You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
Barış: Seni bu evde öldürdüm ben. Kendi ellerimle aşağı attım seni.
Savaş: Ölmedim oğlum işte. Buradayım. Hayatımı senden geri almaya geldim.
Barış: Madem ölmedin neredeydin bunca zaman?
Savaş: Sonunun gelmesini bekledim.
(Savaş, Barış'ı boğuyor.)
Barış: Ben sen olmak için neler çektim. Öyle hemen vazgeçmem.
Savaş: İyi, istersen vazgeçme. Savcı gelip alacak seni birazdan.
Barış: Savcı bir b*k alamayacak.
Savaş: Bitti artık. Bitti Barış, savcı geliyor.
(Barış nefes nefese)
Fırat: Barış! Ne oluyor lan?
Barış: Bu mu söyledi burada olduğu mu?
Fırat: Kim? Kiminle konuşuyorsun oğlum sen?
Barış: Kimseyle, kendi kendime konuşuyorum lan, sana ne?
Fırat: Nasıl kimse yok lan? Kendi öz kardeşini öldürdüğün yere niye geldin lan tekrar? Günah çıkarmak için mi?
Barış: Her katil cinayet mahaline geri dönermiş değil mi savcı? Benimki biraz geç oldu, kusura bakma.
Fırat: Kadere bak Barış. Kendi öz kardeşinin hayatını aldığın yerde senin hayatını almaya geldim. Baban, aleyhine tanıklık yapacak yarın. Gerçek kimliğini söyleyecek. Seni adalete teslim edeceğim. Yargılanacaksın Barış. 'Game over'.
Barış: Savaş'la en son burada konuşmuştuk, biliyor musun? Tam burada. Ama artık yok. Hadi oğlum, ne bekliyorsun? Götürsene beni.
Fırat: Beraber gideceğiz. Babana öyle söz verdim. Sessiz sedasız alacağım oğlunu dedim. Sonrası da çorap söküğü.
Barış: Her şey onun yüzünden başladı. Her şey onun yüzünden bitecek demek ki. Benim canımı babamla yakmaya çalışma savcı.
Fırat: Senin canını yakmak için fazla bir şey yapmama gerek yok ki. Özgürlüğünü alacağım senin, mahkûm olacaksın. Ölmek isteyeceksin o karanlık hücrede ama sen onu bile yapabilecek biri değilsin.
Barış: Aa! Hakkımı yiyorsun ama. Ben de kendimi öldürdüm. Sen de bunu ispatlayabilmek için hayatını s*kt*n, unutma.
Fırat: Unutmam ama sana da unutturmam. Ölmek isteyeceksin. Ama ölmeyeceksin. Çünkü bugüne kadar yediğin her b*k var ya o bozuk beyninin içinde dönüp duracak. Çünkü ölmemeni ben istedim. Seni öldürmek isteseydim eğer bugüne kadar elli kere gebertmiştim.
Barış: O kadar haklısın ki. Ben de seni istesem öldürürdüm ama yaşarken öl istedim.
Fırat: O hücrede tek bir şey düşüneceksin. Ben nasıl bu kadar kötü bir insan olabildim?
Barış: Ben cevabını bildiğim soruları sormuyorum savcı. Cevabı belli. Tek bir gün... Bak, o tek bir gün de insan kırılabiliyor. Hatta delirebiliyor. Sen hiç sevgisiz büyümek ne demek düşündün mü?
Fırat: Ben sevgisiz büyümüş çok insan tanıdım Barış. Ama sevgisiz büyüdün diye etrafa nefret saçamazsın. Anladın mı? Ne bileyim keşke sevmeyi öğrenmeyi deneseydin.
Barış: Ben ölesiye sevdim. Öldüresiye sevdim. Sen hiç birini öldüresiye sevdin mi?
Fırat: Sevgi öyle bir şey değil lan. Sevginin içinde kötülük yok oğlum. İnsanı insan yapan tek bir şey var. Vicdan.
Barış: Vicdan? O neydi ya?
Fırat: Vicdan, sana çok uzak bir kelime.
Barış: Vallahi merhamet, vicdan bunlar bence acımanın kibarcası savcı. Yani bir insana merhamet etmen için evvela ona acıman gerekiyor. Öyle. Sen hiç kendinden daha güçlü birine acıyan bir insan gördün mü?
Fırat: Sana da acımayacaklar. Merak etme, buna alış. Yarın... Yarın bütün ülke senin ne kadar psikopat bir insan olduğunu öğrenecek. Can. O da öğrenecek. Ömür boyu utanacak senden.
Barış: Savcı bir çocuğun ruhunu öldürmek de cinayettir, değil mi? Hani sen kanun adamısın ya bunun hesabını o mahkemelerde sor olur mu? Çocukların ruhlarını öldürenlerden de hesap sor.
Fırat: Ne dersen de. Sevgi de, aşk de, aile de umurumda değil. Sen aşağılık bir katilsin. Sasha da sen de özgür olmayı hak etmiyorsunuz. Siz ölmeyi bile hak etmiyorsunuz.
Barış: Haklı olabilirsin bak.
Sasha: Sen de mi Kleopatra?
Büge: Sen de mi derken?
Sasha: Sen de mi Zahit'i durdurmaya geldin?
