You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
Fırat: Evet, nereye böyle? Savaş Yesari. Yasadışı suç örgütüne üye olmaktan gözaltına alıyorum seni.
Barış: İyice alıştın, yemin ediyorum. Neyle gözaltına alacaksın beni? Elinde ne var?
Fırat: Kendi ağzından itirafın var. Üstelik çok önemli bir tanığım da var.
Barış: Nasıl ya? Büge? Sen beni sattın mı? Sana cevap ver dedim. Beni sattın mı?
Büge: Çok seviyorum seni. Çok seviyorum seni.
Barış: Seviyorsun, öyle mi? Nasıl seviyorsun? Satarak mı seviyorsun sen beni? Sen...
Fırat: Hey! Barış Efendi, oyun bitti. Birazdan emniyet gelecek. Buradan beraber çıkıp gideceğiz. Tamam?
Barış: En sevdiğim beni satmasaydı sen beni b*k yakalardın savcı.
Fırat: Tabii, tabii. B*k yakalardım seni.
(Telefon çalıyor.)
Fırat: Evet?
Sasha: 'Hello' savcı.
Fırat: Bekir'in telefonunun sende ne iş var?
Sasha: Büge, Barış'ı sattı değil mi? O andayız yani şu an. Barış'ı görebilir miyim? Sana zahmet.
Fırat: Ne saçmalıyorsun lan sen?
Sasha: Tamam ya, kızma. O zaman ben sana birini göstereyim. Sürpriz! Babaya merhaba demek ister misin?
Nazlı: Baba.
Fırat: Nazlı?
Barış: Ao!
Fırat: Kızım. Nazlı, iyi misin?
Sasha: İyi. Şimdilik iyi.
Fırat: Bana bak, eğer ona zarar verirsen seni gebertirim. Duydun mu beni? Seni gebertirim. Bekir iyi mi? Nerede?
Sasha: Bekir, neredesin? Dayısı! Bir şeyler demek ister misin?
(Bekir ağzı bantlı küfür ediyor.)
Sasha: Çocuk var ya. Neyse ben demeye çalıştığı şeyi sana tercüme edeyim. Eğer Barış'ı hemen bırakmazsan benim Nazlı'ya neler yapabileceğimi söylemeye çalışıyor galiba.
Fırat: Sen benim evime tekrar girme cesaretini nasıl gösterebiliyorsun ya? Nasıl?
Sasha: Onun için Büge'ye teşekkür etmem lazım. Yani savcı teklifim çok net. Bekir'in ve Nazlı'nın hayatına karşılık Barış'ın özgürlüğü. Ne diyorsun?
Fırat: Onlara zarar vermeyeceksin. Duydun mu?
Sasha: Tamam o zaman. Barış'ı sağ salim bırak. Ben de yemin ediyorum bu evden öyle bir çıkıp gideceğim ki izim bile kalmayacak.
Fırat: Lan bırakmıyorum! Bırakmıyorum lan Barış'ı! Sen beni kızımla tehdit edemezsin.
Sasha: Sana inanamıyorum savcı ya. Gerçekten şu dünya tatlısı kız varken sen görev aşkına ondan vaz mı geçeceksin gerçekten?
Barış: Vay be! Kızının hayatına karşılık benimle bu kadar uğraşıyorsun, öyle mi? Gururlandım vallahi.
Nazlı: Baba, dayımı neden bağladı bu abla? Korkuyorum baba, eve gel.
Fırat: Kızım, sakin ol. Daha önce olduğu gibi. Tamam? Hiçbir şey olmayacak. Güven bana, tamam? Hiçbir şey olmayacak.
Sasha: Öyle mi diyorsun?
(Silah sesi)
Nazlı: Ah! Baba, yardım et!
Fırat: Dur, dur!
Nazlı: Baba! Baba!
Fırat: Dediğini yapacağım, tamam.
Nazlı: Baba!
Fırat: Tamam, dediğini yapacağım. Barış'ı vereceğim. Sakın onlara zarar verme. Tamam? Sakın.
Sasha: Göreyim Barış'ı.
Barış: 'Love you baby'.
Fırat: Bekir'i çöz, göreceğim.
Barış: Önce babam, sonra sen. Çok canımı yaktınız Büge. Sana söyledim ama değil mi? Beni sevmemene katlanabilirim. Ama ihanetine asla.
Büge: Ben ne yaptıysam senin için ve oğlum için yaptım.
Barış: Sus, kapat çeneni! Daha konuşacak bir şey yok çocuğun yanında. Bak, sana rağmen yakalanmadım. Yakalanmayacağım da, savcı. Ama bunu hiçbir zaman unutmayacağım Büge. Sen de unutma.
Sasha: Barış'ı bırak, ben de evden çıkıyorum. Göster.
Bekir: İndir şu silahı artık. Şunu indir! Çocuk var burada. Silahı indir!
Sasha: Söyle!
Fırat: Bekir.
Bekir: Abi, iyiyiz tamam. Bir şey yok. İyiyiz. İndir şu silahını!
Sasha: Bye!
Fırat: Git buradan. Tamam? Sen, benden ancak böyle k*hp*l*klerle kaçabilirsin. Ama kurtulamayacaksın. Peşindeyim. Şimdi git buradan.
Barış: Siz ikiniz var ya bu yaptığınıza çok pişman olacaksınız. Bundan sonra olacaklardan ben mesul değilim. Böyle olmasını siz istediniz.
Fırat: Git buradan.
Barış: Görüşürüz babacığım. Görüşürüz.
Fırat: Bütün emniyet güçleri tarafından tüm şehirde aranan Savaş Yesari'ye dair henüz bir ize rastlanmamış durumda. Kendisine ait bütün evlere eş zamanlı baskın düzenlendi. Yurt dışına çıkmasıyla alakalı da önlem amaçlı limanlara ve havaalanlarına ekipler yollandı. Ve yine kendisine ait tüm araçlara el konulmuş durumda. Aslında tüm kamuoyunu uyarmaya çalıştığım konu şu. Kendisi sıradan bir sahtekâr veya vergi kaçakçısı değildir. Arama emrini çıkardığım andan itibaren, kızım Nazlı Bulut'u yanında çalışan Sasha'yla birlikte alıkoymuştur. Anlatmaya çalıştığım şey şu. Bu iki isim, küçücük bir kız çocuğuna bile zarar verebilecek boyuttalar. Ve eğer beni izliyorlarsa veya dinliyorlarsa şunu çok iyi bilsinler ki adalet, er ya da geç yerini bulacak. Ve kızımın saçına zarar verirseniz eğer sonuçlarına katlanacaksınız. Teşekkür ederim. İyi günler.
Fırat: Büge Yesari'nin yurt dışı yasağı, devam etmeli. Tanık koruma programına almalıyız. Çünkü tehlike altında. İfade vermeden başına bir şey gelmesini istemiyorum.
Asaf Başsavcı: Tamam. Söyle arkadaşlara, ne gerekiyorsa derhâl bütün evrakları hazırlasınlar.
Fırat: İşin içinde para var. Banka hesapları bloke edilmeli. Yurt dışına çıkmakla alakalı bütün paralarını bankada tutuyorlar. Hareket etmek için paraya ihtiyaçları olacak. Bu dava, benim hayatımın davası. Ve benden çok şey götürdü. Ama eninde sonunda kazanacağız. Ben bunu biliyorum. Teslim olurken söylediğim gibi. Kıyamet kopacak ama adalet yerini bulacak. İyi günler.
