You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
(Zeynep bağırıyor.)
Sasha: Hişt! Biraz daha uyuyacak.
Zeynep: Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz bizden?
Sasha: Hişt!
Zeynep: Fırat! Fırat!
Barış: Sizin savcıyla ilişkiniz hakikaten sıkıntıymış yalnız. İnsan kocasının gece gündüz peşinde olduğu adamı nasıl tanımaz?
(Zeynep bağırıyor).
Barış: Bir aydınlanma oldu değil mi? Bak bağırmayacaksan ağzını açabiliriz.
Zeynep: Kızım nerede? Kızım nerede!
Barış: Annesi! Annesi ama! Sakin ol. Kızın güvende, merak etme. Sakin ol. Yani en azından şimdilik.
Zeynep: Bakın, bakın, size yalvarıyorum, size yalvarıyorum, ne olur ne olur kızıma zarar vermeyin. Lütfen. Lütfen. Ben Fırat'la konuşurum. İstediğiniz her şeyi yaparım ben. Yeter ki kızıma zarar vermeyin. Kızım çok küçük. Lütfen.
Barış: Biliyorum, kızın çok küçük ama kocan da çok inat be şekerim! Ne dediysem olmadı. Dinletemedim ama sana söz. Nazlı'ya bir şey yapmayacağım.
Zeynep: Fırat'a da zarar vermeyin. Fırat'a da.
Barış: Tamam, peki. Fırat'a da yapmayacağım. O adalet timsali savcıya adalet neymiş onu göstereceğim. Ee, tabii sen şimdi bu oyunun yananı kim olacak diyorsun değil mi?
Barış: Bak. Ölüm kendine bir taht kurdu. Loş batının aşağılarında yapayalnız uzanan tuhaf bir şehirde iyinin, kötünün, daha da kötünün ve en iyinin bile ebedi ve ezeli uykularının vardığı yerde. Sanırım böyle bir şeydi. Edgar Allan Poe.
Barış: Fırat solaktı değil mi?
(Barış, Zeynep'i bıçaklar.)
Barış: Ölümün bir kurtuluş olduğunu bilseydin bana teşekkür ederdin Zeynep. Bak Fırat'a. Hep ölmek isteyecek ama ölemeyecek.
Barış: Uyan Fırat. Fırat uyan.
Fırat: Zeyno? Zeyno? Zeyno! Zeyno! Zeyno! Zeyno kendine gel! Zeyno! Zeyno kendine gel! Zeyno! Zeyno çok kan kaybediyorsun! Zeyno kendine gel! Zeyno! Ambulans! Ambulansı arayacağım. Tamam, bekle. Bekle!
Zeynep: Fırat, Nazlı...
Fırat: Nazlı?
Zeynep: Nazlı yok. Nazlı...
Fırat: Nazlı! Nazlı! Nazlı! Nazlı? Nazlı yok. Nazlı yok! Zeyno, Nazlı nerede? Zeyno, Nazlı nerede? Söyle! Zeyno! Zeyno! Zeyno! Zeyno kalk! Zeyno kalk, kalk, kalk! Zeyno kalk! Kalk! Zeyno! Zeyno! Zeyno!
(Barış gelir.)
Fırat: Ne yaptın lan sen? Ne yaptın lan?
Barış: Ben bir şey yapmadım ki. Sen yaptın. Karını sen öldürdün. Ben sana ne dedim? Benim peşimi bırak. Beni yakalayamazsın dedim değil mi? Senin yüzünden kardeşimi öldürdüm ben! Hepsi senin suçun.
Fırat: Sen öldün! Sen öldün, Barış!
Barış: Barış yok artık. Savaş var.
Fırat: Beni niye öldürmedin? Derdin benimleydi! Ne istedin? Beni niye öldürmedin?
Barış: Onu da düşündüm biliyor musun? Ama aklıma ilk gelen fikirlerden nefret ettiğimi öğrettin sen bana. O yüzden senin için en kötüsünü düşündüm ben.
Barış: Sana bu hayattır dedim değil mi? Gün gelir, sevdiklerinin kanı senin de eline bulaşıverir, dedim.
Barış: Karınızı öldürdünüz Sayın Savcı. Mutlu musunuz?
Fırat: Seni geberteceğim!
Barış: Ya kızın? Nazlı ne olacak? Nazlı nerede acaba?
Fırat: Kızım nerede? Söyle.
Barış: Siz yokken aslında biz ebeveyni olarak annesine anlatmıştık durumu. Güvende, merak etmeyin.
Fırat: Seni geberteceğim!
Barış: Bak, bana bir şey olmaz ama sen ölürsen Nazlı'ya kim bakacak? Değil mi Sasha?
Fırat: Sık. Sıksana. Sık!
Barış: Hişt, sakın!
Fırat: Sık! Sıksana! Sen öldün! Duydun mu? o***** ç*****!
Barış: Oo!
Fırat: Senin sülaleni s*k*c*ğ*m! Duydun mu o***** ç*****!
Fırat: Senin her şeyini alacağım elinden! Seni lime lime edeceğim!
Fırat: Kızım nerede? Bana söyle, kızım nerede? Seni gebertirim! Kızım nerede?
Barış: Ama bak hâlâ bana güvenmiyorsun. Güvende dedim sana. Bak, aslında çok basit. Karını sen öldürdün. Suçunu itiraf et, kızın yaşasın. Bu.
