You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
Büge: Neredeydin?
Barış: İşim uzadı.
Büge: Onu anladık. Gece neredeydin?
Barış: Evlerin birinde kaldım.
Büge: Kiminle kaldın?
Barış: Hayırdır ya? Sen benim nerede kaldığımı niye merak ediyorsun?
Büge: Bana ne ya? Ne merak edeceğim ben seni? Kiminle düşüp kalktığın zerre kadar umurumda değil.
Barış: Bu umurunda olmayan hâliniz mi? Merhaba memnun oldum. Ben de Savaş, pardon Barış. Sadece iş arkadaşlarım bana Savaş diyorlar.
Büge: Bana bak, herkesin ortasında benim onurumun üstünde tepinmene müsaade etmeyeceğim. Madem oyun oynuyoruz ya o zaman sen de rolünü doğru oynayacaksın. Yani bu ne demek? Sen de iyi bir baba ve sadık bir eş gibi davranacaksın. Öyle insanların hayatını araklamakla bitmiyor bu işler. Savaş gibi olacaksın.
Barış: Tatlım, sen beni kıskanıyor olabilir misin?
Büge: Ne kıskanacağım ben seni Allah aşkına be?
Barış: Aa, kıskanıyorsun sen beni.
Büge: Kıskanmıyorum tabii ki.
Barış: Ben bu surat ifadesini çok iyi biliyorum. Sen beni kesin kıskanıyorsun.
Büge: Barış, Barış!
Barış: Efendim?
Büge: Bağırtma beni!
Barış: Bağır. Sen bağırdıkça, Barış seni seviyorum gibi geliyor bana, bağır. İnsan sevdiğine bağırırmış. Öyle, öyledir o. Sen hiç o güzel gözlerini böyle açıp Savaş'a bağırdın mı?
Barış: Tatlım, merak etme. Ben sana baktığım gibi kimseye bakmam. Bakamam, bakamıyorum ki.
Büge: O yüzden mi beni p*ç gibi ortada bırakıp gittin?
Barış: Ben seni bırakmadım.
Büge: Hâlâ bırakmadım diyor ya. İnanılmaz bir şey, şaka gibi!
Barış: Bırakmadım çünkü. Sen gelseydin benimle. Ulan o yağmur yağsaydı her şey çok güzel olacaktı. Yağmadı o s*çt*ğ*m*n yağmuru! Sen başladın ağlamaya. Çarşamba günüydü, nefret ediyorum zaten o çarşambalardan. İstanbul'un en o***** hâli. Kötü bir şeyler olacağı renginden belli bir havaydı.
(Flashback)
Büge: Uçak kaçta?
Barış: 10.20 mi ne?
Büge: Kazaklarını al. Üşürsün sen orada.
Barış: Ben seni götüreceğim kazak diye. Senden daha iyi bir ısınma yöntemi bilmiyorum ben çünkü.
Büge: Hâlâ mı aynı yerdeyiz?
Barış: Hâlâ. Aynılar, aynı yerde. Ayrılar, ayrı.
Barış: Ne olur benimle gel.
Büge: Barış, söyledim ben sana. Kaç kere konuştuk? Gelemem.
Barış: Yalvarıyorum sana Büge, lütfen.
Büge: Hayır, sen gitme. Gitme ne olur.
Barış: Gitmezsem mutlu olamayacağız ki.
Büge: Niye mutlu olamayalım? Ya biz mutluyuz zaten. Yine mutlu oluruz. Anlamıyorum ki orada olup burada olmayan ne var?
Barış: Babam.
Büge: Ne alaka baban?
Barış: Babam yok orada. O yoksa ben varım. Anla beni ne olur. Anca öyle var olabiliyorum.
Barış: Ben varsam her şey var. Sen varsın. Biz varız. Aşk var.
Büge: Baban mı bir şey dedi bizimle ilgili? Barış, cevap versene! Baban mı bir şey söyledi?
Barış: Ne olur benimle gel, evlenelim orada. Sadece ikimiz, kimseye haber vermeyiz. Cehennem dediğin başkaları değil mi zaten?
