You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
Büge: Duyduklarınıza inanamayabilirsiniz. Ama gerekli testler yapıldığında siz de anlayacaksınız ki şu anda Yesari Holding'in başında bulunan ve eşim Savaş Yesari gibi davranan kişi aslında Barış Yesari'dir. İşlediği cinayetten ötürü Savcı Fırat Bulut tarafından yakalanınca ikizini öldürüp yerine geçti. Bana ve oğluma zarar vermesinden korktuğum için beş ay boyunca sustum. Ama artık gerçekleri açıklamamın vakti geldi.
Barış: Sen kimlere özendin sen? Kimlere özendin de itiraf videosu çektin sen?
Barış: Ah be tatlım! Bravo ama ha, planını beğendim. Aferin. Ben sana bu yüzden âşık oldum zaten.
Barış: Kabin basıncınız düşmese sen bu videoyla benim hayatımı mahvediyordun. Üstüne de oğlumu kaçırıyordun. Nasıl yakaladım sizi?
(Flashback)
Değerli yolcularımız uçağımızın kabin basıncında tespit edilen teknik bir arıza nedeniyle uçak değişimi yapmak zorundayız. Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Barış: 'Thank you'! Sasha çok teşekkür ederim.
Can: Baba? Anne, babam!
Barış: Gel bakalım!
Barış: Git anlat istersen polise her şeyi. Git anlat hepsini. Ben yoksam Can da yok. 'It's your choice!'
Barış: Ne haber?
Can: Daha belli değil.
(Flashback biter.)
Barış: Şairler bir bu konu hakkında uzlaşamadılar biliyor musun? Giden mi suçlu yoksa kalan mı? Bence her ikisi de. İkimiz de suçluyuz.
Büge: Yok, hayır. Tek suçlu sensin. Kendini öldürerek yaşattın, beni de yaşarken öldürdün.
Barış: Oo! Senin şu arabesk sevdan.
Barış: Artık bu telefonu kullanacaksın. Her zaman yanında açık olacak. Olur ya, sen bir daha kaçmaya kalkarsan ben seni bir daha bulurum. Ama bu sefer eve getirmeyeceğim. Nereye götüreceğimi merak ediyorsan bana bu telefondan ulaşabilirsin. Al. Al! Bir dene istersen.
Barış: Oo, günaydın! Oo, kimler uyanmış, günaydın. Gel bakalım gel, gel. Bak, baba sizin için kahvaltı hazırladı. Otur anneyle şimdi güzel güzel kahvaltını et.
Can: Sen nereye gidiyorsun?
Barış: İşe. Benim babam seninki kadar keyifli bir adam değil maalesef. Afiyet olsun. Yumurtaları soğutmayın. Afiyet olsun.
Can: Teşekkürler baba.
Günaydın Savaş Bey.
Barış: Günaydın.
Savaş Bey, size bir kutu geldi. Özel siparişinizmiş.
Barış: Ne zaman geldi?
Biraz önce kurye bıraktı.
Barış: Teşekkürler.
Sasha: Günaydın 'baby!'
Barış: Günaydın. Ne haber?
Sasha: İyi, sen?
Barış: Daha belli değil.
Sasha: Ne o, geçen sipariş ettiğimiz figürler mi geldi?
Barış: Hayır. Büge'nin mi acaba?
(Kutunun içinden Savaş ve Barış'ın fotoğrafı çıkar.)
Barış: Barış ne o? Ne çıktı?
(Flashback)
BaşSavcı: Savaş bey siz müsterih olun biz elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.
Barış: O adamın gereksiz baskısı yüzünden intihar etti benim kardeşim. İntihar ettiği apaçık ortadayken otopsi yaptı. Bu da yetmezmiş gibi benden parmak izi aldı.
Barış: Biz ne yapalım şimdi, bütün işi gücü bırakalım, Savcı Fırat'la mı uğraşalım? Bu güne kadar sustuk, sabrettik. Devletimizin savcısıdır dedik ama yeter. Babamın da benim de sabrımız taşmak üzere.
BaşSavcı: Savaş Bey dediğim gibi, siz müsterih olun. Biz olayla ilgili bütün ekipleri dağıttık.
Barış: Bütün ekibe gerek yok tek kişiden bahsediyoruz beyefendi, birbirimizi kandırmayalım.