Barış: Senin için ne kadar özenli bir çalışma hazırladım. Bu kadar emeğe azıcık saygın olsun. Değil mi?
Fırat: (İç Ses) Oyunu akıllıca oynamam gerek. Eğer seni öldürürsem, kızıma kavuşamam.
Barış: (İç Ses) Neyin var senin savcı? Biraz önce hayatımı kurtardın, şimdi beni öldürecekmiş gibi bakıyorsun.
Barış: Vallahi sağ ol savcı. Sen gelmesen adamlar harcayacaklardı beni. Gerçi bu kadar kurumsal hayatın içinde bu adrenalin çok iyi geldi ama.
Kamber: Siz ne yapıyorsunuz? Kaç dakikadır sesiniz soluğunuz da çıkmıyor. İyi misiniz siz?
Barış: Beraber duş alıyoruz, gel.
Kamber: Teşekkürler.
Kamber: Savaş abi, sıra sizde. Buyursunlar bakayım.
Barış: Ne bu? Ne yapıyorsunuz?
Kamber: Sen gel bakayım böyle. Anlatacağım ben sana şimdi. Bu kalemi atacaksın bardağın içine ama atmadan önce bir tane dilek tutuyorsun kendin. Dileği tuttun. Kalemi attın, bardağa girdi, dileğin tutuyor, oluyor.
Paşa: Oğlum adam ne dilesin? Her şeyi var lan. Yanlış mıyım paşam?
Barış: Yok, estağfurullah.
Barış: Aslında biri var. Benim için önemli biri. O beni unuttu mu acaba? Merak ediyorum.
Barış: Atıyor muyuz?
Kamber: Aynen. Yardır.
Eren: Vay! Unutmamış abi. Hâlâ aklında.
Barış: Sende galiba.
Fırat: Benim kalemim çoktan kırılmış zaten, yok.
Paşa: Hadi be Fıro, gözünü seveyim. Oyun oynuyoruz şurada.
Kamber: Mızıkçılık yapma sen de. Geç savcım. Hadi.
Eren: Beybaba'm bile attı abi.
Kamber: Yapıştır bakayım.
Fırat: Davamla ilgili ne varsa en kısa sürede hatırlayacağım.
Kamber: Hatırlayacaksın savcım! Hatırlayacaksın!
Zahit: Tomris neredeydin? Her yerde seni aradık.
Tomris: Nasıl söylemezsin bana bunu? Nasıl?
Zahit: Haklısın. Özür dilerim. İyi durumda değildin. Böyle kötü bir haberi vermek istemedim sana. O yüzden.
Tomris: Ben ne yapacağım? Ben Savaşsız ne yapacağım?
Zahit: Tomris! Savaş değil, Barış öldü. Şunu kafana sok.
Tomris: Yavrum burada. Kim bilir nasıl üşüyorsun? Savaş'ım?
Zahit: Tomris!
Tomris: Nereye gittin? Bizi burada bırakıp nerelere gittin Savaş?
Zahit: Savaş değil, Barış! Bak, bak. Ne yazıyor mezar taşında?
Tomris: O zaman Barış nerede?
Zahit: Barış burada yatıyor. Savaş da iş seyahatinde.
Tomris: Bana yalan söyleme Zahit!
Zahit: Bak Tomris, olan oldu. İki oğlumu birden kaybedemezdim.
Tomris: Sen oğullarını daha çocukken kaybettin Zahit! Sana kaç kere söyledim! Evlatlarını ayırmak günahtır dedim! Ama beni hiç dinlemedin, hiç! Sen Barış'ı hiç sevmedin! Sen Barış'ı hep uzakta tuttun. Hiç sevmedin!
Zahit: O senin çok sevdiğin Barış kardeşini öldürdü ve Savaş'ın yerine geçti. Savaş'ın katili Barış!
Zahit: Bak, Tomris eğer Barış'ı da kaybetmek istemiyorsan ağzını sıkı tutacaksın. Bir delilik yapma.
Tomris: Savaş nerede Zahit? Beni Savaş'a götür.
Zahit: Peki, gel.
Barış: O nasıl dövme öyle? Telefon numarası gibi.
Fırat: Dövme değil. Kendim kazıdım.
Barış: Niye?
Fırat: Unutmamak için.
Barış: Neyi unutmamak için? Kimin numarası ki?
Fırat: Bilmiyorum. Hatırlamıyorum.
Barış: Arasaydın.
Fırat: Aradım. Ama açan şerefsiz konuşmadı. Daha sonra da hat kapandı.
Barış: Keşke adını da yazsaydın o şerefsizin.
Fırat: Keşke. Ama insan dört kere hafızasını kaybedince zor oluyor ama günü geldiğinde onu aklıma kazıyacağım.
Barış: İnşallah. İnşallah.
Barış: Nerede, nasıl kazıdın peki?
Fırat: Allah'tan onu da hatırlamıyorum.
Barış: Çok acımıştır ama.
Fırat: Acısın.
Fırat: Hatıraların her zaman bir anlamı vardır. Hatırlayamasak bile.
Barış: Umarım hatırlarsın.
Fırat: O kim? Asistanın mı?
Barış: Sasha. Öyle de diyebiliriz. Bütün işlerimle o ilgilenir sağ olsun.
Cemre: Fırat sen bana bunu daha önce nasıl söylemezsin! Ben şu anda o psikopatın, o katilin avukatıyım. Sen farkında mısın? Ben ya, ben!
