You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
Mücahit: Bu arada Barış Bey'i normalde kimseyle görüştürmüyoruz. Çünkü kendisi ısırıyor, biliyorsunuz. Normalde istesek de görüştüremiyoruz çünkü bütün gardiyan arkadaşlarımızı ısırmaya kalktı. Bir tek Cemil abi korkmuyordu. Cemil abiyi de geçen gün az kalsın boğazından yakalıyordu. Fırat Bey dikkat edin lütfen. Ben hayatımda böyle bir deli görmedim.
Fırat: Ya da deli numarası yapan bir psikopat. Aç bakalım.
Barış: Büyük gün geldi demek savcı.
Fırat: Aynen öyle. Duruşmaya çıkacaksın. Sonra bu hücrede bir daha hiçbir zaman güneş görmeden çürüyeceksin.
(Barış'a maske takarlar.)
Fırat: İşte senin gibilerin hak ettiği muamele bu, Barış Efendi.
Muhabir: Sayın Savcı'm, Yesari ailesinin gücünden korkuyor musunuz?
Fırat: Ne biçim bir soru ya? Bugün Barış Yesari'nin sıradan bir davası yok. Kendisinin adaletten de hukuktan da üstün olmadığının kanıtlanacağı bir dava var. Anlatabiliyor muyum? Güzel. Arkadaşlar, kıyamet koptu artık adalet zamanı. İçiniz rahat olsun.
Fırat: Sayın Hâkim, mahkeme heyeti, karşınızda bulunan bu cani yalnızca bir vergi kaçakçısı, katil ya da hırsız değil. Aynı zamanda toplumun ve adaletin baş düşmanıdır. Masum insanları yani hiçbir suçu günahı olmayan insanları yaşamlarının baharlarında öldürmüş hatta kendi öz kardeşinin canına kıymış ve onun yerine geçmiş ve sahte kimlikle aylarca bizim aramızda dolaşıp adalet sistemimizi küçük düşürmüştür. Aynı zamanda da kamuoyunun vicdanında derin yaralar bırakmıştır. Sayın Hâkim, bu, bugüne kadar karşıatığımız davalara benzemiyor. Çünkü dünyada suçlu ve güçlü insanların yargılanmadığı ve cezalandırılmadığı birçok örnek var ama bu, bugün değişecek. Suçlu ve güçlü olan insanların da yargılanabileceğini yenilebileceğini bugün göreceğiz. Ve bu davadan bu cani ve bu caniye özenebilecek herkes bir ders çıkaracak. Bugüne kadar mahkeme heyetine sunduğum deliller ve Barış Yesari'nin emniyette bütün suçlarını kendi ağzıyla itiraf ettiği kayıtla birlikte kendisinin tüm işlediği suçlardan teker teker ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasını talep ediyorum.
Hakim: Evet, söz savunmanın.
Avukat: Sayın Hâkim, savcılık makamının tüm iddiaları müvekkilimin itiraflarıyla örtüşmektedir. Ancak bütün bu suçlar işlenirken müvekkilimin akıl sağlığı yerinde değildir. Müvekkilim, çocukluğundan beri çeşitli bağımlılıklar ve psikolojik sorunlarla mücadele etmeye çalışan bir mağdurdur. Bu yüzden tam teşekküllü bir hastane tarafından müvekkilimin akıl sağlığının yerinde olup olmadığının kanıtlanmasını talep ediyoruz.
Fırat: Aynen öyle. Kendileri de benimle aynı fikirde. Daha önce de söylediğim gibi bu profil, normal bir profil değil. Dolayısıyla şu an daleti kandırmaya çalışmaktan başka bir şey yaptıkları yok, Sayın Hâkim.
Avukat: Sayın Hâkim, sanık konuşmak için izin istiyor.
Hakim: Evet.
Barış: Sayın Hâkim, Savcı Bey iddialarında tamamıyla haklıdır. Ama atladığı bir nokta var. Ben sadece elçiyim. Ben bana söyleneni yaptım.
Hakim: Kim söyledi yapmanızı?
Barış: Kardeşim.
Hakim: Öldürdüğünüz kardeşiniz?
Barış: Savaş. O ölmedi ki. O hep benimle.
Avukat: Sayın Hâkim, mahkemeye sunduğumuz yedi numaralı delili izleyebilir miyiz?
Hakim: Sanığa soruyorum. Videoda ne yapıyorsunuz?
Barış: Kardeşimle kavga ediyorum.
Hakim: Koltuğu neden kurşunladınız?
Barış: Dedim ya o sürekli benimle diye. Bana hep kötü şeyler söylüyor. Yapmamı istiyor. Bitsin istedim. İçimdeki şeytanı susturmak istedim.
Savaş: Beni görmek kâbusun değil, mucizen olacak demiştim. Yardır buradan 'bro'.
Barış: Sen bir sus s*kt*r git!
Hakim: Efendim?
Barış: Yok, size demedim. Affedersiniz.
Hakim: Kiminle konuşuyorsunuz?
Barış: Onunla. Dedim ya beni rahat bırakmıyor diye. Çok pardon.
Fırat: İtiraz ediyorum. Madem akıl sağlığı kardeşi öldükten sonra bozuldu Melike Demirbaş'ı neden öldürdü? Madem psikolojisi kardeşi öldükten sonra bozuldu öz kardeşini niye öldürdü? Cevaplasınlar.