Sinyor: Zahit, ne haber? Barış'ın babası. Oğlun nerede?
Zahit: Sence bu durumda bana gelir mi zannediyorsun?
Sinyor: Vallahi gelir mi gelmez mi onu bilemem. Ama Barış'ın başı büyük belada. Banka hesaplarına el koymuşlar ve her yerde onu arıyorlar. Zahit, kulağını iyi aç, beni dinle. Eğer Savcı, bu işin peşini bırakmazsa hepimizin başı büyük belada.
Zahit: Neden? Bize ulaşması için elinde bir evrak ve kanıt yok.
Sinyor: Şimdilik yok. Ya konuşan biri olursa?
Zahit: Sen Barış'ı mı kastediyorsun?
Sinyor: Barış ya da onu ele veren sevgili gelinin Büge Yesari.
Can: Anne!
Büge: Aşkım! Gel, koş, koş. Uyandın mı sen? Ne zaman uyandın bakayım?
Can: Rüyamda babamı gördüm. Aynı havaalanındaki gibi bize kızıyordu. Çok korktum.
Büge: Aa, saçmalama canım. Öyle bir şey olmayacak tabii ki. Rüya görmüşsün işte.
Can: Peki, babam nerede?
Büge: Baban, bir süre yanımıza gelmeyecek canım.
Can: Nazlı'nın babasının yüzünden mi?
Büge: Hayır, Nazlı'nın babasının hiçbir suçu yok. Kendisinin yüzünden. Yani... Şöyle düşün, birazcık dinlenmesi lazım onun. Tek başına zaman geçirmesi lazım. Hani insanlar tatile çıkar ya dinlenmek için, kafa dinlemek için. Öyle gibi düşün. Canım oğlum. Bak, şöyle yapalım mı? Sen şimdi yukarı çık. Elini yüzünü yıka. Böyle biraz ferahla. Ondan sonra küçük oyuncakları oraya diz. Ben senin yanına geleyim, birlikte oynayalım. Olmaz mı? Yapalım mı öyle? Tamam. Koş! Oh, seni yerim!
Büge: Efendim Fırat?
Fırat: Alo, Büge Hanım, iyi günler. Her şey yolunda mı acaba diye merak ettim. Büge Hanım, bakın 24 saat koruma polisi sizinle olacak zaten. Endişe etmeyin, merak etmeyin. Kimse size zarar veremez. Tamam? Büge, doğru olanı yapıyorsun.
Büge: Biliyorum Fırat, en doğru kararı verdiğimi.
Fırat: Can'a da sana da bir şey olmaması için elimden geleni yapacağım. Merak etme. Artık biz varız.
Büge: Ben artık bana zarar vermesini falan düşünmüyorum. Geçtim oraları. Sadece Can'la onun kendine zarar vermemesi için bir an evvel yakalanması lazım. Ben biliyorum, şimdi ne söylesem haklı olarak senin fikrin değişmeyecek. Ve bu söyleyeceğim de onun yaptığı hiçbir şeye bahane değil. Ama senin karşında hasta bir adam var. Gerçekten çok hasta bir adam var. Sadece kendine de değil başkalarına da zarar vermeden bir an evvel yakalanması lazım onun.
Fırat: Barış'tan bir haber alırsan bana ulaşacağından eminim. Ama tekrar etmeme gerek yok. Değil mi?
Büge: Yani gerek yok da... Ben sana Barış'ı vermedim mi zaten? Daha ne istiyorsun? Ayrıca her işi benden beklemesen mi acaba?
Fırat: Peki, onu yakalayacağız. Eğer bir haber alırsan bana ulaş.
Barış: Her şey hazır mı 'baby'?
Sasha: Plan tıkır tıkır işliyor 'baby'.
Barış: Güzel. Kimseye bir şey yapmak yok. Girip, çıkıyoruz.
Sasha: 'Yes sir'.
Barış: Siz kimin parasına el koyuyorsunuz lan?
Barış: Merhaba.
Bankacı: Buyurun. Size nasıl yardımcı olabilirim?
Barış: Paramı vererek.
Bankacı: İsminizi alabilir miyim?
Barış: Tabii ki. Savaş Yesari.
Bankacı: Ama siz?
Barış: Evet, ben. Banka benim de. Paramı rica edecektim.
Bankacı: Savcılıktan talimat geldi Savaş Bey. Siz şu an bir kanun kaçağısınız. Bunu yapamam.
Barış: Hanımefendi, size şöyle izah edeyim. Aslında sizin maaşınızı da ben veriyorum hanımefendi.
Bankacı: Polis çağır hemen! Savaş Yesari burada!
Barış: Bu bir soygundur! Herkes sessiz olsun!
Sasha: Herkes yere yatsın! Yere yat!
Barış: Bana bakın, kendi bankamı soyuyorum! İki dakika efendi efendi oturun! Bir tadını çıkarayım! Geçme o tarafa! 'Baby', kapı!
Barış: Ne yapıyorsun lan sen? Ver o telefonu! Bak, polisi arıyor zannediyordum. Geri zekalıya bak, canlı yayın açmış! Ulan, öleceksin! Hâlâ takipçi peşindesin! Kapat o telefonu, kapat!
Barış: Sakin olun, tamam mı? Hah!
Banka Müdürü: Ne oluyor burada?
Barış: Müdüre kes!
Banka Müdürü: Savaş Yesari, her yerde aranıyorsun. Ne istiyorsun bizden?
Barış: Öyle de denebilir. Ne istiyorum biliyor musun müdür? Bu çantayı ağzına kadar parayla doldurmanı istiyorum! Al! Al, hadi! Müdür!
Sasha: 'Baby, baby, baby'! Hiç kimseye bir şey yapmadan buradan çekip gideceğiz.
Barış: S*kt*r git doldur lan o çantayı! Çabuk! Çabuk!
Barış: Herkes sakin olsun, tamam mı? Kimsenin canı yanmayacak. Sakin.
Sasha: 'Baby', insanlar gelecek. Acele etmemiz lazım.
Barış: Hadi müdür, hadi!
(Alarm zili çalıyor.)
(Sasha, müdürün eline ateş ediyor.)
Sasha: Ne yapayım!
Barış: Laf dinlemiyor ki!
Barış: 'Baby', çabuk! Acele etmemiz lazım! Çabuk, çabuk, çabuk!
Kadın: 4830, Nişantaşı, Yesari Bank Şubesi'nden soygun alarmı! Soygun alarmı!
Fırat: S*kt*r! Kendi bankasını soyuyor lan bu şerefsiz!
Kadın: Tüm ekipler olay yerine yönlendirildi, dikkatinize!
Fırat: Manyak herif!
Derya: Tamam, biz de geliyoruz. Tamam.
Barış: İyi mi oldu lan böyle? İyi mi oldu lan böyle? 'Baby' hadi, acele et! Silah sesini çoktan duymuşlardır.
Sasha: Tamam.
(Polisler bankanın etrafını sarar.)
Barış: S*kt*r!
Sasha: Ne yapacağız?
