You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.

Baris Yesari Transcripts: Mahkum S1E9 (TR)

(00:10 04:55)

Fırat: Kızımı alıp gideceğim.

Barış: Öyle mi? Nereye gideceksin?

Fırat: Sakın! Sakın! Barış sakın! Sakın, ne olur! Yalvarırım! Sakın! Sakın! Ne olur yapma! Ne olur yapma! Yapmayın, ne olur! Sakın! Yapma! Yapma!

Barış: Savcı sana hapishanede bir şey sormuştum, hatırladın mı?

"Barış: Fırat bir şey soracağım. En çok hangisi senin canını acıtır? Kızının ölmesi mi yoksa sen ölürken kızının izlemesi mi?"

Barış: Hangisini seçeceksin? Ama biraz çabuk olman lazım. Bu tayfanın çok bekleyeceğini zannetmiyorum. Yolun sonuna geldin.

Fırat: Tekrar kavuştuk değil mi kızım? Geri geleceğim. Duydun mu beni? Geri geleceğim. Sen çok cesursun. O an gelene kadar bu amcayla gitmek zorundasın, tamam mı?

Nazlı: O amca bana hep yalan söylüyor. Seni babana götüreceğim diyor, götürmüyor. Gitmek istemiyorum baba.

Fırat: Nazlı...

Nazlı: Daha yeni geldin baba, bırakma beni.

Fırat: Gitmek zorundasın.

Nazlı: Hayır, ben seninle geleceğim.

Fırat: Nazlı! Git. Sakın korkma tamam mı kızım? Git. Git. Git. Nazlı git.

Barış: Gel, gel bakalım prenses. Ben seni çok özledim ama.

Barış: Savcı, sen akıllı adamsın, yapmazsın biliyorum ama ben yine de söyleyeyim. Benimle ilgili hiçbir şey söylemeyeceksin. 'Never ever'.

Barış: Gel bakalım güzellik. Gel bak şimdi ne oyunlar oynayacağız. Ondan sonra güzel güzel şarkılar söyleyeceğiz birlikte. Ben seni çok özledim. Sen beni özlemedin mi hiç?

Fırat: Seni bitireceğim. Seni bitireceğim! Duydun mu? Seni bitireceğim Barış! Seni bitireceğim! Barış! Barış! Seni bitireceğim! Duydun mu? Seni bitireceğim.

(06:18 08:10)

Barış: Ben sana dedim, bulacağım dedim. Sonunda güzel bir haber aldık 'baby'.

Sasha: Ya keyfini kaçırmak istemiyorum, gerçekten istemiyorum. Ama savcı şu anda çok daha tehlikeli. Biz niye onu öldürmedik?

Barış: 'Baby', adam kendi kızını bana teslim etti, kendi elleriyle. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?

Sasha: Bence yaşadığı sürece asla peşimizi bırakmayacak.

Barış: Bırak, yaşasın. Yaşadığını sansın. Duracak, mecbur duracak. Nazlı bende olduğu sürece ben kazanacağım.

Barış: Nazlı iyi değil mi? Rahat ettirebiliyorsun?

Sasha: Evet, gayet güzel, güvenilir, düzgün bir yere yerleştirdim onu da.

Barış: Tek bir soru işaretimiz kaldı 'baby'. Fırat'a Büge'nin kaza videosunu kim gönderdi? Onda olan video bizde nasıl olamıyor?

Sasha: Vallahi ben olay yerine bakan bütün kameraları temizledim. Ne emniyette ne savcılıkta böyle bir video yok.

Barış: Bu da demek ki bu videoya kim ulaşıyorsa eli kolu uzun, her yere girip çıkan biri. Demek ki Fırat'a biri yardımcı oluyor, değil mi? Bugün bu videoyu Fırat'a kim ulaştırdıysa yarın benim Savaş olmadığımı ispatlayabilir. Al sana Fırat'ı hayatta tutmak için bir sebep daha.

Sasha: Of ya yeter! Gereksiz anksiyeteden sıkıldım artık, tamam. Konuyu artık unutabilir miyiz?

Barış: Tamam, ben de çok gerildim.

(12:07 12:55)

Cemre: Barış'ın Savaş'ı öldürüp yerine geçtiğini Tahir'e söyledin değil mi?

Fırat: Öyle bir şeyi niye yapayım? Nazlı'nın hayatını tehlikeye atmaktan başka bir şey değil bu.

Fırat: Barış ne kadar psikopat bir herif, biliyorsun.

Cemre: Fırat, Nazlı'nın hayatta olduğunu biliyoruz artık! Elimizde onun hayatını ispatlayacak bir sürü delil var. En önemli tanığımız davanın savcısı Tahir. Biz neyi bekliyoruz hâlâ? Psikopatın bütün oyunlarına son verebiliriz.

Fırat: Sakin ol. Tamam mı? Sakin ol. Bir, Savaş'ın Barış olduğunu açıklamak beni cinayetten aklamaz. İki, kızım onun elinde. Adam manyağın biri, riske atamam.

Cemre: Ne yapacaksın peki? Planın ne?

Fırat: Videolarla ilgili gelişme var mı?

Cemre: Yurt dışından bir numara. Hemen kullanıma kapatılmış.

Fırat: Bize kim, neden yardım ediyor?

(14:00 16:52)

Büge: Barış.

Barış: Büge.

Büge: Sen neredesin?

Barış: Ne oldu be?

Büge: O manyak, o adını bile bilmediğimiz o***** ç*****, ben geldim, eve girmiş ve Can kucağındaydı. Bizim çocuğumuza dokunuyordu. Burada oturuyordu.

Barış: Bir dakika. Ne dedin sen? Can'a mı dokundu dedin?

Büge: Adamın kucağındaydı. Bizim çocuğumuza dokunuyordu diyorum sana. Bizim yemeğe gittiğimizi bile biliyor. Evde olmadığımızı biliyor, her şeyi biliyor. Buradaydı manyak. O kadar korktum ki...

Büge: Ferda'yı öldürdüğünü öğrenirse kim bilir daha neler yapacak. Bu adam çok tehlikeli bir adam, ben sana söyledim bunu.

Barış: Tehlikeli. Olabilir.

Büge: Barış nereye gidiyorsun? Delice bir şey yapma, adam normal değil!

Barış: Hişt! Bak, hakaret kabul ederim. Bir gideyim bakayım. O tipini s*kt*ğ*m gelip nasıl benim çocuğuma dokunuyor!

Büge: Barış nereye gidiyorsun bu saatte?

(16:54 17:40)

Barış: Benim binama böyle önüne gelen elini kolunu sallayarak girebiliyor mu?