Barış: Çünkü Savaş'tan önce başladı ki her şey. Ben çocukluğumdan beri benim kafa biraz gidik. Savaş'la bir ilgisi yok.
Avukat: Müvekkilimin çocukluğundan beri gördüğü tedavilerin tıbbi kayıtları elinizdeki evrakta mevcuttur Sayın Hâkim.
Fırat: Tekrar itiraz ediyorum çünkü şu an Türk Ceza Kanunu'nun 32/1. Maddesi uygulanmaya çalışılmıyor. Sanığın akli dengesi yerinde değilmiş gibi yapılacak ve daha sonra işlediği bütün suçlardan teker teker aklanmaya çalışacak. Evet, baktığımızda görüyoruz. Karşımızda gerçekten akli dengesi yerinde olmayan bir birey var. Ama geçmişteki suçların tarihlerine baktığımızda akıl sağlığının gayet yerinde olduğu ortada. Kendisi daha kısa süre önce bir banka soygununa karıştı. Peki soruyorum. Madem çocukluğundan beri psikolojisi bozuk bunca suçu işlemek için bu yaşına kadar neden bekledi?
Barış: Çünkü bir kırılma yaşadım. Sevdiğim kadın, ikiz kardeşimle evlendi Hâkim Bey. O günden sonra her şey cehenneme döndü. Kafamın içi karışık (###). Kan kusuyorum bazen. Hayal mi, gerçek mi karıştırıyorum. Sevilmeyen bir çocuk, tercih edilmeyen bir erkek olarak hayatıma devam etmek zorunda kaldım. Hatta bana çocuğumu bile göstermediler Hâkim Bey.
Fırat: Bir soru sormak istiyorum kendisine. Peki kardeşinin yerine geçmeni de Savaş Yesari mi önerdi? Zeynep Bulut? Karım. Onu öldürüp, suçu benim üzerime atıp kızımı kaçırmanı da Savaş Yesari mi önerdi?
Barış: Sayın Savcı, eşiniz için çok üzgünüm. Ama gerçekten bunu ben yapmadım ki. O yaptı. Ben sadece onun bedeniyim.
Fırat: Suçların işlendiği tarihler ortada. Akli dengesi yerinde olmayan biri bu kadar akıllıca planlar yapamaz.
Barış: Hâkim Bey, ben beynimin içindeki kardeşime mahkûmum.
Fırat: Yalan... Yalan söylüyor.
Hakim: Karar. Gereği düşünüldü. Sanık Barış Yesari'nin Melike Demirbaş, Savaş Yesari, Zeynep Bulut, Yurdaer Çelik cinayetlerinin zanlısı İbrahim Alagöz ve Murat Bakar cinayetlerinin azmettiricisi olduğu gerekçesiyle yedi kez ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasına karar verildi. Ancak sanığın ceza süresini cezaevinde mi yoksa ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde mi geçireceği heyet raporuna göre belirlenecektir.
Fırat: Gördün mü nasıl yalan söylediğini? Hâlâ ona inanmayı mı tercih ediyorsun?
Büge: Fırat, ben seni anlıyorum. Anlamasam, getirip onu ellerimle sana teslim eder miydim? Ama sen niye beni hiç anlamıyorsun? Ya o benim çocuğumun babası. Ben onu hayatımdan bıçak gibi kesip atamam ki. Onun güvenliğinin sağlanmasını istiyorum. Ve gerekli tedavisine en kısa zamanda başlanmasını istiyorum. Cezasını bu şekilde çekmesini istiyorum.
Fırat: Ceza falan çekmek istemiyor. Akıl hastanesine gidip oradan kaçmak istiyor.
Büge: Zahit Bey nerede?
Ceyda: İçeride. Barış Bey'in gerçek kimliği ortaya çıktığı için şirketin devri de feshedildi. Onunla ilgileniyor. Hatta sizin de imzalamanız gereken evraklar var.
Büge: Çok güzel ya, gerçekten çok güzel! Oğlunun duruşmasına gitmeyi bıraktım, bir tane avukat göndermeyen adam konu şirket olunca birden çalışmaya başladı. Şahane!
Zahit: Büge! Büge şurada eksik imza var, şunu tamamlayıver.
Büge: Çok teşekkürler baba ya biz de iyiyiz. Siz de iyisiniz, görüyorum. Oğlunuzun duruşması vardı bugün, Barış olan, hani sizin oğlunuz.
Zahit: Beni canlı canlı gömmeye çalışan bir cani psikopatı merak edecek değilim.
Büge: Barış'ın ruhsal sorunları olduğu doğru. Çok zor zamanlardan geçtiği de doğru. Çok büyük hatalar yaptığı da doğru ama o çocuk böyle doğmadı. Bunda hepinizin payı var. En büyük sorumlu da sizsiniz.
Zahit: Büge geç bunları! Onun hastanede veya hapishanede bir süre halktan izole kalması lazım. O bir suçlu. Cezasını çekmesi lazım.
Büge: Siz de suçlusunuz baba ama bakıyorum elinizi kolunuzu sallaya sallaya geziyorsunuz ortada.
Zahit: Sinyor'un Barış'ı çıldırtmak için anlattığı zırvaları mı söylüyorsun?