Barış: Plan değiştiriyoruz. Kaçmayacağız! Teslim olmuyoruz! Arkadaşlar, bu işgüzar müdür olmasaydı biz çoktan çekip gitmiştik! Ama artık biraz daha vakit geçirmek zorundayız. Kuralları hatırlatmama gerek yok herhâlde. Sessiz sedasız oturuyoruz.
Sasha: Şimdi uslu uslu duruyoruz, tamam mı? Eğer herhangi biriniz akıllı bir şey yapmaya kalkarsanız yemin ederim hepinizin kafasına sıkarım!
Barış: Kesin savcı da gelmiştir.
Sasha: Polis ordusuyla gelmiş bu sefer. Ne yapacağız?
Kadın: Lütfen, yalvarıyorum size beni bırakın! Bebeğime bir şey olmasın, lütfen!
Sasha: Tamam, bağırma. Eğer dediklerimi yaparsanız hep beraber buradan güzelce çıkıp gideceğiz. Tamam mı?
Barış: Duydunuz mu?
Herkes: Evet, evet, evet! Tamam!
Barış: Bakın, beni dinleyin! İş artık başka bir şeye döndü, tamam mı? Buradan ya hep beraber çıkacağız ya da hep birlikte öleceğiz! Anlaşıldı mı?
(Telefon çalıyor.)
Barış: Savcı, ne gerek vardı bu kadar tantanaya anlamadım ki? Ben paramı alıp, gidecektim.
Fırat: Rehinelerin durumu nasıl?
Barış: Zor psikoloji tabii be savcı. Ama henüz Stockholm Sendromu'na kapılıp bana âşık olan kimse çıkmadı.
Sasha: Ben!
Fırat: Ulan, hâlâ masum insanlardan ne istiyorsun lan sen? Buradan hiçbir yere kaçamayacaksın! Buna izin vermeyeceksin! Bilmiyor musun?
Barış: Bu yemin ediyorum beni hiç tanımamış ha! Bana bak! Senden, yarım saat içinde zırhlı bir araç istiyorum! Buradan rehinelerin biriyle ona binip gideceğiz. Ve bizi takip etmediğin bir anda onu bırakacağız! Bu!
Fırat: Sen beni hiç tanımamışsın! Duydun mu? Bu istediklerinin hiçbiri olmayacak! Olmayacak!
Barış: Vallahi o zaman birilerinden başlamamız gerekecek. Kimden başlasak ki acaba? Dededen mi? Torundan mı? Yoksa 'ladies' mi 'first'?
(Bağırıyorlar.)
Barış: Savcı, duydun mu? Sana yarım saat veriyorum. Ne yap ne et, dışarıdakileri ikna et! Yoksa bu insanlara neler yapabileceğimi sen gayet iyi biliyorsun.
Barış: 'Baby', müdürle hamile hariç hepsini camın önüne diz. Hepsini! Hadi, hadi, hadi!
Sasha: Hadi durmayın!
Barış: Hadi ablacığım, hadi!
Kadın: Tamam.
Sasha: Saçma bir şey yapmayın, sakın korkmayın.
Barış: Güzel.
Sasha: Saçma bir şey yapmayın sakın!
Barış: Çok güzel.
Türkiye bu inanılmaz soygunu konuşuyor. Uluslararası kaçakçılık karteline üye olduğu gerekçesiyle hakkında yakalama kararı bulunan ve her yerde aranan Savaş Yesari kendisine ait olan Yesari Bank'a soygun girişiminde bulundu. Silahlı oldukları görünen Savaş Yesari, suç ortağı Sasha Doğan'la birlikte banka personelini ve içerideki müşterileri rehin aldı.
(Zahit, Büge'yi arıyor.)
Zahit: Büge, şu düştüğümüz hâllere bak! Şerefsiz, firari olmaktan başka bir de banka soyuyor! Daha neler gelecek başımıza, neler gelecek başımıza! Şerefsiz herif! Yani kalbime inecek kalbime Büge!
Büge: Vallahi nerene inerse insin! Bence iyi izle! İyice bak televizyona! Hatta biraz daha bak! Sonra birazcık daha bak! Çünkü bütün bu izlediklerin senin eserin!
Sinyor: Vay be! Barış gibi manyaklığın hakkını veren hiçbirine rastlamadım bugüne kadar. Büyük bir şey bekliyordum. Ama bu delilik büyük bir sürpriz oldu.
Rafi: Bu kadar dikkat çekmesi işimize gelmez efendim. Sonuçta oradan sağ ya da özgür çıkmama olasılığı çok yüksek.
Sinyor: Hayır, olsun. Yine de herkesin ezberini bozdu. Umarım sonuna kadar gider ve o bankadan sağ çıkamaz. Ölü bir Barış, Savaş olarak tutuklanıp beni ele veren Barış'tan daha iyidir. Hadi be! Bir de canlı yayında bir çatışma çıksa da nasıl vurulduğunu bir görsem ya!
Rafi: Barış Yesari'nin ölmesiyle kurtulamayabiliriz efendim. Çünkü savcı, sizin teknik olarak Sinyor olduğunuzu kanıtlayacak belgelerin peşinde. Hele bir de bulursa.
Sinyor: Bulamaz, hiçbir şey bulamaz. Rafi, senin kafan neye takıldı? Yani atladığımız bir durum ya da içimizden sızan biri mi var?
Rafi: Yok efendim. Olabilir mi öyle bir şey?
Sinyor: Hadi ya, hadi bir hareket!
Sasha: Kaç dakika oldu ya! Ne zırhlı araç var ne de teklifimizi kabul ettiklerine dair herhangi bir şey söylüyorlar.
Barış: Merak etme, kabul edecekler. Mecburlar! Yoksa burada olacaklardan ben sorumlu olmayacağım.
Sasha: (Hamile kadına) Tamam, dayan. Az kaldı.
(Telefon çalıyor)
Barış: Efendim savcı?
Derya: İçerideki rehinelere karşı içeri birini göndereceğim.
Barış: Sen mi geleceksin? Savcı, geri zekalı mısın oğlum sen!
Barış: Hişt! Medya, ne haber? Siz şimdi bunu canlı yayında ben vursam sansürlemiyorsunuz da değil mi? Yapayım mı?
Derya: Şovu kes! Teklifime ne diyorsun?
Barış: Siz, bizim taleplerimize ne diyorsunuz?
Derya: O öyle kolay değil, müzakere ediyoruz.
Barış: Ne müzakeresi lan? Avrupa Birliği'ne mi giriyoruz? Bir tane zırhlı araç istedim işte! Bana bakın, verdiğim süre doluyor. Geç şöyle!
Derya: Başlatma lan sürene! Rehin takasına ne diyorsun?
Barış: Hayır! Savcıya karşılık niye bu kadar insanı bırakayım ki?
Büge: Peki, benim için bırakır mısın?
Barış: Büge?
Büge: Lütfen. O masum insanları bırak, beni al.
Fırat: Emin misin?
Büge: Eminim. İşlerin bu hâle gelmesinde benim de payım var.
Fırat: Bak, ben gireyim içeri. Bu daha doğru olabilir.
Büge: Seni öldürür.
Fırat: Seni öldürmeyeceğini nereden biliyoruz? Herif manyağın teki.
Büge: Ben en azından oğlunun annesiyim. Ona güvenmek zorundayım.
