir tanem. Seninle hissettiğimiz şeyler o kadar aynı ki. Gerçekten bak. Ben senin damağındaki kesik yara gibiyim. Dilinle sürekli kurcalamasan geçip gideceğim aslında. Ama sen o yarayı öyle seviyorsun ki dokunmadan duramıyorsun. Aynı benim gibi.

Büge: Evet, o yarasın sen, evet. Ama artık dokunmayacağım. Çünkü iyileşmesi lazım. Çünkü ben dokundukça iyileşmiyor. Çünkü ben artık iyileşmek istiyorum. Çünkü eğer iyileşmezsem öleceğim.

Barış: Hani benim için ölürdün?

Büge: Hani benim için öldürmezdin?

Barış: Birbirimiz için verdiğimiz sözleri tutamadık galiba. Ama bak, artık ben bizim için yepyeni bir sayfa açtım. Bunu senin de yapmanı istiyorum. Çünkü biz birbirimiz olmadan yapamayız. Büge, ben berbat bir adamdım, kabul. Ama geçmişte yaptıklarım, bana gidik aklımın yaptırdıklarıydı. Ben gidip geldim Büge. Savaş bitti. Ben kazandım. Artık sadece ben varım. Ve sadece kötülük yapanlara zarar vereceğim. Henüz hazır değilsin, biliyorum. Ama beklerim. Kimseyi bir saniye beklemem ama seni beklerim.

Büge: Bekleme çünkü gelmeyeceğim.

Barış: Geleceksin. Hem de seve seve. Güzellikle, zorla değil. Biliyor musun? Hem de beyazlar içinde. Çünkü beyaz, bu dünyada hâlâ en çok sana yakışıyor.

(01:58:29 02:00:49)

Rafi: Hacı Alagöz'ün işini bitiremedik ama adamımız da konuşmadı.

Dadaloğlu: Bugün olmazsa yarın konuşur. Adamınız o maddeye mahkûm, bırakırlar mı öyle?

Rafi: Ölüler konuşamaz.

Barış: Benimle birlikte yol yürüyenler sadece bana sadık değiller, davalarına da sadıklar. Hepsi ne zaman ölmesi gerektiğini biliyor.

Dadaloğlu: Adamınız kendini mi öldürdü?

Rafi: Çoktan defnedilmiştir bile.

Dadaloğlu: Vay be! Bunca yıldır benim kapımda bana inanan, benimle yol yürüyen karnını doyurduğum, ekmeğini verdiğim onca insanlar var. Hiçbiri bana bu kadar sadık olmadı. Barış, sen ne verdin bu insanlara?

Barış: Umut. Umut, bir insanın hem mucizesi, hem felaketi olabilir. Bak mesela, bizim gibi tipler için hep bir felaketti. Çünkü başkalarının sesimizi duymadığına inanıyorduk. Ben o felaketi aldım, mucizeye çevirdim. Adalet için çok umutlular. Ölmeye de öldürmeye de hazırlar.

(Kapı vurulur.)

Dadaloğlu: Gel.

Efendim, Savcı Fırat Bulut geldi. Sizinle görüşmek istiyor.

Dadaloğlu: Kokunu aldı herhâlde? Hadi siz arka kapıdan çıkın, görünmeyin, acele edin.

Barış: Rafi, sen git. Ben gelmeyeceğim.

Dadaloğlu: Barış, benim mekânımda kimseyi öldüremezsin.

Barış: Yok. Ben onu öldürmek istemiyorum ki. Bak, biz onunla siyahla beyaz gibiyiz. Varlığımızın anlaşılması için birbirimize ihtiyacımız var. Benim kötülüğüm onun iyiliğini, onun iyiliği benim kötülüğümü doğurdu. Sonra zaman geçtikçe bütün sınırlar kalktı. Şimdi onunla aynı ortamda olmak paha biçilmez.

(02:04:45 02:05:00)

Barış: Senin daha ilk görüşün. Bu böyledir, bu. Bir şeyden şüphelendi mi sonuna kadar gider. Başını ağrıtacak.

Dadaloğlu: Belli, belli.

(02:05:15 02:09:10)

Barış: 'Baby'.

Sasha: 'Baby'. Biri bize katılmak istiyor.

Barış: Bir sürü insan bize katılmak istiyor.

Sasha: Evet ama bu farklı. İlk aşamayı geçti. Bize daha uygun bir profil.

Barış: Sor bakalım niye bize katılmak istiyormuş?

Sasha: Soralım bakalım. Niye katılmak istiyorsun? Adalet için. 'Justice is for all'. Aynen böyle yapmış.

Barış: Adalet istiyorsa niye mahkemelere gitmemiş?

Sasha: Siz neden gitmiyorsanız ondan. Ben Barış Yesari'nin adaletine inanıyorum.

Barış: Güzel. 'Baby', müsaadenle bir yer değişelim mi?

Sasha: Lütfen.

Fırat: Ne durumdayız?

Giryan: İlk aşamayı geçtik.

Ayşe: Yazıyor. Ne yazıyor acaba?

Barış: Buraya herkesin gelmesi mümkün değil. Sadece canı yananlar ve can yakmak isteyen girer. Bizimle olabilir.

Fırat: Ben oraya geçebilir miyim?

Barış: Senin canını kim yaktı?

Fırat: Gel bakalım manyak herif. Babam.

Barış: Ao! Baban sana ne yaptı?

Fırat: Böyle biri olmayı ben istemedim. Ama içimde durduramadığım bir şeytan var. Ona engel olamıyorum. Bu şeytanı ben yaratmadım, o yarattı. Peki bu şeytanın işlediği suçların cezasını neden ben çekiyorum? Neden babama kimse ceza vermiyor?