Büge: Yok vallahi onları söylemiyorum. Ben bu dediklerimi biliyorum. O otopsi raporunu istemediğinizde Tomris annenin eşyalarını bu evden paldır küldür gönderdiğinizde hepsini geçtim, tek bir keder belirtisi göstermediğinizde ben bunu anlamalıydım zaten.
Zahit: Geç bunları. Elinde şahidin yok, kanıtın yok. Bak artık yalnızsın, yalnız ben varım. Barış da yok artık. Anladın mı? Şirketi geri aldım, daha güçlüyüm, şimdi daha kuvvetliyim. Can'ın da senin de bana ihtiyacı var.
Büge: Benim kimseye ihtiyacım yok. Oğlumun da hiç kimseye ihtiyacı yok. Ve sizin paranız için, soyadınız için susacağımı zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz.
Zahit: Ne yapabilirsin? Ne yaparsın ki?
Büge: Tomris anne, benim annem gibiydi bana annelik yaptı. Barış için çabalayan tek insan oydu. Bekleyin ve izleyin ne yapabiliyormuşum!
Zahit: Büge! Barış'a selam söyle. O delikten asla çıkamayacak.
Büge: O deliğe inşallah siz de gireceksiniz.
Zahit: Büge ateşle oynuyorsun!
Savaş: Aferin bugün mahkemede iyiydin.
Barış: Ne zannettin bardağım?
Savaş: Bak, bana git dedin, iyi ki gitmemişim. Sayemde sana inandılar.
Barış: Sayende mi? Lan sen bir şey yapmadın ki. Sen bir kıvılcım yaktın sadece. Ateşi yine ben harladım, her zamanki gibi.
Savaş: Sen öyle san. Benim yaptırdığıma inandılar. Sen artık sadece travmasıyla yüzleşmek zorunda kalan zavallı bir psikopatsın onların gözünde.
Barış: Sensin lan zavallı. Sen yoksun zaten bir kere. Kendi kafamın içinde bir yerlerde ben yarattım seni.
Savaş: Ya. O yüzden mi mahkemede benden yardım almadan konuşamadın? İt gibi korkuyorsun Fırat'tan.
Barış: S*kt*r lan! Nasıl istediğini vermedim ona. Akıl hastanesine gitme ihtimalim onu deli ediyor. Bak 'bro' Büge beni sattığından beri kafamın içinde sadece bir şey var. Ben kazanacağım.
Mücahit: Kiminle konuşuyor lan bu? Yemin ediyorum, tertemiz kafayı yedi bu çocuk. Bir de bir sürü insan bir araya gelip buna rapor mu verecekler deli diye? Ben diyeyim, deli bu. Bayraklı deli a**** k******. Barış, yemek getirdim sana. Yerinden sakın kalkma, tamam mı? O şekilde bekle, ben yemeğini bırakıyorum senin. Hiç zahmet etmene gerek yok, o şekilde düşün.
(Barış, Mücahit yemek bırakırken elini tutar.)
Mücahit: Lan!
Barış: Müco. Yurdaer'i öldürdüğüm gün seni de öldürecektim aslında, biliyor musun? Ama kısmet işte, şimdi de bir şeyler için geç kalmış sayılmayız, değil mi?
Mücahit: A**** k******.
Barış: Müco yakında seni de yiyeceğim.
Mücahit: S*kt*r git lan! Şeytan girmiş içine, yamyam. Elimi kapıyordu a**** k******.
Büge: Bebeğim, ne istiyorsun? Ne istiyorsan söyle bana, ne istiyorsan yapacağım. Nereye istiyorsan oraya gidelim.
Can: Babamı görmek istiyorum.
Büge: Anneciğim babanı bir müddet göremeyeceksin.
Can: Neden?
Büge: Can, baban bazı hatalar yaptı, tamam mı? Biliyorsun, hata yaptığımız zaman bunların sonuçlarına katlanmamız gerekir. O da öyle yapıyor şu an. Bir müddet bizim yanımızda olamayacak o yüzden.
Can: Babam birisini mi öldürdü anne?
Büge: Can. Kuzum, bak bebeğim. Baban şu an çok hasta, tamam mı? Gerçekten hasta. Yani şöyle düşün, hani mesela biz oynarken ya da yürürken düşeriz. Mesela kolumuzu sakatlarız. Çok acır değil mi kolumuz, ağrır. O zaman kolumuzu kullanamayız. Düşün ki babanın da başı çok ağrıyor. Çok hasta baban. O yüzden doğru düşünemiyor, doğru kararlar veremiyor ve bu ona sürekli hata yaptırıyor. Gerçekten büyük hatalar yaptırıyor. Başkalarına zarar verir türden hatalar. Babanın iyileşmesi lazım bebeğim. O yüzden birazcık bizden uzak kalması lazım. Ama bu süre içinde seni her zaman çok seviyor olacak, tamam mı?
Can: Yalan söylüyorsun. Okuldakiler dedi ki senin baban değil.
Büge: Hayır Can, hayır. Öyle bir şey olur mu? Can, gözümün içine bak. Bak, gözümün içine bak ama. Ben sana hiç yalan söyledim mi? Hiç söyledim mi anneciğim? Ben sana ne zaman çocuk muamelesi yaptım? O senin baban, tamam mı? Ve seni çok seviyor. Dünyadaki her şeyden çok seviyor. Evet, birçok yanlış şey yaptı. Evet, çok insana zarar verdi. Ama o çok hasta. Ve bu hayatta yanlış yapmadığı tek bir konu varsa o da seninle beniz. Bize olan sevgisi. Tamam mı bir tanem? Bunu asla unutmayacaksın. Bunu asla unutmayacaksın. Gel buraya.