Derya: Savaş Yesari, sana doğru yaklaşıyoruz. Bütün rehineleri bıraktığın zaman Büge Yesari'yi içeri yollayacağım. Bütün rehineleri bırakacaksın.
Barış: Yok. Hanımefendi, bütün rehinelere karşılık değiştirilecek kadar değerli değil maalesef. İşinize gelirse!
Barış: Sevgilim tahmin ettiğimden daha önce karşılaştık.
Büge: Barış, indir o silahı lütfen.
Barış: Niye? Yaptıklarının bedelsiz mi kalacağını zannettin?
Büge: Ben ne yaptıysam senin için yaptım.
Barış: Evet, benim için. Doğru. Beni, benim için sattın sen zaten değil mi? Müebbete gönderiyordun beni az kaldı.
Polis: Hedeflerden biri görüş alanımızda komiserim.
Derya: Operasyon için benden haber bekleyin.
Fırat: Derya, diyelim Barış'ı vurdular. İçeride Sasha var. Büge dâhil herkesi öldürecek.
Derya: İçerideki son durum ne?
Polis: Karışıklık sürüyor komiserim. Hedef hâlâ sıcak.
Derya: Siz hedefi indirdiğiniz gibi biz içeri gireceğiz.
Fırat: Derya, yapma.
Derya: Başka çarem yok!
Büge: Barış bak, buradan birlikte çıkabiliriz. Sen cezanı çekersin. Ben de seni beklerim.
Barış: Ay, beni satmamış olsan nasıl inanırdım şu söylediklerine ve nasıl ağlardım biliyorsun. Ama 'sorry baby'. Bak, bunu ilk defa yapıyorsun. Ulan madem savcıya verecektin beni niye yaptın bana bunu?
Derya: Şimdi.
(Silah sesleri)
Fırat: Lan ne oluyor?
Polis: Hedef ıskalandı, rehine vuruldu! Rehine vuruldu.
Fırat: Dedim, sana dedim! Yapma dedim, riskli dedim!
Derya: Tamam, sakin ol. Güven bana, tamam!
Barış: Ne olur, sana bir şey olmasın. Ne olur Büge! Ne yaptınız lan siz? Siz ne yaptınız lan!
(Büge öksürüyor, derin nefes veriyor.)
Barış: Vuruldun zannettim.
Büge: Bunu bana polisler giydirdi zorla.
Barış: Öldün sandım!
Büge: Barış ne olur buradan gidelim, ne olur.
Barış: Bence de.
Barış: (Müdür'e) Yürü!
Barış: Bana bakın, karımı öldürüyordunuz lan benim! Benim isteklerimi beş dakika içinde yerine getirmezseniz bu (Bip) kafasını patlatacağım!
Derya: Ne istiyorsa vereceğiz. İstediği gibi bankanın önüne zırhlı araç çekin!
Barış: Komiser! Bak, o savcıyla bir şeyler planladığınızın farkındayım. Takip edildiğimi anladığım an, bu rehinelerin kafasına sıkarım! Anladınız mı beni?
Barış: Elini tutup cehennemin dibine gidecek kadar çok seviyorum seni. Ama bir adım atacak kadar bile güvenmiyorum. İçimde o kadar güzelsin ki. Seni onunla kirletmeyeceğim.
Barış: Oh be! Doğa gibisi var mı lan? Bak nasıl hemen kabullendi bizi. Haybeye gömüyoruz kendimizi o şehre, beton yığınlarına. Aslında var ya, insanları çıkarsan, dünya acayip bir gezegen.
Sasha: Zaten biz istesek de şu an şehir bizi kabul etmiyor Barışcığım.
Barış: Ne oldu savcı? Senin kanunların burada geçmiyor tabii, değil mi? Buranın kanunları başka. Bir de 'baby', hiç fark ettin mi? Böyle bizi ihbar edecek sincap falan göremiyorum sağda solda.
Sasha: Barış, ne yapıyorsun? Bırakır mısın şunu?
Barış: Yok. Bir şey yaptığım yok. Büge'yi mi arasam dedim.
Sasha: Allah'ım! Böyle bir şey olabilir mi? Biz şu an kimin yüzünden bu durumdayız? Kimin yüzünden ya?
Barış: İyi, tamam be, of. Aramadım zaten, sakin ol.
Sasha: Barış! Barış, bana bak! Bak, buradan s*kt*r*p gideceğiz. Yanımızda çok uzun süre yetecek kadar paramız var. Şu karavanla gezen Avrupalı çift geyiğimiz de yiyecek muhtemelen. B*k Etme lütfen. Eğer Büge Hanım b*k etmezse tabii.
Barış: Ne yapıyordur acaba şimdi? Ne var 'baby'? Böyleyim ben. Hem severim hem nefret ederim. İkisi de benim.
Sasha: Şimdi ben senden bir nefret edeceğim kendini kaybedeceksin. Barış! Barış! Lütfen, senden rica ediyorum şuradan gidene kadar düze çıkana kadar şuranla değil, şuranla. Tamam mı?
Barış: Nereye gidiyorsun?
Sasha: Yeni pasaportlarımızı almaya gidiyorum. Çünkü birimiz içip saplantılı aşkını düşünürken birimizin de özgürlüğünü düşünmesi lazım.
Barış: Arada fıstık da yiyorum. Hakkımı yeme ama.
Sasha: Şimdi bir şey söyleyecektim. Yaramazlık yapma!
Rafi: Efendim, özür dilerim. Önemli bir gelişme var.
Sinyor: Ne oldu? Barış mı tutuklandı?
Rafi: Yok, hayır efendim. Büge Yesari, yazılı ifade vermek için yarın adliyeye gidecek.
Sinyor: Bunu zaten tahmin ediyordum Rafi. Demek Savcı Fırat'a gidiyor, öyle mi?
Rafi: Evet efendim. Peki sizce Büge Yesari bizim hakkımızda konuşabilir mi?
Sinyor: En sevdiği adamı ele veren bir kadın bizi haydi haydi ele verir.
Rafi: Ne yapmamızı istersiniz?
Sinyor: Siz bir şey yapmayın. Ben yapacağım. Büge şu anda evinde mi?
Rafi: Evinde efendim ama bina 7/24 polis tarafından korunuyor.
Sinyor: Ben de polis tarafından korunuyorum. Yani şimdi söylediğin de laf mı? Ee, hareket zamanı. Hadi bakalım.
Rafi: Nasıl isterseniz efendim.
Barış: Hadi be Sasha. Neredesin ya?
Savaş: Ee, haklı kız. Aslında sen de farkındasın işte de... Nasıl sattı ama seni Büge?
Barış: Beni satmış olabilir ama benim için ölümü göze aldı. Bilmiyorum farkında mısın? Bizim aramızdaki şeyi anlamanın imkânı yok. Böyle bir şey var bizim aramızda.
Savaş: Evet, toksik. Zehirli. Saplantılı.
Barış: Evet, öyle belki ama sapına kadar gerçek. Senin gibi tiplerin anlayamayacağı bir şey yani. Yüreksiz!
