You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.

Baris Yesari Transcripts: Mahkum S1E22 (TR)

(00:10 03:50)

Büge: Ne için suçluyorsun beni? Ne sebeple buradayım ben?

Fırat: Kara para aklamak.

Büge: Ben kara para falan aklamadım.

Fırat: Belgeler öyle demiyor. Büge Yesari, Yesari Vakfı'nın eski dönem başkanı. Bu belgelerde vakfınıza giriş ve çıkış yapan kayıt dışı paralar var. Vakfınıza ne kadar çok bağış yapılıyor böyle. Daha sonra da masraf adı altında dışarıya çıkıyorlar. Üstelik masraf olarak gösterdiğiniz kalemlerin çok çok daha üstünde. Vay be! Daha sonradan bir bakıyorum ki Büge Hanım yurt dışı hesaplarınıza nereden geldiği belli olmayan tonlarca para! Özetle şunu demeye çalışıyorum Yesari Vakfı üzerinden kara para aklama suçundan şüphelisiniz.

Büge: Ben o vakıfta çocuklara yardım etmek dışında hiçbir şey yapmadım!

Fırat: Ortada ciddi bir şüphe var ve eğer dediklerimi kanıtlarsam ve bu rakamlar birbirini tutarsa ciddi hüküm yiyeceksin.

Büge: Bu dediklerinin hiçbirini yapmadığımı en iyi sen biliyorsun!

Fırat: Benim ne bildiğimin hiçbir önemi yok. Ben kanıtlarla konuşuyorum. Barış'ı bana ver. Anladın mı?

Büge: Peki. O zaman avukatımı istiyorum.

Fırat: Peki. Sana bunların olacağını söylemiştim. Böyle bir şey yapmadığını biliyorum. Çünkü sen iki tane manyak kardeşin bu şehre hapsettiği zavallı bir kadınsın. Ya çok korkuyorsun ya da kalbin gözünü kör etmiş durumda ama artık konuşma vakti. Gözlerini aç ve Barış'ı bana ver. Eğer Barış'ı bana verirsen en az cezayı alman için, masumiyetini ispatlaman için elimden ne geliyorsa yapacağım ama diğer türlü cezasını sen çekeceksin. Barış da Sasha da elini kolunu sallayarak dışarıda dolaşmaya devam edecekler!

Büge: Beni bunun için mi gecenin bir yarısı çocuğumun önünde tutukladın?

Fırat: Can daha kötü şeyler yaşayacak. Bunu önlemeye çalışıyorum. Neden anlamıyorsun? Barış'ı bana ver. Barış'ı bana verdiğin anda Can'ı buradan alıp çıkacaksın. Başın dik olacak, özgür bir yaşantın olacak. Bir düşün. Konuşmayabilirsin de. Konuşmama hakkın da var. Konuşmazsan şunu bil ama Barış'ı eninde sonunda yakalayacağım, tutuklayacağım ve içeri atacağım. O zaman ne yapacaksınız? Sen içeridesin. Barış içeride. Can'a ne olacak? Hiç mi düşünmüyorsun Can'a ne olacağını? Can nasıl bir hayat sürecek? İlerleyen yaşlarında küçük bir Barış olmasından hiç korkmuyor musun? Bunu hiç düşünmedin mi? O gün, bugün. Bugün konuşma vakti. Önce vicdanın için sonra adalet için.

(05:10 06:20)

Barış: Yok! Yok, görüştürmüyorlar. Kafayı yiyeceğim!

Sasha: Tamam Barış. Ben hemen geliyorum.

Barış: Yok. Yok, Sasha. Sen gelme. Fırat şimdi ikimizi birden burada görmesin. Kıllanmasın. Sen tetikte ol, ben haber vereceğim.

Sasha: 'Okay'. Tamam. Avukat geldi mi?

Barış: Şimdi geldiler.

Barış: Siz hayırdır, neredesiniz? Neredesiniz Ceyda?

Ceyda: Efendim biz kusura bakmayın elimizden geldiğince erken gelmeye çalıştık.

Barış: Almıyorlar zaten beni içeri. Görüştürmediler Büge'yle. Bana bak, git karımı kurtar, bu notu da ona ver tamam mı?

Avukat: Peki efendim.

Barış: Hadi!

Barış: Kim bu? Bana biraz mal gibi geldi bu. Niye tek kişi geldiniz ki zaten? Şirketin diğer avukatları nerede?

Ceyda: Efendim artık şirketiniz olmadığı için hukuk ekibini dağıttık biliyorsunuz.

Barış: Tabii Zahit Beyciğiniz de gelme zahmetinde bulunmadı.

Ceyda: Önce avukat bir durumu kontrol etsin istedi ama kendisi çok üzgün.

Barış: Eminim öyledir. Onu buradan çıkaracağım. Gerekirse dünyanın bütün avukatlarını tutacağız. Büge'yi buradan çıkaracağız.

Ceyda: Tabii ki.

(09:15 11:05)

Ceyda: Savaş Bey, kahve.

Barış: Başlayacağım kahvenizden! Dalga mı geçiyorsunuz siz benimle?

Fırat: Ne biçim davranıyorsun lan sen? İyi misiniz?

Ceyda: İyiyim, sağ olun.

Fırat: Bana bak, burası senin babanın çiftliği değil alo! Tamam mı? Beklemeyi öğreneceksin. Ayrıca bir daha benim yanımda hiçbir kadına kötü davrandığını görmeyeceğim.

Barış: Senin yanında bir kadına daha fazlasını yaptım diye hatırlıyorum ama.

Fırat: Hepsinin cezasını çekeceksin. Hayatında en değer verdiğin kadın bugün seni bana verecek.

Barış: Sen Büge'yi hiç tanımamışsın. Öyle bir şey olmayacak.

Fırat: Belki de sen yanlış tanımışsın. Belki de o hasta kafanın içinde bambaşka bir kadına âşıksın. Ben nereden bileyim?

Barış: Çekil! Ben Büge'yi göreceğim.

Fırat: Göremezsin!

Barış: Çekilsene arkadaşım!

Fırat: Arkadaşım göremezsin! Hiçbir şey eskisi gibi değil. Göremezsin!

Polis: Savcım her şey yolunda mı?

Fırat: Yolunda arkadaşlar. Merak etmeyin. Buyurun. İyi nöbetler.

Polis: Sağ olun savcım.

Fırat: Alırım seni! Anladın mı?

Barış: Sen benim karımı ne suçla aldın içeri? Suçu ne?