Barış: Sana bembeyaz bir gelinlik diktiririz. Kafana da böyle beyaz çiçeklerden bir taç. Beyaz bu dünyada en çok sana yakışıyor.
Barış: Bana da bir smokin ayarlarız. Ne olur. Birkaç müzisyen buluruz, bir sofra kurarız böyle. Sabaha kadar şarkılar söyleriz. Dans ederiz deli gibi. Öpüşürüz, kimse bize karışamaz. Bir bakmışız ne istediysek o olmuşuz. Lütfen. Benimle gel.
Büge: Barış, gitme ne olur gitme.
(Flashback biter.)
Büge: Ama ben sana beni bırakma dedim. Beni niye bıraktın ki?
Barış: Ben seni bırakmadım ki hiç. Kalamadım sadece. Keşke gelseydin. O zaman her şey daha güzel olurdu.
Barış: Savaş da hayatta olurdu. Ben katil olmamış olurdum.
Can: Baba!
Barış: Oo, oo! Paşam, günaydın.
Can: Anne, ne oldu? Niye ağlıyorsunuz?
Büge: Yok bir şey aşkım, hiçbir şey yok.
Can: Baba, ben ağladığım zaman hep kızıyorsun. Hani erkekler ağlamazdı?
Barış: Ben mi kızıyorum? Ne kadar aptalmışım. Ağlar oğlum, erkekler de ağlar. İnsan olan ağlar çünkü.
Barış: Biz anneyle duygusal yaptık biraz. Olur öyle, sen bakma bize. Sana benim tosttan yapalım mı?
Can: Olur baba.
Barış: Olur mu? Aç bakalım kanatları o zaman. Aç, aç, aç! Biz tosta gidiyoruz! Hoppa! Gel bakalım, malzemeleri sen seç. Aç dolabı aç, aç, aç!
Zahit: Ailesini öldürdüğü kesinleşmiş. İnsan ailesini, canını nasıl öldürür anlamıyorum.
Barış: Psikopatın biri işte.
Zahit: Hiç öyle gözükmüyordu ama. İdealist bir savcı gibiydi.
Barış: İdealist psikopat çıktı bu. Sonunda ettiğini buldu ama.
Zahit: Otur. Ne o gözlerinin hâli? Akşam uyumadın mı?
Barış: Büge'yle bir diziye başladık da baba. Sezonu bitirene kadar uyku tutmadı.
(Telefon titriyor.)
Zahit: Bak, bak.
Barış: Efendim?
Sasha: Ali'yi teslim alamadım.
Barış: Ne?
Sasha: Tahmin ettiğimden daha erken salmışlar.
Barış: Artık tahminlerle mi iş yapıyoruz?
Sasha: Sakin 'baby'. İkimiz de gayet iyi biliyoruz nereye gideceğini. Peşindeyim, tamam mı?
Barış: Tamam. Tamam, haberdar et beni.
Sasha: Dur, kapatma. Ferda'yla nasıl geçti? İnandı mı Savaş olduğuna?
Barış: 'Feedback'ler olumlu ama sen yine de o işi takip et.
Zahit: Ne oldu? Marinayla ilgili bir problem mi var?
Barış: Yok baba. Önemli bir şey değil, küçük bir detay. Hallediyoruz.
Zahit: Bazen o önemsiz detaylar insanın hayatını karartır. Savaş, dikkat et.
Barış: Merak etme baba.
Müdür: Alo? Buyurun Savaş Bey.
Barış: Savcı Beyler nasıl?
Müdür: İyi, iyi. Hücre cezasında. Dün gece yine olay çıkarmış.
Barış: Ben söylemeden o hücreden dışarı çıkmayacak. Kimseyle görüşmeyecek. Ne telefon ne avukat.
Barış: Nasıl olabiliyor böyle bir kayıt? Kim, nasıl çekmiş?
Sasha: Zeynep. Son dakikada bastı herhâlde. Akıllı kadınmış.
Barış: O çömez avukat da mı akıllıymış? Bu videoya ulaşmış. Sen hepsinden akıllısın Sasha. Ali'yi bulamadın.
Sasha: Eski mahallesinde yok. Ama muhakkak hastaneye gelecek. Adamımız nöbette.