Barış: Mücahit, sen mi geldin?
Fırat: Celladın geldi. Bunlar ne? Delilik eserlerin mi?
Barış: Hücreye bir şey kazımayı senden öğrendim. İyi geliyormuş ama hakikaten. Belki ileride vücuduma da kazırım senin gibi.
Fırat: Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Deli olduğunu böyle mi ispatlayacaksın? Böyle mi yırtacaksın?
Barış: Bence çoktan yırttım bile. Bak, büyük finalli bir son düşünüyorum. En sonunda jübilem olarak da seni.
Fırat: Sen bana bu saatten sonra ancak bu kadar yaklaşabilirsin. Anladın mı?
Barış: Niye? Benden korkmuyor musun artık? Yine maske mi takacaksın?
Fırat: O kadar zavallı gözüküyorsun ki.
Barış: Gerçekten çok etkilendim şu an. İdamımı istesen mesela?
Fırat: Kes lan sesini. Müco! Müco! Alın şu katili.
Barış: Ne garip değil mi? Daha bir sene geçmedi. O zaman ben özgürdüm, sen mahkûmdun.
Fırat: Aynı değil. Ben masumdun, sen suçluydun.
Fırat: Nerede Savaş? Görmüyor musun artık?
Barış: Kedi mi lan bu pisi pisi deyince gelsin? Canı istediği zaman gelir benim 'bro'm.
Fırat: Akıllısın ya çok. Ulan herkesi kandırabilirsin beni kandıramazsın. Bugüne kadar ne yaptıysan kendi iradenle yaptın.
Barış: Ao! O senin kararın.
Fırat: Gerçek, değil mi? Gerçekler değişmez.
Barış: Savcı, senin gibi düzgün adamların bizim gibi kafası bozukları anlamasına imkân yok. Benimki gibi bir ailede büyümenin ne demek olduğu sen asla bilemezsin.
Fırat: Biliyorum.
Barış: Nereden biliyorsun? Senin ailen bile yok, delirtme beni! Ben senin yedi sülaleni araştırdım. Olsaydı bilirdim.
Fırat: Ben istemediğim sürece benim hakkımda hiçbir şey öğrenemezsin. Tamam mı?
Fırat: Bir insanın nereden kırılacağını nereden bileceksin lan?
Barış: Seni de mi kırdılar yoksa? Anlatsana biraz.
Fırat: Kes lan sesini. Sasha'yla Rafi ne yapıyorlar? Gelmeyecekler mi seni kurtarmaya? Sana kötü bir haberim var. Bütün banka hesaplarınız emniyetin elinde. Saklandıkları yere baskın yapıldı, birkaç güne yakalanacaklar.
Barış: Bak, kaçmak dediğin öyle basit bir şey değil. Tayfa lazım bunun için. Ben tek başınayım. En iyi senin biliyor olman lazım. Sahi tayfa demişken, sizinkiler ne yapıyor? Paşa mesela, alabildi mi parasını?
(Fırat güler ve cevap vermeden kapıya yönelir.)
Barış: Nereye gidiyorsun oğlum beni böyle bırakıp? Ben ne olacağım?
(Fırat gülüyor.)
Barış: Aa! Oğlum niye gülüp duruyorsun? Açsana bunu, ben ne yapacağım burada? Savcı!
(Fırat odadan çıkar.)
Barış: Ulan herkes delirdi, yemin ediyorum ya.
(Büge içeri girer.)
Barış: Gardiyan, beni hücreme götürün! Ben kendisiyle görüşmek istemiyorum.
Büge: Barış lütfen.
Barış: Ne lütfen ya, ne lütfen? Sen niye geldin buraya? Eserini görmek için mi? Hep beni böyle mahkûm şekilde görmek istiyordun zaten. Al gördün, şimdi git hadi.
Büge: Sen benim istediğimin gerçekten bu olduğuna inanıyor musun?
Barış: Kızım sen beni sattın. Ne anlatıyorsun bana?
Büge: Burada olmanın sebebi ben değilim.
Barış: Sensin. Şu anda biz oğlumla beraber, üçümüz güneşli bir yerde Los Angeles'ta ya da s*kt*ğ*min herhangi bir yerinde yaşıyor olabilirdik.
Büge: Olamazdık, hiçbir şekilde olamazdık. Çünkü sen hepimizi kurban ettin hepimizi bu hayata mahkûm ettin ama en çok da kendini. Sen bütün bunlarla eğer bir yere gitsek baş edebileceğini mi zannediyorsun? Barış sen aklını kaybettin.
Barış: Kaybettim, evet. El birliğiyle delirttiniz beni. Hayatım, sen beni gidip savcıya verdin. Hatırlatırım. Ulan bana ihanet eden sensin, suçlu olan ben miyim? Gardiyan!
Büge: Barış lütfen, lütfen. Can seni çok özlüyor.
Barış: Ben de onu çok özlüyorum! Ona de ki kömür gözlü kız, çılgın prensi sırtından bıçaklasa da o hiçbir zaman vazgeçemeyecekmiş, de. Günün birinde mutlaka çıkıp gelecekmiş de.
Barış: Gardiyan! Hadi, hadi!