Fırat: Suçu sana katlanmak lan. Başka ne olsun? Teknik bilgi istiyorsan Yesari Vakfı'ndan kara para aklamak. Oldu mu?

Barış: Bak Büge'nin bir suçu yok. Bunu ikimiz de gayet iyi biliyoruz. Bile bile bunu ona yapmana izin vermem!

Fırat: Büge'yi sadece bununla suçlamıyorum. Ona çok güzel bir anlaşma sundum. Bana Barış'ı ver sana özgürlüğün ve Can'ı vereyim dedim. Nasıl? Bu arkadaş içeriye girmeyecek. Gözünü ayırma.

Polis: Tamam Sayın Savcı'm.

(11:10 12:25)

Büge: Ben daha para aklamak ne demek bilmiyorum ki kara para aklamış olayım! Benim tek yaptığım şey Savaş'a vekâlet vermek.

Avukat: Büge Hanım, bütün bunları bilip bilmemeniz kanun önünde hiçbir şey ifade etmiyor. İmzanızı vermişsiniz. Maalesef bütün deliller aleyhimize.

Büge: Ne demek oluyor şimdi bu?

Avukat: Savcı Fırat Bulut ne diyorsa onu yapın. Sizin için en doğrusu bu.

Büge: Siz şaka yapıyorsunuz herhâlde bana şu an değil mi?

Avukat: Sizi 24 saat gözetim altında tutacaklar. Sonra mahkemeye sevk ederler. Tutuklanacaksınız.

Büge: Bir dakika, bir dakika, bir dakika, ben yani bunun Türkçesini söyleyeyim doğru mu anladım? Ben işlemediğim bir suçtan ötürü hüküm giyeceğim, yıllarca hapis yatacağım. Ailemden, çocuğumdan ayrı kalacağım ve başka çare yok diyorsunuz siz bana öyle mi?

Avukat: Başka çaresi yok Büge Hanım. Savcı Fırat Bulut'un elinde yeterli deliller mevcut. Kaderiniz onun elinde. Savaş Bey'den.

"Barış: Ne olursa olsun çıkaracağım seni. Çok seviyorum lan!"

(16:00 17:05)

Barış: Nasıl Büge, iyi mi? Okudu mu verdiğim notu?

Avukat: Okudu.

Barış: Bir şey demedi mi?

Avukat: Demedi.

Barış: Çok korkmuştur o. Benim onun yanına girmem lazım. Git savcıya talepte bulun.

Avukat: Efendim Savcı Fırat Bulut bu konuda oldukça katı. Defalarca kendisinden rica ettiysem de her defasında hayır dedi. Bakın, kendisi savcılıkla işbirliği yapıp itiraf ederse...

Barış: Neyi itiraf edecek? Neyi itiraf edecek dedim sana? Bana bak, benim karım suçsuz, anladın mı? İtiraf edecek bir şey yok yani.

Avukat: Bunun dışında kurtulma şansı çok az.

Barış: Sana dünyanın parasını ödüyorum. Savcının söylediklerini mi bana tekrarlıyorsun? Sana ne gerek var o zaman?

Avukat: Efendim gerçekler bu şekilde.

Barış: Gerçekler çok abartılıyor avukat. Ben isteklerimle ilgileniyorum. Karımı istiyorum ben! Bak benim karım suçsuz. Şimdi git, onu buradan çıkarmanın bir yolunu bul!

Avukat: Peki efendim.

Barış: Hadi!

Barış: Ulan! Ulan!

(17:10 18:52)

Avukat: Alo, evet efendim. Savcının istediği her ne ise söylemesi yönünde kendisine telkinde bulundum. Büge Hanım epey korkmuş durumda. Savcı da epey katı ve titiz. Evet, evet. Çok fazla direneceğini sanmıyorum. Yani sabaha kadar konuşacağını düşünüyorum. Hayır efendim. Savaş Bey'le herhangi bir görüşme talebinde bulunmadım. Açıkçası kendisi pimi çekilmiş bir bomba gibi.

Zahit: Avukat, ne yap ne et, Büge'nin konuşmasını sağla. Gözdağı ver. Bu iş için sana dünyanın parasını veriyorum. Eğer konuşursa daha fazlasını veririm.

Avukat: Büge Hanım'ın savcının istediği her şeyi söylemesi yönünde elimden geleni yapacağım Zahit Bey.

Zahit: Avukat?

Barış: Alo, masterg*t ne yapıyorsun? Sen ne yapıyorsun? Beni kendin yakamadın, Büge'yle mi yakıyorsun? Savcıya bu aklı sen mi verdin? Vakfa da sen soktun onu değil mi? Bana bak eğer Büge buradan dışarı çıkamazsa var ya seni parça parça, organ organ ayırıp ülkenin dört bir yanına dağıtacağım. Bağışlayacağım seni Zahit Yesari! O var ya beni sattığın savcı parçanı dahi bulamayacak senin! Bir s*kt*r git!

Avukat: Savaş Bey yanlış anladınız.

Barış: Sen de bunu al. Şimdi s*kt*r git buradan! Benim avukatım falan değilsin! Sen emniyet güçlerimize dua et.

(20:00 21:23)

Rafi: Sinyor. Kaynağımızın duyumu doğru çıktı efendim. Büge Yesari, vakıf üzerinden kara para aklama suçundan gözaltına alınmış.

Sinyor: Demek ki savcının elinde sağlam bir dosya var. Barış kendini yakacak her şeyi ortadan kaldırmış ama Yesari Vakfıyla ilgili hiçbir şey yapmamış.

Rafi: Vakıfa sizin de yüklü miktarda bağışlarınız var efendim. Savcı sizi de ifadeye çağırabilir.

Sinyor: Rafi, ben hayır kurumlarına bağışta bulunan hayırsever bir iş insanıyım. Buradan bir şey çıkaramaz. Yani beni ifadeye çağırmaz. Denese bile sonunu getiremez.

Rafi: Barış Yesari'nin elinde kartelle ilgili itiraf videosu var. Umarım savcı ona ulaşmaz.

Sinyor: Savcının derdi kartel falan değil. Büge'yi itirafa zorlayıp Barış'ı almak ve bizim bu süreci yakından takip etmemiz gerekiyor. Savcının evinin önüne adam koy attığı her adımdan da haberdar et beni.

Rafi: Nasıl isterseniz efendim.

(24:57 25:27)

Hacı: Bu arada o Barış'ın eşi bir şey söyledi mi? Konuştu mu?

Fırat: Nezarette. Onun da 24 saati var.