Barış: Ferda?
Sasha: Ferda işi biraz karışık. Onu derinlerden takip ediyorum.
Barış: Nereden çıktı bu kadın ya? Mecbur beraber olmak zorunda kaldım.
Sasha: Ne yaptın peki?
Barış: Ortaya karışık yaptım işte bir şey.
Sasha: İyi. Ferda şüphelenmediğine göre 'it's okay'. Barış biraz rahatlar mısın? Çok gerginsin bu aralar. Savcı müebbet aldı. Ferda, Savaş olduğuna inandı. Ben de Ali'yi bulacağım. Oyuna devam.
Barış: En çok neyi merak ediyorum, biliyor musun? Savcı sevdiği kadını kanlar içinde gördüğünde ne hissetti acaba? Ya da ne hatırladı?
Barış: Müsait değilim. Ne var?
Sasha: Hani Ferda senin Savaş olduğuna inanmıştı? Eski bir polise araştırtıyor seni şu an.
Barış: Polis mi? Ne diyorsun sen be?
Sasha: Hişt! Adam bize çalışıyor, merak etme. Ama Ferda bu işin peşini bırakmayacak. Nereden bulmuş Savaş bunu? Değişik bir kadın.
Barış: Amerika’yla görüşmeye giriyorum. Haberdar et beni.
Sasha: Tamam.
Barış: Anne, anne.
Tomris: Aaa! Barış, oğlum hoş geldin.
Büge: Merhaba anne.
Tomris: Bügeciğim, kızım sen ne kadar güzelsin öyle. Allah’ım! Çocuklar birbirinize çok yakışıyorsunuz. Neden evlenmiyorsunuz siz?
Barış: Anne biz evliyiz zaten. Ben Barış değilim ki.
Tomris: Niye öyle bakıyorsun Barış? Babandan mı çekiniyorsun seb? Ben konuşurum onunla, ikna ederim onu, sen merak etme. Ama artık ağırdan almayın böyle. Hemen hazırlıklara başlayın. Hatta gidin Amerika’da evlenin. Düğünü orada yaparsınız.
Barış: Tamam. Öyle yaparız.
Tomris: Bügeciğim, bu deli oğlan bundan sonra sana emanet.
Büge: Tabii. Siz hiç merak etmeyin.
Tomris: Sakın bırakma onu. Senden başka kimsesi yok.
Barış: Çok sağ ol. Az evvel yaptıkların için teşekkür ederim. Kıyamam, çok mutlu oldu.
Büge: Ben de anneyim, ben anlıyorum onu. Bir de Barış sana emanet dedi ya Savaş’ı da bana emanet etmişti. Ben onu koruyamadım.
Barış: Büge, Allah aşkına ne olur beni artık anla. Savaş bana başka bir ihtimal bırakmadı.
Büge: Nasıl hâlâ böyle konuşabiliyorsun? İnanamıyorum sana.
Barış: Büge, anlatıyorum.
Büge: Susacaksın Barış, susacaksın. Sen katilsin. Sen kardeşini öldürdün. Kardeşini öldürdün ve ben inanamıyorum, bunların hepsini nasıl yaptığına inanamıyorum. Ben sana inanamıyorum.
Barış: İsteyerek mi yaptım sanıyorsun?
Büge: Ne önemi var? Şu saatten sonra ne önemi var? Ben gerçekten seni tanıyamıyorum artık.
Barış: Bizim için yaptım. Her şey Savaş’ındı. Sen, oğlum, iş güç, her şey! Sizi tekrardan kazanmak için yaptım. Lütfen.
Büge: Yeter. Gerçekten yeter.
Barış: Bir daha mutsuz olmamıza izin vermeyeceğim, söz. Ne olur yeter ki benimle kal.
Barış: Büge, Büge! Nereye gidiyorsun?
Büge: Nereye gidiyor olabilirim? Bahçeye. İki dakika bir rahat bırak, iki dakika bir nefes alayım. Tamam mı?
Barış: Tamam.
Barış: Söyle Sasha.
Sasha: Ne oldu? Sesin bir tuhaf geliyor. İyi misin?
Barış: Daha belli değil.