BaşSavcı: Fırat Bulut. Kendisinin açığa alınmasıyla ilgili gerekli çalışmayı başlatacağım ben. Yalnız çok iyi bir sicili var. O kadar kolay olacağını zannetmiyorum. Zaten bu saatten sonra tek başına bir şey yapamaz.
Barış: Ben sizin kadar emin değilim.
(Flashback biter.)
(Flashback)
Zafer: Savcım, onu bunu bırak da bu Yesarilerin fabrikasına ne oldu, sen onu bana söyle.
Fırat: İşte bu oldu. Şimdi göreceksin.
Zafer: Savcım!
Fırat: Zafer bırak! Bırak!
Fırat: Savaş Bey acaba eldivenlerini çıkarabilir mi? Bir bakalım parmaklarına ne olmuş diye. Anlatmadı mı kendisi parmaklarına ne olduğunu? Anlatmadınız mı Barış Bey? Pardon, Savaş Bey.
Fırat: Bu adamların hiçbiri bu kapıdan uğurlanmayı hak etmiyorlar, size söyleyeyim. Hepsi teker teker kodese girmeyi hak ediyorlar, anladınız mı beni?
Fırat: Arıyorum açmıyorsunuz, lütfen dinleyin, telefonlarıma niye çıkmıyorsunuz?
BaşSavcı: Sen benim telefonlarıma çıktın mı? Sen benim telefonlarıma çıktın mı? Benim dediklerimi yaptın mı? Ne yapacağımı senin gibi iş bilmez başına buyruk bir savcıdan öğrenecek değilim ben.
Fırat: Parmaklarına bakın o zaman.
BaşSavcı: Bana bak, kanıtlayamayacağın hiçbir şey için yüce yargıyı meşgul edemezsin.
(Flashback biter.)
Üzerinden kayıt cihazı çıktı Savaş Bey.
Barış: Beni salak yerine koymanı geçtim senin bu hâlde olduğunu görmek gerçekten üzücü ya.
Fırat: Yukarı gel dedin geldim.
Barış: Hoş geldin. Ben de şehri dinliyordum, gözlerim açık. Kapatamıyorsun ki. Çok gürültülü artık bu şehir.
Fırat: Dinleseydin keşke. Gürültüsünü bile özleyeceksin çünkü.
Barış: Seninle keşke başka şekilde denk gelseydik savcı. İyi arkadaş olabilirdik. İkimiz de istediğimiz şey için her şeyi yapıyoruz, sonuna kadar.
Fırat: Sana bir şey diyeyim mi? Ben sen değilim. Sana kim olduğunu söyleyeyim. Sen aşağılık bir katilsin. Gencecik bir kıza kıyan kendi öz kardeşini bile öldürmekten çekinmeyen aşağılık bir katilsin. Dediğim gibi kötü bir tohumsun sen.
Barış: Sen kaç yaşındasın ya, ha? Birini öldürmemiş olman hiç öldürmeyeceğin anlamına gelmez savcı. Hayat bu, her şey bizim için. Bir gün bir bakarsın senin de ellerine sevdiklerinin kanı bulaşmış.
Fırat: Vallahi Barış istediğini yap. İster parmağını yak ister kendini yak, istersen git bu şehri yak. Yakaladım seni.
Barış: Doğru. Ben Barış Yesari'yim. Ben Barış Yesari'yim! İki kişinin bildiği sır değildir derler savcı, laf! Bak mesela ben Barış Yesari'yim ve bunu ikimiz biliyoruz ve hâlâ kocaman bir sır. Yakalayamayacaksın savcı beni, uğraşma!
Barış: Ya bu şehirde elini kolunu sallayarak dolaşan tek katil ben miyim ya? Git onları yakala.
Fırat: Ben Barış Yesari'yim. Mahkemede bu cümleyi kendi ağzınla kuracaksın. Yapacağım bunu, adım gibi eminim.
Barış: Sen hiç iyi değilsin ha.
Fırat: Tabii.
Barış: İyi hadi kolay gelsin sana. Araç var mı sende, bıraktırayım mı?
Fırat: Gerek yok.
Barış: (Ses kayıt cihazını göstererek) Çok dandik oluyor bunlar.
(Fırat kalem ses kayıt cihazını dinler.)