Fırat: Onu hatırladığımı bilmiyor. Bu oyun böyle devam edecek. Sen de bir şey çaktırmayacaksın, anladın mı?
Cemre: Ben de vakıftan olduğum için beni seçti sanıyorum. Ben bir de... Ben nasıl bu hatayı yaparım ya? Ben bir de MOBESE görüntülerini onun gözünün önünde izledim. Meğer sana daha yakın olmak için davamla ilgili bilgi almak için beni seçmiş.
Fırat: Tamam. Cinayet gecesi hatırlayamadığım gölge, o kasetteki siyah ayakkabılı adam Barış'tı. Yüzde 100 eminim. Barış'tı.
Cemre: Tamam. O zaman niye duruyoruz, Fırat? Niye gidip anlatmıyoruz her şeyi?
Fırat: Cemre bir sakin olur musun lütfen? Bana güven. Bu oyun devam etmek zorunda. Yardımına ihtiyacım var.
Cemre: Sanıklara güvenmemem gerektiğini sen söylememiş miydin? Neden hâlâ devam ediyor, o ruh hastası gibi neden sen de sürdürüyorsun bu oyunu?
Fırat: Çünkü bütün deliller aleyhime olduğu için olabilir mi acaba Cemre? Adamı sadece hatırladıklarımla suçlayabiliyorum. Hatırlayamadığım bir sürü şey var. Ve en önemlisi kızım onun elinde.
Fırat: Her gece üstümde yatıyor. Onu boğmamak için zor tutuyorum kendimi ama hiçbir şey yapamıyorum. Çünkü en ufak bir hata yaparsam kızım zarar görecek. Anladın mı? Bu oyun devam etmek zorunda.
Cemre: Ben anlamıyorum ya! Yani seni kızınla tehdit etti. Sen suçu üzerine aldın. Sonra hafızanı kaybettin. Aylar geçti, üstüne bir de davayı kaybettik.
Cemre: Peki neden hâlâ pes etmiyor? Yani ısrarla ne istiyor senden bu adam? Hiç korkmadan senin yanına geliyor. Seninle aynı koğuşta yatıyor. Nasıl bir manyak bu ya?
Barış: Yakınında olursam neyi ne kadar hatırlıyor, ne biliyor öğrenirim dedim daha fazlasını gördüm. 'Baby' savcıyı görmen lazımdı. Öyle bir kavgaya girişi vardı ki beni kurtarmak için sanırsın var ya can yoldaşını koruyor.
Sasha: 'Baby' bu seni hatırlamayacağı anlamına gelmiyor.
Barış: Daha dur. Bombayı söylemedim. Bu beni hatırlıyor zannettik ya, aradı beni. Bunun hafıza kayıplarından bir tanesinde numarayı hatırlamış. Unutmamak için kendi vücuduna kazımış. Kendi elleriyle. Tenine! Hani biz psikopattık?
Sasha: Acaba zamanı geldi mi?
Barış: Neyin?
Sasha: Savcıyı öldürmenin. Sandığımdan daha zeki. Beni geriyor.
Barış: 'Baby', adam bir şey hatırlamıyor. Ayrıca unutuyorsun. Hâlâ onda bana ait bir şey var.
Sasha: Barış kendi ağzınla söylüyorsun. Adam hiçbir şey hatırlamıyor. Nereye koyduğunu, kime verdiğini bilmediği bir şeyi biz nasıl bulacağız?
Barış: Bilmem. Belki numarayı hatırladığı gibi bunu da hatırlar. Ben çıkana kadar yemleyeceğim onu. Dur bakalım.
Sasha: İyi. Ben de Cemre'yi yakın markaja aldım. Hâlâ Ali'nin peşinde salak.
Cemre: Ben o leş pansiyonda Ali'yi ararken bir anda beni buldu.
Fırat: Nazlı yanında mıydı?
Cemre: Hayır, yanında değildi. Tek başınaydı ama hiç iyi görünmüyordu. Belli ki hiç parası da yoktu.
Fırat: Barış Yesari'yle iş yapmış birinin nasıl parası olmaz ya? Araları bozulmuş olmasın?
Cemre: Bilmiyorum, olabilir. Ali soru sormama izin vermedi ki. Sasha'yı görünce kaçtı.
Fırat: Sasha... Cinayet gecesi Barış'ın yanındaydı. Barış bütün pis işlerini o kadına yaptırıyor. Ali'ye giden yol ondan geçiyor olabilir. Yakınında kal.
Cemre: Buraya onunla birlikte geldim zaten.
Fırat: Cemre dikkatli ol. O sandığından çok daha tehlikeli bir kadın.
Cemre: Onun her yeri tehlike olsa ne olur ya! Ben özel ilgileneceğim onunla.
Fırat: Tamam. Barış'ın içeride olması şu an bizim avantajımıza. Yani o içeriden çıkana kadar Nazlı'yı bulmamız gerek. O şerefsizin duruşması ne zaman?
Sasha: Duruşmana çok az kaldı. Yakında özgürsün.
Barış: Sıkıldım ben zaten bu mahkûmluk işinden. Savcının bir şey hatırlamadığını kendi gözlerimle gördüm ya, ben tamamım. Ne zaman çıkarım ben?
Sasha: Onu da artık sevgili avukatına sorarsın.