Hacı: Savcı ben sana söyleyeyim. O Tırrek Barış, o kadın konuşmasın diye elinden gelen her şeyi yapar. Hatta tehdit bile eder.

Fırat: Öyle bir şey yok. Görüşmelerine izin vermiyorum. Büge'ye bir seri katile tutulduğunu anlatacağım. Bir şekilde bunu anlatacağım ona. Barış'ın dışarıda olduğu her saniyede yaşanacak her olayda vebali olduğunu anlatacağım.

(27:30 31:40)

Fırat: Bir şeye ihtiyacın var mı?

Büge: Çok teşekkür ederim. Hem beni içeri atıp hem böyle sorduğun için. Var tabii bir şeye ihtiyacım. Masum olduğumun anlaşılmasına ve oğluma.

Fırat: Psikopatla bıraktığın oğluna mı?

Büge: Savaş ona hiçbir şey yapmaz.

Fırat: Hâlâ Savaş diyorsun. Emin misin? Hem kendini hem seni öldürüp Can'ı kimsesiz bırakmayı göze almış bir adamdan bahsetmiyor muyuz? Bu yüzden terapiye gitmesini istemedin mi?

Büge: Sen nereden biliyorsun bunları?

Fırat: Ben her şeyi biliyorum Büge. Ama sen bunca şeyle nasıl yaşıyorsun onu anlamıyorum. Nasıl yapıyorsun? Bu kadar korkunç olaylarla nasıl mücadele ediyorsun? Kaçarak mı? Korkarak mı? Halının altına süpürerek mi? Nasıl? Kendini kandırdığını bile bile. Yazık.

Fırat: Bak, Melike Demirbaş. Gencecik bir kız. Yaşayacak daha bir sürü günü vardı ama öldürüldü. Hem de golf sopasıyla kafasına vurularak öldürüldü. Senin seviyorum dediğin, âşığım dediğin o psikopat bu gencecik kızı kafasına golf sopası vurarak öldürdü.

Büge: Sen hiçbir şey bilmiyorsun. Barış'ın yaşadıklarını bilmiyorsun sen. Senin hiçbir şeyden haberin yok. Babasının ona yaptıklarını bilmiyorsun. O çocuk öyle doğmadı!

Fırat: Hâlâ babası diyorsun! Altı yıl be! Altı yıl boyunca aynı yastığa baş koyduğun adamı öldürdü, bu adam! Kendi öz kardeşi! Öz kardeşini öldürdü, yerine geçti ve sen bu olaya sustun.

Büge: Sus!

Fırat: Oha! Nasıl sustun?

Büge: Sus! Sus!

Fırat: Nasıl?

Büge: Bir sus!

Fırat: Susmuyorum! Daha duymaya bile tahammül edemiyorsun! Seviyorum dediğin o psikopat bana ne yaptı biliyor musun? Bak. Bak buradaki benim karım. Bak, gözlerini kaçırma. Gözlerini kaçırma! Artık gözlerini kaçıramazsın. Çünkü bu benim karım. Ben bu kadına âşıktım. Nazlı'nın annesi bu kadın.

Büge: Hayır, sus!

Fırat: Nazlı'nın annesi bu kadın. Benim kollarımda can verdi. O psikopat benim canımı aldı. Saçının teline bile zarar vermem dediğin çocuğun şu anda o psikopatın yanında. O psikopatın yanında şu an senin evladın. Yarın, öbür gün bu manyak; kafayı götürür, bu delirir, benim çocuğuma zarar verir diye hiç mi düşünmedin? Hiç bunu düşünmüyor musun gerçekten?

Büge: Yapmaz! Can'a hiçbir şey yapmaz! Bir sus! Çık dışarı! Çık dışarı. Çık, ne olur çık. Can'a hiçbir şey yapmaz. Çık ne olur, çık. Çık dışarı.

Fırat: B*k yapmaz.

(31:43 34:20)

Barış: Ben böyle bir şey yapmadan duramıyorum 'baby'. Büge orada, ben buradayım! Dayanamaz ki Sasha.

Sasha: Sen konuşmayacağına emin misin?

Barış: Büge'den bahsediyoruz, çocuğumun annesinden. Tabii ki konuşmayacak.

Sasha: Aynen, Büge'den bahsediyoruz. Aynı zamanda seni ifşa etmek için video çekip buradan çekip gidecek olan kadından bahsediyoruz. Senden habersiz Fırat'la görüşen kadından bahsediyoruz, farkında mısın?

Barış: Ben senin şu an Büge antipatini hiç çekemeyeceğim, kusura bakma. Öyle! Savcıyı görüyor musun? O Sinyor'u kara para aklamaktan alacağı zaman bütün belgeleri yok etme aklını bize verdi ama vakıf işinden hiç bahsetmedi. Ulan ta o zamandan beri planlamış. Her işi planlı p*z*v*ng*n!

Sasha: Ama o konuda sana hiçbir şey yapamaz. Bütün delilleri yok ettik.

Barış: Tabii. Sen Büge'yi kara para aklamak yüzünden mi aldığını zannediyorsun?

Sasha: Sen beni geri zekalı mı zannediyorsun? Savcı, Büge'yi aldı çünkü konuşturmaya çalışacak. Barış olduğunu itiraf ettirmeye çalışacak ya da senin manyakça bir şey yapıp...

Barış: Ben aslında teslim olsam Büge'yi kurtarabilirdim.

Sasha: Barış, saçmalama! Daha Büge konuşmadan sen savcının istediğini gümüş tepside adama mı vereceksin?

Barış: Ben savcının ellerine bırakamam onu.

Sasha: Tamam, Büge orada kalmayacak zaten. Bir yolunu bulacağız ama seni feda etmeyeceğiz.

Barış: Bir şey yapalım o zaman. Ben böyle oturduğum yerde duramıyorum. Gidelim, savcının evini basalım, yakalım a**** k******! Hepsini yakalım. Anlasınlar kiminle uğraştıklarını.

Sasha: Barış lütfen saçmalama. Rica ediyorum. Savcıya zarar vermemizin bize hiçbir faydası yok. Biz bir şekilde Büge'ye oradan alacağız ama bunu savcıya fırsat vermeden yapacağız ve elimizi kirletmemiz lazım.

Can: Baba! Annem hâlâ eve gelmedi mi? Onu çok özledim.

Barış: Oh, babacığım. Ben de sana bir şey söyleyeyim mi? Ben de çok özledim.

Can: Hani getirecektin annemi baba.

Barış: Getireceğim, söz. Dünyayı altüst etmem gerekse de getireceğim. Hadi bakalım, biz gidip uyuyalım. Sasha ablana iyi geceler de.