Büge: Yavrucuğum, o işi benim yapmam gerekmiyor mu zaten? Sen niye geldin? Öldürmeye falan mı?
Sasha: Ee, ölsün artık ya. Geç bile kaldık. Ayrıca evet, yolu buysa öldüreceğim.
Büge: Sasha, lütfen ya, öldürmek falan yok artık. Bak, zaten başımıza ne geldiyse sizin zırt pırt birilerini öldürmenizden gelmedi mi? Sen bana bir güven, ben halledeceğim Zahit'i. Halletmek zorundayım yani bir şekilde.
Sasha: Bügeciğim, eğer bu herif konuşmakla yola gelseydi Barış çoktan hallederdi, biliyorsun.
Büge: 'Baby' bak lütfen, öldürmek falan yok artık. Lütfen. Hem Barış bana söz verdi. Bu söze sen de dâhilsin. Lütfen.
Sasha: Sen bana 'baby' mi dedin?
Büge: Demiş olabilirim.
Sasha: İyi, tamam. Bir kere daha dene şansını. Ama senin yöntemlerinle çözülmezse beni ara, kendi yöntemlerimle halledeyim.
Büge: Söz.
Sasha: Ben Barış'ı arıyorum, bakalım ne yapmış.
Büge: 'Okay'.
Sasha: Dikkat et.
Büge: Tamam.
Zahit: Büge, sen ne söylediğinin farkında mısın? Bu adam dün benim gırtlağıma sarıldı. Bir cani o. Eğer tutuklanmazsa hepimizi öldürecek.
Büge: Baba, tamam anlıyorum. Ama...
Zahit: Aması falan yok, ben kararlıyım Büge.
Büge: Baba bak... Bak baba diyorum sana. Daha yeni annesini kaybetti. Böyle bir şeyin üstüne bir de babasının onu satmasını kaldıramaz Barış.
Zahit: Ah! Bütün kabahat benim. İkizini öldürdüğünü bilmeme rağmen, ailem için sustum.
Büge: Baba, ne değişecek şu an? Sen bunu yapsan da gidip her şeyi anlatsan da Savaş geri gelmeyecek. Savaş gitti, geri dönmeyecek. Ama eğer bunu yaparsan Barış'ı tamamen kaybedeceksin.
Zahit: Kaybedeyim, beter olsun. Yarın savcıya gidip her şeyi anlatacağım. Ve tutuklanmasını sağlayacağım.
Büge: Baba, neyi anlamıyorsun? Her şey senden ibaret, görmüyor musun? Senden beklediği sevgi, senden beklediği şefkat, senden beklediği ilgi. Barış yıllardır çocukluğundan beri sadece senin için çırpınıyor, görmüyor musun? Şimdi bak, ilk defa onun için bir şey yapma fırsatı geçti eline. Baba lütfen, yapma. Lütfen böyle olmasın.
Zahit: Hem sen değil miydin buradan kaçıp özgürlüğüme kavuşacağım diyen? Eğer tutuklanırsa böylece özgürlüğüne kavuşursun.
Fırat: Büge Hanım, öyle kötülük sizin sandığınız gibi simsiyah bir renk değil. Gri de kötü olabilir bazen. Suçlu olmak için illaki masum insanların canını yakmanıza gerek yok. Masum insanların canı yandığında susanlar var ya. Ah o susanlar. Siz... Siz de sustunuz, değil mi? Size söyledim. Dedim ki ben kazanacağım, adalet er ya da geç yerini bulacak dedim. Ne oldu? Ne oldu Büge Hanım? Yarın öbür gün Can büyüdüğünde sormayacak mı? Bütün bu olanları bildiğin hâlde anne neden sustun bu şartlar altında beni nasıl büyüttün, sen nasıl bir kadınsın demeyecek mi sana? Bütün bunları duymanız için Can'ın büyümesine gerek yok. Birazdan kulaklarınızla duyacaksınız.
Can: Anne, babam katil mi? Nazlı'nın annesini babam mı öldürdü? Anne, cevap ver! Sen de mi katilsin?
Can: Anne! Anne! Anne, uyan. Anne!
Büge: Can, gel anneciğim, gel bebeğim. Gel, anneciğim.
Can: Kâbus mu görüyordun anne?
Büge: Evet, kâbus gördüm oğlum. Ama bir şey yok. Geçti şimdi.
Can: Ben de kâbus gördüm, babam bizi bırakıp gidiyordu.
Büge: Aşkım, kıyamam ben sana. Hiç öyle şey olur mu Can? Baba bizi bırakıp hiçbir yere gitmez. Tamam mı? Hem kâbuslar böyle şeyler işte. Uyurken görüyorsun ve tabii çok korkuyorsun ama bir uyanıyorsun puf, hiçbir şey kalmamış oluyor.
Can: Babam bu gece yine eve gelmedi anne. O eve gelmeyince ben çok korkuyorum.
Büge: Bebeğim. Bak, ne yapalım şimdi biliyor musun. Seninle ikimiz güzel güzel giyinelim, hazırlanalım. Ondan sonra evden çıkalım. Ve babayı görmeye gidelim. Çünkü baban seni bekliyor.
Can: Tamam.
Büge: Tamam mı? Aferin benim aşkıma. Ama Can gel önce birazcık şöyle güzel güzel sarılalım mı? Şöyle koyun koyuna bir yatalım mı? Benim bebeğim.