Savaş: Ah be Barış. Sen kendini kandırmaya ne kadar müsaitsin be oğlum. Yapma artık şunu. Bak, çocukken de böyleydin sen. Çocukken de en fazla seni sevmeleri gerektiğini düşünerek kendini kandırıyordun. Babamın bana devrettiği koltukta senin de hakkın olduğunu düşünerek kendini kandırıyordun. Ve şimdi de Büge. Yapma oğlum işte şunu. Bak, kendine gel. O ikimizin de sonunu getirecek. Büge artık yok. Senin en büyük düşmanın Fırat'ın yanına geçti o. Sattı oğlum seni. Anlasana artık.
Barış: Kes lan sesini, kes!
Savaş: Hayır, niye inkâr ediyorsun gerçeği, onu anlamıyorum.
Barış: Sen bir s*kt*r*p gider misin? Bir bakar mısın kendine? Acaba gerçek misin sen?
Savaş: Sen iyice kafayı yedin.
Barış: Evet, tertemiz delirdim belki ama en azından mezarda değilim.
Savaş: Yakında onu da yapar oğlum Büge sana, merak etme.
Barış: Bak, benim karımın adını ağzına alma!
Savaş: Ama benim de karım o. Gerçi yüzüğünü çıkarmış. Bir şey soracağım sana Barış. Hani o açık kalan yaralar var ya sevişince geçiyorlar mıymış?
Barış: Sen ne iğrenç bir adamsın be! Sen benim gülüşümü mü taklit ediyorsun?
Savaş: Kaç aydır beni oynadığın adama sorduğun soruya bak. Harbi kafanı s*k*y*m senin.
Barış: 'Baby'?
Sasha: 'Baby'.
Barış: Sen ne zamandan beri oradasın?
Sasha: Barış, sen kiminle konuşuyorsun?
Barış: Hiç, kendimle. Öcükle böcükle. Sen ne yaptın? Gelsene.
Sasha: Ben iyi ki çıkmışım bu arada pasaportları almaya çünkü bizi bulmak üzerelermiş.
Flashback Sasha: Alo? 'Baby', polisler dolanıyor etrafta. Acil karavanın yerini değiştirmen lazım. Ben dikkat dağıtacağım.
Barış: İçer misin?
Sasha: İçerim.
Savaş: Bunun bir b*k içtiği yok.
Sasha: Barış, sen çok mu içtin?
Barış: Biraz karıştırdım 'baby', galiba ondan.
Sasha: 'Baby', bir şey diyeceğim. Sen hiç iyi değilsin ve konuşmuyorsun.
Barış: Aynı şeyleri söyleyip durmayın Allah aşkına. Nasıl iyi olabilirim? Bu ormanın ortasında bu hâlde nasıl iyi olayım?
Sasha: Bana da mı anlatmayacaksın?
Barış: Neyi anlatacağım? Ne? Tamam 'baby', bu ara kafam karışık biraz. 'Okay'. Ama düzelecek.
Sasha: Tabii ki geçecek. Tabii ki geçecek de... Barış, Büge bunu mu fark etti?
Barış: Neyi?
Sasha: Bunu. Bunu işte bu her neyse. Kendi kendine konuşuyorsun ya, o yüzden mi gitmenizi engelledi?
Barış: Ne oldu? Hayırdır? Düne kadar Büge'nin arkasından atıp tutuyordun. Şimdi onun ihanetine kılıf mı arıyorsun?
Sasha: Saçmalama Barış. Ben sadece durumu anlamaya çalışıyorum. Seni düşünüyorum yani, o yüzden.
Barış: Beni düşünme Sasha. Beni düşünenler bu ara beni satıyorlar çünkü.
Sasha: Hayda!
Barış: Sen de mi satacaksın yoksa? Sen korkuyor musun benden?
Sasha: Korkuyorum. Ama senden değil. Kafanın içindeki bu her neyse evet, ondan korkuyorum.
Savaş: Ao! Artık saklayamıyorsun da 'bro'. Herkes delirdiğini anlıyor.
Barış: Sen sus lan!
Sasha: S*kt*r!
Sasha: Ne yapıyorsun Barış? Ne?
Barış: Söyleyeceğim, tamam.
Sasha: Söyle.
Barış: Beni rahat bırakmıyor.
Sasha: Kim?
Barış: O.
Sasha: 'Baby', kim?
Barış: Savaş.
Sasha: Barış, sen bana bunu nasıl söylemezsin?
Barış: Nasıl söylememi bekliyordun? Ne diyecektim acaba? "Ben deliriyorum Sasha, sürekli Savaş'ı görüyorum. Hatta geçen gün evimde, oğlumun gözünün önünde ona ateş ettim." mi deseydim?
Sasha: Ne diyorsun sen ya?
Barış: Yaptım. Yaptım!
Sasha: Tamam. 'Baby', sana söz veriyorum. Biz buradan gidelim. Ben en şekilde psikolojinle ilgileneceğim. Tamam mı?
Barış: Tamam.
(Barış, Büge'yi arıyor.)
Barış: Neredesin? Öldüm meraktan.
Sinyor: Telefonu kapat dedim!
Barış: Büge! Büge!
Sinyor: Barış yok artık. Bu hikâyenin sonunu ben yazacağım.
Büge: Ya bırak!
Barış: Büge! Büge!
Sasha: Barış, Barış! Barış nereye?
Barış: Bir işim var. Halledip geliyorum.
Sasha: Ne işi?
Barış: İşim var, halledip geleceğim.
Sasha: Liman tarafını ayarladım, gideceğiz! Büge, değil mi?
Barış: İyi misin? Ne dedi o herif sana?
Büge: Hiçbir şey.
Barış: Ne yaptı o herif sana?
Büge: Hiçbir şey. Eğer yarın ifademde ondan bahsedersem Can'ı öldüreceğimi söylüyor ama. Bu hikâyenin sonunu o yazacakmış.
Barış: Duydum! O yüzden geldim. Göreceğiz bakalım bu hikâyenin sonunu kim yazıyor.
Büge: Bak, artık olan oldu. Her şey bitti. Buradan geri dönüş yok. Ben yarın her şeyi anlatacağım. Savaş olarak seni de Efkan'la ilgili her şeyi de.
Barış: Hançerin sırtımda duruyor hâlâ 'baby'. İstediğin kadar sok çıkar. Bana fark etmez. Ha bir eksik, ha bir fazla. Ama o Efkan, bunun bedelini ödeyecek.
Büge: Yapma bence. Benim evde olmadığımı anladılar herhâlde.
Asaf Başsavcı: Yahu bütün dünyada manşet yapmışlar bu şerefsizi! Kendi bankasını soyan Türk iş insanının firarı diye yazmışlar.
Fırat: Biz karteli çökertelim de o Barış'ı yakalayalım da tarih bizi yazacak.
("Barış Manço - Yaz Dostum" çalıyor.)
Barış: Yaz dostum! Sinyor! Bu hikâyenin sonunu sen yazacakmışsın!
Barış: İyi akşamlar.
Sinyor: Ne işin var senin burada?
Barış: Bugün senin doğum gününmüş.
(Barış havaya ateş ediyor.)
Barış: Sakın! Sakın! Sakın! Hişt! Şimdi bütün adamlarına söylüyorsun, buradan gidiyorlar. Hepsi.
Sinyor: Sen içeri nasıl girdin?
(Flashback)
Mücahit: Bismillah!
Rafi: Barış Bey?