Can: İyi geceler.

Sasha: İyi geceler. Ben çıkacağım, şunu bitireyim.

Barış: Devam et, geleceğim ben.

(35:20 37:30)

Barış: Çılgın prens, kömür gözlü kızı görür görmez âşık olmuş. Çünkü bu hayatta gerçekten prense iyi misin diye soran kömür gözlü kız olmuş.

Can: Yazık değil mi prense? Niye hiç kimse sormamış?

Barış: Çünkü prensin varlığından çok krallığı, zenginliği insanların umurundaymış. Ta ki kömür gözlü kızı görene kadar. O hiçbir şeyi umursamadan sevmiş prensi. Hatta prens olduğunu bile bilmiyormuş, biliyor musun? Öğrenince de hiç umursamamış. Kömür gözlü kızın mutlu olması, gözünden tek bir damla yaş akmaması için dünyayla savaşmış prens. Ama bu çılgın prensin tüm dünyaya gücü yetmiş, bir avuç insana yetmemiş. Almışlar güzel kızı elinden. Hem de çok severken.

Can: Peki çılgın prens vazgeçmiş mi?

Barış: Çılgın prens bu, vazgeçer mi hiç? Düşmüş, kalkmış, yara almış, yenilmiş belki ama bir gün bile vazgeçmemiş sevmekten. Çünkü kömür gözlü kız ona bir hediye vermiş. Bu dünyayı daha çekilebilir hâle getiren bir hediye. Çılgın prens son kozunu oynamaktan başka çaresi kalmamış.

Can: Peki sonra kavuşmuşlar mı?

Barış: Kavuşmuşlar, babacığım. Kavuşmuşlar. Oğlum.

(37:35 39:40)

Savaş: Çocukları kandırmak ne kadar kolay değil mi? Hangi masalı anlatsan inanıyorlar nasılsa.

(Barış içki alırken Savaş durdurur.)

Savaş: İçme artık şu b*ku!

Barış: Sana ne lan! Ne karışıyorsun bana? Görmüyor musun ne hâlde olduğumu? Ne istiyorsun sen benden?

Savaş: Ne isteyeceğim ben senden? Oğlumu görmeye geldim.

Barış: İbn*liğine yapıyorsun değil mi? Biliyorsun senin oğlunu olmadığını. Hep de biliyordun bence.

Savaş: Ne önemi var ki? Büge'nin beni sevmediğini de biliyordum mesela ama yanımdaydı. Ben sevilmemeye katlandım. Sen sevilmediğin bir yerde durabilir miydin?

Barış: Yanındaydı. Evet ama mecbur bıraktın kızı. Bana baktığı gibi hiçbir zaman bakmadı sana o. Zaten sen de babam da hep mecbur bırakırsınız.

Savaş: Sahiden mi? Büge istediği için mi senin yanında?

Barış: İstemeseydi çoktan beni satmıştı geri zekalı! Savcının yanında bak! O beni satmamak için kendi hayatını tehlikeye attı. Aşk bu bro, sen anlamazsın.

Savaş: Aşk değil, saplantı.

Barış: Saplayacağım ben sana az kaldı.

Savaş: Zamanı gelince anlayacaksın. Ayrıca senin aşktan anladığın bu mu? Kız orada soğuk nezarethanede. Sen burada sıcacık evinde oturmuş içiyorsun.

Barış: Oğlum elimden başka bir şey mi geliyor lan!

Savaş: Orasını ben bilemem, sen bileceksin. Ama Büge'nin bu hâlde olmasına sebep olanlar çoktan sıcak yataklarına girdiler bile. Âşıkmış, anca laf!

Barış: Görürsün lan! Sadece laf mı değil mi, görürsün!

(43:00 45:45)

Barış: Bro? Neredesin? Çıksana ortaya. Bak bakalım Büge için neler yapabiliyormuşum.

Barış: Sen benden canımı aldın. Ben de senden canını alacağım savcı. Hadi uzun, hadi. Bye bye savcı.

Sinyor: Barış, yapma.

Barış: Nereden çıktın sen?

Sinyor: Sevdiğin kadını böyle kurtaramazsın, kendine gel.

Barış: İşime karışma benim.

Sinyor: Beni iyi dinle. Savcıyı öldürmenin hiç kimseye yararı yok, daha çok zararı var. Özellikle de kime biliyor musun? Büge'ye. Onun da zamanı gelecek. Ama şimdi değil.

Barış: Ne zaman mesela? Ben burada elim kolum bağlı karımın tutuklanmasını bekliyorum. Ne zaman?

Sinyor: Sadece makul davranmanı istiyorum, o kadar.

Barış: Makul? Ben makul bir manyağım aslında. Ama şu şartlarda neyin makulü? Benim karım içeride daha onu göremedim. Ne hâlde bilmiyorum. Etim kemiğimden ayrılıyormuş gibi geliyor.

Sinyor: Et kemikten ayrılmayacak, kimse de ölmeyecek. Sen de istediğini alacaksın, tamam? Hadi. Hadi!

(50:35 51:30)

Sasha: Ne düşünüyorsun? Savcıya her şeyi anlatmayı mı? Peki şunu düşündün mü merak ediyorum, eğer sen savcıya her şeyi anlatırsan benim sana yapabileceklerimi?

(Sasha, Büge'ye silah doğrultur.)

Büge: Sen bana hiçbir şey yapamazsın.

Sasha: Şaşırırsın.

Büge: Şaşırt beni.

(52:15 56:15)

Sasha: Ee? Karar verebildin mi? Anlatacak mısın?

(Barış gelir, Sasha'yı görür.)

Polis: Temas yok, sadece beş dakika. Buyurun.

Barış: Teşekkürler.

Barış: (Sasha'ya) İyi günler Memure Hanım.

(Sasha gider.)

Barış: Ne söyledi sana?

Büge: Tehdit etti. Beni öldürürmüş falan yani. Sen mi yolladın onu?

Barış: Sence, ben mi yollamışımdır? Onun başka bir yerde olması gerekiyordu. Konuşacağız bunu. Neyse, sen nasılsın?

Polis: Temas yok.

Barış: İyi misin?

Büge: Daha belli değil.

Barış: Bak, sadece bir gün. Hiç korkma, tamam mı? Geçecek hepsi.

Büge: Can nasıl? Nerede biliyor beni?

Barış: Çılgın prens olarak, seni kurtaracağımı biliyor. Bu savcı, senin üstüne çok geldi mi?