Büge: Fırat, ben sana çok teşekkür ederim.
Fırat: Niye?
Büge: Yaşadığın onca acıya, olup biten her şeye rağmen yine de Can'ı da beni de düşündüğün için.
Fırat: Bu benim görevim. Hatta biraz geç oldu. Ayrıca böyle bir şeye cesaret etmeseydin gerçekleşmezdi Büge. Herkesin yapabileceği bir iş değil.
Büge: Ne? Sevdiğin insanı adalete teslim etmek mi?
Fırat: Hayır, bunu yapacağını zaten biliyordum. Barış gibi bir manyağa aylarca katlanmandan bahsediyorum.
Büge: Fırat bir şey söyleyeceğim, kızacaksın ama kızma ne olur. Gerçekten Barış hiçbir zaman bana ya da Can'a zarar verecek bir şey yapmadı.
Fırat: Hiçbir önemi yok. O birçok insanın canını yaktı.
Büge: Biliyorum, en çok da senin.
Fırat: Barış'a bunca şeyi, Savaş'ın yaptırdığına inanıyor musun? Adliyede ben Barış'ım diye bağırdı, neden? Yani Savaş olarak daha az ceza almak varken neden ben Barış'ım diye bağırdı? Hiç düşündün mü?
Büge: Bilmiyorum Fırat.
Fırat: Savaş'ı başından beri görüyordu. Bunu planladı.
Büge: Ne planı?
Fırat: Akıl hastanesinden kaçmaya çalışacak. Deli numarası yapacak. Rafi, Sasha yardım etmeye çalışacaklar. Biliyorum. Ama müsaade etmeyeceğim.
Mücahit: Bir türlü rahat durmadı manyak. Biz de bayağı sakinleştirici yaptık. Ondan beridir de böyle yatıyor işte.
Fırat: Bize biraz müsaade etsene.
Fırat: Buraya niye geldim biliyor musun? Yok oluşunu görmek için. Şu hâle bak. Yoksun. Ne ölüsün ne diri. Hişt... Konuşmaya çalışma. Hiçbir zaman ölmeni istemedim. Hatta birçok kez senin hayatını kurtardım ölme diye. Sadece bugün için, yok olduğunu görmek için. Sen benim canımı çok acıttın lan. O yüzden inim inim inlemeden burada ağlayarak her gece azap çekmeden ölmene izin vermeyeceğim. Ölmek yok lan, duydun mu beni? Düşünmeye mahkûm olmak. İşte benim sana verdiğim en büyük ceza bu. Ömrünün sonuna kadar bu karanlık yerde sadece beni düşüneceksin. Mevsimler değişecek, haberin bile olmayacak. Dünya değişecek bilmeyeceksin. Şarkılar söylenecek hiçbirini duymayacaksın. Sevdiğin ne varsa seni terk edecek. Sen benim etlerimi kopardın. Sen benim etlerimi kopardın, ben sustum. Çok yara açtın lan bende. Kapanacaklar, iyileşecekler. Artık sana sadece ızdırap var oğlum. Sana sadece buradaki karanlık var. Ben sözümü tutarım. Anladın mı beni? Ben sözümü tutarım. Senin her şeyini aldım. Aklını bile.
Doktor: Evet, kendini nasıl hissediyorsun Barış? Yani konuşmak için hazır mısın?
Barış: Aslında maskeye biraz alışmışım. Evet, konuşmaya hazırım. Bizi bekleyen insanları daha fazla bekletmeyelim değil mi?
Doktor: Peki ne zamandan beri kardeşin Savaş'ı görüyorsun?
Barış: Melike'yi öldürmeye karar verdiğimden beri. O söyledi.
Fırat: Yalancı şerefsiz!
Doktor: Sana insanları öldürmen için talimat verdiğini söylemişsin. Peki bu insanların seçilmesinin bir nedeni var mıydı? Bu insanları neye göre seçiyordu Savaş?
Barış: Bu soruyu ben de çok sordum kendime. Ama bilmiyorum, bunun bir cevabı yok.
Doktor: Yani bir barda tanıştığın sıradan bir kadını da öldürmeni söylüyor, kendi peşinde değil de senin peşinde olan bir savcının karısını da öldürtüyor, öyle mi?
Barış: Ha? Evet.
Doktor: Üstelik çok garip bir şekilde kendini de öldürtüyor. Neden Barış?
Barış: (Mırıldanarak) Neredesin oğlum sen? Neredesin oğlum? Hadi!
Doktor: Soruma yanıt ver Barış. Neden?
Barış: Bilmiyorum ki. Onun sağı solu hiç belli olmaz. Yani gelir şimdi bir şey fısıldar kulağıma. Mesela bu doktoru öldür der, yanındaki hanımefendiyle birlikte. Aman işte silahın, bıçağın yoksa ne bileyim şişeleri kullan, elindeki kalemi kullan, ısır...
Doktor: Peki kardeşin Savaş şu anda burada mı? Bizim bulunduğumuz odada mı?
Barış: Evet.
Doktor: Tam olarak nerede? Tam yerini söyleyebilir misin?
Barış: Tam olarak şurada. Oradan bize bakıyor.
Doktor: Sana bir şeyler söylüyor mu? Konuşuyor mu seninle?
Barış: Bunlar ne kadar saçma sapan sorular, diyor. Nasıl bir iş bu, diyor.
Doktor: Başka?