Savaş Bey bu mümkün değil.

Barış: Nasıl mümkün değil? Aç bakayım. Aç, göster. Bak bakayım mümkün mü değil mi? Bak, bu. Bak, bir de kart okutuyor. Kim bu?

Efendim kendisi burada kalıyor.

Barış: Burada mı kalıyor? Kim bu, adı ne? Bak bakayım daire kimin üstüne kayıtlıymış.

Savaş Bey daire sizin lojistik firmanız üzerine kayıtlı. Gelenlerle muhatap olmamamızı, kimlik sormamamızı özellikle vurgulamıştınız. Kim olduğunu bilmiyoruz.

Barış: Bana şu dairenin kartını verin hemen.

Kartların kontrolü de bizde değil ne yazık ki. O daireye gelen misafirlerinize her zaman siz ulaştırırsınız.

Barış: (İç Ses) Ulan Savaş ne işler karıştırıyordun...

(19:00 20:40)

Müdür: Karını öldürdün. Kıskançlık ya da başka bir sebep. Sonra kızına kıyamadın, onu sakladın. Sonra buraya düşünce hafızanı kaybettin. Sonra hatırlayınca da onu bulmaya çabaladın. Doğru muyum? Anlamadığım şey şu. Savaş Yesari bu işin neresinde? Sen cezaevine ilk geldiğinde hayatını zorlaştırmak için elinden geleni yaptı. Sonra o buraya düşünce illa seninle aynı koğuşta kalmak istedi. Birdenbire canciğer kuzu sarması oldunuz. Sonra yine aranız bozuldu. Hatta ona kumpas kurdun. Sizin derdiniz tam olarak ne?

Fırat: Bunu bana değil Ba... Savaş Yesari'ye sorun. Aranız iyi değil mi? Bugüne kadar ne dediyse yapmadınız mı zaten? Yorgunum, koğuşa gitmem gerek.

Müdür: Şimdi adamı değilim. Ben burada bütün mahkûmlarla aynı mesafedeyim biliyorsun.

Fırat: Tabii, evet. O zaman aranız iyi demeyelim, diğer mahkûmlarla aranız kötü diyelim. Olur mu?

Müdür: Fırat, bak eğer benimle konuşmak istersen ben hep buradayım. Unutma, beni arkana alırsan hayat senin için daha kolay olur.

Fırat: Teşekkür ederim.

(25:01 31:48)

Can: Anne bugün piyano dersine gitmesem olur mu?

Büge: Olmaz sevgilim. Neden biliyor musun? Öğretmenin dedi ki bir dersi bile kaçırmaması lazım.

Barış: Piyano öyle kafana göre bırakabileceğin bir şey değil paşam. Bak bir ay bile çalmasa Barış amcan, ondan biliyorum parmakları yavaşlardı. Hadi bakalım.

Can: Tamam

Barış: İyi dersler.

Can: Görüşürüz.

Büge: Barış, benim aklım Can'da kalacak şimdi. Ben arayayım geri gelsinler. Gitmeyiversin bugün okula.

Barış: Ya saçmalama, abartıyorsun bazen gerçekten. Bırak şu telefonu. Kim olduğumuzu unutuyorsun.

Büge: Lütfen yani. Adam girmiş eve oturmuş. Burnumuzun dibinde yaşıyor. Ben mi abartıyor oluyorum?

Barış: Sorsaydın o zaman vakti zamanında Savaş Bey'e. Ne haltlar karıştırıyorsun aşkım diye. Sahi, siz ne diyordunuz birbirinize, aşkım mı? Ya da ne bileyim, telefonunda ne diye kayıtlıydı? Kocişko mu? Yok be değişemezsin sen o kadar

Büge: Barış ben ne diyorum sen ne diyorsun şu an?

Barış: Savaş bir haltlar karıştırmış diyorum. Bir şey biliyorsan söyle diyorum.

(Flashback)

Savaş: Aşkım. Uyandın mı sen?

Büge: Neredesin sen Savaş? Telefonunu da almamışsın yanına.

Savaş: Yürüyüşe çıktım.

Büge: Bu kılıkla mı?

Savaş: Öyle gerekti. Uykunu kaçırma, yat hadi.

Büge: Ne uykusu Savaş, Allah aşkına? Ben sana basit bir şey soruyorum değil mi? Gecenin bir körü, yatağından kalkıp, şöyle giyinip nereye gittin? Peki, cevap yok.

Büge: O zaman şöyle sorayım. Böyle uzun iş seyahatlerin, benim davetli olmadığım toplantılar, böyle saçma sapan bir kostümle gece yürüyüşleri falan. Ne oluyor Allah aşkına Savaş? Yine cevap yok.

Büge: 'Okay'. O zaman bari şunu söyleyeyim. Ben gerçekten ne haltlar karıştırdığınla ilgilenmiyorum, gerçekten. Ama inşallah babanı hayal kırıklığına uğratacak bir şeyler yapmıyorsundur.

Savaş: Merak etme. Yakında şirketin başına geçeceğim. Ve o zaman babamın, kafamızı ağrıtacağı şeylerden kaygılanmak zorunda kalmayacağız. Ben ne yapıyorsam bizim için yapıyorum.

Büge: 'Okay'. O zaman mesela önce yalan söylemeyi bırakarak başlayabilirsin bence. Eğer gerçekten bir şey yapmak istiyorsan.

Savaş: Yalan mı? Sen önce Barış'la ilgili söylediğin yalanı bir anla. Onu bir hazmet. Ondan utan. Sonra bana akıl verirsin. İyi geceler.

(Flashback biter.)

Barış: Sen niye bana anlatmadın bunu daha önce?

Büge: Ne bileyim, o kadar çok şey yaşadık ki yani bunun bu kadar önemli olabileceğini düşünmedim.

Barış: Başka?

"Savaş: Bak, bu zarf benim için çok önemli, senin için de öyle olsun. Bunu sen saklayacaksın. Kimse bilmesin yerini. Zamanı geldiğinde birlikte açacağız. O zaman gelene kadar bana bir şey olursa... Dinle beni. Bana bir şey olursa sen açarsın. İçinde ne olduğunu sadece sen bil. Tamam mı?"

Büge: Başka bir şey yok.

Barış: Bak, Savaş bir haltlar karıştırmış, belli. Eğer bir şey biliyorsan bana söyle ki ben de icabına bakayım. Ee, rollerimizin hakkını vermeliydik, öyle söyledin. Madem ben Savaş'ım her şeyi bilmek zorundayım.

Büge: Başka bir şey yok ama.

Barış: Niye bu binada ağırlıyordu bu misafirlerini? Ferda'yla da burada buluştular belki de.