Büge: Tabii ki geldi. İşte, yok çok uzun yıllar içeride yatarsın, ailenden ayrı kalırsın. Falan filan. Tehdit ediyor beni. Yani seni vermemi istiyor.

Barış: Merak etme, istediği hiçbir şeyi alamayacak. Çıkartacağım seni buradan, söz veriyorum. Yarın gece birlikte uyuyacağız, tamam mı?

Barış: Polis: Savcım.

Fırat: Çekil.

Fırat: Ne işin var senin burada?

Barış: Sen gez böyle, havalı havalı. Kazanamayacaksın savcı. Karımı çıkartacağım buradan.

Fırat: Tabii, çıkartacaksın sen karını buradan. Korkağın tekiyim demiyor da. Oğlum seviyorsan adam gibi nasıl bir insan olduğunu itiraf edersin. Değil mi Barış?

Barış: Bak, sen, benim Büge için neler yapabileceğimin farkında değilsin. Sakın, beni buradan küçük düşürmeye çalışma.

Fırat: Sen daha ne kadar küçük düşeceksin? Daha ne kadar küçük düşeceksin? Sevdiğin kadın parmaklıkların arkasında onu kurtarmaya çalışacağına gelmişsin burada hâlâ bana laf yetiştirmeye çalışıyorsun Barış.

Barış: Sen de sevdiğin kadını, benim ellerimle toprağa yolladın. Hatırlıyorsun değil mi, karını nasıl öldürdüğümü? Karşımda çocuklar gibi ağlıyordun.

Fırat: Alın, bu manyak herifi buradan. Nasıl girdi buraya bu?

Polis: Beyefendi buyurun, dışarı alalım. Buyurun.

Fırat: Çık dışarı, çık! Çık! Çık dışarı!

Fırat: Gördün değil mi? İçindeki canavarı gördün mü? Al sana gerçek Barış. Ya kendi ellerinle o katili bana verirsin ya da mahkemeye çıkarsın, oradan seni cezaevine gönderirim. Seçimini yap, bu kadar.

Büge: Fırat! Dur! Dur!

Fırat: Evet?

Büge: Konuşacağım.

(58:17 59:00)

Fırat: Evet. Büge Hanım, dinliyorum. Başlayalım.

Büge: Ben Büge Yesari.

(Telefon çalıyor.)

Büge: Bir itirafta bulunacağım.

(Telefon çalıyor.)

Fırat: Lütfen, devam edin.

Büge: Eşim Savaş Yesari...

(Telefon ısrarla çalıyor.)

Fırat: Büge Hanım çok özür dilerim. Başka bir davayla ilgili arıyor olabilirler. Birazdan döneceğim, tamam mı?

(59:45 01:01:55)

Barış: Her zaman bir ihtimal daha vardır, diyorum. Ama inanmıyorsun.

(Flashback)

Sasha: Fırat'a bir şey yapmak bir işimize yaramaz. O gider, başka savcı gelir. Bizim, yine onun yumuşak karnına oynamamız lazım.

Barış: Nazlı?

Sasha: Hayır. Çok daha kolay bir hedef. 'Haci'! O da içeride şu an. Fırat, onu aklamak için bizim kamyoneti buldu. Diğer aracı da buldu. Ben, Bekir üzerinden onları takip edeceğim. Hacı'nın özgürlüğüne karşılık, Büge'nin özgürlüğü.

Barış: Kamyondan seninle ilgili bir şey çıkmaz, değil mi?

Sasha: Sen beni gerçekten aptal zannediyorsun herhâlde. Elden çıkartmadan, her şeyi temizledim. Merak etme.

(Flashback biter.)

Fırat: Ne yaptın lan yine?

Barış: Vallahi, Hacı'nın özgürlüğüne karşılık, Büge'nin özgürlüğü. Seçim zamanı savcı.

Fırat: Barış gebertirim seni! Araçlar nerede?

Barış: Vallahi, sen eğer Büge'yi serbest bırakırsan ben sana hemen o araçları yetiştiririm. Hatta, o adli tıpçı adamın da kayıp arabası benden sana bonus. Ama yok ben görev adamıyım, kanun adamıyım, başladığım soruşturmadan dönmem falan diyorsan Hacı buradan direkt cezaevine gider. Ve senin yüzünden S*ke s*ke 24 yıl yatar. Çok adil bir teklif be savcı. Yalnız, çabuk karar vermen lazım. Gözaltı sürelerinin süresi bitiyor.

(01:03:45 01:04:20)

Barış: Ben sana ne dedim? Seni çıkartacağım dedim, değil mi? İyi misin?

(01:10:00 01:12:00)

Büge: Gelmesene şöyle aniden.

Barış: Benim aniden gelişlerim meşhurdur ama. Hazırladın mı valizini?

Büge: Ne valizi?

Barış: Yavrum, bizi Fırat yakaladı diye programımızdan vazgeçecek değiliz, değil mi?

Büge: Of Barış, bilmiyormuş gibi konuşma. Fırat bana yurt dışına çıkma yasağı koydu. Ben hiçbir yere gidemem.

Barış: Evet, Büge Yesari yurt dışına çıkamayabilir. Peki ya Milena Saviç ve oğlumuz Alex Karpov. Bende de yedi tane var. Savaş çıkartmış hepsini, sağ olsun. Bundan sonra ne dersen, o. Hayatım, bir tanem, bak biliyorum çok zor zamanlar geçirdin. Ve bunun da tek sorumlusu benim. Ve bunun için senden sonsuz özür diliyorum. Ama bak, ben sözümü tuttum. Seni dışarı çıkarttım. Kimseyi öldürmedim. Şimdi, ne olur sen de sözünü tut. Beni bırakma. Yarın, şu uçağa binip gidelim buradan Büge, ne olur.

Büge: Tamam. Hadi gidip Can'ı alalım. Oğlumu çok özledim.

Barış: Bizim Zahit Efendi'nin dedelik yapası tutmuş da. Okuldan o almış Can'ı. Haber verdiler şimdi.

Büge: Öyle mi? Tamam. O zaman, ben gidip alayım, sen kal.

Barış: Niye? Gidip bakalım işte, ne haltlar karıştırmışlar. Hazırlan hadi.

(01:16:20 01:18:05)

Zahit: Bana bak nereye gidiyorsunuz siz? Can söyledi. "Biz gidiyoruz, dede sen gelmiyor musun?" dedi.

Barış: Sana ne?

Zahit: Barış, sana nereye gidiyorsunuz, dedim.

Barış: Bu, seni ilgilendiren bir mesele değil. Senin bilmen gereken tek bir şey var, sen gelmiyorsun.