Barış: Ben bu savcının a**** k****** diyor. Her şey bunun yüzünden oldu, diyor.
Doktor: Başka?
Barış: Dünyada adalet varsa, sen niye bu koltukta oturuyorsun Barış, diyor!
Doktor: Yani ben sana ne zaman bir soru sorsam, Savaş hazır cevaplarla ortaya çıkıyor. Öyle mi?
Barış: Evet.
Doktor: Barış bu cevapları Savaş değil de sen veriyor olabilir misin?
Barış: Ne demek istiyorsunuz siz?
Barış: (Mırıldanarak) Neredesin oğlum sen? S*k*c*ğ*m senin yapacağın işi Savaş!
Fırat: Bir yalanın daha sonuna geldik galiba Barış.
(Savaş gelir.)
Barış: Neredesin lan sen? Bir de valizle dolaşıyor, tatile mi çıktın?
Savaş: Kıymetim biraz anlaşılsın diye ufak bir oyun oynadım.
Barış: S*k*c*ğ*m senin oyununu! Oğlum inanmıyorlar bunlar bana.
Savaş: İnanmazlar tabii, Geri zekalı mısın oğlum sen? Yalan söylüyorsun çünkü. Cinayetleri ben sana işletmedim ki.
Barış: Oğlum seninle konuştuğuma, seni gördüğüme de inanmıyor bunlar.
Savaş: İnanırlar şimdi.
Barış: S*k*c*ğ*m o valizini senin, ne var lan onun içinde?
Savaş: Seni sen yapan şeyler. Sen varsın içinde Barış. Bak, hatırladın mı? Kokla bak. Acı tadı hâlâ genzinde değil mi? Keşke o gün hiç yaşanmasaydı. Bütün bu kötü olaylar sonrasında hemen çorap söküğü gibi geldi çünkü. Mozaik pasta, sen seversin. Hatırladın değil mi? Bir akşam yaramazlık yaptın diye sana bunu yemeyi yasaklamıştı. Sen gece kalkıp gizli gizli yerken yakalandın. Ceza olsun diye ellerini yakmıştı. Hatırladın değil mi? Ya, bunu çalacağım diye sen ne uğraştın be oğlum, kıyamam vallahi. Girdi bizimki gece yanına, aldı bunu elinden, kafana kafana vurdu. Hatırladın değil mi? Burada, seni götürmediği konserin biletleri. Şu dosyalar, hiçbir zaman hak etmediğin ve ilgilenmediğin Yesari Holdingin zımbırtıları.
Barış: Tamam yeter Savaş git, git istemiyorum seni.
Savaş: Bunlar seni sen yapan şeyler 'bro' sakin ol. Bu fotoğrafı hatırladın mı? Babam seni dövdükten hemen sonra çekildiğimiz fotoğraf, karne günüydü. Ne dayak yemiştin ondan be! Savaş takdir aldı, sen teşekkür bile getiremedin diye, ne dövmüştü seni be! İnsan evladını gerçekten niye böyle sevmez lan? El kadar çocuğa yapılır mı lan bu! Barış, sen yoksa geceleri bu yüzden mi işiyorsun oğlum yatağa?
Barış: Bana niye yapıyorsun bunu? Git ne olur, tamam.
Savaş: Babamdan nasıl korktuysan.
Barış: Savaş, yeter ne olur.
Savaş: O odadan böyle sabahları yükselen kokuyu ben hatırlıyorum biliyor musun?
Barış: Sus lan, sus!
Savaş: Gideceğim, gideceğim bu son. Büge'nin yüzüğü. Tam da parmağına göre yaptırmıştım. Ne de çok yakışmıştı.
Barış: Ya Büge'yi karıştırma, bak yemin ederim öldürürüm seni ha!
(Hızlı hızlı soluyor)
Barış: Su içebilir miyim?
Fırat: Doktor Bey, nedir kararınız?
Doktor: Fırat Savcı'm, sanığın akli dengesi yerinde değil. Raporda daha detaylı olarak yazarız. Gerçek bu.
Barış: Görüyor musun savcı, bilim ne kadar güvenilir bir alan. Aylarca sana anlatamadığım gerçekleri adamlar bir saatte anladı. Ben çok hastayım Fırat. Senin aklının alacağından daha hastayım. Sen benimle savaşamazsın.
Fırat: Umurumda değil. Seni iyileştireceğim, sonra tekrar hasta edeceğim duydun mu? Hücreye gitseydin ölmeni bekleyecektim, böylesi daha iyi oldu. Rapor bir çıksın, buraya tıkılacaksın, gerçeği daha çok kaybedeceksin.
Barış: Sana cezaevindeyken hatırlamak mı daha kolay yoksa unutmak mı diye sormuştum.
Fırat: Nasıl unutabilirim?
Barış: Hatırlamak daha zormuş, buradayken anladım. Keşke o ilaçlar insana her şey unuttursa.
Fırat: Hatırlamak, senin cehennemin! Duydun mu? Bugüne kadar ne yaptıysan sana unutturmayacağım.
Fırat: Yeni evine hoş geldin. Gerçi biraz geç kaldık ama olsun.
Barış: Yemekleri güzel mi acaba savcı?
Fırat: Onu içerideki arkadaşlarına soracaksın Barış. Dürüstçe anlatacaklar sana artık.