Barış: Doğru, ben Barış Yesari'yim. Ben Barış Yesari'yim!
Barış: Savcının işi mi bu?
Sasha: Merak etme, en kısa zamanda öğreneceğiz.
Barış: Kim burnumuzun dibine kadar girip bunu bırakabiliyor Sasha, kim?
"Müdür: Bırak beyefendiyi, sen onun kim olduğunu biliyor musun?
"Fırat: Kimse kim lan, ha? Kimse kim! Hâlâ anlamak istemiyorsun. Ben Zeyno'ya kıymadım, Nazlı'ya kıymadım. Ben böyle bir şey yapmadım, beni evime gönderin ne olur."
Barış: Bu savcı numara yapıyor olmasın hafızamı kaybettim diye?
Tomris: Barış sen gelmeden mum üflemek istemedim. Hadi oğlum.
Zahit: Savaş. Tomris, Savaş.
Tomris: Hadi gel oğlum. Hadi!
Barış: Gel bakalım. Babaannemizin doğum gününü kutlayalım. Pasta üfleyeceğiz, değil mi? O zaman "İyi ki doğdun anne! İyi ki doğdun babaanne! İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" Oh, hadi bakalım! Üfleyin. Yetmiyor mu? Yardım mı lazım?
Barış: İyi ki doğdun anne.
Can: İyi ki doğdun, babaanne.
Tomris: Ah, canım! Babaannen kurban olsun sana.
Büge: İyi ki doğdunuz, anneciğim.
Tomris: Sağ ol, kızım. Savaş nerede? O benim doğum günlerimi hiç kaçırmazdı. Bugün kesin gelir diyordum ama aramadı bile.
(Flashback)
Şoför: İyi akşamlar, efendim.
Barış: Ne haber?
Savaş: Sen araçta bekle.
Şoför: Peki, efendim.
Savaş: Hayırdır, oğlum? Niye gelmiyorsun? Babam yine bana patladı.
Barış: Lan sana patlamaz o. Kesin bana saplamıştır yine. Ne dedi, Bay Kibir?
Savaş: Barış doğum gününe niye gelmedi diyor. Ne diyecek?
Barış: Doğum günü benim olduğu için olabilir mi a**** k******? Herife bak ya! Bizim doğum günümüzde bile kendi başarısını kutlayacak. Öyle. Bakın, bunları ben yaptım. Bunlar benim tohumlarım. Hepiniz gerçek bir Yesari olacaksınız.
Savaş: Ne olurdu be Barış, gelseydin tekrar, kutlasaydık eskisi gibi?
Barış: Yok ya! Öyle oluyor mu her şey isteyince eskisi gibi?
Barış: Eskiden doğum günlerimizde babam böyle bir duvara dayayıp boyumuzu ölçerdi, hatırlıyor musun?
Savaş: Sen benden hep bir santim fazla çıkardın.
Barış: Abinim oğlum. O zamanlar her şeye sahip olmak için bir an evvel büyümek istediğimiz zamanlardaydık. On dakika önemliydi. Ki hâlâ önemli.
Barış: B*k vardı büyüdük ve 'bro'! Vallahi. Şimdi de sahip olduğumuz her şeyden kurtulmak için çocuk olmayı özlüyoruz. Yani özlüyorum.
Barış: Sen iyi çocuk, ben kötü çocuk.
Savaş: Yine bağladın iyi çocuk muhabbetine. Tebrik ederim. Oğlum ben senin yolunu seçmedim diye çalıştım, çalışıyorum diye senin gözünde hep böyle olarak mı g*t kalacağım ben?
Barış: Öbür teki de benim 'bro'. Alayımız g*tüz oğlum biz! Zahit Yesari Masterg*t!
Barış: Sen iyi çocuk deyince niye alınıyorsun ki? İyi değil misin? İyisin oğlum bence.
Barış: Seninle aynı okullara gittik. Sen birincilikle bitirdin. Mezun oldun. Babanla aynı işte çalışıyorsun. Evlendin. Çok güzel bir karın var. Çocuğun var.
Barış: Ha diyorsan ki ben iyi çocuk olmaktan sıkıldım. Tamam. Gel, seninle hayatları değişelim. Sen Barış ol, ben Savaş.
Savaş: S*kt*r lan!