Barış: Uzun uzun konuşturmayın beni Rafi Bey. Beyninizi patlatmadan devam edin, hadi.
(Mücahit emniyet kemerini takıyor.)
Rafi: Güvenlik önemli tabii.
Barış: Hadi a**** k****** ya!
Mücahit: Gidiyorum Barış Bey.
(Flashback biter.)
Barış:
Sinyor: Buradan sağ çıkacağını falan mı sanıyorsun? İntihar etmeye karar verdin galiba.
Barış: Sen... Ben yokken benim evime gelip, benim ailemi nasıl tehdit ediyorsun lan?
Sinyor: O nelerini verdiğin kadın var ya, senin düşmanın artık. Seni sattı oğlum.
Barış: Sattıysa beni sattı. Düşmanımsa benim düşmanım. Benim ulan o, benim. Anladın mı? Sana ne?
Sinyor: Bana bak, yaptığın bütün saygısızlıklara rağmen seni dinledim, anlamaya çalıştım, affettim.Ama sen ve karın benim kudretimi bir türlü anlayamadınız.
Barış: Senin kudretini s*k*c*ğ*m ben şimdi. Son söylemek istediğin bir şey var mı?
Sinyor: Siz zarar görmeden bu mesele kapanmayacak. Demek ölmeyi tercih ediyorsun. Barış, sen hâlâ bir şeyin farkında değilsin.
Barış: Ben, her şeyin farkındayım. Bak, gayet hepsinin farkındayım. Ve o kadar keyif alıyorum ki şu an, şu durumdan biraz sonra bu tetiği çekeceğim ve senin o beynin patlayacak. Ve sen bu hikâyenin sonunu göremeyeceksin kral. Hazır mısın?
Sinyor: Annen öldükten sonra sen bayağı kayışları kopardın.
Barış: Annemi karıştırma! Yemin ediyorum ağzının içinden vururum seni.
Sinyor: Ben seni zeki bir adam zannediyordum. Annenin nasıl öldüğünü hiç düşündün mü?
Barış: Evet!
Sinyor: Annen, televizyon seyrederken savcının durumunu görmüş ve fenalık geçirmiş.
(Flashback)
Rafi: Efendim, söylediğiniz gibi koruma kılığında bizim adamımız Tomris Hanım'a eşlik etti. Söylenenin aksine TV'de savcıyla ilgili hiçbir haberi görmemiş, Tomris Hanım. Öldüğünde yalnızca Zahit Bey varmış yanında ve odada televizyon da yokmuş.
Sinyor: Vay be!
(Flashback biter.)
Sinyor: Annenin odasında televizyon bile yoktu. Evet, aynen. Tahmin ettiğin gibi. Anneni, baban öldürdü. Otopsiye göndermemek için de alelacele gömdüler. Siz bunu hiç düşünmediniz, değil mi? Annesinin kuzusu. Biliyor musun, her şeye rağmen senin gibi bir oğlum olmasını çok isterdim. Kudretimi s*k*y*m öyle mi? Kimi s*k*y*rs*n lan sen? Sen, öldükten sonra üzüleceğim nadir adamlardan birisin. Ama sen ölmeyi tercih ettin. Farklı bir hayatın olabilirdi. Sana son bir şans veriyorum. Efkan abinden özür dile ve karının savcılığa gidip ifade vermesine engel ol. O zaman affederim seni. Abi kıyağı, hadi!
Barış: Senden özür dileyeni s*k*y*m! Sık lan!
Sinyor: Dile lan!
Barış: Sık lan!
Sinyor: Dile!
Barış: Sık!
(Rafi, Sinyor'a ateş eder.)
Rafi: Barış Bey, hemen burayı terk edin. Fazla zamanınız yok.
Barış: S*kt*r! Ne yaptın lan sen? Niye yaptın oğlum bunu?
Rafi: Savcı geliyordu. Efkan Dağlı kaybetti. Barış Bey, unutmayın. Krallar değişir ama bizler asla değişmeyiz. Şimdi beni takip edin, gizli çıkıştan çıkarayım sizi. Hadi.
Barış: Oğlum, ne yaptın lan sen? Hâlâ şoktayım.
Rafi: Şimdi acele edin Savaş Bey. Daha sonra borcunuzu nasıl ödeyeceğinizi söyleyeceğim. Beni takip edin.
Polis: İçeride telefon bulduk.
Fırat: Nedir o?
Derya: Kime ait olduğunu anlamadım.
Fırat: 'Baby'! Barış'ın! Şifreyi kırdır, ondan sonra bana getirirsin. Anlaştık?
Derya: Tamam.
Fırat: Dün gece emniyet güçlerimizin desteğiyle birlikte yapılan operasyonda uyuşturucu, tarihî eser ve vergi kaçakçılığı üzerine kurulmuş çok güçlü bir örgütün tüm şebeke elemanlarıyla beraber sonunu getirmiş bulunmaktayız. İçinde Savaş Yesari'nin de bulunduğu bu örgüte liderlik yapmış Efkan Dağlı isimli, Sinyor lakaplı şahıs dün gece kendi evinde ölü olarak bulundu. Cinayetle alakalı soruşturma devam ediyor ancak biz bunun bir iç hesaplaşma olduğunu düşünüyoruz. Buradan kamuoyuna belirtmek isterim ki bu kirli yapıya destek veren, buradan faydalanan kim varsa adalet önünde hesap verecektir.
Zahit: Sinyor'a bunu yapmak cesaretini gösteren Barış, bize neler yapmaz.
Ceyda: Onun öldürdüğünden emin misiniz Zahit Bey?
Zahit: Sinyor'un evine girip, onu öldürebilecek başka birisinin olabileceğini sanmıyorum.
Ceyda: Peki, benim ne yapmamı istersiniz?
Zahit: Güvenlik önlemlerini arttırın. Koruma sayısı çoğaltılsın. Benim haberim olmadan sinek bile girmeyecek buraya. Tamam mı?
Ceyda: Baş üstüne.
Zahit: Bu arada Sinyor baskısı olmadığına göre Savcı Fırat'la git, konuş. Bu sefer hakikaten tanıklık yapacağım. Hadi, acele et biraz.
Ceyda: Baş üstüne. Siz nasıl isterseniz.
Zahit: Teşekkür ederim, hadi.
Fırat: Ve şu an kaçak olan Savaş Yesari. Seni bulacağım. Seni bulacağım ve adalete teslim edeceğim. Kolay gelsin.
Barış: Geri zekalı olmuş bu insanlar, yemin ediyorum. Ulan ben gideceğim diye üzülüyordum bir de. Kalsam da yabancıyım ki. Eh!
Barış: Merhabalar. Biraz acelem var da şeye gideceğiz...
Taksici: Değişim vakti kardeşim. Aracı vereceğim.
Barış: Değişim saati üç buçukta diye biliyorum ama...
Taksici: Arkadaşım, başka müşteriye gideceğim. İner misin araçtan?
Barış: Ben müşteri değil miyim arkadaşım? Acelem var diyorum. Hem bak, yakın mesafe değil gideceğim yer. Gittiğin zaman bayağı para kazanmış olacaksın. Arkadaşlarım verecek sana paranı, hadi.
Taksici: Oo, hem paran yok hem de emrivakiler yapıyoruz.