Zahit: Ceyda, adliyede basın istemiyorum. Herhangi bir şekilde bir haberin sızmadığından eminsin, değil mi?
Ceyda: Siz hiç merak etmeyin Zahit Bey, kimsenin haberi olmayacak.
Zahit: O zaman ne konuşacağımın üstünden şöyle bir geçeyim.
Ceyda: Ben tam konuştuğumuz gibi bir metin hazırladım size, buyurun.
Zahit: Teşekkürler. "Ben Zahit Yesari. İkiz oğullarım Barış ve Savaş Yesari hakkında bir itirafta bulunmak istiyorum. Geçtiğimiz sene eylül ayında Melike Demirbaş'ın katil zanlısı olduğu ortaya çıkınca intihar ettiği bilinen oğlum Barış Yesari aslında intihar etmemiş ikiz kardeşi Savaş'ı öldürüp yerine geçmiştir. Bir baba olarak bu korkunç gerçeği öğrenmemle birlikte neye uğradığımı şaşırdım. Ve bu vicdan azabının altında ezilmemek için savcılığınıza başvurdum. Bir kez daha belirtmek isterim ki oğlum Barış Yesari hayattadır. Ve işlediği tüm suçlardan yargılanması için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım."
Büge: Koş.
Can: Dede!
Zahit: Can, oğlum, senin okulda olman lazım değil mi? Büge, bu çocuğun burada ne işi var? Niye getirdin? Onun okulda olması lazım değil mi?
Büge: Sen biraz sonra her şeyi itiraf edeceksin ya baba babasını son bir kere özgür olarak görsün istedim. Son bir kere sarılsın istedim. Baba bak, bu yaptığının dönüşü yok.
Zahit: Ben ne yapıyorsam torunumun iyiliği için yapıyorum.
Büge: Can yürü anneciğim, baban bizi bekliyor.
Ceyda: Zahit Bey, siz sabah kahvenizi içmediniz. Kahve alayım ister misiniz?
Zahit: Yok teşekkür ederim, istemem. Ya şunun tavrına bak. Sanki bütün kötülükleri ben yaptım. Ben onların iyiliği için uğraşıyorum onlar belanın peşinden koşuyorlar.
Barış: Bu aynayı buraya niye koydunuz ki. Kendimizle yüzleşelim diye mi? Yoksa bizi izleyen suratları görmeyelim diye mi? Savcı! Buralarda olduğunu biliyorum. Muhtemelen sen şuralarda bir yerdesindir. Bana bak, beni alamayacaksın. Duydun mu? Elinde hiçbir şey yok!
Asaf Başsavcı: Direkt bizi itham ediyor bu.
Fırat: Çünkü başına gelecekleri çok iyi biliyor.
Asaf Başsavcı: Ben de bilmek istiyorum Fırat Savcı'm. Ne oluyor burada?
(Telefon çalıyor.)
Fırat: Çok pardon. Evet? Anladım, geliyorum tamam. Size bahsettiğim önemli olan tanık adliyeye giriş yapmış. Birazdan gerçekler ortaya çıkacak, geliyorum.
Savaş: Aynaya bakmaktan da mı utanmıyorsun sen hiç? Benzetemedin oğlum işte kendini bana. Büge de görür görmez tanıdı seni babam da. Barış! Savcı seni alacak, söyledim.
Barış: S*kt*r lan!
Savaş: Hişt, ben yokum oğlum, çaktırma.
Fırat: Büge Hanım? Nasılsınız?
Büge: Çok teşekkürler, siz nasılsınız?
Fırat: Teşekkür ederim. Can, nasılsın? Nazlı gönderdiğin oyuncağı çok beğendi bu arada, teşekkür ederiz.
Can: Anne, ben Nazlı'yı çok özledim. Hani onlara gidecektik?
Büge: Gideceğiz anneciğim. Nazlı'yı görmeye gideceğiz.
Fırat: Burada olmamalıydı değil mi? Hayatı boyunca bu anı unutmayacak çünkü.
Büge: Fırat lütfen, babasını son kez özgürce görecek. Buna müsaade etmen lazım. Lütfen! Lütfen.
Zahit: Ceyda, avukatlara söyle şikâyeti geri alsınlar. Barış'ı da serbest bıraksınlar.
Ceyda: Bir şey mi oldu, Zahit Bey?
Zahit: Hadi hadi gidiyoruz.
Fırat: Zahit Bey, buyurun sizi bekliyoruz. Nereye böyle?
Zahit: Eve gidiyorum.
Fırat: Ne demek eve gidiyorum?
Zahit: Savcı, benimle uğraşmayı bırak.
Fırat: Bakın sizinle bir şey konuştuk, değil mi? Gelip ifade vereceksiniz.
Zahit: Ne konuştuk, hatırlamıyorum. Ne konuştuk Allah aşkına ya!
Fırat: Gerçekten ailecek, yalan sizin içinize yuva yapmış galiba. Oğlunun babası! Ne zannediyorsunuz siz bunu, çocuk oyuncağı mı? Gelip konuşacaksınız.
Zahit: Bana bak savcı terbiyeni takın, anlaşıldı mı? Sen kiminle konuştuğunu biliyor musun?
Fırat: Bana bak, başlarım senin adına da soyadına da. Ha, ne arıyorsun burada ifade vermeyecektin madem?