Barış: Benim en dürüst arkadaşım sensin ama. Oda arkadaşım olsana, çok eğleniriz birlikte.
Fırat: Alın götürün şunu! Dikkat edin, ısırır falan.
Büge: Barış! Barış.
Barış: Sana bu aşk beni delirtir demiştim değil mi? Seni deliler gibi seviyorum, dedim. Bak insan öyle delirmez. Böyle delirir.
Sasha: Herkes için felaket olan şey bizim için mucize olacak.
Barış: Biliyorum.
Sasha: Bak şimdi, heyetin onayını aldıktan sonra seni hapishaneden akıl hastanesine sevk edecekler. Yine de çok sevinme çünkü odalar farksız olacak muhtemelen.
Barış: Dört duvar her yerde dört duvar, ne fark eder ki?
Sasha: Yok değil, bunlar aşılması çok daha kolay duvarlar. Seni tehlikeli buldukları için yalnız bırakacaklar. Ve çok ağır ilaç tedavisine başlayacaklar.
Barış: Ne kadar ağır olabilir ki?
Sasha: Kendini unutacak kadar ağır Barış. Ao!
Büge: Barış, iyi misin?
Barış: Belli değil mi?
Büge: Bir işe yarar mı bilmiyorum ama ben her gün geleceğim senin yanına. Her gün burada olduğumu hissettireceğim sana.
Barış: Teşekkür ederim.
Büge: Biliyorum, bana kızıyorsun. Ben kendime kızıyorum inan ama bir taraftan da böyle içimde çok garip, çok saçma bir mutluluk var. Çünkü en azından senin kafanın içindeki o girdaptan kurtulman için bir şey yaptım gibi hissediyorum. Keşke elimden başka bir şey gelseydi ama olmadı. Barış seni bu dünyadaki her şeyden çok sevdiğimi biliyorsun.
Barış: Biliyorum! Bilmem mi! Evden anneme gidiyorum diye çıkıp Fırat'a gidip beni sattığını çok iyi biliyorum. Ben içinizdeki o bütün şeytanları bütün o karanlık köşeleri biliyorum Büge. Merak etme.
Barış: Bu nedir ya! Hadi be Sasha! Hadi be 'baby'! Dakikasında daraldım yemin ediyorum!
(Sarışın hemşire odaya gelir. Barış onu Sasha zanneder.)
Barış: 'Yes baby'!
(Sasha olmadığını görür.)
"Sasha: Eğer sana ilaç vermeden yetişemezsem ağır bir tedaviye başlayacaklar. Bol bol uyuyacaksın. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamayacaksın. Ama aklın da yerinde olmayacak."
Barış: Ne yapıyorsun sen? Siz ne yapıyorsunuz dedim! Ne yapıyorsunuz siz? Ben o iğneyi istemiyorum. Ben o iğneyi olmayacağım ablacığım. Ne yapmaya çalıştığınızı çok iyi biliyorum. Ben o iğneyi olmak istemiyorum. Ben o iğneyi olmayacağım! Duydunuz mu lan beni! Benim haklarım var. Hepsinin farkındayım. Ben o iğneyi istemiyorum! O iğneyi bana vuramazsınız! O iğneyi bana vuramazsınız dedim! O iğneyi istemiyorum! Öldürürüm lan hepinizi! Ben o iğneyi olmak istemiyorum! İstemiyo...
Savaş: Şimdi gitmem gerekiyor abim. Merak etme, iyi olacaksın. İyi olacağız.
Barış: Kaç gündür uyuyorum ben?
Büge: On.
Barış: Yuh! Of! Her yerim ağrımış. 100 yıldır uyuyor gibiyim.
Büge: Su ister misin?
Barış: Benden korkmuyorsun.
Büge: Korkmuyorum.
Barış: Can nasıl?
Büge: İyi. Seni soruyor sürekli. Görmek istiyor tabii ama buraya...
Barış: Sakın! Beni bu hâlde görmesin.
Büge: Aa! Başhekim görecek bugün seni. Ne dedi, biliyor musun? Tedavinin en zor kısmı bitmiş. Bundan sonra ilaçlarını yavaş yavaş azaltmaya başlayacaklar.
Barış: Vallahi çok sıkıldım yatmaktan Büge.
Büge: Bir de eğer uslu durursan bahçeye çıkmana da izin verecekler. Bunları da çözecekler.
Barış: Deli adama uslu dur denir mi ya! Nasıl akıl hastanesi lan burası!
Büge: Böyle yapayım mı biraz?
Barış: Her tarafım uyuşmuş.
Bekir: Savcım, Büge Yesari'nin suç duyurusuyla açılan Tomris Yesari'nin mezarı boş çıktı.
Fırat: Zahit! Mezarı boşaltmışlar. Ulan oğlunu içeri sokuyoruz, babasını sokamıyoruz. Hay ben böyle ailenin!
Zahit: Durum nedir Doktor Bey?
Doktor: Zahit Bey oğlunuz çok ağır bir vaka ama tedavisi umduğumuzdan daha iyi gidiyor. Bu kadarını biz bile beklemiyorduk inanın.
Zahit: Peki özel bir görüşme yaptınız mı? Geçmişiyle ilgili bir şeyler anlattı mı size?
Doktor: Zaman zaman konuştuk. Duygu durumu inişli çıkışlı olsa da kardeşi Savaş'tan, onu ne kadar özlediğinden bahsetti.