Zahit: Hayal dünyasında yaşama Barış. Nereye gidersen git, eninde sonunda içeriye gireceksin.

Barış: Bak, gönderdiğin avukatın kafasını kopartmadığıma dua et sen. Bir daha beni satmaya kalk bakalım, ne oluyor. Telefonda söylediklerimi hatırlıyorsun, değil mi?

Zahit: Benim bir şey yapmama gerek yok. Eninde sonunda o savcı seni yakalayıp içeriye atacak. İki kere iki, dört. Büge de sana yataklık etmekten ceza alacak. Böylece Can'a ben bakmak durumunda kalacağım. Hatta, sen bana yalvaracaksın, baba, Can'a bakar mısın diye.

Barış: O dediklerinin hiçbiri olmayacak da velev ki öyle bir şey oldu, savcı beni içeri aldı Can'a sen bakmak zorunda kaldın. Sana yemin ediyorum bir çocuğun daha ruhunu öldürmene izin vermektense onu kendim öldürürüm. Hepimizi.

Barış: Büge! Hadi, gidelim hayatım. Can, hadi babacığım.

Barış: Bak, senin anlamadığın şu, üçümüzden biri eksik olsa tam olamıyoruz biz. O yüzden sen, yalnız öleceksin.

Barış: Gel babacığım.

(01:19:38 01:20:32)

Asaf Başsavcı: Bakalım bu neymiş? Gözaltı talebi. Bu arama kararı. Bu neymiş? Bu teknik takip talebi. Ya bu? Bu da fiziki takip isteği. Sen neyin peşindesin Fırat, ne oluyor? Bu neyin savaşı?

Fırat: Savaş'ın savaşı. Onu aldığımda anlayacaksınız.

Asaf Başsavcı: Ya, sen bu şahsı zaten aldın. Sonra ışık hızıyla dakikasında serbest bıraktın. Akabinde tuttun bunun karısı Müge Yesari'yi de aldın.

Fırat: Büge.

Asaf Başsavcı: Ya ha Müge ha Büge. Sonu tuttu ya sen ona bak. Sonuçta onu da bıraktın. Fırat, bak, sen yakalamaya yakalıyorsun, fakat tutmaya tutamıyorsun.

Fırat: Bu kişilerle alakalı ne kadar iddiam varsa arkasındayım.

(01:27:12 01:29:20)

Terapist: Kendi adınıza suçluluk duyduğunuz en son şey neydi?

Barış: Annemi üzdüm galiba.

Terapist: Kötü mü davrandınız ona? Aranızda bir kavga, bir tartışma oldu mu hiç?

Barış: Yok, öyle bir şey değil. Hiç öyle bir kadın değildi o. Ama...

Terapist: Ama?

Barış: Onu üzebilecek bazı olaylar yaşadım.

Terapist: Peki bu yaptığınız onu üzebilecek şeylerden pişman mısınız? Yani geriye gidebilsek annenizi düşünerek bu yaptığımız şeyler her neyse yapmaktan vazgeçer miydiniz?

Savaş: Bilerek yaptım desene. Ne annem için ne Büge için. Kendi pisliklerini örtmek için yaptım de, söyle hadi.

Barış: Bilmiyorum.

Terapist: Savaş Bey, belki de artık başkalarını suçlamak yerine dönüp kendinize bakmanız gerekiyor olabilir.

Savaş: Yes! Yes! Ulan Vallahi helal olsun kadına, nasıl iki dakikada seni çözdü 'bro'.

Barış: (Savaş'a) Ne diyorsun be sen?

Barış: Sen ne diyorsun? Geçmişsin burada benim karşıma, kendime bakacakmışım. Sen hiç haksızlığa uğradın mı? Kendini savunamayacak yaştayken üstelik?

Terapist: Savaş Bey!

Barış: Ne var? Sen şimdi bir de bana bunları affetmeniz lazım diyeceksin, değil mi? Ben affetmek denen şeye inanmıyorum! Kimse bana acımadı! Ben de hiç kimseye acımıyorum!

Terapist: Savaş Bey lütfen, bu tavrınız hiç hoş değil. Lütfen yerinize oturur musunuz?

Barış: Niye? Niye hoş değil? Sen benim damarıma basınca terapi oluyor. Ben senin damarına basınca hoş olmuyor mu?

Terapist: Savaş Bey...

Barış: Ne var? Ne!

Savaş: Hişt! Öldürsene, bunu da öldür. Yaparsın sen Barış. Öldür hadi oğlum, öldür!

Büge: Ne oluyor burada, ne yapıyorsun sen?

Barış: Benim için terapi bitti. Bak, benim başıma iş çıkarıyorsun! Oldu! Ulan...

(01:34:40 01:37:18)

Savaş: Kaçıyor musun yine?

Barış: Yoksun sen. Of! Yoksun sen! Yoksun sen! Yoksun sen!

Savaş: Benim sayemde. O paraların hepsini ben kazandım. Ne oluyor, hayırdır? Küs müyüz, konuşmuyor muyuz? Bak, terapistin ne dedi? Suçu başkalarında değil, kendinde ara. Belki o zaman iyileşirsin.

Barış: Ben iyileşmek istemiyorum.

Savaş: Seni kafanın içinde yaşamak o kadar iğrenç bir şey ki. Gerçekten. Kafanın içindekileri duysan kendinden iğrenirdin.

Barış: Lan s*kt*r git o zaman!

Savaş: Gidemem. Senin bana ihtiyacın var.

Barış: Benim sana ne ihtiyacım olacak lan?

Savaş: Zamanı gelince anlarsın.

Barış: Zamanı falan yok artık! Bak, yürü git diyorum oğlum, git! Gitsene lan!

Savaş: Gitmezsem ne yapacaksın?

Barış: Öldürürüm lan seni! Seni yine öldürürüm!

Savaş: Hiçbir yere gitmiyorum.

Barış: Senin a**** k****** bekle burada! Gideceksin lan!

(Barış, Savaş'a ateş ediyor.)

Savaş: Ao! Merak etme 'bro' benimle işin bittiğinde gideceğim.

Büge: Ne oluyor! Ne oluyor! Ne oluyor? Barış!

Can: Baba!

Büge: Tamam. Hişt. Tamam. Tamam çık, gel bebeğim. Çık.

(01:39:30 01:41:55)

Büge: Ben annenin ölümünden sonra iyice böyle ayarların bozuldu falan zannediyordum ama sen komple kafayı yemişsin!