Zahit: Oğlumu haklı haksız içeriye aldınız. Onun durumunu kontrol etmeye geldim, anlaşıldı mı?
(Flashback)
Sinyor: Bir tane yetmez sana. Al. Zahit, sen ne biçim babasın? İnsan, oğlunu ihbar eder mi? Gencecik çocuk, cezaevine girecek ve ömrünü orada çürütecek. Sen de el âleme rezil olacaksın.
Zahit: Efkan, sen bu işe burnunu sokma.
Sinyor: İnanmıyorum sana ya! Planın da bir plana benzese bari. Barış'ın Savaş olmadığı ortaya çıkınca şirketi bana devretmekten kurtulacağını falan mı sanıyorsun sen? Sakın böyle bir şey düşünme. Bak Zahit, gerçeği savcıya açıklarsan ben de senin hakkında suç duyurusunda bulunacağım. Kartel için yaptığın her şey belgeli. Gemilerinle yurt dışına hangi malı yükleyip, nasıl kaçırdığının belgesi bende var. Ona göre dikkatli ol.
Zahit: Eğer sen beni yakarsan ben de seni yakarım. Sen bu pisliğin başısın. Sinyor'sun sen!
Sinyor: Benim bu sistemin başında olduğuma dair herhangi bir belge yok. İspatlayamazsın bunu, boşuna uğraşma, yorulursun. Ben devletin gözünde hayırsever bir iş insanıyım. Efkan Dağlı'yım. Zahit! Bu yaşta hapse girme. Çok acı çekersin, yazık olur sana. Koridor kısa, hızlı düşün tamam mı?
(Flashback biter.)
Sinyor: Merhaba savcı nasılsın?
Fırat: Siz değil mi? Zahit Yesari'nin buradan gitmesinin sebebi yine sensin değil mi?
Sinyor: Yok, ben kendim için buradayım. Adliye koridorlarını kendi mekânınmış gibi düşünme savcı. Burası, herkesin adaleti aradığı yer.
Fırat: Yakında, yakında hepiniz adaleti bulacaksınız merak etmeyin.
Sinyor: Bak, sana bir şey söyleyeyim mi? Sen önce suçunu üstlenen arkadaşını kurtar. Daha sonra kirli düzeni temizlersin, tamam mı?
Fırat: Bu (asansör) geldi.
Sinyor: Teşekkür ederim.
Fırat: Orada sıfır yazıyor.
Can: Baba, burada ne yapıyorsun? Eve gelmedin yine. Seni çok özledim.
Barış: Ben de seni çok özledim bir tanem. Burada biraz işlerim vardı, onları hallettik şimdi evimize gidiyoruz babacığım.
Büge: Sen iyisin değil mi?
Barış: Belli değil mi, saldılar beni işte. Nasıl oldu bu iş?
Büge: Bilmiyorum.
Barış: Babam nasıl oldu da konuşmadı? Sasha mı bir şey yaptı?
Büge: Hayır canım. Buradaydı, her şeyi anlatacaktı, anlamadım ki.
Barış: Nasıl oldu bu iş?
Büge: Bilmiyorum.
Barış: Babacığım, bir dakika bekler misin sen beni?
Büge: Gel.
Barış: (Fırat'a) Şu suratının ifadesine bayılıyorum biliyor musun? Oğlum ben babama güvenmiyorum, sen niye güveniyorsun ki benim babama?
Barış: (Can'a) Hadi, hadi gel.
Barış: Sasha nerede?
Büge: Bilmiyorum.
(Fırat, Barış'ın fotoğrafıyla konuşuyor.)
Fırat: Yenilmeyeceğim duydun mu? Sana yenilmeyeceğim! Seni mahvedeceğim. Bu dünyayı başınıza yıkacağım sizin. Oğlum siz nasıl bir ailesiniz lan? Baban adam değil, sen adam değilsin. Oğlum yenilmeyeceğim!
(Asaf Başsavcı gelir.)
Fırat: Buyurun başsavcım hoş geldiniz.
Asaf Başsavcı: Yahu savcı dediğin soruşturmanın selameti açısından panoydu, tahtaydı kullanmaz. Nerede kaldı gizlilik?
Fırat: Gizlilik diye bir şey kalmayacaktı, tamam mı? Zahit Yesari denilen adam buraya gelip her şeyi itiraf edecekti. Ama vazgeçti, tehdit edildi. Sen gerçeği mi bilmek istiyorsun, öyle mi? Barış Yesari ölmedi, kardeşi Savaş Yesari'nin yerine geçti. Zahit Yesari, bugün buraya geldiğinde bunları anlatacaktı.
Asaf Başsavcı: Fırat, sen iyi misin koçum?
Fırat: Allah Allah!
Asaf Başsavcı: Senin psikolojin falan yerinde mi? Yahu yeter yeter! Nerede delil, hani kanıt, hani tanık? Bak sana açıkça bir şey söyleyeyim mi? Senin için bana bu adam normal değil, kafası kırık dediler ben gözlerimle görsem senin bu kadar olduğuna inanmazdım. Ya sen nerede yaşıyorsun? Biz ayrı gezegenlerde miyiz? Sen hangi dünyalardasın Fırat?