Barış: Görelim bakalım Cemre Hanım ne diyecek? 'Baby' sen de şu Ali'yle Nazlı işini çöz artık. Çok uzadı bu iş.
Sasha: Benim hatam. Çoktan halletmem gerekiyordu. Nasıl böyle oldu, anlayamıyorum.
Barış: Ben buradan çıkana kadar halledeceğinden eminim. Olur ya, savcı her şeyi bir an hatırlarsa elimizde tek koz, kızı.
Sasha: 'Okay'.
Barış: Karıcığım ne yapıyor?
Barış: Merhaba.
Cemre: Merhaba.
Barış: Sizinle tekrar karşılaşmak ne kadar güzel, Cemre Hanım.
Cemre: Siz iyi misiniz?
Barış: Çok. Ama siz gerginsiniz galiba biraz?
Cemre: Hayır, gergin değilim. Yorgunum biraz.
Barış: Tabii, malum Fırat Bulut'un dosyasıyla da ilgileniyormuşsunuz. Zor dava. Yani müebbet sonuçta.
Cemre: Savunmanızı hazırladım. Asistanınızla da paylaştım.
Barış: Güzel.
Cemre: Duruşmadan önce benden istediğiniz bir şey var mı? Tamam. Bu arada çaptığınız motokuryenin sağlık durumu iyi.
Barış: Oh, çok şükür! Cemre Hanım beni geçseniz mi acaba? Daha çok Fırat Bulut'la ilgilenin siz bence. Onun daha çok yardıma ihtiyacı var. Malum, hiçbir şey hatırlamıyor.
Cemre: Merak etmeyin sizi çıkarttıktan sonra onu da çıkartacağım.
Barış: Masum diyorsunuz yani? Karısıyla kızını öldürmedi mi ya?
Cemre: Tüm gerçekler ortaya çıktığında herkes gibi siz de öğreneceksiniz. İmkânsız göründüğünün farkındayım. Ama ben Fırat'ın masum olduğunu kanıtlayacağım.
Cemre: Görüşmek üzere.
Barış: 'Ciao'.
Cemre: Ruh hastası!
Barış: Bekle, çıkaracaksın.
Arkadaşlar sanat, içimizdeki duygularla barışmamızı sağlar. İçinizde size zarar veren her ne varsa tuvale dökerek kurtulursunuz.
Eren: Sen ne çiziyorsun abi?
Paşa: Babamı. İçimdeki bütün kötülüklerin anası babam çünkü. Onun için onu çiziyorum.
Eren: Ben ne çizeceğim ya? Aklıma hiçbir şey gelmiyor ki. İçimde ne kötülük var ki benim?
Hacı: Savcı, savcı!
Fırat: Ne?
Hacı: Hele bana doğru bak. Ben seni çiziyorum, çünkü içimdeki tek lanet sensin!
Fırat: Hasta mısın sen ya? S*kt*r git! Manyak!
Hacı: Baba Bey.
Beybaba: Ne?
Hacı: Yahu senin bu İstanbul'la derdin nedir?
Beybaba: İstanbul'la kimin derdi yok ki evlat?
Hacı: Benim.
Fırat: İçinde seni rahatsız eden bir şey yok galiba?
Barış: Çok fazla oldukları için seçemiyorum.
Fırat: En çok canını acıtanı seç.
Barış: Seçsem de çizemem ki. Barış olsa çizerdi ama. Biz onunla beynin iki lobu gibiydik. Ben mantık, o duygu. Ben strateji, o sanat.
Barış: Sen de fena değilsin ha! Kim bu adam?
Fırat: Bitince görürsün.
Barış: Canını en çok acıtan şey demiştin, değil mi?
(Barış ellerini boyaya batırıp kızgın boruya bastırdığı gibi kağıda bastırır.)
Savaş Bey ziyaretçiniz var.
Barış: Benim resmim bitti.
Barış: Büge? Hangi rüzgâr attı? Lodos? Poyraz? Tabii gönül isterdi ki beni özleyip de gelmiş ol.
Barış: Ne oldu sana? Can'a bir şey mi oldu yoksa?
Büge: Yok.
Barış: Annem, babam?
Büge: Öyle bir şey değil.
Barış: Ne oldu o zaman yavrum? Senin canını benim dışımda kim bu kadar sıkabildi?
Büge: Sen bu Ferda'yı ne kadar tanıyorsun?
Barış: Ao! Ferda mı? Vallahi ben Ferda'yı tanımıyorum. O, Savaş'ın tanıdığı tabii.
Büge: İşte o iş o kadar basit değil bence.
Barış: Bence de basit değil. Bana da işlerden falan bahsetti. Konuşmamız lazım, dedi. Anlayamadım.
Barış: Tatlım, Savaş sana nasıl böyle bir şey yapabildi ya?
Büge: Barış, Barış! İki dakika beni dikkatle dinler misin? Barış!
Büge: Bugün vakfa bir adam geldi. Ferda'yı sordu. Tabii seni arıyor esasen ama sen burada olduğun için bana geldi. Barış! Barış! Adam hiç normal bir tip değil. Ciddi söylüyorum. Gerçekten ürkütücü bir tip.
Barış: Benden ürkütücü mü?
Büge: Barış adam en son senin görüştüğünü biliyor.
Barış: Ne yapayım ya? Allah Allah! Adam, Ferda'yı arıyorsa gitseymiş polise. Ben nereden bileyim, Ferda nerede!