Barış: Ne var oğlum? Kimse de farkına varmaz, biliyorsun değil mi? Acayip eğlenirdik bence.
Savaş: Hiç eğlenceli olmaz bence.
Barış: Doğru. Haklısın. Hani bir laf vardır ya aynı tohumdan çıkan filizler ayrı topraklara ekilseler de aynı anda büyür aynı anda ölürler. Yalan a**** k******! Bak sen çok güzel serpildin, çiçek açtın. Ben filizlenemeden öldüm galiba 'bro'.
Savaş: Tamam, yeter. İçme artık.
Barış: Oğlum versene şunu.
Savaş: Oğlum terapiye de gitmemişsin. İlaçlarını da içmiyorsun belli ki.
Barış: S*k*c*ğ*m yapacağın işi! Sana mı soracağım lan ne yapacağımı!
Savaş: Buraya beni kavga etmek için mi çağırdın, Barış? Doğum günümüzde!
Savaş: Git zaten sen. Anca git. En iyi bildiğin şeyi yap. Kaç. Oğlum böyle olmanın sebebi ben değilim, anla artık şunu. Sen benden düpedüz nefret ediyorsun.
(Barış arabadan pastayı alır.)
Barış: İyi ki doğdum ben! İyi ki doğdun sen! Mutlu yıllar bize!
Savaş: İyi ki doğdun, Barış.
Barış: Sen de. Oğlum ben senden nasıl nefret ederim? Sen benim canımın yarısısın.
Barış: Hadi. E hadi!
(Muma üflerler.)
(Flashback biter.)
Zahit: Savaş orada, Tomris. Hep Barış deyip duruyorsun.
Tomris: Sen benim doğurduğum çocuğu benden iyi mi bileceksin? Eskiden de karıştırırdın onları.
Zahit: Hemşire. Hemşire!
Tomris: Barış çok farklıdır. Bir kere onun bakışları farklı. Derin. Tıpkı benim gibi. Savaş babasına benzer. Ne müzik sever ne dans sever.
Zahit: Neredesin kızım sen?
Hemşire: Geldim, efendim.
Zahit: Tomris Hanım'ı içeriye götür, hadi.
Tomris: Aa! Ama olur mu! Bugün benim doğum günüm. 50. yaş günüm. Aşk olsun ama! Yapmayın bunu.
Büge: Anneciğim hani sizin kapağına çıktığınız bir dergi vardı onu gösterecektiniz bana. Söz vermiştiniz. Ona bakalım mı şimdi birlikte?
Tomris: Olur, tamam. Hadi göstereyim.
Büge: Hadi, Can da bizimle gelsin.
Tomris: Ben kendimi övmekten hep imtina ettim. Ama o yılın en güzel kızı da bendim.
Zahit: Beş aydır aynı terane.
Barış: Amerika'daki doktorlar ne diyor?
Zahit: Boş ver şimdi Amerika'daki doktoru. Eskrim federasyonundan telefon ettiler. Biliyorsun, biz aşağı yukarı on yıldır onlara sponsoruz. Şampiyonadan evvel küçük bir gösteri yapmak istiyorlar bizim şirkette. Eskrimde ne kadar iyi olduğunu biliyorlar. Ben de Savaş tabii maça çıkar, dedim.
Barış: Eskrim nereden çıktı şimdi ya?
Zahit: Oğlum bu soruyu bana mı soruyorsun? Ben senin yüzünden sponsor oldum oraya.
Barış: Biliyorum. Biliyorum babacığım. Tabii de...
(Flashback)
(Savaş ile Barış eskrim yaparken Barış'ın gözü zarar görür.)
Barış: Ah... Ah! Ah!
Savaş: Barış! Barış iyi misin?
Barış: Ah!
(Flashback biter.)
Zahit: Ne yani, yapamaz mısın?
Barış: Ne münasebet! Yaparım. Yaparım ama bu ara işlerim çok yoğun. Çok fazla işim var. Düzenli antrenman yapmak lazım tabii.
Zahit: Sen halledersin şampiyon. O kadar sene düzenli oynadın. Bir sürü madalyan var. Yalnız adamı fazla hırpalayıp rezil etme. Ama kaybetme de.
(Barış'ın telefonu çalar.)
Barış: Müsaadenizle.