Fırat: Bak bu benim hayatımın davası. Duydun mu? Yesari ailesindeki herkes...
Asaf Başsavcı: Bak kardeşim. Canım kardeşim, güzel kardeşim, bu saatten sonra bu adliyenin duvarları içinde, dâhilinde, çapında çeperinde Yesari adını anmak yok.
Barış: Oh be! Bak yine gündüz solduk gece açtık, görüyor musun 'baby'? Savcı bu sefer aldı dedim. İlk defa özgürlüğümü kaybetmekten korktum.
Sasha: O savcı, benim bir hamle yapacağımdan emindi ama. O yüzden o geri zekalıları yolladı. Sabaha kadar ya, elim böyle arkada bağlı, bıdı bıdı konuşuyorlar bir de. Kafayı yiyecektim!
Barış: Biz kafaları çoktan yedik 'baby', bize bir şey olmaz. Bana bak, bu adamlar sana bir şey yapmadılar değil mi?
Sasha: Ne yapabilirler? Bir de bacım falan çektiler bana. Nasıl bu yollara düştün hesabı.
Barış: Fırat'ın elinde hiçbir şey kalmadı. Barış olduğumu asla ispatlayamayacak.
Sasha: Evet ama senin peşini asla bırakmayacak. Adam sadece bu yüzden göreve geldi. Deli gibi üstüne gelecek bundan sonra, göreceksin.
Barış: Delirsin. Delirsin. Kudurtacağım daha onu. Sence babamı ne durdurdu? Kim?
Sasha: Sinyor. Kesinlikle Sinyor. Çünkü eğer senin Savaş olmadığın ortaya çıksaydı bütün o imzalar boşa gidecekti. Düşünebiliyor musun?
Barış: Babam da beni bu yüzden sattı ya zaten. Bak bir Yesari olarak bütün şirketlerin Sinyor'a geçmesinden o kadar mutluyum ki! O Zahit'in g*t*ne girdi ya, oh yani!
Sasha: Sinyor kesinlikle dostumuz değil, burası kesin. Ama senin kimliğinin ortaya çıkmaması için elimizde çok büyük bir koz.
Barış: Vay be, başından beri planlamış her şeyi. Ferda'nın cesedini de o yüzden almış. Ulan kurtarıcı meleğim misin be Sinyor?
Sasha: Aa!
Barış: Hayır yok...
Sasha: Senin bir tane meleğin var o da benim.
Barış: Pardon 'baby' o kadar haklısın ki. Ben lafın gelişi yani.
Sasha: Tabii tabii.
Barış: Can yedi mi yemeğini?
Büge: Yedi.
Barış: Bir tuhaflık var onda. Ne oldu?
Büge: Daha ne olabilir Barış? Sen haftalardır eve gelmiyorsun. Geldiğinde de ya çok sarhoşsun ya da...
Barış: Ne ya da?
Büge: Bir tuhaflık var işte. Can bile söylüyor. Seni kendi kendine konuşurken görmüş.
Barış: Nerede görmüş? Nasıl görmüş?
Büge: Banyoda görmüş. Çocuk bana geldi; anne, babam kendi kendine kavga ediyordu, dedi.
Barış: Ne var canım bunda? Her insan kendi kendine konuşur bazen. Ben seni de gördüm kaç kere konuşurken.
Büge: Bu öyle bir şey değil. Sen de biliyorsun bunu. Burada daha fazla bir şey var. Barış, anneni kaybettiğimizden beri hiçbir şey normal değil. Farkında değil misin?
Barış: Benim dönmek istediğim bir normal yok Büge.
Büge: Sen burada bizi öldürüyordun. Onun farkında mısın peki? Ellerinle zehirliyordun. Tamam, anneni kaybettik diye ağzımı açıp bir şey demedim ama olacak şey mi Allah aşkına Barış? Normal mi bütün bunlar? Şuna da tamamım. Peki, sen hiçbir zaman normal bir adam değildin. 'Okay' ama böyle de değildin. Ben 40 yıl düşünsem senin bana ya da Can'a zarar verebileceğin aklımın ucundan geçmez. Ciddi ciddi hiç böyle bir şeyden korkmadım. Ama şu an durum farklı. Sen gerçekten bana da Can'a da kendine de zarar verebilecek bir hâldesin. Sen evde yoksun.
Barış: Biliyorum. Hayatım, biliyorum. Ben bu dünyadan vazgeçtim. Giderken seni de götürmek istedim. Çünkü seni yaşamaktan daha çok seviyorum.
Büge: Barış, ben seni sevmekten utanıyorum. Gerçekten. Çok denedim. O kadar çok denedim ki Allah biliyor. Seni sevmek istemiyorum. Vazgeçmek istiyorum, olmuyor. Ama o kadar utanıyorum ki kendimden. Vicdanımdan, insanlardan, Can'dan gerçekten utanıyorum.
Barış: Benim için hayat demek sen demek. Can demek. Ben başkasını bilmiyorum. Diyorsan ki bana "Barış, ben senin bu hâlinden memnun değilim", 'okay'. Ne istiyorsan yapmaya razıyım.
Büge: Ne istiyorsam?
Barış: Ne istiyorsan.
Büge: Tamam, git o zaman şu terapiye. Ne olur, daha da geç olmadan artık şu terapiye başla. Ne olur.