Büge: Ferda'yla ne alakası var?

Barış: Seni bekliyorlar dedi. Ortalık karışacak dedi. Savaş hepimizden gizli bir işin içindeydi, belli. Babam da mı bilmiyordu ya? Biliyor muydu yoksa? Büge cevap versene.

Büge: Bilmiyorum. Nasıl cevap vereyim? Git babana sor, o biliyordur.

Barış: Türkiye'nin en zengin adamısın. Yetinmedin mi 'bro'?

(35:15 35:45)

Barış: (İç ses) Bro güzel tezgâh yapmışsın, tebrik ederim. Ne yaşıyordun oğlum sen, kimlerle buluşuyordun o evde?

Barış: Bana binanın altı aylık güvenlik kayıtlarını hazırlatır mısın? Her yere gerek yok ama sadece girişle benim katı.

Efendim, görüntüleri aldınız zaten.

Barış: Aldım mı ben onları ya?

Evet efendim. Söylediğiniz gibi kamera kayıtlarını en fazla bir hafta tutup size bir kopyasını verdikten sonra siliyoruz.

Barış: Anladım. Bendeydi görüntüler, tamam.

Barış: P*çe bak kayıtları da almış.

(35:50 36:03)

Barış: Efendim Ceyda?

Ceyda: Günaydın Savaş Bey.

Barış: Günaydın.

Ceyda: Toplantı saatiniz yaklaşıyor. Ben onu haber vermek istedim.

Barış: Benim bu sabah ufak bir işim var. Onu halledip öyle geleceğim şirkete. Babam geldi mi?

Ceyda: Daha gelmediler Savaş Bey.

Barış: Tamam. Görüşürüz.

(38:32 39:50)

Müdür: Ama Savaş Bey...

Barış: Tamam müdür, kes. Yeter. Dün hastanede dediğin adam elini kolunu sallayarak dışarıda dolaşıyordu. Ne?

Müdür: Neyin peşinde olduğunu anlamam için suyuna gitmem lazımdı. Ayrıca bomba bir haber aldım. Savcının kızı yaşıyormuş.

Barış: Nereden öğrendin?

Müdür: Şaşırmadınız hiç, biliyor muydunuz yoksa?

Barış: Nereden öğrendin dedim.

Müdür: Bizim gardiyan Bekir'e söylemiş. Kayınbiraderi. O da tabii haber alınca yardım etmek istemiş. Ama hiç merak etmeyin, Bekir yanlarına yaklaşamayacak. Ayrıca yaşasa ne olur, yaşamasa ne olur? Adam karısının katili.

Barış: Koğuştakiler ne kadarını biliyor?

Müdür: Bilmiyorum. Daha konuşmadılar ama konuşacaklar, merak etmeyin.

Barış: Ben sana hiç güvenmiyorum müdür, bu çok kötü bir şey. Savcının koğuşunu dağıt. Benim arkamdan kumpas çevirmek neymiş anlasınlar.

Müdür: Tamam, hiç merak etmeyin.

Barış: Etmiyorum. Ben Fırat'la görüşmek istiyorum.

Müdür: Tabii, hemen.

(43:35 44:45)

Tomris: Zahit Bey burada olduğumu bilmiyor. Bilmesin de.

Başsavcı: Siz nasıl isterseniz.

Tomris: Benim oğlum... Benim oğlum Savaş... öldü.

Başsavcı: Nasıl? Savaş Bey daha yeni hapisten çıktı. Tomris Hanım, kafanız biraz karışmış olmasın sakın.

Tomris: Hayır, hayır. Hayır. Oğlum Savaş öldü. Onu ben öldürdüm. Oğlumu ben öldürdüm. Savaş'ı ben öldürdüm. Onu ben öldürdüm. Ben.

(44:52 47:30)

Barış: Yaran nasıl? Acıyor mu?

Fırat: Ne istiyorsun lan?

Barış: Lan mı? Cezaevi seni kabalaştırdı haberin olsun.

Barış: Boşuna dememişler insan olduğu yere benzermiş diye.

Barış: Nazlı'yı merak etmiyor musun? Etme zaten. Güvende yani o, o yüzden dedim. Merak edecek bir şey yok. Bu kadarını kaldıramazsın zannediyordum. Baktım spora başlamışsın.

Barış: Hayırdır? Savaşa mı hazırlanıyorsun?

Fırat: Barış'a hazırlanıyorum.

Barış: Oo! İnce. Güzel. Bak, her zaman söylüyorum biz seninle başka şartlarda tanışsaydık çok iyi arkadaş olurduk.

Fırat: Kızım elindeyken konuşmayacağımı biliyorsun, niye geldin buraya?

Barış: Bilmem. Sen bana bir şekilde iyi geliyorsun savcı. Bozuk yerlerimi düzeltiyorsun sanki benim. Sana bakınca kazanmanın bir adım önde olmanın duygusunu hissediyorum.

Fırat: Video için geldin. Cemre'yi konuşturamadınız tabii, değil mi?

Barış: Çok sadık sana. Tamam sadakat önemli bir şey ama bir erdem değil ki. Satın alınabilir.

Fırat: Alırsın, alırsın.

Barış: Alırım. Ben istediğim her şeyi alırım. Tıpkı senden aldıklarım gibi.

Fırat: Ferda'dan aldıkların.

Barış: Ferda kim ya?

Fırat: Ferda kim ya? Söylemeyecek misin Barış, Ferda'ya ne olduğunu?

Barış: Bak, sen beni bir defa sorguya çektin sonra başına gelenleri hatırlamıyorsun bile. Şimdi ben sana soracağım, sen cevaplayacaksın.

Barış: Kim sana yardımcı oluyor? Neden yolladılar o videoyu sana? Neyin karşılığında?

Müdür: Savaş Bey, babanız aradı, size ulaşamamış da. Acil aramız gerekiyormuş.

Fırat: Koş, baban çağırıyor.

Barış: Sorma, çok yaşlandı ya.

(47:47 50:00)

Tomris: Barış'a bir şey yapmayın, ne olur. Ben yaptım.

Cemre: Tomris Hanım, iyi misiniz?

Tomris: Ben yaptım.

Cemre: Doktorunuzu aramamı ister misiniz? Ya da başka biri...

Tomris: Hayır, hayır. Ben doktor falan istemiyorum. Savaş'ı ben öldürdüm. Ben bir evladımı kaybettim, öbürünü de kaybetmek istemiyorum. Hayır, hayır. Lütfen Barış'ıma bir şey yapmayın. Ne olur.

Başsavcı: Tabii tabii.

Tomris: Ben yaptım.