Zahit: Tamam.
Sasha: Bizimkinin avukatı emniyete geldi. Bir şeyler peşinde ama.
Barış: Dün gece ortalığı karıştırmış bizimki. Haberi geldi. Bir şeyler hatırlamış olmasın?
Sasha: 'Maybe'. Bu kız çaylak falan ama enteresan biri.
Barış: Ne yapıyor bu savcı ya? Birden bir avukat çıktı ortaya. Sonra bana fotoğraf göndermeler falan. Cinnet getirmeler. Ne oluyor Sasha?
Sasha: Bana gel.
Sasha: Bu ne ya? Korkuyorsun resmen. Bu kadar çekingen olma.
Barış: Senin de kardeşin o kılıçla gözünü oymaya kalksaydı şekerim sen de çekingen olurdun. Ne çekinmesi, korkuyorum!
Barış: Ayrıca eskrim nedir ya! Bence dünyadaki en saçma sapan spor. Zaten nerede abuk sabuk bir şey var, Savaş Bey orada.
Sasha: Bebeğim sakin.
Barış: Nasıl sakin? Yarın herkesin karşısında müsabakaya çıkacağım. Hadi geçtim basını falan, babam izleyecek. Anında anlar vallahi benim Savaş olmadığımı.
Sasha: Ne yapabiliriz şu an? Pratik yapacaksın. Bir eline yakışsın, sonrasını halledeceğiz.
Barış: Ne alakası var? Ben diyorum Çanakkale Boğazı...
Sasha: Konuşma. Hadi.
Barış: Bu nedir ya!
Sasha: Hadi!
Barış: Bu nedir ya! Yavaş yavaş! Dur, tamam.
Sasha: Sana gönderilen fotoğrafları kim gönderdi acaba?
Barış: Vallahi savcı olabilir. Hafızası yerine gelmiş olabilir.
Sasha: Peki niye şimdi yolladı o zaman? Niye beş ay bekledi peki?
Barış: Vallahi o da doğru. Sonuçta hapishanede beni gördü. Gözlerimin içine baktı ama hatırlamadı.
Sasha: Kesinlikle savcı değil.
Barış: Savcı değil. O zaman kim bu fotoğrafları yollayanlar?
Barış: Gelme! Gelme!
Zahit: Yesari Holding olarak spora ve sporcuya verdiğimiz destek hepimizin malumudur. Üstelik sadece geleneksel sporlar değil eskrim gibi elit sporların ilerlemesi için elimizden geleni yapıyoruz. Meyvelerini toplamak bizi son derece mutlu etmektedir.
Ceyda: Savaş Bey müsabakalardan önce içtiğiniz karışım.
Barış: Bu sefer içmeyeceğim ya.
Ceyda: Tabii.
Zahit: Elbette bunda oğlum ve şirketimizin Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Yesari’nin çocukluğundan beri eskrim sporuna olan tutkusu büyük rol oynamıştır. Savaş her alanda kabiliyetli olduğu gibi sporda da çalışkanlığı ve disipliniyle ailemizi gururlandırmıştır.
(Flashback)
Doktor: Korneası zarar görmüş, bir gözü bulanık görecek ama alışır. Geçmiş olsun.
Tomris: Teşekkür ederiz. Kıyamam sana bir tanem. Geçecek anneciğim, hiç merak etme, tamam mı?
Savaş: Özür dilerim Barış. Bilerek yapmadım. Yemin ederim, sana zarar geleceğini düşünemedim.
Zahit: Kes şu ağlamayı. Güçlü olmayı öğreneceksin. Kalk ayağa. Sen bu ailenin geleceğisin. Böyle ıvır zıvır şeyler için ağladığını görmeyeyim bir daha. Kask takmadan da antrenman yapmayın.
Barış: Üzülme Savaş tamam. Acımıyor zaten.
Tomris: Oğlum iyisin değil mi yavrum?
Barış: Ya, bırak.
(Flashback biter.)
Barış: O bir tanecik oğlun yok artık. Ben varım.
Ceyda: Savaş Bey, birazdan sizi anons edecekler. Kılıcınız hazır, kaskınız hazır.
Barış: Ceyda, beni biraz yalnız bırakır mısın?
Ceyda: Tabii.
Barış: Teşekkür ederim.