(Hacı ve Fırat, Barış ve Büge'nin konuşmalarını dinliyor.
Hacı: Ohoo! Biz bunu kaç aydır söylüyoruz bacım. Manyaktır bu manyak. 46 kere 46! İlla kendi kendine konuşunca mı bunların aklına geldi? Yalnız onun derdi burada. Savcı geri döndü. Sen onun peşine düşünce bu tırrek iyice stres oldu.
Fırat: Bu karısından bir şey saklıyor, belli. Kimseye olmadığı kadar kibar Büge'ye karşı. Var bir hesabı ama...
Hacı: Ne hesabı varsa var! Bırak, gitsin o kafa doktoruna. Belki biraz akıllanır da kendi ayağıyla çıkar, teslim olur.
Fırat: O düzelecek biri değil, Hacı.
Barış: Kıyamam. Ne güzel uyudu. Gerçi her çocuk çok güzel uyuyor, biliyorsun değil mi? Ben bile güzel uyuyordum çocukken. Yastığa kafamı koyduğumda hemen uyuyup hayallere dalıyordum mesela. Lan ben hayal kurmadığım için mi uyuyamıyorum?
Büge: Can sen varken daha kolay uyuyor. Beni biraz zorluyor genelde.
Barış: Nazı sana geçiyor. Kıyamam. Demek ki kendini güvende hissediyor. Tamam ya! Salma şu suratını. Gideceğim terapiye.
Büge: Gerçekten mi?
Barış: Evet.
Büge: Bak o kadar iyi gelecek ki sana. Gerçekten çok iyi gelecek.
Barış: Vallahi senden daha iyi bir şeyin geleceğini zannetmiyorum ama bir deneyelim bakalım.
Büge: Ben tamam. Ben başka. Ben seni dinlerim, anlarım, yanında olurum ama sonuçta onlar da başka. Yani bu bilim. Seni karşısına alacak, güzel güzel dinleyecek. Sen anlatacaksın. Ondan sonra sana çözümler sunacak.
Barış: Sunsunlar. Ben aslında bu fikre karşı değildim. Vallahi bak. Bence büyük meydanlarda bizim için psikiyatri çadırları kursunlar. Vallahi bak. Millet kafayı peynir ekmek gibi yedi. Önce de babamı alsınlar ama.
Büge: Barış, eğer sana iyi gelirse bu terapi...
Barış: Evet?
Büge: Yani daha iyi hissedersen belki buradan gideriz, değil mi?
Barış: Nereye?
Büge: Bilmiyorum canım. Nereyeyse nereye. Bizi kimsenin tanımadığı bir yere. Sen, ben, Can. Sadece üçümüz.
Barış: Ciddisin sen.
Büge: Evet, çok ciddiyim.
Barış: 'Baby' yalnız ben gidersem o savcı kafasına sıkar can sıkıntısından.
Büge: Öf, Barış! Neyse, tamam. Şu an çok heyecan yapmayacağım. Önce bu işi bir halledelim, bütün radikal kararları ondan sonra alırız.
Barış: İyi, Tamam. Sen o zaman al randevuyu. Yarın gidelim.
Büge: Tamam. Hiç pişman olmayacaksın.
Barış: Hadi bakalım.
Büge: Hadi bakalım.
Kadın: Hoş geldiniz.
Barış: Merhabalar.
Kadın: Buyurun şöyle.
Barış: Teşekkürler.
Barış: (Büge'ye) Geç.
Büge: Sen bir sakin ol. Gerçekten ben çok güzel şeyler duydum bu terapistle ilgili.
Barış: Ben hiç tanımadığım birine kendimi nasıl anlatacağım Büge? Ben sana anlatamıyorum! Ne olur gidelim.
Büge: Barış!
Barış: Ne?
Büge: Sen böyle söylenip duracak mısın sürekli?
Barış: Hayatım zaten benim kafam karışık. İyice allak bullak olacak. Bana diyecek ki şimdi geçmişe gidelim. Ondan sonra biliyorsun, bilinçaltı başlıyor. Ve kimsenin benim bilinçaltıma girmesini tavsiye etmiyorum. Gerçekten.
Büge: Barış. Sen, ben kalayım istiyor musun?
Barış: Evet.
Büge: Peki daha önemlisi oğlun sana korkmadan yaklaşabilsin istiyor musun?
Barış: Uff!
Büge: Değil mi? O zaman sus.
Barış: Tamam. Nasıl olsa yalan söyleyebiliyoruz.
Büge: Barış!
Barış: Tamam, şaka yapıyorum.
Kadın: Savaş Yesari?
Barış: Evet.
Kadın: Sizi birazdan alacağım.
Barış: Teşekkürler.
Barış: Bak daha ilk soruda yalana başladık bile.
Terapist: Merhaba.
Barış: Ao! Merhaba. Savaş ben.
Terapist: Eldem. Buyurun. Bir şeyden mi tedirginsiniz?
Barış: Direkt söyleyeyim mi?
Terapist: Lütfen. Burada sizden isteyeceğim en önemli şey dürüst olmanız.
Barış: Bu kadar hoş olabileceğiniz hiç aklıma gelmezdi. Bakın sakın yanlış anlamayın, evliyim. Ve şaşıracaksınız belki ama hâlâ çok âşığım.
Terapist: Ve buraya da eşiniz yüzünden geldiniz.