Cemre: Başsavcım, ne yapacaksınız?

Tomris: Ben yaptım.

Başsavcı: Ne yapayım, akıl sağlığı yerinde olmayan birisinin sözlerine güvenip harekete geçmemi mi bekliyorsun benden?

Cemre: Tamam, sağlık durumu bu şekilde olabilir. Ama bir anne olarak yapmış olduğu itiraf sizce de garip değil mi?

Başsavcı: Garip olan sadece bu mu? Kadın oğlumu ben öldürdüm diyor. Üstelik oğlunun intiharı kesinleşmişken.

Cemre: Tamam, ben de garip değil mi diyorum. Yani inanması zor ama...

Başsavcı: Aması ne? Yani Savaş aslında Barış'mış. Barış görünümlü Savaş'ı da an... Bak, konuşurken ben bile karıştırıyorum. Ne tuhaf bir iş bu ya? Bak, saat kaç oldu. Geleceğim dedi gelmedi. Nerede kaldı Zahit Bey? Hah geldi. Zahit Bey.

Zahit: Merhaba. Tomris, ne işin var senin burada? Nedir bu saçmalık?

Tomris: Zahit, ben bir evladımı kaybettim, öbürünü de kaybedemem.

Zahit: Erol Savcı, haber verdiğiniz için teşekkür ederim.

Başsavcı: Ne demek efendim, rica ederim.

Zahit: Son zamanlarda iyice kötüye gitmeye başladı.

Tomris: Barış dayanamaz.

Zahit: Tomris, hadi gel şöyle dışarıya çıkalım. Temiz hava sana iyi gelir.

Tomris: (Cemre'ye) Sen de gel bizimle. Sen de gel.

Zahit: Hadi.

(51:50 55:20)

Zahit: Sağ ol kızım. Ayrıca Yesari Vakfında talebe oldğun için seninle gurur duyuyorum. Şoföre söyleyelim de seni istediğin yere bıraksın.

Cemre: Teşekkür ederim. Zahit Bey, sorumu mazur görün ama Tomris Hanım neden böyle bir itirafta bulundu sizce?

(Flashback)

Zahit: O senin çok sevdiğin Barış kardeşini öldürdü. Ve Savaş'ın yerine geçti. Savaş'ın katili Barış!

Tomris: Sen nasıl insansın, nasıl bir babasın sen? Barış, Savaş'ı öldürüp yerine geçiyor ve sen göz göre göre buna izin veriyorsun.

Zahit: Her ikisini de mi kaybetmek istiyorsun Tomris?

Tomris: Ben bunu bile bile nasıl yaşarım? Nasıl yaşarım ben bunu bile bile?

Zahit: Unutacaksın. Her zaman yaptığın gibi. Hatırladıkça da Barış için susacaksın. Barış'a bile susacaksın! O Barış değil, Savaş!

Tomris: Barış kardeşini çok severdi. Nasıl yapar bunu? Nasıl yapar, anlamıyorum.

Zahit: Polisler peşindeydi.

Tomris: Ne? Polis, Barış'ın peşinde mi?

Zahit: Evet, evet. Tomris, evlatsız mı kalalım? Memlekete rezil rüsva mı olalım? Biz oğlumuzun sırrını, ailemizi korumazsak Barış'ı gelip alırlar.

Tomris: Hayır, hayır. Olamaz. Olamaz. Barış'ı götürmesinler. Ne olur, Barış'ı götürmesinler. O içeride yapamaz. O çıldırır, o yapamaz. İçeride yapamaz, asla. Asla. Asla izin vermem buna.

Zahit: Tamam Tomris, tamam.

(Flashback biter.)

Zahit: Vicdan azabı çekiyor. Yeteri kadar sevmediğimizi ve sakınmadığımızı düşünüyor. O yüzden hem kendini hem beni suçluyor.

Barış: (Cemre'ye) Yok artık. Senin ne işin var burada?

Barış: Anne, annem.

Tomris: Barış.

Barış: Anneciğim, bak ben geldim.

Tomris: Barış.

Barış: Ben Savaş. Geldim bak, buradayım. Gitmedim hiçbir yere, merak etme, tamam mı?

Zahit: Kafası karışmış. Savcılığa gitmiş. Allah'tan Cemre oradaymış, o ilgilenmiş. Eğer Cemre olmasaydı çok büyük bir rezalete sebep olurdu. Neyse, hadi anneni bırak uyusun. Sen de işinin başına git, hadi.

Barış: Annem, görüşürüz.

(55:35 57:00)

Cemre: İnsan herkesi kandırabilir ama ana yüreği işte, kanmıyor.

Barış: Sen annesiz büyümüş biri olarak, neyi biliyorsun ana yüreğini ya? Baba yüreğiyle de ilgili tespitleriniz var mı? Ao! Pardon. Senin baban da yoktu, değil mi?

Cemre: Evet. Annem de babam da yok. Ama bana bıraktıkları sağlam bir vicdanım var. O da sende yok.

Barış: Bak sen şu çaylağa. Büyümüş bir de bana laf sokuyor.

Cemre: Nazlı elinde olmasa sana neler yapardım da dua et.

Barış: Ne yapardın? Allah aşkına. Ne yapardın? Anlatsana. Sen ne yapabilirsin ki bana?

Cemre: Ben yapamasam da Fırat bir şekilde kendini temize çıkarıp çıkacak oradan ve senin sonunu getirecek. Kim bilir, belki de senin sonunu kendi ailen getirecek. Barış Yesari.

Barış: Dikkat et, o topuklularla düşme merdivenden. Hayır, cemre düşmesi için daha erken, bahar gelmedi.

(57:05 57:35)

Barış: 'Yes'?

Sasha: Bu tarçın yiyen herifle ilgili hiçbir şey bulamıyorum, kimse hiçbir şey bilmiyor. Adamın adı bile yok. Ben pis tarçın demeye karar verdim. Sanki hayalet gibi ya. Ne yapacaksın, gidecek misin buluşmaya?

Barış: Gideceğim. Gitmem lazım. Gitmezsem korktuğumu düşünecek. Hem Büge'ye söz verdim. Sasha, şu adamla buluşmadan evvel şu Savaş'ın özel evine bir bakalım diyorum 'baby'. Belki bir şey çıkar.

Sasha: Evde buluşalım.

(01:03:05 01:04:15)

Ceyda: Hayır, yok ben tanımıyorum Savaş Bey.

Barış: Benim binadaki özel dairede kalmış. Hayır, her gelen misafiri tanıyamıyorum hâliyle.

Ceyda: O dairede kalanlarla siz bizzat ilgilenmek istediğiniz için benim pek bir bilgim yok. Ama lojistik bölümüyle bağlantılı yurt dışından misafirler geliyor.