Büge: İki kere sordum adını. Asla cevap vermiyor ve yine geleceğim, dedi.
Barış: İyi, gelsin bakalım. Geleceği varsa göreceği de var. Sen, Ceyda'yla konuş; şirkette de evde de güvenliği arttırsın. Ben de birkaç güne çıkıp gelirim zaten.
Barış: Tatlım biliyorum bana güvenmediğini ama hiç olmazsa sana olan tutkuma güven. Benim dışımda hiç kimse sana bir şey yapamaz.
Fırat: Zeyno. Kanını yerde bırakmayacağım. Kızımızı bulacağım. Bunları yapandan hesabını soracağım. Ne pahasına olursa olsun. Söz. Nazlı'yı bulacağım. Yakacağım bu dünyayı Zeyno. Duydun mu? Yakacağım bu dünyayı. Özür dilerim. Özür dilerim aşkım.
Fırat: Her şeyi planladın ama bunu atladın. Karımı öldürdüğün bıçakta senin kanın var Barış. Ava giderken avlayacağım seni. Bunun için ödemem gereken büyük bir bedel var. Ailem için. Cinayeti işlediği bıçak bende. Ama nereye sakladığımı hatırlamıyorum. Bıçağın bende olduğunu biliyor musun? O yüzden mi buradasın? Ne olursa olsun bekle, bekle Barış. Neşeyle kurduğun bu yeni hayatın, ıstırapla yerle bir olacak.
Psikolog: Bazen kişinin kendi duygu durumunu neyi, neden yaptığını anlaması ve keşfetmesi için profesyonel destek gerekebilir. Terapi yani.
Barış: Ben neyi, neden yaptığımı biliyorum ama. Yani sorun, insanların bunu anlamaması. O yüzden terapiye inanmıyorum.
Psikolog: Savaş Bey, insan tepkileri içinde en belirgini gerçeği reddetmektir.
Barış: Bu gerçeği nasıl tanımladığınızla çok alakalı değil mi ama? Mesela, nedir gerçek? Sadece beş duyu organımızla algılayabildiğimiz şeyler mi? Bence değil. İnsanın içindeki yaralardır gerçek. Ve genelde hep en sevdiklerimiz yaralar bizi. Dolayısıyla en sevdiklerimizin açtığı yarayı başkası dikemez ki. Ben bu yüzden terapiye inanmıyorum.
Psikolog: Neden buradasınız o zaman? Neden benimle konuşmak istediniz?
Barış: Esas mevzu, Savcı Fırat Bulut. Biz kendisiyle yeni tanıştık. Yaşadığı travmaları, geçirdiği bu zor süreci yeni öğrendim. Siz bu süreçte kendisine çok yardımcı olmuşsunuz. Merakımdan geldim. İyi olacak mı kendisi?
Psikolog: İyi bir yolda. Yani, yavaş yavaş hatırlıyor. Bir anda olmasını bekleyemezdik zaten.
Barış: Tabii tabii. Ama yavaş yavaş da olsa hatırlayacak diyorsunuz?
Psikolog: Kesin bir şey söyleyemem. Her şeyi bir anda unutabilir de. Daha önce böyle oldu çünkü.
Barış: Umarım düzelir. Çok iyi bir insan kendisi.
Mücahit: Fırat Bulut ziyaretçin var. Gidelim.
Fırat: Ziyaretçi falan beklemiyorum. Kim gelmiş?
Mücahit: Bu seferki de bizden olsun dedik. Sürpriz.
Fırat: Yahu kim, kim?
Mücahit: Bir tane çocuk gelmiş, diyorlar.
Fırat: Çocuk mu?
Mücahit: Evet. Belki senin çocuğundur oğlum. Merak etmiyor musun? Gidelim, bakalım. Hadi.
Fırat: Kızım öldü, diyorum size, anlamıyor musunuz?
Mücahit: Yok yok, biz yine de gidip bakalım. Belki senin çocuğundur.
Fırat: Kızım öldü, diyorum ya! Ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Mücahit: Yürü dedim ulan sana!
Fırat: Siz beni delirtmeye mi çalışıyorsunuz? Kaç kere söyleyeceğim? Kızım öldü!
Mücahit: Yürü! Yürü! Yürü!
Fırat: Bana bak, anlamıyorsunuz galiba laftan. Kızım öldü, diyorum. Kim var orada?
Mücahit: Ulan, yürü dedim ulan!
Barış: Kızının hayatta olduğunu bile hatırlamıyorsan beni hiç hatırlamıyorsun demektir. Seninle işim bitti savcı.
Fırat: Bu tuzağa düşeceğimi mi sandın, Barış?
Sasha: Cemre, Ali'yi buldu.
Barış: Ne demek buldu?
Sasha: 'Relax baby', her şey kontrolüm altında. Nazlı'nın yerini öğrenemedi.
Barış: Sesindeki tedirginliğe bakılırsa sen de elinden kaçırdın.
Sasha: Akıllı çıktı p*ç! Artık, bulduğum yerde bitireceğim işini.
Barış: Bak, ben bunu daha evvelden hatırlıyorum Sasha. Bana boş yapma.
Sasha: Dur, kapatma. Bu Cemre benden şüpheleniyor gibi sanki. Belki de savcı hatırladı. Cemre'ye anlattı, o da bana numara mı yapıyor?