Sasha: Bana gelmen lazım, hemen. Çok acil.
Barış: Ne oldu, buldun mu yoksa?
Sasha: Elimden kaçtı y*vş*k! Artık peşinde olduğumu da biliyor. Çok daha tehlikeli.
Barış: Tamam, geliyorum.
Barış: Çok affedersiniz. Ah, Cemre Hanım.
Cemre: Savaş Bey?
Barış: Kusura bakmayın lütfen.
Cemre: Kusura bakmayın. Kafam çok karışık. Kusura bakmayın siz de.
Cemre: Siz hiç zahmet etmeyin, alayım ben öyle.
Barış: Estağfurullah. Olur mu öyle şey.
Cemre: Zahmet olmasın size.
Barış: Buyurun, toplandı. Notlar falan.
Cemre: Sağ olun. İyi günler.
Barış: İyi günler.
Barış: Benim de sana güzel bir haberim var 'baby'. Cemre de Ali'nin peşinde. Ya bu p*ç kurusu savcıya her şeyi anlattıysa?
Barış: Nasıl olabiliyor bu, Sasha? 18 yaşında bir velet seni parmağında döndürüyor. Nasıl kaçırırsın ya elinden? Burnunun dibindeyken üstelik!
Sasha: Barış bir dinler misin?
Barış: Neyi dinleyeyim? Aylardır planladığım şeyin içine nasıl s*çt*ğını mı! Ali konuşursa bütün oyun biter. Bunu bile bile... Allah kahretsin!
Sasha: Yapma şunu!
Barış: Yaptım bile!
Sasha: Barış bir sakin ol. Ali'nin geldiğini öğrenir öğrenmez hastaneye koştum. Polis sirenlerini duyunca kontrol etmek için döndüm. Zaten ben de inanamadım nasıl o kadar hızlı kaçtığına.
Barış: İnansan iyi olur. Hayatında dava çözmemiş bir çömez avukat, Ali'yi senden önce bulmak üzere.
Sasha: Ali'yi Cemre'den önce bulup sana getireceğim. Söz.
(İçeriden ses geldi.)
Sasha: Al işte! Dedim sana. Ben bakarım.
Barış: Ben bakarım! Sen git işinin başına.
Barış: Neden uyumadın? Uyuman gerekiyordu.
Nazlı: Rüyamda babamı gördüm. Kötü adamlar babama saldırıyordu. Çok korktum.
Barış: Bir şey diyeceğim. Kötü şeyleri çikolata yiyerek unutabiliriz. Al bakalım.
Nazlı: Teşekkür ederim.
Barış: Afiyet olsun.
Fırat: Ne yapıyorsun sen burada?
Barış: Daha belli değil.
Fırat: Seni nasıl içeri tıkacağımı mı görmeye geldin?
Barış: Yok. Bu özgüven nereden geliyor, gelip kendi gözlerimle bir göreyim istedim.
Fırat: Zahmet etmeseydin. Ben aldırırdım seni. Yakında ağırlayacağım zaten bu salonda, merak etme.
Barış: Sen hakikaten mahkeme salonunda nasıl bir hâl alıyorsun böyle! Sanırsın lüle saçlı jüri üyeleri karşında. Böyle ağdalı ağdalı konuşmalar! Büyük büyük laflar! Allah esirgesin. Bir de şu cübben yok mu!
Fırat: Cübbeyi niye giyiyorum, biliyor musun? Senin gibi topluma zararlı aşağılık katilleri onlardan arındırmak için. Anladın mı beni?
Barış: Evet, Sayın Savcı'm. Topluma zararlı? Aşk olsun sana be! Esas bu toplumun benim gibi adamlara ihtiyacı var.
Fırat: Senin gibi psikopat kardeş katillerine mi ihtiyacı var toplumun?
Barış: Psikopat ne demek ya? İnsanım ben önce!
Barış: Evet, ayrıca bu toplumun benim gibi adamlara ihtiyacı var. Çünkü benim gibileri gördüğünüz zaman kendinizi iyi hissediyorsunuz. Yalan mı savcı? Benim gibiler televizyonda haberlere çıktığında kendini daha sağlıklı, daha iyi hissetmiyor musun?