Barış: Evet.
Terapist: Yani o istediği için.
Barış: Öyle.
Terapist: Peki. En son kendiniz için ne yaptınız?
Barış: Adam öldürdüm. Tabii ki şaka yapıyorum. Son zamanlarda çok şey yaptım aslında. Hangisini karım için yaptım hangisini kendim için yaptım onu bilmiyorum.
Terapist: Bu süreçte zaten bunları burada birlikte bulacağız.
Barış: Bulabilecek miyiz gerçekten?
Terapist: Bunun için buradayız.
Barış: Tamam. Vallahi bilsem böyle olacağını daha evvel gelirdim.
Terapist: O zaman biraz rahatladıysanız başlayalım mı?
Barış: Tabii.
Terapist: Nasılsınız?
Barış: Daha belli değil.
Terapist: Son dönemlerde bir sürü şey yaptığınızı söylediniz. Nereden başlamak istersiniz?
Barış: Sekiz ay kadar oldu sanırım, ikiz kardeşimi kaybettim. Yakın zamanda da annemi kaybettim.
Terapist: Bu durumu biraz tarif edebilmeniz mümkün mü acaba?
Barış: Çok özür dilerim. Tarif edebileceğim bir şey değil ki. Hani böyle çocukken dişiniz düşer ya yerinde boşluk kalır. Dilinizle sürekli orayı yoklarsınız. Onun gibi bir şey sanki. İçimde kocaman boşluk oldu annem. Aklım sürekli onda.
Terapist: Yaşadıklarınız kolay şeyler değil. Ama acılarınızla yüzleşmeyi öğrenmeniz gerekiyor.
Barış: Ben yüzleşemiyorum. Benim sorunum bu galiba. Vicdanım yok sanırım benim. Empati yapamıyorum ben kimseyle. Çoğu zaman kendimi çok zavallı hissediyorum. Hatta o kadar zavallı hissediyorum ki diğerleri duyacak diye ödüm kopuyor. Onlar anlamasın diye aklıma ne gelirse yapıyorum ben.
Terapist: Peki. İkiz kardeşiniz, o öldüğünde ağlayabildiniz mi?
Barış: Ağladım. Çünkü onun ölümünden hep kendimi sorumlu tuttum ben.
Savaş: Niye yalan söylüyorsun lan! Sen kılını bile kıpırdatmadın ki ben sana abi beni kurtar diye yalvarırken.
Terapist: Savaş Bey, son dönemlerde hiç gerçek olmayan şeyler gördüğünüz oldu mu?
Savaş: Hayır.
Terapist: Sanrı gibi, hayal gibi.
Savaş: Sakın beni gördüğünü söyleme.
Barış: Hayır. Görmedim. Sadece acı çekiyorum ben. Her dakika, her saniye. Çevrem, gördüğüm yüzler, evim, kendi oğlum bile. Çok pardon.
Savaş: Senin en büyük acın benim Barış.
Barış: Sadece karım. Sadece karım varken unutuyorum acılarımı. Var olmaktan mı yok olmaktan mı korkuyorum bilmiyorum. Ama acı çekiyorum.
Terapist: Savaş Bey, yaşadıklarınız hiç kolay şeyler değil. Bu gibi durumlarda bize yardım edecek şey acılarımızla yüzleşmektir. Ve sizin de acılarınızdan kaçmamamız gerekiyor. Ama bunu her gün tekrar tekrar yaşamak işinizi biraz zorlaştırabilir açıkçası. Şu aşamada sizin için önerim belki de buralardan biraz uzaklaşmak olabilir. Hiç böyle bir şey düşündünüz mü?
Barış: Aslında haklı olabilirsiniz.
Savaş: Nereye gidersen git benden kaçamayacaksın.
Barış: Biraz daha konuşabilir miyiz?
Terapist: Tabii. Tam olarak şu an ne hissediyorsunuz, bana tarif edebilir misiniz?
Büge: Ee anlatmıyorsun, anlat. Ne dedi? Bir de sen her şeyi anlattın mı?
Barış: Ben her şeyi anlattım. Şimdi birincisi hasta mahremiyeti diye bir şey var. Ben her şeyi sana anlatmak zorunda değilim.
Büge: Yok ya!
Barış: Öyle.
Büge: Peki. İkincisi?
Barış: İkincisi, sen haklıymışsın. O da aynı şeyleri söyledi. Buradan gitmeniz sizin için en doğrusu olur, dedi.
Büge: Ee o zaman gidiyoruz yani?
Barış: Gidiyoruz. Bu kafamın içindeki kâbuslara da bu şehre de elveda diyoruz, inşallah. Burası zaten bambaşka bir şey oldu. Ulan İstanbul ne hâlin varsa gör. Biz kaçıyoruz.
Büge: Ama öyle kaçıyormuşuz gibi de olmasın.
Barış: Doğru. Savcıyı kıllandırmamak lazım.
Büge: O zaman şöyle yapabiliriz. Annenin anısına bir etkinlik yapılacak ya vakıfta onu yaparız güzel güzel. Ondan sonra da gideriz.
Barış: Tamam. Tamam.
Büge: Barış, yalnız bir şey rica edeceğim senden. Ben gittiğimiz yerde bu eski hayatına dair hiçbir şey istemiyorum.