Barış: Test ettim, onayladım. Bizimle ilgili bir b*k hatırladığı yok. Ama hatırlama ihtimalinde zaten yakında ortadan kaldırabilirim.
Sasha: Nasıl? Sonunda öldürecek misin savcıyı?
Yurdaer Müdür: Efendim buradaki son zamanlarınızda daha rahat zaman geçirin istedik.
Barış: O kadar iyisiniz ki. Sağ olun. Zaten koğuşta kafam şişmişti, dır dır dır.
Müdür: Efendim ben zaten sizi ilk günden buraya almak istemiştim ama...
Barış: Biliyorum. O kadar iyisin ki. Ben biraz kafamı dinlesem artık olur mu?
Müdür: Tabii tabii. Bir ihtiyacınız olursa arkadaşlar yardımcı olacaklar.
Barış: Tamam.
Mücahit: Müdürüm, savcının hücresinde görmeniz gereken bir şey var. Görmeniz lazım.
Müdür: Ben şuna bir bakayım.
Barış: Ben de bakacağım.
Fırat: Böyle bitmeyecek Barış. Beni tekrar görmek isteyeceksin.
Barış: Onu geri getirin! Savcıyı buraya getirin!
Barış: Demek hatırladın beni? Ben seninle oynuyorum zannederken sen benimle oynadın, öyle mi? İşte bu! Yedim, vallahi billahi yedim! Bravo savcı!
Fırat: Yine ne oluyor? Niye geldik buraya? Müdürünüz ne karıştırıyor yine?
Fırat: Aa! Çok şaşırdım! Ne haber? Barış!
Barış: Daha belli değil.
Fırat: Belli belli, artık belli. Ne dedim sana? Yakalayacağım seni dedim, değil mi? Peşindeydim. Peşinde olmaya da devam edeceğim. Kızımı bulana kadar peşinde olacağım, duydun mu beni?
Barış: Hepsi benim hatamdı Fırat. Çok özür dilerim. Barış Yesari olduğumu bilen tek kişi sensin. Yalvarırım sana, beni ele verme. Ne istersen yaparım. Kızını sana geri veririm. Ne olur! Ne olur, lütfen, yalvarıyorum sana! Ne olur!
Barış: Yedin mi lan? Yemedin değil mi? Yemezsin tabii. Ben senin kadar iyi oynayamadım. Yahu, kendi ellerinle kanınla duvara yazı yazmak nedir be adam? Hani ben psikopattım?
Fırat: Kes! Neden bana bunu yaptın?
Barış: Ben de aynı soruyu sana soruyorum biliyor musun? Neden bana bunu yaptın?
Fırat: Ben sana bir şey yapmadım!
Barış: Senin yüzünden kardeşimi öldürdüm ben.
Fırat: Kardeşini sen öldürdün! Benimle alakası bile yok! Sen aşağılık, psikopat bir katilsin, duydun mu beni? Kardeşinin ölümünün benimle hiçbir alakası yok!
Barış: Müsaade etmedin ama değil mi? Rahat rahat Savaş olayım, ha? Bunalttın beni, daralttın! Kafayı yedirttin!
Fırat: Karımı öldürdün lan, karımı! Anladın mı? Bu hayattaki en iyi arkadaşımı öldürdün! 30 yaşındaydı, hayalleri vardı! Meselen benimleydi. Barış, beni niye öldürmedin?
Barış: Ben seni yenmek istedim. Ölülerle oyun oynanmıyor ki.
Fırat: Yenemedin. Sen beni yenemezsin. Anladın mı? Ben buradan çıkacağım. Ömrünün sonuna kadar burada kalacak olan kişi sensin. Ben buradan çıkacağım. Bu oyun bitti.
Barış: İyi madem. Bu oyun bitti, başka bir oyun oynayalım seninle, ne dersin? Oyunun adı Nazlı. Ao! Oynamak isteyeceğinden eminim. Bakalım tatlı, sarı, ufacık papatyamızı ilk önce kim bulacak? Tabii şartlar eşit değil. Sen içeridesin. Ben dışarı çıkacağım. Ama üzülme be savcı. Sen 'comeback'lerin adamısın. Bunu da halledersin sen.
Fırat: Kızımın adını ağzına alma! Anladın mı? Seni gebertirim! Lime lime doğrarım seni! Bir daha sakın kızımın adını ağzına alma!
Barış: Aa! Oğlum bu ne sinir ama? Aa! Oyun oynayacağız diyorum sana, bir dur. Bak, bu kadar sinir yapma kalbe zararlıymış. Maazallah kıt diye gidersin. Kızın dışarıda ne yapar sonra?
Barış: Fırat, bir şey soracağım. En çok hangisi senin canını acıtır? Kızının ölmesi mi? Yoksa sen ölürken kızının izlemesi mi? Hangisi?
Fırat: Sen öldün Barış! Duydun mu, Barış Yesari? Sen öldün! Duydun mu? Öldün! Barış Yesari! Savaş diye seslendiğimiz bu ahmak Barış Yesari! Anlıyor musunuz?
Müdür: Savaş Bey, iyi misiniz?
Barış: Ben iyiyim de savcı hiç iyi değil. Tamamiyle gitmiş bunun kafa.
Müdür: Tamam. Ziyaretçiniz var sizin.
Barış: Tabii, tabii. Lütfen buyurun.