Fırat: Bak, Barış! Toplumların... Daha doğrusu daha basit anlatayım. Bir toplumun neye ihtiyacı var, biliyor musun? Adalete. Ve kendini toplumun, kurduğu düzenin tepesinde gören ahmakların yargılandığını görmeye ihtiyacı var. Bu kadar.
Fırat: Ne güzel değil mi böyle? Her canı yanan ben psikopatım desin. Birilerinin canını yaksın, ondan sonra onlara alkış mı tutalım?
Barış: Yahu ne alkışı! Olur mu öyle şey! Bizim gibilerin cezalandırılması gerek. Sizin gibi yüce savcılarımızın gereğini yapacağından hiç şüphem yok.
Fırat: Bana bak! Akıl hastanesine gidip cezaevinden kurtulmak için deli raporu almaya falan kalkma. İşe yaramayacak, haberin olsun.
Barış: Ulan iyi fikir aslında ha! Bak, oradaki insanlar daha samimi oluyorlar. Onlarla daha iyi anlaşabilirim.
Fırat: Barış, bak şu salon var ya hükmün orada verilecek. Ondan sonra buradan kardeş katili olarak kelepçelerle çıkartılacaksın. Dışarıda basın mensupları flaşlar eşliğinde sana soracaklar. Barış Bey, kardeşinizi öldürüp yerine geçtiğiniz için pişman mısınız acaba diyecekler ama sen pişkin pişkin gülmeye devam edeceksin.
Barış: Heyecan yaptım.
Fırat: Bunu unutma. Bu son özgür kahkahan olacak. İçeriye gireceksin. Ömrünün sonuna kadar orada kalacaksın. Ben öyle istiyorum. Anladın mı?
Barış: Son özgür kahkaha! Yeni nesil yerli rock grubu gibi oldu.
Barış: Çok gerginsin sen. Nazlı o gün ne güzel söyledi hâlbuki. Kötü şeyleri çikolata yiyerek giderebiliriz.
Fırat: Kızımın adını bir daha ağzına alma. Sakın!
Fırat: Yoksa o çikolatayı... yediririm sana!
Barış: Bunu sevmiyor herhâlde.
Barış: Artık uyku vakti. Çoktan uyumuş olmamız lazımdı. Hadi bakalım. Gel, gel, gel prenses. Hoppa! Ayakkabılarımızı çıkaralım. Çoraplar kalıyor. Üşüyoruz, biliyorum.
Nazlı: Babam ne zaman gelecek?
Fırat: Tamam, üstünü örttü. Kavuşacağız kızım. Kavuşacağız. Allah'ım, Nazlı'yı koru. Ne olur kızımı koru.
Barış: Köşke geldim şimdi. Ne bileyim, anlamadım ki. Babamla konuştuk.
Büge: Bugün ayın biri çünkü. Her ayın birinde Savaş'la çilingir sofrası kurarlardı.
Barış: Bunu şimdi söylediğin çok iyi oldu, Büge!
Büge: Senin de hiç sormadığın çok iyi oldu, Barış.
Barış: Neden beş aydır kurulmadı peki bu sofra?
Büge: Bir düşüneyim. Adamcağızın oğlu vefat etti. Yasta hani. Ondan olabilir mi dersin? Tabii, bilmiyorum. Sadece bir düşünce.
Barış: Ay! Evlat duyarı kasmada da üstüne yok ha! Tamam, geldim ben. Kapat hadi.
Barış: (Tabloya bakarak) Babacığım, babacığım!
Barış: Babacığım.
Zahit: Hoş geldin.
Barış: Hoş bulduk.
Zahit: Uzun zamandan beri seninle çilingir sofrasına oturmamıştık.
Barış: Evet. Barış'ı kaybettiğimizden beri ilk.
Zahit: Barış'ın bize yaptıklarından sonra içimden hiçbir şey yapmak gelmedi. Kardeşin hayırlı bir evlat değildi. Bize utançtan başka bir şey vermedi. Ama bir babanın evlat acısını insanların anlaması çok zor.
Barış: O kadar haklısınız ki. Ne hissettiğinizi tahmin bile edemiyorum.