Barış: Anladım. Peki biz bu daireye giriş çıkışlarda böyle basit bir kimlik kaydı tutmuyor muyuz?

Ceyda: Kayıt tutulmamasını siz istemiştiniz Savaş Bey.

Barış: İyi b*k yemişim.

Ceyda: Efendim?

Barış: Kim bu diyorum? Herhâlde misafirlerden birinden aldı anahtarı kafasına göre girip kaldı.

Ceyda: Şöyle yapalım. Ben kartları iptal ettireyim, yenilerini çıkartayım.

Barış: Hay yaşa be Ceyda, şunu hemen yapsana.

Ceyda: Tamam, hemen hallediyorum o zaman ben.

Barış: Ceyda! Bir de o daireye giriş çıkışları bundan sonra kayıt altına alalım, olur mu?

Ceyda: Emin misiniz?

Barış: Evet.

Ceyda: Tamam.

(01:04:20 01:04:39)

Barış: Ah Ferda, ah Ferda! Lan b*k vardı testini yaptın bana. Şimdi ne güzel Savaş ne haltlar karıştırıyor hepsini senden öğrenecektim. Nefret ediyorum!

(01:11:01 01:13:20)

Barış: Herifteki cesarete bak. Benim evime giriyor bir de benim çocuğuma dokunuyor. Onu var ya, paramparça edeceğim. Ferda'yla ne işleri var ki bunların?

Sasha: Az kaldı, görüşünce öğreneceksin. 'Baby' lütfen buluşmada sakin ol, tamam mı? Kim olduğunu öğrenmemesi ve Ferda'yı öldürdüğünü öğrenmemesi çok çok çok önemli. Onun dışında sorun yok.

Barış: Sorun mu yok? 'Baby' bu adamın kim olduğunun bir önemi yok ki. Eğer biz Savaş'ın ne (#) yediğini öğrenemezsek bu adamlardan biri gelip öbürü gidecek.

Sasha: Neyse, sen yine de sakin ol. Ne kadar sıkıcı bir ev.

Barış: Tam Savaş'ın tarzı. Sıfır yaşanmışlık, sıfır duygu, sıfır heyecan.

Sasha: Burada bir şey yok gibi. Yukarılarda da hiçbir şey yok. Sanki bu evde hiç yaşanılmamış gibi.

Barış: 'Baby!' Bizim lojistik firması kendi sektörünün en iyilerinden. Ben altı aydır bu işin başındayım. Benim önüme hiç gemiyle alakalı iş gelmedi. O kadar gemim var, haberim yok.

Sasha: Acaba Savaş, Ferda aracılığıyla, sizin gemileri kullanarak pis işler mi yapıyordu? Olabilir mi?

Barış: Şunu bir araştırır mısın? Hemen.

Sasha: Tamam. Hiç merak etme, en ummadığı anda puh! Bitireceğiz işini.

Barış: Göreceğiz bakalım. Nasıl olsa hepimiz aynı gemideyiz.

Sasha: Bingo.

(01:13:45 01:14:40)

Fırat: Nazlı için sabredeceğiz, anladın mı? Daha sonra Barış Yesari'nin ne kadar aşağılık bir katil olduğunu herkese anlatacağız.

Cemre: Anlatacağız. Benim sana çok daha önemli bir haberim var. Tomris Hanım, Barış'ın annesi, bugün Başsavcı Erol'a Savaş'ı kendisinin öldürdüğünü itiraf etti. Sırf Barış'ı korumak için. Tabii kadıncağızın hastalığı yüzünden kimse inanmadı ona.

Fırat: Akıl sağlığı yerinde değildir raporu yok mu?

Cemre: Bilmiyorum.

Fırat: Öğren. Öğren, annesinin felaketi onun mucizesi değil sonu olabilir.

Cemre: Tamam.

Fırat: Zahit Yesari iş teklif etmişti, ne oldu?

Cemre: Bir şey olmadı, kabul etme...

Fırat: Edeceksin!

Cemre: Ne demek edeceğim?

Fırat: Edeceksin Cemre!

Cemre: Fırat saçma...

Fırat: Cemre! Edeceksin, yakınlarında olmalısın. Barış'ın sürekli seni görmesi tedirgin edecektir onu. Bu ilerleyen zamanlarda işimize yarayacak, bana güven. Bana bak, hiçbir şey eskisi gibi değil. Anladın mı? Dediğimi yap.

(01:15:10 01:19:20)

Tarçın: Geleceğinizi biliyordum.

Barış: Nereden biliyordun geleceğimi? Kâhin misin sen?

Tarçın: Ya siz aslında bayağı eğlenceli bir adammışsınız Savaş Bey. Bak Ferda bundan hiç bahsetmemişti bize.

Barış: Sen daha bir şey görmedin ki.

Tarçın: Nasılsınız, iyisiniz umarım?

Barış: Daha belli değil.

Barış: Senin ne işin vardı lan benim evimde?

Tarçın: Çünkü sorularıma cevap alamadım. En son sizinle görüşen bir kadının buharlaştığına inanmamı bekliyor olamazsınız benden.

Barış: Sen neyi oluyorsun Ferda'nın?

Tarçın: Yakın bir iş arkadaşı diyelim.

Barış: Yok, iş arkadaşı olsaydın bilirdim. Senden bana hiç bahsetmedi.

Tarçın: Kurallar. Kuralları biliyorsunuz değil mi Savaş Bey? Kontağınızın üstüyle zorunlu bir durum olmadıkça görüşemezsiniz. Kontağınız ortada olmadığına göre.

Barış: Ferda nerede bilmiyorum. Ama işler devam etmeli değil mi?

Tarçın: Nihayet iş aklınıza geldi. Defalarca size ulaşmaya çalıştık ama bize geri dönmediniz.

Barış: Ben Ferda Hanım'a da anlatmıştım aslında. Hayatım karıştı benim biraz. Kardeşimi kaybettim ben. Ee, işle alakalı ne yapıyoruz?

Tarçın: Şöyle yapıyoruz önce Ferda'yı buluyoruz, sonra iş konuşuyoruz. Eğer Ferda'yı bulamazsak ya da başına ne geldiğini bilemezsek işler yürümez. İşler yürümezse başınız çok büyük belaya girer.

Barış: Sen bir adını söylesene bana. Kimsin sen?

Tarçın: Sakin olun Savaş Bey. Çok makul şüphelerden bahsediyoruz. Ferda en son sizinle görüştü ve ortadan kayboldu ama işin en garibi de kaybolmadan hemen önce sizi araştırmış olması. Ama merak ettiğim şu. Bir insan, yıllardır aşk ve iş yaptığı bir insanı neden araştırma ihtiyacı duysun? Sizce Ferda bir şeyden mi şüpheleniyordu ha?