Başhekim: Görüyorum ki işler yolunda gidiyor Barış. Savaş'ı görmüyor olman büyük bir ilerleme. Şimdi dozu azaltıp iğnelere devam etmemiz gerekiyor.
Barış: Peki hocam. İyi olalım da.
(Sasha, başhekimi bayıltır.)
Barış: 'Baby'!
Sasha: 'Baby'.
Barış: Neredesin sen? Çabuk!
Sasha: Acele etmemiz lazım. Çabuk. Pislikler!
Barış: İyisin değil mi?
Sasha: İyiyim. Hadi.
Barış: 'Baby' bana günlerdir bir şeyler verip duruyorlar. Benim kafam çok acayip. Ben kaçabilecek miyim bilmiyorum.
Sasha: Barış ne demek kaçabilecek miyim! Savcı mı kazansın? Hadi, kendine gel!
Barış: Ayağına dolanırım diye korkuyorum.
Sasha: Hadi bebeğim, hadi.
Barış: Ayakkabılarım nerede?
Sasha: Gel.
Barış: Tamam.
Sasha: İyi misin?
Barış: Oo! Oo! Kafayı kes! Ohoo!
Sasha: Etraf boş. Barış çabuk.
Barış: Şimdi onlar düşünsün.
Büge: Sen neden geldin?
Fırat: Barış uyanmış. Var mı tuhaf bir durum?
Büge: Yok. İyi yani.
Fırat: İyi?
Büge: Yani canavar hâlinden bir eser kalmamış. Onu diyorum. Daha sakin.
Fırat: Ya da sen öyle zannediyorsun.
Büge: Tamam. Birlikte inelim, kendi gözlerinle gör.
Barış: Hepiniz sabırsızlanıyorsunuz, biliyorum. Merak etmeyin. Birazdan bu hastanenin altını üstüne getireceğiz benim deli kardeşlerim.
Barış: Şimdi ben size delilikle alakalı bir sürü şey söylerim ama aramızda benden kıdemli deliler var. Mesela Ahmet abi. Adam 40 yıldır deli. Ben şimdi ne diyeyim! Zaten ne desem siz en iyisini biliyorsunuz. Bu lanet olası sistem bizi hiçbir şekilde kabul etmeyecek. Ne demiş bu işin kralı Shakespeare? "Yarayla alay eder yaralanmamış olan."
Fırat: Barış?
Büge: Sasha?
Fırat: Büge uzaklaş!
Büge: Fırat ne oluyor ya?
Fırat: Barış! Ellerinizi kaldırın. Ellerinizi kaldırın! Birazdan polis gelecek.
Barış: İşte bizi yaralayanlar. Onlar.
Fırat: Büge git buradan.
Barış: Şimdi gidin ve gerçek neymiş onlara gösterin. Hadi!
Barış: Tekne hazır değil mi?
Sasha: Hazır 'baby'. Bizi bekliyorlar, merak etme.
Rafi: Savcı peşimizde.
Barış: Peşimize takıldı tabii.
Sasha: Şu savcı meselesi bitsin mi artık? Ne diyorsun?
Barış: Lütfen.
Sasha: Büge! Büge'nin ne işi var ya savcının yanında?
Barış: Sakın ateş etme. Sakın!
Sasha: Ne yapacağız peki?
Barış: Rafi sakın ateş etme.
Sasha: Ne yapacağız?
Barış: Ayrı ayrı yerlere kaçıp, teknede buluşuyoruz, tamam mı?
Fırat: Ne oldu lan? Kaçacak yerin kalmadı mı?
Barış: Cehennemin dibi var. Gerekirse oraya giderim. Ama o akıl hastanesine dönmem ben.
Fırat: Niye? İyileşmişsin biraz, öyle diyorlar.
Barış: Ben iyileşmek istemiyorum. Kötünün iyisiyim ben. Hem de en iyisi.
Fırat: Hişt, bana bak salakça bir şey yapayım deme. Alo!
Büge: Barış! Karnımdaki bebek için yapma! Dur ne olur dur!
Barış: Ne dedin sen?
Büge: Ben hamileyim.
Barış: Sen ciddi misin?
Büge: Hamileyim.
Fırat: Bana bak, aptalca bir hareket yapma, duydun. İnsan gibi teslim ol lan.
Büge: Yapma ne olur. Barış yapma! Yapma!
(Fırat, Barış'a kelepçe takarken Barış onu uçurumdan iter.)
Büge: Barış yapma! Yapma!
Barış: Fırat versene elini.
Fırat: Yapsana lan o***** çocuğu!
Büge: Yapma ne olur Barış yapma!
Barış: Sen bir dur!
Fırat: Yap hadi yap. Hadi lan!
Barış: Sana son sözüm ne biliyor musun savcı? Beni hiçbir zaman yakalayamadın.
Barış: Sen bir dur!
Barış: Yakalayamayacaksın!
(Fırat, Barış'ı bacağından yakalar ve birlikte uçurumdan düşerler.)
(Fırat, Zeynep'in mezarında)
Fırat: Sözümü tutum. Onu yakaladım. Ellerimdeki kanı hiçbir zaman gitmeyecek. Ama onu yakaladım Zeyno. Onu yakaladım.
(Büge, Barış'ın mezarında)
Büge: Barış kalk, ne yapıyorsun sen burada? Kalk, ne olur. Ne olur kalk gidelim buradan.