Zahit: Adamın karısı ölüyor dul diyorlar. Çocuğun babası ölüyor, yetim diyorlar. Ama evladı ölen bir anne, babaya söylenecek tek kelime yok.
Zahit: Hadi bakalım.
Zahit: Sen lakerdadan nefret ederdin.
Barış: Artık seviyorum. Büge'nin favorisi. Mesela sakatattan da çok hazzetmezdim. Rahmetli Barış bir yere götürdü, bayıldım.
Zahit: Barış'ı bir kere bile olsun adam yerine koyup çilingir soframa oturtmadım.
Barış: Çok özür dilerim baba. Siz, Barış'tan neden bu kadar nefret ettiniz?
Zahit: Barış'ın hep iyiliği için. Her şey onun iyiliği için.
(Flashback)
Zahit: Büge, Savaş'la evlenecek. Sen de defolup gideceksin! Ne yapsın senin gibi zibidiyi!
(Flashback biter.)
Barış: Demek iyiliği içindi. Keşke bunları rahmetli de duysaydı. Mutlu olurdu.
Zahit: Barış da biliyordu babasının onun iyiliğini isteyeceğini. Bilmiyor muydu yoksa? Neyse her şey bitti, geçti.
Barış: Doğru. Barış bitti.
Barış: (İç ses) Yaşıyorum ulan ben!
Zahit: Bazı insanlar yüklerini acı çekerek boşaltırlar. Bir çocuğun bir aileye bela olması, yük olması ne demektir kimse bilmez. Barış böyle bir çocuktu.
Barış: Baba saygısızlık etmek istemem ama biz de Barış'a bela olmak dışında pek bir fırsat sunmadık sanki.
Zahit: Evet, diyelim ben kötü bir babayım. Hiçbir seçenek sunamadım. Peki sen? Senin ikiz kardeşindi. Barış'ı hiç sevmedin sen. Sürekli bana şikâyet ederdin. Kör ölür badem gözlü olur. Savaş, bir oğlum beni yeterince rezil etti. İkinci bir rezillikle baş edemeyiz.
Barış: Bu kim ya? Çalma şunu! Geldim.
Ferda: Selam.
Barış: Aa! Selam.
Ferda: Müsait miydin?
Barış: Aslında çalışıyordum ama...
Ferda: Seni görmek için geldim.
Barış: Burada olduğumu nasıl anladın?
Ferda: Ben senin her şeyini biliyorum tatlım. Sen benim özel ilgi alanımsın.
Barış: Diyorsun?
Ferda: Evet. Hem işle ilgili acil bir durum çıktı. Onun konuşmaya geldim.
Barış: Hangi iş?
Ferda: Savaş, şakanın sırası değil. Adamlar görüşmek istiyor.
Barış: Tamam, sıkboğaz etme Allah aşkına gelir gelmez. Ne içersin?
Ferda: Ben alırım.
Barış: Ben içmeyeceğim yalnız. Bugün erken başladım biraz, kâfi.
Ferda: Aa! Aşk olsun. Eşlik etmeyecek misin bana?
Barış: Etmesem dahi iyiydi aslında ama.
Ferda: En sevdiğin, Bordeaux.
Barış: Hmm, beyaz.
Ferda: Evet.
Barış: Güzelmiş.
Ferda: Evet. Tutar mısın? Hemen geliyorum.
(Telefon çalıyor.)
Barış: Efendim?
Büge: Ne yapıyorsun?
Barış: Ne yapıyorum? Bir arkadaş uğradı şimdi.
Büge: İyi. Şey, babanla yemek nasıl geçti onu soracaktım.
Barış: Nasıl geçsin? Her zamanki gibi. Adam Barış'ın ölüsünü bile sevmiyor. Bol boş Savaş'ı kutsadık.
Büge: Neredesin sen?
Barış: Kutsal Savaş topraklarında. Yediği günahları temizliyorum.
Büge: Ne diyorsun Barış, Allah aşkına?
Barış: 'Baby', sana bunu söylememem lazım belki ama söylemesem de olmaz. Savaş seni aldatıyormuş. Hem de uzun süreden beri.