Fırat: Savaş diye seslendiğiniz bu zengin ahmak Barış Yesari! Kardeşinin katili! Kardeşini öldürdü, kardeşini! Yemin ediyorum kardeşini öldürdü! Öldün sen Barış! Öldün, öldün!
Barış: Annem hastaneden mi kaçtı? İyi mi durumu peki?
Zahit: Aklı gelip gidiyor. Evde bakacağız bundan sonra. Gözümüzün önünde olur.
Barış: İyi düşünmüşsünüz.
Zahit: Şirketimizde 40 tane avukat varken sen niye o acemi kızı avukat olarak tuttun?
Barış: O kız bizim vakfın yetiştirmesi baba. Dava da basit olunca ne bileyim fırsat vermek istedim. Hem vakfın sadece eğitim değil kariyer planlaması yaptığını gösterebilmek adına da.
Zahit: Hepsi bu yani?
Barış: Başka ne olacak ki?
Zahit: Senin için zor olmuyor mu burada kalmak? Çocukluğundan beri kapalı alanlarda kalmaktan korkarsın. Barış kadar gözü kara olmadın hiç.
Barış: Barış cesurdu.
Zahit: Cahiller cesurdur. Akıllı insan temkinli olur. Savaş, bir daha böyle bir zayıflık istemiyorum. Nereden çıktı bu romantizm? Herkes kendi cezasını çeksin. Büge de cezasını çekmeliydi. Normalde böyle zayıf davranmazdın. Bir daha olmasın.
Barış: Baba, ben sevdiklerime fedakârlık yapmayı zayıflık olarak görmüyorum.
Zahit: Ne zamandan beri böyle?
(Zahit odadan çıkar.)
Barış: O korkak, bencil oğlunu öldürüp yerine geçtiğimden beri.
Büge: Alo?
Barış: Benim karım bilmediği numaraları açmaz.
Büge: Ne yapıyorsun Barış ya? Ne oluyor bu saatte?
Barış: Hadi aşağı in.
Büge: Aşağı mı?
Barış: Evet.
Büge: Niye iniyorum aşağı? Ne diyorsun Barış?
Barış: Seni almaya geldiler.
Büge: Kim alıyormuş beni, niye alıyormuş?
Barış: Bana getirmek için.
Büge: Bu saatte?
Barış: Tatlım sen yaşlandın mı? Daha saat on iki bile değil. Gündüz solduk, gece açacağız işte. Hadi, hadi.
Büge: Gelemem. Can uyuyor.
Barış: Uyusun. Uyusun oğlum benim. Bakıcı ablası başında değil mi zaten? Hadi in aşağı.
Büge: Hayır gelmiyorum Barış, gelmeyeceğim.
Barış: İn Büge aşağı, lütfen. Bak okuma fişi gibi oldu. İn Büge in. Lütfen aşağı in. Hadi tatlım ya. On ikiden önce burada olman lazım.
Büge: Barış, yani gerçekten saçmalıyorsun şu an.
Barış: Saçmalıyorum. Aşk birlikte saçmalamaktır. Açtım ellerimi bekliyorum, hadi.
Büge: Barış, ne oluyor? Ne yapıyorsun burada kendine özel koğuş mu yaptırdın?
Barış: Ne var ya? Adam kendine koskoca cezaevi yaptırdı. Bize bir güzellik yapmışlar çok mu?
Büge: Ne oluyor?
Barış: Ben seni de yıllarca böyle hapsettim işte içime.
Büge: Niye getirttin beni buraya?
Barış: Hatırlamadın mı?
Büge: Neyi hatırlamadım mı?
Barış: Bugün bizim aşkımızın yıl dönümü. Gel bakalım. Evet.
(Flashback)
Barış: 'Hallo'.
Büge: Hih! Ödüm koptu. Sen nereden çıktın?
Barış: Şuradan. Korktuğunda nasıl bu kadar güzel olabiliyorsun peki?
Büge: Nasıl buldun ki sen beni?
Barış: Hiç kaybetmedim ki. Evden çıktığından beri peşindeyim ben senin.
Büge: Hani orada buluşacaktık?
Barış: Biliyorum orada buluşacaktık. Ama dayanamadım. Günlerdir seni düşünmekten uyku uyuyamadım. Seni düşünmek çok güzel şey. Ama böyle güzel gülersen ben nasıl uyuyabilirim ki?
Büge: Abartıyor musun acaba biraz? Biraz atıyor musun sanki? Kaç gün oldu biz daha tanışalı? Adımı biliyorsun sadece.
Barış: Ama ben seni yıllardır tanıyor gibiyim. Onu ne yapacağız? Bence o şarkıdaki kız sensin.
Büge: Hangi şarkıdaki?
Büge: İyi misin? Ne yapıyorsun?
Barış: Daha belli değil.
Barış: İlk akşam yemeğimize böyle el ele tutuşmadan gideceksek ben keseyim o zaman bu elleri.
Büge: Tamam. Şimdi söyle hangi şarkı?
Barış: Ne şarkısı?
Büge: Orada demin söylediğin şarkı hangi şarkı?
Barış: Yok, düşün bakalım biraz. Hangi şarkı olabilir sence?
Büge: Düşünüyorum, bulamadım. Hadi söyle.
(Flashback biter.)
Barış: O şarkıdaki kız sensin. Hâlâ. Hep.
Barış: Açayım mı o şarkıyı?
Büge: Açma.