Barış: Param yok, demedim. Şu an yok, dedim. Acelem var, hadi. Sahilden gidelim.
Taksici: Hasbinallah! Sahil kapalı, giremem ben o trafiğe.
Barış: Orası benim her zaman kullandığım yol, açıktır. Oradan gidelim, hadi.
Taksici: Bak dostum, hem paran yok hem de isteklerin arzuların bitmiyor. Benim canımı sıkma, orası kapalı diyorum, trafik var. Beğenmiyorsan iner gidersin.
(Barış silahını çıkarır.)
Barış: Ulan sen ne terbiyesiz bir adamsın lan? Oğlum, esnaf olsanıza azıcık. Müşteriyim ben, müşteri! İstediğim yerden gideceksin! Çek sahilden!
Taksici: Tamam, sakin ol.
Barış: Ulan memlekete bak! Bitmiş be!
Ceyda: Zahit Bey, sizinle görüşmemi istedi.
Fırat: Siz bu makamı dalga geçilecek.bir yer zannettiniz galiba. Bir öyle, bir böyle. Nasıl güveneceğim size?
Ceyda: Haklısınız. Ne diyebilirim? Ama Zahit Bey bu kez çok kararlı. Çünkü oğlu, onun için de hayati tehlike taşıyor. Yakalanmasının herkesin hayrına olduğunun farkında. Elindeki her şeyle tanıklık edecek. Lütfen güvenin bize Fırat Bey.
Fırat: Mesai saati bitene kadar buradayım. Gelsin, ifadesini versin. Anlaştık?
Ceyda: Teşekkürler. Kendisine ileteceğim.
Fırat: İyi günler.
Ceyda: İyi günler.
Fırat: Gel Derya, gel. Hoş geldin.
Derya: Sana çok iyi bir haberim var.
Fırat: Evet?
Derya: Telefonun şifresi kırıldı. Görüştüğü numaranın HTS kayıtlarına ulaşmamız an meselesi.
Fırat: Zahit Yesari burada olmadan umarım görüntüler burada olur.
Derya: Zahit Yesari?
Fırat: Çıkan asistanıydı. Her şeyi itiraf edeceğini söyledi. Yani Barış'ın gerçek kimliğini ortaya çıkaracağız. Eğer bu sefer konuşursa her şey tamamlanacak gibi.
Derya: Vay, vay, vay.
Barış: Dön buradan, dön. Dur, dur, dur. İn lan aşağı. İn oğlum aşağı! Aşağı in!
Taksici: Abi, kurban olayım affet abi. Bilemedim. Affet abi, çocuklarıma bağışla beni abi.
Barış: Şimdi abi mi olduk? Ne oldu? Az evvel yüzüme bakmıyordun G*t! Çıkar şu telefonunu. Ver telefonunu! Aç şunun kilidini. Tamam, şimdi s*kt*r git buradan. Kendine bir taksi bul. Bulabiliyor musun bakayım. Değişim saati çünkü. Y*vş*k!
(Barış, Sasha'yı arıyor.)
Barış: 'Baby', neredesin sen? Gelince anlatacağım nedeni. Tamam.
Barış: Annemin ölümü için en çok kendimi suçladım biliyor musun? Savcıyı suçladım. Meğersem gözümün önündeymiş. Benim annemi öldürmüş. Hayvan herif!
Barış: Seninle konuşuyorum tabii ki. Ne?
Sasha: Pardon. Tamam, merak etme. Bu akşam buradan o kadar uzaklara gideceğiz ki 'baby', tamam mı? Ne o Savaş ne psikopat baban ne de o... Neyse. Seni rahatsız edecek kimse bizimle gelmeyecek. Hepsi geride kalacak, söz.
Barış: Hiçbir şey geri de kalmayacak da biz yine de gideceğiz.
Sasha: Hadi bakalım. Ben bunları toparlıyorum. Şunu da alayım, malum. Sen de benden sonra toparlan, tamam? Barış! Barış! Nereye gidiyorsun? Barış! Allah kahretsin! Allah kahretsin!
Zahit: Oğlum adliyeye gidiyoruz, acele et. Oğlum sen nereye gidiyorsun? Adliye dedim sana, adliye! Bana bak, geri zekalı mısın? Adliyeye gidiyoruz dedim!
Barış: Mezarına gidiyoruz babacığım. Son görevimi yerine getirmeye geldim.
Sasha: Annesini Zahit öldürmüş. Hepimize yalan söylemiş.
Büge: Ah benim anneciğim! Ben bir şeylerden şüphelenmiştim aslında ama böyle somut hiçbir şey bulamadım ki Barış'a söyleyebileyim.
Sasha: Tamam, bırak şimdi eskiyi. Barış şu an çok saçma bir şey yapıyor olabilir. Zahit'i öldürmeye gitmiş olabilir.
Büge: Tamam, ben Zahit'i arayacağım şimdi.
Sasha: Tamam.
Büge: Sasha, lütfen artık sen de kendine gel. Barış'ı durdurman lazım. Bir şekilde Barış'ın yakalanması lazım. Bunun kendi için olması lazım.
Sasha: Büge bu işin peşini bırakır mısın? Ben Barış'ı yakalatmayacağım. Ne olursa olsun! Bir şey bulursan bana haber ver tamam mı? Bekliyorum.
Barış: Evet! Buyursunlar efendim! Hatırladın mı burayı? Çocukken her pazar gelirdik buraya. Hayatımın tam orta yerini s*kt*ğ*n elma ağacının olduğu bahçe.
Zahit: Sen hâlâ oralarda mısın? Çok zaman geçti, çok.
Barış: İnsan mutlu olduğu anları çabuk unutuyor da acıların zaman aşımı olmuyor be Zahit Efendi. Gel. Gel. Gel, gel.
Zahit: Nereye gidiyoruz?
Barış: Yürüyoruz işte. Baba oğul ne güzel, sakin sakin. Gel, gel.
Fırat: 'Baby'. 'Baby. Baby, baby'. Nasıl geçiyor karavan? İyi geçiyor mu karavan? Hava da çok güzel. Özgürlüğünüzün son günleri. Hişt!
Sasha: Hişt, sakin ol şampiyon.
Fırat: Barış nerede?
Sasha: Bilmiyorum.
Fırat: Ne oldu? Küstünüz mü yoksa? Barış nerede dedim sana?
Sasha: Savcı emin ol şu an hayatta tek istediğim şey Barış'ı bir an önce bulmak.
Fırat: Neden?
Sasha: Çünkü çok daha kötü bir şey yapacak.
Fırat: Ne yapacak?
(Telefon çalıyor.)
Fırat: Kımıldarsan yakarım, tamam mı? Buyurun başsavcım.
Asaf Başsavcı: Fırat, Zahit Yesari gelecek dedin. Beklet benim için dedin. Adamdan ses yok.
Fırat: Asistanı yola çıktığını söyledi. Ne olmuş ki?
Asaf Başsavcı: Ne bileyim kardeşim, gelen giden yok.
Fırat: Arayacağım.
Sasha: Ne?
Fırat: Barış kötü bir şey yapacak derken babasından mı bahsediyordun? Konuşacak diye babasını mı öldürecek manyak?
Sasha: O yüzden değil.