Barış: Şirketini de babasını da eskrimini de s*kt*r edip gitmemek için bana bir tek kelime bir şey söyler misin?
Sasha: Özgürlük. Kafan düşmüş senin, rahat ol. Kazanacaksın!
Barış: Çok sıkıldım ben Sasha. Barış'ı çok özledim ben.
Zahit: Günün anlam ve önemi şerefine başarılı sporcumuz Onur Karadağlı ve oğlum Savaş Yesari mini bir maç yapacaklar. İkisini de buraya davet ediyorum.
Hazır, başla!
Sasha: Uyuma. Sakin ol. Ne bekliyorsun? Önce bir dur, sonra atağa geç. Altı siperi göster. Gardını al. Barış ne yapıyorsun? Çok ileri gidiyorsun Barış.
Zahit: Bir dakika, bir dakika. Tebrik ederim. Güzel bir gösteri seyrettiniz öyle değil mi?
Sasha: Ruh hastası.
Barış: Sasha ne oldu? Hani kaybedecekti? Düşmana saldırır gibi saldırdı herif.
Sasha: Sen de kafayı yedin, kılıçla saldırdın adama. Neyse böyle daha gerçekçi oldu.
Barış: Sasha...
Sasha: 'Yes sir'.
Barış: Sasha bir zarf daha.
Sasha: Ne çıktı bu sefer? Barış ne çıktı diyorum, duymuyor musun? Barış?
"YA ESKRİMİ UNUTTUN YA DA SAVAŞ DEĞİLSİN!"
Zahit: Sıkı maçtı. Neyse ben çıkıyorum.
Barış: İyi akşamlar baba.
Onur: Güzel maçtı, tekrar yapalım.
Barış: Güzeldi değil mi?
Barış: Bırak bir daha benimle maç yapmayı o kılıcı artık eline bile alamayacaksın. Şöyle izah edeyim. Jübile. Bitti.
Onur: Ahh!
Barış: Hişt!
(Onur çığlık atmaya devam eder.)
Barış: Yavaş, yavaş. Bir daha maç yapalım mı? Maç yapalım mı? Yapalım mı?
Sasha: Bizim çaylak avukat, Savcı Tahir'le görüştü.
Barış: Bu kız mı kurtaracak seni savcı? Bizim vakfın okuttuğu bu zavallı kıza kaldı işlerin öyle mi?
Barış: Neyse önceliğimiz bu değil. Bu zarfları bana kim yolluyor bulmamız lazım. O her kimse o gece maça da gelmiş. Açsana o geceyi.
Sasha: Ben defalarca izledim. Kestim, büyüttüm, durdurdum. Yok yani şüpheli herhangi birine rastlamadım.
Barış: 'Baby', sen bir baksana. Bana da bir aç ben de izleyeceğim.
Sasha: Al bakalım.
Barış: 'I love you'.
Barış: Ne haber?
Büge: İyi.
Barış: Ne kötü iyi demek o be?
Büge: Uzatmasan mı?
Büge: Can..
Barış: Hişt! Uyandırma çocuğu.
Barış: Ben götürürüm. Pışpış mıydı?
Barış: Yarın röportajımız var. Cemiyetin en merak edilen çiftiymişiz.
Büge: İyi geceler.
Barış: Sen de geleceksin.
Büge: Hayır, gelmeyeceğim.
Barış: Onca yaptığın şeyden sonra hâlâ bir seçme şansının olduğunu düşünmen muhteşem bir şey tatlım ya. Ama maalesef öyle bir şansın yok. Yarın oraya geleceksin. Lamba bozulacak, nokta.
Büge: Ya seni ele verirsem? Ya tüm gerçekleri anlatırsam o röportajda? Ne yapabilirsin?
Barış: Yapamazsın ki. Diyelim ki yeltendin. O görüntüler birden yok oluverir. Tabii seninle birlikte.
Barış: Gelirken saçlarını aç. Üstüne beyaz bir kıyafet giy. Beyaz bu dünyada en çok sana yakışıyor.
Müdür: Buyurun, savcı beyin defteri. Artık sizindir.
Barış: Vallahi bravo müdür. Seni de artık bundan sonra daha iyi yerlerde göreceğiz inşallah. Ben gerekli yerlerle gerekli şeyleri konuştum merak etme.