Barış: Çek lan elini kolunu! Ne bileyim Ferda neden şüpheleniyordu, beni niye araştırdı. Kendisini bulunca sorarsın. Sen ne kadar gıcık bir adamsın be! S*k*c*ğ*m topunu!

Tarçın: Savaş Bey, bir şey sormak istiyorum. Sizin bu Savcı Fırat Bulut'a karşı olan özel ilginizin nedeni nedir?

Barış: Senin, savcının avukatına benim karımın kaza videolarını göndermenin nedeni nedir?

Tarçın: Neler yapabileceğimi görün istedim.

Barış: Ya o kadar iyisin ki. Kimsin arkadaşım sen? Adın ne?

Tarçın: Şöyle yapacağız. Siz bana Ferda'nın nerede olduğunu söyleyeceksiniz ben de size kim olduğumu söyleyeceğim. İşte benimle anlaşması bu kadar kolay.

Barış: Görüşeceğiz.

(01:21:30 01:27:10)

(Flashback)

Barış: Günaydın! Büge Hanım, oda servisi.

Büge: Ne olur beş dakika daha. Saçmalama beş dakika daha. Gel buraya uyuyacağım. Sen de gel lütfen, gel.

Barış: Beş dakika daha mı?

Büge: Evet.

Barış: Yavrum.

Büge: Efendim?

Barış: Saatin kendisi beş olmak üzere.

Büge: Ne?

Barış: Ne tabii.

Büge: Aa aa!

Barış: Sabah yattık yavrum.

Büge: Bunlar ne?

Barış: Bunlar, bizim birlikte uyuduğumuz ilk gecenin ertesi sabahındaki ilk romantik kahvaltı. Yavrum, biz şimdi bunları gömelim diyorum. Sonra dışarı çıktığımız zaman detokstayız deriz, kim ne anlayacak ki?

Büge: Ya aşırı salaksın.

Barış: Salaklığa razı değilsen, aşkı hak etmiyorsun demektir. O kadar güzel uyuyordun ki yarım saattir seni izliyorum ben.

Büge: Ben normalde hayatta bu kadar uyuyamam biliyor musun? Hele kendi yatağım olmayan bir yerde.

Barış: Benim yatağımın özelliği neymiş acaba?

Büge: Güven. Senin yatağında ben kendimi çok güvende hissediyorum, gerçekten. Yani böyle, hem kendim gibi olabiliyorum ama böyle sanki başka bir hayat yaşıyormuşum gibi. Böyle rüya gibi, masal gibi.

Barış: Gibi gibi. İnsan âşık olunca hep bir benzetme arıyor değil mi? Çünkü yaşadığın şey o kadar güzel ki gerçek olamayacağını düşünüyorsun. Ve bir şeylere benzetmek istiyorsun. Biz hiçbir şeye, hiç kimseye benzemeyelim tamam mı?

Büge: Tamam.

Barış: Hep biz olalım.

Büge: Hep biz olacağız.

Büge: Barış!

Barış: Efendim?

Büge: Ya zaman bize de acımazsa? Ama acır değil mi?

Barış: Zaman kimmiş be? Esas biz ona acımayacağız. Gecemizi gündüzümüze katıp, dibine kadar yaşayacağız bu aşkı.

Büge: Ben ömrümde ilk kez ve bence son kez böyle hayatımı birinden önce ve sonra diye ayıracak kadar çok seviyorum seni. Yani senden önce senden sonra. Sen benim miladımsın.

Barış: Büge.

Büge: Efendim?

Barış: Ben aşktan ölmem değil mi?

Büge: Peki tamam, tamam. O zaman sana bir soru.

Barış: Ne?

Büge: İnsan mı aşktan ölür yoksa aşk mı insanı öldürür?

Barış: Oo, bu akşamın sorusu da bu olsun o zaman.

Büge: Akşam oldu zaten.

Barış: Tamam, önce bunları gömelim. Soruyu da yanımıza alalım ve konsere gidelim.

Büge: Hayır Barış, lütfen lütfen. Bak bir şey söyleyeceğim. Böyle evde kalalım, yorganı çekelim, sonra televizyon izleyip uyuklayalım.

Barış: Bu dediklerini zamana yenildiğimizde yaparız. Şimdi genciz, âşığız ve açız. Allah rızası için yiyelim şu hamburgerleri çok acıktım ben. Oh, patates. Aç ağzını göm şunu göm! Kocaman kocaman! Suratın kadar hamburger.

Büge: Benim ağzıma sığmıyor.

Barış: Gel bakalım, Allah aşkına.

Büge: Sen ye, lütfen sen ye.

(Flashback biter.)

Barış: Bu elleri ben tuttuğum sürece kimse seni üzemeyecek.

Büge: Barış?

Barış: Efendim?

Büge: Ne yapıyorsun?

Barış: Daha belli değil.

Barış: Çok güzel uyuyordun, seni seyrediyordum.

Büge: Saat kaç oldu, ben burada mı uyumuşum?

Barış: Evet, burada uyumuşsun. Boş ver saati, hadi gel.

Büge: Ben burada uyuyacağım.

Barış: Burada uyunur mu? Yatak bizi bekliyor hadi.

Büge: Ben kendim giderim. İyi geceler.

Barış: İyi geceler.

(01:29:50 01:31:45)

Barış: Bu lojistik firması bu kadar zarar etmesine rağmen babam niye Yesari Holding bünyesinde tuttu ki?

Sasha: Savaş yaşarken sizin gemilerle yapılan sevkiyat içeriklerine baktım. Olması gerekenden daha az mal yüklemişler hep.

Barış: Zararı nasıl kapatmışlar, anlamadım ki.

Sasha: Zarar etmemişler ki. Az mal yükleyip çok kazanmışlar.

Barış: Nasıl yani?

Sasha: Sizin gemilerde çok pahalı ve küçük şeyler taşınıyor herhâlde.

Barış: Yok artık! Yapmışlar mıdır?

Sasha: Yapmışlar gibi.

Barış: Ulan Savaş! Ne işlere bulaştın oğlum sen!

Sasha: Artık Savaş sen olduğuna göre bu işe sen bulaşmış oldun ve temizlemek de bize düşüyor.

Barış: Ne taşıyorlardı lan bu gemilerde?

Sasha: İşte bunu tam olarak öğrenmemiz için o tarçın reisle iş yapıyor olman lazım.

Barış: Ya da onu alıp, paket edip, konuşturmam lazım.