Fırat: Barış olduğunun ortaya çıkmasından hiç mi korkmuyor bu?
Sasha: O yüzden değil diyorum sana! Bambaşka bir sebep. Çok daha kötü bir şey. Bilmek istiyor musun?
Fırat: Hiçbir şey bilmek istemiyorum. Bilmek istediğim tek şey Barış'ın nerede olduğu. Kıpırdama. Kıpırdama yakarım.
Sasha: Tamam.
Derya: Bu arada Zahit Yesari'nin telefon sinyaline ulaşıldı ama tam yer tespiti yapılamadı. Arkadaşlar bakıyorlar. Sinyalin geldiği yerin yakınlarında Yesarilere ait eski bir mülk varmış, yanında da bir meyve bahçesi.
Fırat: Meyve bahçesi ne alaka?
Derya: Bilmiyorum ama elimizdeki tek bilgi bu.
Fırat: Sinyalin geldiği yere beraber gidelim. O babasını bir yere götürüyor. Atla.
Barış: O aile kabristanlığa da boşuna para verdin. Senin mezarın burasıymış. Öyle. Annemin yanında huzur içinde uyumana izin vermem sana.
Zahit: Barış, ben annene bir şey yapmadım. Kaç defa söyledim bunu sana? Daha ne kadar söylememi istiyorsun? Savcı Fırat'ın geri dönüş konuşmasını izlerken heyecanlandı. Senin de yakalanacağını duyunca kalp krizi geçirdi.
Barış: Bak hâlâ yalan söylüyorsun. Hâlâ yalan söylüyorsun. Sen benim annemi öldürdün, ben de seni öldüreceğim bu kadar basit. Kendi intikamımı alamadım, annemin intikamını alacağım senden.
Zahit: Bak, sen de bir evlat sahibisin. Savaş'ın yerine geçince bu evlat sevgisinin ne olduğunu daha iyi anlayacağını anladım. Sen benim yerimde olsaydın bir tarafta akıllı, uyanık, yetenekli bir çocuk diğer tarafta ele avuca sığmaz beyni bozuk bir çocuk. Bu koca şirketin ve ailenin gidişatını kime teslim ederdin? Kendine mi yoksa Savaş'a mı? Ben doğru bir karar verdim. İyi bir seçim yaptığımdan eminim.
Barış: Sorun da bu işte biliyor musun? İkimizi de sevmeyi seçebilirdin. Sen birimizi seçtin.
Zahit: Benim yaptığım tek bir hata var o da seni ilk günden savcıya vermemek.
(Flashback)
Barış: Hatırlıyor musun? Bir elma ağacı vardı orada. Babam yasaklamıştı o ağaca çıkmamızı. Barış, ağaca çıkalım mı dedin. Oğlum dedim saçmalama lan. Babam yasakladı, yakalanırız. "Canım elma çekti ama." Madem dedim benim kardeşimin canı elma çekti biz çıkarız o ağaca alırız. Aşağıdan seslendin bana. "Bana şuradaki elmayı alır mısın abi?" Abi dedin lan bana ilk defa. Tam senin istediğin elmaya uzanıyordum çatır çutur etti a**** k******** dalı kırıldı, düştüm aşağı. Sustu taş plak. Babam koştu geldi. Bir tokat attı bana. Bir tane daha vurdu. "Benim sözümü dinlemedin! Bak kardeşine. Hiç böyle şeyler yapıyor mu?" dedi.
(Flashback biter.)
Barış: Bu ağacı hatırladın değil mi?
Zahit: Barış ben sizi gönlümde hiç ayırmadım. Seni de Savaş'ı da çok sevdim.
Savaş: Öleceğini anladı, yalan söylüyor g*t. Oğlum o ta bebekken yaptı lan seçimini benden yana. Hatırlasana. Hep beni üstün gördü senden. Hep beni ayrı tuttu. Barış, babam en çok beni sevdi. Oğlum biz konsere bile gittik lan.
Barış: Ne konserine gittiniz lan siz?
Savaş: Fark etmez ki. Seni istemiyordu zaten. Biz pazar günleri babamla çok vakit geçiyorduk, sen uyurken. Barış, ben babamın sana hiç güldüğünü hatırlamıyorum. Sen hatırlıyor musun?
Barış: Hakikaten! Niye gülmedin lan sen hiç bana? Aman, boş ver. Evet, mezarınız hazır Zahit Bey. Buyurun hazırlığa alalım sizi.
Zahit: Barış, ben diri diri gömülmek istemiyorum.
Barış: Sen beni şimdi diri diri öldürdün ya. Ben de seni diri diri gömeyim diyorum, nasıl? Bu ağacın altına da insanlar gelip oturacaklar. Piknik yapacaklar. Çocuklar dallarına çıkacak ve sen bunu hissedeceksin. Ama hiçbir şey söylemeyeceksin. Gel, çok eğleneceğiz gel.
Zahit: Barış, beni... Beni diri diri koyma mezara. Öldür beni, Barış.
Barış: Gel dedim! Vallahi diri diri gömeceğim. Laf ağızdan bir kere çıkar. Gir.
Zahit: Barış...
Barış: Gir, hadi canım babacığım benim. Yardım edeyim mi? Son bir kıyak? Al bunu da.
Zahit: Barış yapma. Barış ben senin babanım!
Barış: Al, orada lazım olur belki. Öteki tarafta lazım olur. Şu küreği alayım.
Zahit: Barış bak pişman olacaksın Barış!
Barış: Bütün bildiklerinle huzur içinde öl babacığım.
Zahit: Çok pişman olacaksın Barış!
Barış: Bak yine kıyak geçiyorum. Ayaklarından başladım gömmeye seni.
Fırat: Kıpırdama. Kıpırdama! Beynini patlatırım bu sefer. Şaka yapmıyorum. Başıma ne gelirse gelsin, sonu ne olursa olsun seni yakalayacağımı söylemiştim. Karımı aldın lan benden. Canımın yarısını aldın, pes etmedim. Hafızamı çaldın benden, bir gün bile inancımı yitirmedim. Özgürlüğümü çaldın, pes etmedim. Oyun bitti. Seni yakaladım.
Büge: Ne kadar sürerse sürsün ailen, oğlun hepimiz seni bekliyor olacağız.
Barış: O kadar beklemen gerekmeyebilir.Fırat: Seni Barış olarak almamış olabilirim ama hatırla yukarıda sana bugünün geleceğini söylemiştim. Dışarıda son gülümsemeni yaptın. Götürün şunu, hadi.
Barış: Savcı! Ben Savaş Yesari değilim yalnız. Onun hiçbir suçunu kabul etmiyorum.
(Flashback)
Savaş: Bak sen yine beni öldürdün ama senin tek kurtuluşun benim.
Barış: Kurtuluş mu?
Savaş: Evet. Olur ya Fırat seni yakalarsa ona beni gördüğünü söyleyeceksin. Sen kafayı yedin Barış. Düpedüz delirdin sen. Seni hiç kimse yargılayamaz.
(Flashback biter.)
Barış: Ben Barış Yesari'yim. İkizimi öldürdüm ben! Onun yerine geçtim, anlıyor musunuz beni? Ben Savaş Yesari değilim! Ben Barış Yesari'yim! Beni duydunuz mu lan? Ben Barış Yesari'yim! Savcı!