Barış: Hayatım gerçekten bak o terapist kadın beni mahvetti. Dengemi bozdu. Fazla sinirlendim Büge.

Büge: Evi kurşunlamak ne demek? Ne yaşıyorsun sen kafanın içinde Barış? Ya ne oluyor?

Barış: Hayatım bak, gerçekten çok zor zamanlar geçiriyorum son zamanlarda.

Büge: Herkes zor zamanlar geçiriyor! Kimse kendi evini kurşunlamıyor!

Barış: Haklısın. Bak...

Büge: Çek! Sakın! Sakın! Ben eskiden seni sevmekten korkuyordum. Şimdi böyle etimle kemiğimle korkuyorum senden.

Barış: Sevgilim, anlıyorum. Bak kim olsa korkardı. Ama bu bir andı Büge, geçti gitti.

Büge: Geçip gitmedi hiçbir şey! Ve biz yarın o uçağa bindiğimizde senin o manyak kafanın içindeki her şey de bizimle birlikte o uçağa binecek. Sen derdini anlatmadan, kafanın içinde ne oluyor söylemeden hiçbir şey geçip gitmeyecek. Ya Barış, çok korkuyorum, anlasana. Ne oluyor sana? Sana ne oluyor?

Barış: Sevgilim bak, ben size böyle bir şey yapar mıyım hiç? Ben hiç böyle bir şey yaşatır mıyım size? Ama gerçekten bu son zamanda yaşadıklarım, babam...

Büge: Kes! Hayır, yemem! Asla yemem! Bitti! Yok benim babam bana öyle davrandı, yok benim annem öldü, Savcı Fırat peşimde! Bitti, tamam mı? Ya bana adam gibi derdin neyse onu söyleyeceksin! Ya da sana yemin ederim...

Barış: Ne yemini ediyorsun, ne? Tehdit mi ediyorsun lan sen beni?

Barış: Çok özür dilerim. Çok özür dilerim. Büge, bak, sana yemin ediyorum tedavi olacağım gidince. Sana yemin ediyorum. Ne olur bırakma beni. Bak gidelim buradan, ne olur. Her şey çok güzel olacak. Hayatım ne olur. Ne olur bir tanem burada kalmayalım, gidelim buradan, tamam mı? Buradan gidelim bak, ne olur. Her şey çok güzel olacak biliyorum, ne olur. Korkma benden. Korkma benden ne olur.

(01:42:55 01:44:04)

Barış: Günaydınlar! Uykucular hadi kalkın, bugün büyük gün. Kahvaltı hazır. Babacığım hişt! Uykucu. 'Babito'm. 'Babito' günaydın.

Can: (Kulaklarını Kapatarak) Baba yapma! Baba yapma tamam! Yapma baba, yapma! Yapma tamam! Yapma baba, yapma! Yapma baba, yapma!

Barış: Bir şey yapmıyorum bir tanem. Ne oldu, kâbus mu gördün sen?

Can: Silahın nerede?

Barış: Silah yok. Yok silah falan. Boş ver sen silahı.

Barış: Ben valizleri koydum kapının önüne. Sen de bir kontrol et de eksik bir şey kalmasın.

Barış: Yok babam silah falan. Sen indir bak şimdi o ellerini kulağından. Bak, ses yok. Kâbus görmüş olabilir miyiz? Olur öyle. Hadi gel. Üstümüzü giyelim, gidiyoruz. Hadi babacığım kalk bakalım. Gel.

(01:45:20 01:46:45)

Fırat: Evet?

Büge: Alo, Fırat.

Fırat: Buyurun Büge Hanım.

Büge: Benim seninle çok acil konuşmam lazım.

Fırat: Adliyedeyim. Buyurun yanıma gelin.

Büge: Orası olmaz.

Fırat: Bir adres yazacağım, orada buluşalım, anlaştık mı?

Büge: Tamam.

Barış: Hadi bakalım. Bunlar buradaki son menemen, soğutmayalım hadi. Gel bakalım.

Büge: Ben anneme gideceğim vedalaşmaya.

Barış: Yavrum kahvaltını etseydin.

Büge: Orada ederim.

Barış: İyi, tamam. Benden de selam söyle.

Büge: Söylerim.

Barış: Oraya da bekleriz.

Büge: (Can'ı öpüyor.) Oh! Sen babanla güzelce kahvaltını yap, ben sonra geleceğim, tamam mı? Aferin sana.

Barış: Büge, bu kadar valizle havaalanına erken gitmek gerek. Sakın geç kalma.

Büge: Tamam.

Barış: (Can'a) Hadi bakalım. Bir dilim sana, bir dilim bana.

(01:50:35 01:53:05)

Barış: 'Baby', biz seninle konuştuk ya. Sen niye gidip Büge'yi tehdit ediyorsun?

Sasha: Yaptım!

Barış: Yavaş! Yavaş.

Sasha: Yaptım ve bunun sonucunda sen bir seçim yapmak zorundasın.

Barış: Ben niye bu seçimi yapmak zorunda kalıyorum?

Sasha: Barış zaten bu seçimi yapmamış gibi davranma. Büge'yi bırakamayacağını ikimiz de biliyoruz. Beni bırakacaksın ve ben bunu anlıyorum.

Barış: Bak 'baby', onun da kafası çok karıştı. Kıza neler yaşattım bir düşünsene. Ne olur onu da anlamaya çalış. Bakma öyle söylediğine sen.

Sasha: Bu konuda niye kendimizi kandırıyoruz, anlamıyorum. Büge beni ilk gördüğü andan itibaren benden nefret ediyor ve ben de ondan hiç hazzetmiyorum. Oh!

Barış: Sasha!

Sasha: Niye zorluyoruz? Barış niye zorluyorsun? Tamam, bak pasaportlarınız sorunsuz. Dijital verileriniz benim size verdiğim hard disklerin içinde. Kredi kartlarınızı, telefonlarınızı burada bırakın, riske atmayın. Çünkü takibe takılabilir.

Barış: 'Baby' bak ne olur, Büge ne demiş, kim ne söylemiş boş ver. Beni bırakma ne olur.

Sasha: Yapamam. Ben sizin peşinizden kuyruğunuz gibi dolaşmaktan çok yoruldum artık. Gelmiyorum. Seni çok seviyorum. Hep Barış olarak kal, tamam mı? Sadece Barış.

Barış: Bak, bu kapıdan dışarı çık, git biraz hava al, dolaş. Açılınca zaten bensiz yapamayacağını anlayacaksın. Havaalanında son dakikaya kadar gelmeni bekleyeceğim.