Barış: İçimizdeki şeytan. Hepimizin içindeki şeytan aynı. Senin şeytanını kızdıracak sana baban ne yaptı?

Fırat: Yaptıkları değil, yapmadıkları sebep oldu. Sevmedi, saymadı, göz ardı etti. Ben değil hep kardeşimi seçti.

Barış: Babana ve kardeşine ne yapmak istiyorsun?

Fırat: Yok olmalarını istiyorum. Barış Yesari'nin bizim gibiler için çizdiği yolda yürümek istiyorum.

Barış: 'Yes'! İşte budur! Onay ver 'baby'. Arkadaşın giriş işlemlerini başlatalım. Güzel. Güzel...

Giryan: "Şimdi sırada verdiğim komutları uygulayarak Barış Yesari'yle yüz yüze tanışmakta."

Fırat: Mekânını bulacağız. Onun mekânını bulacağız. O Barış'ın da yanındaki manyakların da sonunu getireceğiz.

(02:16:50 02:22:45)

Barış: Savcı!

Fırat: Ne lan bunlar? İyice kafayı yedin. Tarikat lideri mi oldun şimdi de? Hakikaten kafayı yedin.

Barış: Kabul et, sen de beni özlemişsin ama değil mi?

Fırat: Çok özledim. O yüzündeki çaresizliği çok özledim. O hücrede ağzının suyu akıyordu ya, işte o anı çok özledim. (###) lan şovunu! Ne yapacaksın yap!

Barış: Ama böyle olmaz ki. Sen bizi hiç anlamamışsın. Bak bizi diyorum farkındaysan. Çünkü burada olan olmayan bizimle aynı yolda yürüyen herkes adam öldürmek için değil daha adaletli bir hayat sağlamak için bize katıldılar.

Fırat: Ya, liderleri de sensin yani, öyle mi? Anlattın mı müritlerine nasıl bir tip olduğunu? Kendi öz kardeşini çatıdan nasıl attığını anlattın mı? Melike Demirbaş cinayetini anlattın mı? Bu suçların hepsini adalet için mi işledin lan sen?

Barış: Ulan bu konuda en son konuşacak olan kişi sensin! Sen beni öldürdün! Tutup attın ya kayalıklardan aşağı! Tabii yanına kâr kaldı ama. Niye? Çünkü siz suça ceza kesersiniz. Çünkü siz sonuçla ilgilenirsiniz. Ama biz nedenleri cezalandırmak için geliyoruz. O kör gözlerinizi açmaya.

Fırat: Siz kimsiniz lan? Siz kimsiniz? Hiçbir (###) yiyemezsiniz, anladın mı beni? Ulan herkes kafasına göre adam öldürsün o zaman ha? Kadınlar tarafından reddedilen erkekler gitsinler kadınların canlarına kıysınlar. Kıymayacak mı lan, kıymayacak mı? Kıyacak. Sen bu kadar pisliğin içindeyken bu adaleti sağlayacak olan kişi misin şimdi?

Barış: Ben değil, vicdanımız sağlayacak.

Fırat: Oğlum senin vicdanın yok, anlamıyor musun? Delisin sen. Senin peşinden koşan herkes deli. Ben sana nasıl adalet sağlanır söyleyeyim mi? Sen ve senin gibiler yok olduğunda. Öyle deliyim numarası yaparak da kaçamazsın. Artık vicdanım yok. Şu an kafana patlatırım. Ve kafana patlattığımı hatırlamayacağım bile bunu çok iyi biliyorum. Senin bana adalet diye sattığın şey kaostan ve insanlar ölümünden başka hiçbir şey getirmedi. Sana tek bir soru soracağım Barış. Yarın öbür gün öldürdüğün insanların yakınlarından herhangi biri gelip de benim adaletim nerede dediğinde hepiniz (###) lan?

Barış: Savcı, sen sana verilen dersi yaşamadan anlamayan bir adamsın. Gerçekten. Teoride berbatsın. Pratikte anlıyorsun. O yüzden ben sana şimdi bizim adalet sistemimizi uygulamalı anlatacağım.

Fırat: Giryan!

Barış: Ya. Giryan ya. O yanındaki de Ali Rıza. Hatırladın mı? Senin saldığın adam. Sen saldın onu savcı. Sonra biz cezasını keselim dedik, sen araya girdin. Ben bunu öldürmeyeyim dedim, vazgeçtim. Dedim ki bu vatandaşımızı acaba daha hayırlı bir işte nasıl kullanabilirim? Buldum! Derse hazır mısın savcı? Güzel. Çünkü Ali Rıza da hayatta kalmak için biz ne dersek yapmaya hazır. Tabii sen kafasına bir tane sıkıp onu oturtturmayacaksan. Ali Rıza! Tarih tekerrür edecek, değil mi lan Ali Rıza? Yani sonuç olarak savcı, sen masum bir insanın hayatını kurtarmak için bir suçluyu öldüreceksin. Ve bizim için adalet terazisi müthiş oturmuş olacak. Ama yok, ben elimi kana bulayamam daha ortada suç bile işlenmedi, yok dersen, bekleyeceksin. O zaman bu masum kadının geleceği bu sapık herifin vicdanına kalacak. Bekleyeceksin. Her zaman yaptığın gibi. Sonra biz tabii ki bu adamı alıp sana teslim edeceğiz. Ve sen sonrasında onu yargılayacaksın falan filan, bla bla. Adalet teoriyle anlatılmaz savcı. Pratikle anlatılır. Ee? Seçimini yap. Hangi adalet?