Sasha: Getireyim mi sana bu akşam?

Barış: Nasıl?

Sasha: Görmüş olduğun düğme sıradan bir düğme değil. Özel yapım. Adamın terzisini buldum. Sevgilisiyim, sürpriz yapacağım dedim, adresini aldım.

Barış: Bayılıyorum sana. İyi, tamam 'baby'. Bu akşam bitsin artık bu iş.

(Kapı çaldı.)

Barış: Gel.

Ceyda: Savaş Bey akşam köşkte yemeğiniz var. Zahit Bey hatırlatmamı istediler.

Barış: Tamam, Ceyda. Biliyorum. Toplantım var. Bitsin, geçeceğim.

Ceyda: Tamamdır.

(Ceyda odadan çıktı.)

Barış: Bu yemek nereden çıktı ya? İyi. Akşam yemeğinden sonra paket servis o zaman 'baby'. Tarçınını bol koy.

(01:38:15 01:40:20)

Barış: Merhaba.

Cemre: Merhaba.

Barış: Cemre Hanım hayırdır?

Cemre: Artık birlikte çalışıyoruz.

Ceyda: Cemre Hanım hukuk departmanımıza alınan yeni avukat, Savaş Bey.

Barış: Öyle mi? Benim niye haberim yok?

Ceyda: Zahit Bey bizzat kendisi işe aldılar efendim.

Barış: Ya o kadar iyi ki! Gerçekten! Ceyda bize bir iki dakika müsaade eder misin?

Ceyda: Tabii.

Barış: Eve gidiyorum, anneme... sen. Şirketime geldim, yine sen. Bu kadarı fazla değil mi ya? Biz birlikte çalışamayız.

Cemre: Tamam ama bence git, bunu babana sen söyle. Hatta şöyle söyle. Bu kız, benim Savaş'ı öldürdüğümü ve yerine geçtiğimi biliyor. O yüzden biz birlikte çalışamayız baba, de. Bakalım o ne diyecek?

Barış: Sen niye hayatı bu kadar sevmiyorsun? Gidip dolaşsana sen. Gez, eğlen. Ne bileyim, âşık falan ol. Ama sakın bana bulaşma!

Cemre: Gücünün yetmediği şeylerde bütün ayarların bozuluyor, değil mi? Ama sana tavsiyem, bence bir an önce bunu kabullen çünkü artık dibindeyim. Anlaşıldı mı Ba... Pardon, Savaş Bey. Ben gidiyorum.

Ceyda: Savaş Bey toplantı başlıyor. İyi misiniz?

Barış: Daha bel... Belli aslında ya!

(01:56:20 01:59:00)

Barış: Ao! Bakın burada kim varmış? Ne haber?

Tahir: Savaş Bey?

Barış: Sizinle baş başa konuşabilir miyiz?

Barış: Savcının kızı yaşıyor ve sen bunu saklıyorsun. Müthiş.

Tahir: Şimdi aslında o durum öyle değil.

Barış: Nasıl mesela? Cinayetin işlendiği gece evde olduğun için olabilir mi?

Tahir: Ne alakası var? Ben sadece o gece Nazlı'nın hediyesini götürdüm.

Barış: O yüzden o zaman apartmanın güvenlik kameralarını kaldırdın, görüntüleri yok ettin. Sonra gittin o 16 numaralı kanıtı çaldın. Ha? Bunların hepsi bende, merak etme.

Tahir: Savaş Bey...

Barış: Sen nasıl arkadaşsın ya? Kızının yaşadığını bile bile adama yardımcı olmuyorsun. Tabii Zeynep'in ölümüne sen sebep oldun çünkü.

Tahir: Hayır, ben hiçbir şey yapmadım.

Barış: Bak, Fırat şimdi hatırlamıyor ama o gece Fırat Zeynep'le senin arandaki ilişkiyi öğrenmiş. Adamcağız tabii en yakınlarından böyle bir ihanet görünce cinnet geçirmiş, karısını öldürmüş. Sonra da kızını almış tüysüz Ali'ye vermiş.

Tahir: Ne anlama geliyor bütün bunlar? Ne istiyorsunuz benden?

Barış: Vallahi savcı sana iki yol gözüyor. Ya en yakın arkadaşının karısıyla aşk yaşayan, davayı kendi çıkarları için manipüle eden ahlaksız bir savcı olacaksın. Ya da bana yardımcı olacaksın. Sana bir fırsat daha veriyorum işte. Sevdiğin kadını öldüren adamın canını acıtmak istemez misin? Başka da bir şey yok.

(02:06:15 02:08:50)

Barış: Baba, Cemre'yi işe almışsın. O kız fazlasıyla çaylak.

Zahit: Çaylak diyorsun ama avukat olarak onu tuttun. O kız çok iyi bir kız. İstikbali de müthiş parlak.

Barış: En azından bana haber verebilirdiniz.

Zahit: Sen bana haber vermeden hukuk departmanının başına, bir avukat atıyorsun ama ben bir avukat aldığım zaman bozuluyorsun öyle mi?

Barış: Ben öyle söylemek istemedim.

Zahit: Neyse. Büge, Zahit Can'ı niye getirmedin?

Büge: Piyano dersi var baba.

Zahit: Piyanodan nefret ederim, nefret.

Barış: Niye? Barış çalıyordu diye mi?

Zahit: Neyse. Bugün lojistik CEO'sunu aramışsın, hayırdır?

Barış: Aradım. Kaç zamandır o departmanla ilgili çalışamıyordum çünkü.

Zahit: Bir ara neredeyse sadece o işle uğraşıyordun. Bayağı da kâr getirdi. Tabii bu senin yönetim kurulu başkanı olmanı da etkiledi.

Barış: Sebebinin bu olduğunu bilmiyordum.

(Mesaj geldi.)

Barış: Affedersiniz.

Sasha (Mesaj): Paket 'is loading'. Nereye getireyim?

Barış (Mesaj): Bir saate, söylediğim yerde.

Büge: Tomris anne nasıl oldu baba?

Zahit: Günden güne daha kötüye gidiyor. Doktorlar Amerika'ya götürün dedi. Ben de gitsin diyorum.

Büge: Ama baba burada olsa, gözümüzün önünde olsa daha iyi değil mi?

Barış: Bence de baba. Annem bizden uzakta ne yapacak ki?

Zahit: Oğlum ne zaman ne yaptığı belli değil. Bir şekilde müdahale etmemiz gerekir.

Barış: Müsaadenizle ben bir anneme bakayım.

Zahit: Peki.