Müdür: Teveccühünüz efendim. Sizin gibi kıymetli bir insanla burada aynı masada oturmak bile bizim için şereftir. Affınıza sığınarak bir şey sorabilir miyim?
Barış: Lütfen.
Müdür: Bu savcının niye bu kadar üzerine gidiyorsunuz?
Barış: Ne yapıyorsun lan? Vay, vay, vay. İyi madem. Geber.
Barış: Sen hayırdır lan, yürek mi yedin sabah sabah?
Fırat: Ezseydin ya beni, niye bastın frene? Yakışıyor mu senin gibi katile hiç? Hadi git geri, tekrar gel, bekliyorum.
Barış: Yok artık o kadar da uzun boylu değil diyeceğim de saçma olacak. Dünyanın en uzun savcısı olabilirsin.
Fırat: Olmuyor değil mi?
Barış: Ne?
Fırat: Savaş olmak, hiç yakışmıyor sana. Akıllı uslu adamı oynamak zor geliyor. O içindeki psikopatı arada dışarıya çıkarman gerekiyor değil mi bazen?
Barış: Ya nasıl da anlayışlısın ya. O kadar iyisin ki. Sağ ol.
Fırat: Rica ederim, özledin mi Barış'ı? Kavuşturayım mı sizi? Sana bir ömür kendi adınla kendi bedeninde yaşama şansı vereceğim. Ama dört duvar arasında gün yüzü görmeden.
Barış: Gül sen gül ama unutma gülerken kaybettiklerini, ağlarken kazanamayacaksın.
Fırat: Ben kaybetmem. Ya kazanırım ya öğrenirim. Seni ne zaman alacağım biliyor musun? Kendini en güvenli hissettiğin, en mutlu hissettiğin anda. Evet. O yüzündeki pis gülümseme var ya o gidecek. Yerini korku kaplayacak. Sonra bir bakacaksın ters kelepçe on metrekare bir hücrenin içindesin. O anda aklına kim gelecek biliyor musun? Ben. Adalet yerini bulacak, merak etme.
Barış: Vallahi bravo. Vallahi alkışı hak ettin. Alkışlardım ama ellerim çok acıyor.
Fırat: Bak benim hiç acımıyor. Bittin. Bu dava burada kalmayacak. Seni alacağım. Bekle.
Barış: Hayat öyle garip bir şey ki savcı. Bir geminin mutfağında ölmeyi bekleyen ıstakozlar için de Titanic'in batması mucizeydi mesela. Ama battı.
Barış: Birinin felaketi, öbürünün mucizesi olabilir. Anlayamazsın.
Fırat: Gel.
Barış: Savcının da manyağı bana denk geldi. Ya çekil önümden!
Barış: Bakın, benim ikiz kardeşim çok büyük bir hata yaptı, evet. Ama o savcı olmasaydı belki bugün hâlâ hayattaydı.
Müdür: Çok haklısınız.
Barış: Aile olarak üzerimize haddinden fazla geldi. Ama bak ne oldu? Kendi ailesini katletti. Mahkemede en ağır cezayı alacağından hiç şüphem yok.
Müdür: Şimdiye kadar iki kere hafızasını kaybetti zaten. Belki bir daha kaybeder. Üstelik biz onu hücreye attırdık. Kendi davasına hazırlanamayacak.
Barış: Ne demek daha değil? Ben sana sözümü tuttum. Bak müdür...
Müdür: Efendim bakın daha önce de gitmişti kafası. Şimdi yine gidecektir. Az sabır yani eli kulağında.
Barış: Nasıl gidiyor müdür? Her şey yolunda mı?
Müdür: Yolunda efendim, yolunda. Maşallah savcı bey turp gibi. Hafızası da hâlâ aynı, hiçbir şey hatırlamıyor.
Barış: Ben hatırlıyorum ama. Kardeşim onun baskıları yüzünden intihar etti. Neyse, sen gözünü üstünden ayırma.
Müdür: Tamam efendim, merak etmeyin.
Barış: (Yansımasına bakarak) Şu tipe bak. Senin ben tipini...
Savaş: Gördün değil mi yaptığını? Böyle bir gecede olacak şey mi hiç?