(Sasha gider.)

Barış: Gelir o, gelir.

(01:53:10 01:56:25)

Fırat: Burada kimse sana bir şey yapamaz, merak etme.

Büge: Biz Amerika'ya gideceğiz, uçak bugün. Sahte pasaportlar falan her şey hazır. Yeni bir hayat kuralım demiştik. Aslında ben demiştim daha doğrusu ama gidemeyiz. Çünkü Barış hiç iyi değil. Barış gerçekten iyi değil. Bak buraya niye geldin, diyeceksin. Onu sevmediğimden ya da onu satmak istediğimden değil. Böyle düşünmeni istemem.

Fırat: Öyle düşünmüyorum zaten. Daha önce söyledim sana. Sen bir kadın katiline âşıksın.

Büge: Barış hiç sağlıklı düşündüğü bir dönemde değil Fırat. Gitmeyelim desem zorla götürecek, asla kabul etmeyecek. Benim onu yakalatmaktan başka bir çarem yok. Ben bunu yapmak zorundayım ama korktuğum için falan değil. Onun için. Kendini öldürmesin diye. Oğluma bir şey yapmasın diye. Ben bunu yapmak zorundayım.

Büge: Burada Savaş'ın kendi ağzından itirafı var. Bununla, onu Savaş olarak alabilirsin.

Fırat: Barış olduğunu kanıtlamama neden yardım etmiyorsun hâlâ?

Büge: Yok, öyle bir şey yapmam. Barış'ı asla vermem. Barış'ı veremem. Zaten şu yaptığımdan bile gerçekten içim parçalanıyor.

Fırat: Şu an evde. Buradan kalkarım, gider onu alırım.

Büge: Hayır, Fırat. Hayır, lütfen. Can'la birlikte şu an. Ve benim yaptığımı öğrendiği zaman zaten çok sinirlenecek. Neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Kendine de bir şey yapabilir oğluma da bir şey yapabilir. Ne olur Fırat, havaalanında.

(01:57:20 01:57:50)

(Fırat, Barış'ın fotoğrafıyla konuşuyor.)

Fırat: Sonunda. Sonunda aldım seni. Barış olarak değil belki. Yeter ki alayım seni, değil mi? Bugün... Bugün seni alıyorum. Ha Barış ha Savaş, ne fark eder? Bittin oğlum sen. Bittin.

(01:57:53 01:59:10)

Barış: Valizlerin hepsi indi. Tamam, yerleştirin siz onları biz de geliyoruz. Babacığım oyuncaklarını koydun mu? Bak 12 saat havada kalacağız, ona göre. Dur, yardım edeyim sana. Annen nerede kaldı?

Barış: Neredesin be yavrum? Geç kalacağız hadi, inelim. Annen nasıl?

Büge: İyi annem. Biraz üzülüyor tabii gidiyoruz diye.

Barış: Olacak o kadar. Telefonunu versene.

Büge: O niye?

Barış: Bırakacağız burada. Telefonu, kartları, her şeyi burada bırakmamız lazım. Teknik takibe takılma ihtimali var. Her şeyi burada bırak.

Barış: Yepyeni bir hayat bizi bekliyor. Hadi bakayım paşam, yardım edeyim sana. Dur. Al bakalım bunu. Üstünü de al. Bu evden hiç hazzetmemiştim zaten.

(02:00:40 02:02:05)

Barış: Yavrum yüzün gülsün azıcık. Bak ne güzel işte gidiyoruz. Her şey istediğin gibi oldu, Sasha da gelmiyor. Daha ne istiyorsun?

Büge: Sasha falan o kadar umurumda değil ki.

Barış: Ne diyorsun ağzının içinden, anlamıyorum ki.

Büge: Bir şey anlatmıyorum, sen yola bak diyorum. Geç kalacağız. Yola bak sen.

Barış: Biz şimdi oraya gidince jet-lag olacağız ya istersen Vegas'a geçeriz, orada atlatırız, ondan sonra döneriz, olur mu? Ya da ne bileyim, Miami'ye gidelim, kemiklerimizi ısıtalım, oh! Sen nereye gitmek istersin oğlum?

Can: Ben (***) gitmek istiyorum baba.

Barış: Tamam, oraya gideceğiz. Ama önce nereye gidelim?

Can: Ama ben oraya gitmek istiyorum baba. Bana ne! Bana ne!

Büge: Kes! Şımarık şımarık ağlama! Tamam dedi, götürecek işte.

Barış: Niye bağırıyorsun çocuğa? Aa!

Büge: Çünkü her istediğinin, her istediği anda olamayacağını anlaması lazım. O yüzden.

Barış: Babacığım gideceğiz, oraya da gideceğiz, merak etme sen. Büge sakin olur musun biraz? Bak yeni bir hayata başlıyoruz, gidiyoruz buradan. Biraz yüzün gülsün bir tanem. Hiç mi heyecanlanmıyorsun başımıza gelecekler için? Babacığım, ben seni orada her yere götüreceğim, merak etme.

(02:06:50 02:07:10)

Barış: Hayatım son dakika Sasha gelir diye korkuyorsan korkma, gelmeyecek.

Büge: Yok. Gerçekten hiç önemli değil Sasha falan.

Barış: Niye bakıyorsun yavrum o zaman sağına soluna?

Büge: Rötar var mı diye baktım Barış.

Barış: Rötar yok, baktım ben. Bak uçağa binişler başladı bile. Hadi.

(02:08:55 02:10:40)

Barış: Hadi sıra geldi, kalkın bakalım.

Büge: Cancığım bir tuvalete gitmek ister misin?

Can: Yok, gelmedi anne.

Büge: Ama bence yine de istersen gidelim, sonra uçakta geliyor ya.

Can: Gelmedi.

Büge: Tamam ama hep böyle yapıyorsun ya Can.

Barış: Büge ne yapıyorsun? Çocuk yok diyor işte, hadi.

Büge: Biliyorum yok diyor ama ondan sonra hep kalkışta tuvalete gitmek istiyor, o yüzden.

Barış: Tamam yavrum, uçakta da tuvalet var, hadi. Gel bakalım.

Fırat: Evet, nereye böyle? Savaş Yesari. Yasadışı suç örgütüne üye olmaktan gözaltına alıyorum seni.

Barış: İyice alıştın, yemin ediyorum. Neyle gözaltına alacaksın beni? Elinde ne var?

Fırat: Kendi ağzından itirafın var. Üstelik çok önemli bir tanığım da var.

Barış: Nasıl ya? Büge? Sen beni sattın mı?