Barış: Bugün bizim aşkımızın yedinci yıl dönümü. Yedi. Bak, yedi yıl önce nasıl âşıksam hâlâ öyle âşığım sana.
Büge: Gerçekten bunun için mi çağırttın beni buraya?
Barış: Evet. Aşktan başka kutlanacak bir şey var mı şu hayatta ya?
Büge: Bizim hayatımızda kutlanacak ne var ki? Ne yapacağız, burada böyle oturacak mıyız sabaha kadar?
Barış: O gece yemekten çıktıktan sonra Beyoğlu'na gitmiştik seninle. Hatırlıyorsun, değil mi? Böyle el ele yürüdük seninle. Meydandan daldık böyle İstiklal'e. Asmalı'nın tam böyle önünden geçerken yağmur yağmaya başlamıştı. Bir dükkânın önünde durduk. Aynı böyle. Seni öpmek istedim. Ama ne tepki vereceğini kestiremedim. Hayatımda ilk defa cesaret edemedim bir şeye. Sonra dudakların titredi. Tuttum onları. Ve biz seninle ilk defa orada öpüştük.
Büge: Barış, yeter! Lütfen ben gitmek istiyorum.
Barış: Ya kalpler aynı kalpler. Dudaklar aynı dudaklar. Değişen ne?
Büge: Sen hastasın. Tamam mı? Hastasın sen!
Barış: Ya ilacım sensen?
Büge: Hastasın sen, hastasın! Eve gitmek istiyorum!
Barış: En azından benimle bir yemek ye.
Büge: Eve gitmek istiyorum Barış!
Barış: Bir yemek ya?
Büge: Eve gitmek istiyorum, lütfen.
Barış: Gardiyan!
(Hacı, Fırat'a bıçaklar ve suçu Barış'a atar)
Fırat: Ah!
Paşa: Ne oluyor lan?
Hacı: Savcı!
Paşa: Bu yaptı, gördüm, cebine baksana! Cebinde diyorum, bıçağı cebine koydu, baksana!
Barış: Saçmalama be, ne alakası var? Arkam dönüktü, ben bir şey görmedim.
Mücahit: Şöyle geç!
Paşa: Fıro iyi misin?
Mücahit: Bu ne lan?
Barış: O benim değil. Ben görmedim diyorum sana. Arkam dönüktü, ben bir şey yapmadım.
Mücahit: Cemil abi, al şunu. Hücreye götür.
Barış: Ulan ben bir şey yapmadım. Savcı! Ben yapmadım diyorum! Söylesene savcı! Savcı! Lan ben bir şey yapmadım diyorum!
Hacı: Hâlâ bakıyor.
Barış: Bir şey yapmadım diyorum. Savcı! Lan söylesene! Ben bir şey yapmadım. Oğlum geri zekalı mısınız lan siz? Ben bir şey yapmadım diyorum. O müdürü buraya çağırın! Ulan ben bir şey yapmadım! Ben bir şey yapmadım. Çağırın o müdürünüzü buraya!
Mücahit: Müdürüm daha gelmedi Savaş Bey, sabredeceksin biraz.
Barış: Neyin sabrı bu acaba? Bu neyin sabrı acaba! Ben bir şey yapmadım! Açın şu kapıyı! Geri zekalısınız hepiniz! Hepiniz!
Barış: (Fırat'ın duvara kazıdığı Barış Yesari yazısına bakarak) Sen yaptın değil mi? Açın şu kapıyı!
Fırat: Ben Fırat Bulut. Eğer bu videoyu izliyorsan yeniden hafızanı kaybettin demektir. Doktor Deniz bunun olabileceğini söyledi. Ben de tedbir amaçlı bu videoyu çekme kararı aldım. Çünkü dört hafıza kaybım gibi olmasını istemiyorum. Cemre bu videoyu çekmemi önermeden önce hatırladığım her şeyi vücuduma kazıyordum. Cemre kim mi? Avukatın. Ona güven. Çünkü başından beri yanında olan ve sonuna kadar seni yalnız bırakmayacak tek kişi o. Hatırladığın tek şey kızının doğum günüydü ve yattın uyudun. Bundan sonra neredeyse her şey hafızandan silinecek. Ve bir sabah koğuşta tanımadığın adamlarla uyanacaksın. Karını, kızını öldürmekle suçlanacaksın ama hatırladığın tek şey Nazlı'nın doğum günüydü ve yattın uyudun. Zor olacak, kendini suçlayacaksın, sorular soracaksın ama yapma. Çünkü tek bir sorumlu var. Barış Yesari.
Müdür: Doktor hastaneye sevk etmiş. Ameliyat olması gerekiyormuş.
Barış: Tamam, benim hastaneye gitmem gerek. Bana bir araç ayarla müdür.
Müdür: Bunu yapamam efendim.
Barış: Ne demek yapamam? Fırat bana tuzak kurdu, ne demek yapamam?
Müdür: Tamam, haklısınız size tuzak kurulmuş ama sizi dışarıya çıkaramam. Neticede siz de bir mahkûmsunuz burada. Bakın burada istediğiniz her şeyi yaparım ama hastaneye gitmenize izin veremem.
Barış: Öyle mi diyorsun?
(Barış, Fırat'ın yaralandığı bıçak ile kendi elini keser.)
Müdür: Ne yapıyorsunuz Savaş Bey?
Barış: Kan kaybediyorum.
Barış: Ne bakıyorsun müdür? Arasana ambulansı.