Büge: Tamam. Ferda'yla birliktesin yani.
Barış: Yuh! Biliyor muydun? Ulan biliyorsun niye söylemedin? Bu benim çok üstüme geliyor.
Büge: Biliyordum tabii ki. Yani ben bir araştırma da yaptırttım onunla ilgili. Pek bir şey çıkmadı gerçi ama sen yine de dikkat et. Böyle tuhaf bir kadın o.
Barış: Her tarafı tuhaf olsa ne olur Allah aşkına? Savaş'ın gereksiz zevklerinden bir tanesi daha. Beyaz şarap gibi.
Büge: Barış, Savaş beyaz şaraptan nefret eder. Ağzına bile sürmez.
Barış: Nasıl ya? Kadın en sevdiğin dedi. Neyin peşinde lan bu?
Büge: Alo! Barış!
Ferda: Acil bir işim çıktı benim, hemen çıkmam lazım.
Barış: Seni yolcu edeyim.
Ferda: Olur. Görüşürüz.
Barış: Görüşürüz tabii.
Ferda: Savaş, işim var, gitmem lazım.
Barış: Biz seninle çok görüşürüz.
Ferda: Ama adamlar bekliyor.
Barış: Başka bahara artık. Ama seni tebrik ederim biliyor musun? Çok kuvvetli şüphelerim vardı, artık bu konuda eminiz.
Ferda: Anlamıyorum.
Barış: Şöyle izah edeyim o zaman. Ben Savaş değilim. Ha, ha, ha!
Ferda: Aa!
Barış: Yavaş yavaş! O topuklularla düşeceksin.
Barış: Ya tam hayatımı düzene koydum, tam her şeyi yerine oturtuyordum. B*k var karşıma çıktın. Hayatım, benim hayatım zaten karmakarışık. Baştan aşağı karışık bir adamım ben.
Ferda: Bırak gideyim. Kimseye bir şey söylemem.
Barış: Sen ortaya çıktıktan sonra...
Ferda: Hayır! İmdat!
Barış: ...her şey daha da karıştı.
Ferda: Yalvarırım. Bak nereye istersen oraya giderim, bir daha çıkmam karşına. Hayır! Hayır!
Büge: Barış yapma! Barış yapma sakın! Barış bir şey yapma kadına! Alo! Barış! Barış yapma!
Sasha: Neden telefonlarımı açmıyorsun?
Barış: Hişt!
Sasha: Ne yaptın? Barış? Neden?
Barış: Ben sana söylemiştim en başından beri, şüpheleniyor.
Sasha: Ben yapardım. Niye sen yapıyorsun?
Barış: Bilmiyorum. Bu sefer hoşuma da gitmedi o kadar, yalan yok.
Sasha: Bakalım bu hoşuna gidecek mi? Nazlı yok.
Barış: Ne?
Sasha: Yok.
Barış: Ne demek Nazlı yok?
Sasha: Barış!
Barış: Ne demek Nazlı yok?
Sasha: Barış!
Barış: Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ne demek Nazlı yok?
Sasha: Barış, bırak şu elindekini!
Barış: S*ktir git! S*ktir git buradan!
Büge: Barış! Barış bir şey yapmadım, kadına bir şey yapmadım de ne olur! Barış bir şey söyle! Barış! Barış ne olur bir şey yapmadım de!
Barış: Büge?
Büge: Barış, cevap ver! Bir şey yapmadın, değil mi? Öldürmedin değil mi Barış?
Barış: Hişt! Tamam, sakin ol bir. Ağlama ama.
Büge: Barış cevap ver!
Barış: Bizim için yaptım. Ailemiz için.
Büge: Allah seni kahretsin! Sen nasıl bir insansın? Seri katil misin lan sen? Ne yapıyorsun sen? Allah'ın belası!
Büge: Allah'ım! Beni de öldüreceksin biliyorum ben!
Barış: Yok, öyle değil o.
Büge: Beni de öldüreceksin biliyorum! Bir gün beni de öldüreceksin! Beni de öldür...
(Büge çığlık atıyor.)
(Çarpışma sesi)
Barış: Büge! Büge! Büge! Ne oldu lan? Ne oluyor lan?