(02:09:00 02:12:15)

Barış: Annem, müzik dinlemiyorsun bu akşam. Anne? Anne sen bir şeyler yedin mi? Katılsana bize.

Tomris: Barış neden yaptın bunu? Niye kıydın kardeşine?

Barış: Annem ne diyorsun sen?

Tomris: İnkar etme, duydum sizi. Hastanede Büge'yle konuşurken. Niye yaptın oğlum bunu? Benim yüzümden mi?

Barış: Anne...

(Flashback)

Barış: Ne olur bir şey yap. Bak ben senden hiçbir şey istemedim bu vakte kadar. Babamı ne olur kararından döndür.

Tomris: Siz benim canlarımsınız. Sen de Savaş da. Ben evlatlarım için her şeyi yaparım.

Barış: Yap o zaman. Ya bir kere bana ait olan bir şey bende kalsın!

Tomris: Büge'yi bu kadar çok mu seviyorsun?

Barış: Çok seviyorum. Anne ben sevmeyi onunla öğrendim. Ben kendimi onunla öğrendim. Bak bu dünyada beni ben olduğum için seven tek kişi o.

Tomris: Aşk olsun. Ben seni sevmiyor muyum?

Barış: Tabii, kurban olayım bir şey yap.

Barış: Büge giderse ben biterim. Ne olur bir şey yap.

Tomris: Ah oğlum, ah oğlum. Güzel kalplim söz veriyorum sana babanla konuşacağım. Babanla konuşacağım.

(Flashback biter.)

Tomris: Ben sana verdiğim sözü tutamadım. Ben verdiğim sözü tutamadım. Sen kendini kaybettin. Ben evladımı. Barış, oğlum ben kötü bir anne miyim? Oğlum, ben kötü bir anne miyim?

(02:13:27 02:15:55)

Büge: Barış, ben annene çok üzülüyorum. Sanki durumu gittikçe daha da kötü oluyor gibi.

Barış: Kötü olacaksa da benim yanımda kötü olsun. Annemi götüremez hiçbir yere. O eskidendi. Artık izin vermeyeceğim. Benimle olan hiçbir şey için kimsenin karar vermesine izin vermeyeceğim.

Büge: Baban niye bu kadar acımasız? Gerçi sen de öylesin. Bazen çok benziyorsun.

Barış: Hadi be oradan. Ne benzeyeceğim ben ona? Duygusuz muyum ben? Savaş benzerdi ona.

Büge: Savaş'ın neresi benziyordu ona? Savaş yani.

Barış: Son öğrendiklerime bakılırsa Savaş benden daha büyük bir pisliğe batmış olabilir. Hatta yani ne işler karıştırdığını öğrenebilirsem Can iyi ki de onunla büyümemiş bile diyebilirsin 'baby'. O kadar diyorum.

Büge: Off! Bilmiyorum, zaten kafam çok karışık. Bir de her şey üst üste geldi. Savaş'ın bu işleri, eve giren adam. Ferda. Bir yerlere gidip bir şeyler mi içsek acaba?

Barış: Ne diyorsun ya? Aa! Ben bu fırsatı kaçırmazdım da işim var. O canımı sıkan adam var ya?

Büge: Evet.

Barış: Bu akşamdan sonrası kalmayacak.

Büge: Bir şey yapmayacaksın ama değil mi adama? Bir şey yapmayacaksın değil mi? Çünkü garip garip bakıyorsun ben anlıyorum gözündeki o bakıştan.

Barış: Yok be 'baby'. İş konuşacağız sadece.

Büge: Peki. Peki! O zaman beni acaba indirsen mi şurada bir yerde? Ben biraz yürüsem, hava alsam?

Barış: Emin misin?

Büge: Evet, açık hava iyi gelir.

Barış: İyi, tamam sen bilirsin. Şöyle iyi mi?

Büge: Evet.

Barış: Buyursunlar. İstersen yarın gideriz. Sen yeter ki iste.

Büge: Olur. Dikkat et olur mu?

Barış: Olur.

(02:19:30 02:23:45)

Barış: Ne oluyor lan?

Tarçın: Şimdi beni daha iyi anladınız galiba Savaş Bey? Çok merak ettiğiniz birinin ortadan kaybolması insanın canını nasıl acıtıyor değil mi?

Barış: Nerede lan Sasha? Ne yaptın ona?

Tarçın: Siz Ferda'ya ne yaptıysanız onu yaptık.

Barış: Ulan seni var ya...

Tarçın: Demek isterdim ama ben sizin gibi değilim.

Sasha: Bırak! Bırak!

Barış: 'Baby'. Yavaş lan, yavaş!

Sasha: Özür dilerim.

Tarçın: Ferda'yı öldürdüğünüzü biliyorum Savaş Bey.

Barış: Ne biliyorsun lan sen? Neyi biliyorsun sen? Ne istiyorsun?

(Flashback)

Tarçın: Bir insan, yıllardır aşk ve iş yaptığı bir insanı neden araştırma ihtiyacı duysun? Sizce Ferda bir şeyden mi şüpheleniyordu ha?

(Barış'ın ceketine dinleme cihazı koyar.)

Barış: Çek lan elini kolunu!

(Barış ile Sasha'nın konuşmasını dinliyor.)

Barış: Bu adam Ferda'ya benzemiyor. Bir hamle yapacağız, tam yapacağız. Başka şansımız olmayabilir.

Sasha: Senin Ferda'yı öldürdüğünü öğrenmeden yapalım da o hamleyi.

Barış: Ne olacaksa olsun artık. Bu adam benim ayarlarımı iyice bozdu.

Sasha: Pis tarçın.

Barış: Küçük bir şey?

Sasha: Lütfen.

(Flashback biter.)

Barış: Ne istiyorsun?

Tarçın: Seçim yapmanızı! Ferda'nın canına karşılık can istiyorum. Ha daha sonra işimizi yapmaya devam edeceğiz.

Barış: Bak... Bak şimdi... onun bu konuyla hiç alakası yok, tamam mı? Hanımefendiyi işin içinden çıkarıyoruz biz seninle hallediyoruz baş başa.

Tarçın: Seçeneklerden biri siz değilsiniz ki Savaş Bey. Sizin yaşamanız lazım. Bizim size ihtiyacımız var.

Barış: Ne diyorsun lan sen? Kim peki?

(Arabadan Büge çıkar.)

Barış: Sen yoksun ki oğlum artık. Sen bittin. Yoksun ki sen!

Tarçın: Evet hanımlar şimdi sessizlik istiyorum. Çünkü karar verirken Savaş Bey'in kafasının karışmasını istemiyorum. Evet Savaş Bey kararınızı verin. Hangisini öldürelim?

Sasha: Yap.