Büge: Ben de gerçekten inanamıyorum. Hepimizin ortasında Barış'a tokat atması korkunç bir şey.
Savaş: Ben babamı demiyorum. Barış'ı diyorum. İçmiş yine bir ton. Ne içtiyse artık.
Savaş: Sen niye babama sallıyorsun ki? Beyefendi partilerde sürterken ben çalıştım bu şirket için. Tabii ki beni seçecekti babam koltuğuna. Neyse.
Savaş: Bak, sana bir şey diyeceğim. Bak, bu zarf benim için çok önemli. Senin için de öyle olsun. Bunu sen saklayacaksın. Kimse bilmesin yerini. Zamanı geldiğinde birlikte açacağız. O zaman gelene kadar bana bir şey olursa... Dinle beni. Bana bir şey olursa sen açarsın. İçinde ne olduğunu sadece sen bil. Tamam mı?
Barış: Hazır mısın? Bu nedir ya? Cenazeye gidiyoruz sanki. Ben sana beyaz bir elbise giy dedim. Şöyle izah edeyim yavrum o zaman. Beyaz demek yeni bir hayat demek. Beyaz demek yeni bir başlangıç demek. Beyaz demek... Üstüne beyaz bir şey giy. Çabuk ol.
Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk. Çok sağ olun. Büge Hanım, hoş geldiniz.
Barış: Çok sağ olun.
Büge Hanım, hoş geldiniz.
Büge: Hoş bulduk.
Çok yakışıyorsunuz. İçimde kalmasın.
Barış: Teşekkürler. Program ne zaman yayınlanacak?
Bugün, canlı yapıyoruz.
Büge: Aa! Canlı yayın mı?
Evet.
Barış: Yalnız bunun bilgisini daha evvel bize vermediler. Yani canlı olduğunu bilseydik.
Savaş Bey, arkadaşlar bu bilgiyi iletmemişler, kusura bakmayın.
Barış: İnsan geriliyor biraz, biz canlı yayına alışık insanlar değiliz o kadar. Şöyle yapalım. İptal edelim o zaman.
Mümkün değil, on dakika içinde yayında olmamız lazım. Bu seferlik bizi mazur görün.
Barış: Hayatta örnek aldığım isim şirketimizin onursal başkanı babam Zahit Yesari'dir. Bildiğim birçok şeyi kendisinden öğrendim.
Mesela?
Barış: Mesela krizleri, kaosu fırsata çevirmek.
İş dünyasıyla ilgili epey bir sohbet ettik. Dilerseniz özel hayatınıza geçelim biraz. İnsanlar sizi çok merak ediyor. Çok da yakıştırıyorlar. Herkesin özendiği bir çiftsiniz. Bunu neye borçlusunuz?
Barış: Tabii ki eşim Büge'ye. Onun anlayışı, sabrı, özverisi sayesinde ayakta duruyoruz.
Birbirinizden sıkıldığınız oluyor mu hiç?
Barış: Vallahi ben ilk günkü kadar kendisine âşığım. Onu bilemem tabii.
Büge: Gerçeği söylemek gerekirse ben bazen onun benim kocam olduğuna inanamıyorum. Her gün böyle sanki başka biri gibi çıkıyor karşıma. Sanki Savaş değilmiş gibi geliyor. Çünkü...
Can: Baba!
Canlı yayınımızın sürpriz bir konuğu var.
Barış: Gel bakalım, gel. Gel aslan oğlum benim. Tanıştırayım. Ailemizin en küçük üyesi. Zahit Can Yesari.
Çok tatlı maşallah.
Barış: Sağ olun, sağ olun.
Savaş Bey, çok güzel bir yayın oldu. Teşekkür ederiz.
Barış: Biz teşekkür ederiz. Sağ olun.
Arkadaşlar birazdan gelecekler. Ailece sosyal medya için bir fotoğraf çektirmek istiyoruz.
Barış: Benim acil çıkmam gerekiyor yalnız. Hayatım siz halledersiniz, değil mi? Akşam görüşürüz.
Büge: Görüşürüz.
Barış: Hadi baybay.
Ferda: Uzun zamandır ulaşmaya çalışıyorum sana. Mesajlarıma dönmedin. Başın sağ olsun Savaş. Geç oldu ama.
Barış: Teşekkür ederim.
Ferda: Çok özledim seni.