Barış: Hiçbir şey derken?
Büge: Hiçbir şey, hiç kimse olmasın lütfen.
Barış: Ama hayatım, Sasha ne olacak? Bu zamana kadar ben nereye o oraya. Kız ne yaptıysa benim için yaptı, olmaz Büge.
Büge: Biliyorum, anlıyorum da. Ama onu da güvenli bir yere yerleştirebilirsin bence.
Barış: Sasha'nın sana ne zararı var ki? Gelsin bizimle.
Büge: Sasha'yla alakalı değil ki. Sana bu hayatı hatırlatan hiç kimse, hiçbir şeyi istemiyorum. Ne olur Barış. Temiz bir sayfa açalım istiyorum. Sadece üçümüz.
Barış: Tamam.
Barış: 'Baby' bence Newyork'a değil, LA'ya gidelim ya!
Büge: Yok artık. Ben Los Angeles'ta seni öyle sokaklardan toplayamam geceleri. Yok.
Barış: Ne alakası var be? Newyork'da da gece hayatı var. Ayrıca kendini şaşırmak isteyen Tosya'da da şaşırır. Ben kendimi oraya şaşırmaya değil, bulmaya gidiyorum. Baksana şuraya ya!
Büge: Öf, tamam Barış nereye istiyorsan oraya gidelim. İstiyorsan Tosya'ya gidelim, istiyorsan Yozgat'a gidelim. İstiyorsan Los Angeles'a gidelim, hiç önemli değil. Yeter ki böyle başımıza saçma sapan bir şey gelmeden önce bir an evvel gidelim.
Barış: Tamam Tosya iptal. LA'ya gidiyoruz. Ah be. Şu annemin etkinliği bitsin, sonra da basıp gidiyoruz.
Büge: Barış, Sinyor'a her şeyi verdin ama bir tek vakfı bilerek devretmedin değil mi?
Barış: Evet. Annem oranın kurulması için ne kadar emek harcadı. Sen sonrasında buraya kadar getirmek için işleri ne kadar uğraştın. Satar mıyım hiç?
Büge: Çok iyi yaptın bence. Hem bak sana ne diyeceğim. O vakıf hep elimizin altında olursa, biz dünyanın neresinde olursak olalım ne kadar ihtiyacı olan çocuk varsa hepsine yardım edebiliriz. Değil mi?
Barış: Evet, aynen.
Büge: O zaman ben biletleri alıyorum. Üçümüz. Sen, ben, Can. Sasha'yla da sen konuşursun olur mu?
Beybaba: Barış kaçıyormuş ha evlat?
Kamber: İyi be baba, onca naneyi yedikten sonra kuş olup uçacak hâli yok ya be.
Fırat: Barış Yesari kuş olup uçabilir. Ama Savaş Yesari...
Kamber: Nasıl be?
Fırat: Yani Barış'ı alacak bir şey yok zaten şu an elimde. Zahit de sustu. Ama Savaş'ın kartel yüzünden b*ka battığı bir sürü durum var. Eğer onu oradan yakalarsam yurt dışına çıkmasını engellerim. Zaman kazanırım.
Barış: 'Baby' bir şeyler mi yesek? Benim karnım çok aç.
Sasha: İstemiyorum.
Barış: Sasha ne oluyor? Hayırdır?
Sasha: Yok bir şey!
Barış: Dün akşam da gelmedin, nereye gideceğimizi konuşacaktık.
Sasha: Ben gelmiyorum ya sizinle, ondan.
Barış: Büge mi söyledi?
Sasha: Büge söyledi. Ben tabii en yakın arkadaşımdan duymak isterdim. Neyse gelmeyeceğim zaten.
Barış: 'Baby' bak ben seni çok seviyorum. Ve hayatım boyunca nereye gidersem gideyim, yanımda ol isterim.
Sasha: İstersin. Ama ne yapalım ki Büge istemiyor. Yapacak bir şey yok. Anlaşılabilir bir şey. Ben zaten hatırlıyorsan seninle tanıştığımızda dünyayı gezmek istiyordum. Sonra çakılıp kaldım buraya. Koruyucu melekmiş!
Barış: İyi madem dünyayı gezmek istiyorsun, al. Ne yapacaksan özgürce yapmanı istiyorum, al.
Sasha: Sen bana para mı teklif ediyorsun ya?
Barış: Sasha alır mısın şunu?
Sasha: Çok merak ettim ya neymiş senin için ederim?
Barış: Ne yaparsan yap ama benimle birlikte yap. Çünkü ben senden asla vazgeçmeyeceğim 'baby'. 'Never ever'!
Sasha: 'Never ever'!
Sasha: Peki, bundan Bügişko'nun haberi var mı?
Barış: 'Baby' biz seninle bir sürü plan yaptık. Büge'nin de haberi olmaması bu planın bir parçası. Bir şeyler yemeğe gidelim mi? Çok acıktım ben, hadi. 'First class' biliyorsun.
Sasha: Fark ettim.
Büge: Aa! Bağışçıların arasında kim var? Bakınız, Fırat Bulut. Şaka mı bu? Ne yapmaya çalışıyor bir? İkincisi bu kadar parayı nasıl bağışlayabilir o? Nereden buluyor bu parayı?
Barış: O bağışlayamaz o parayı da bağışlayacak arkadaşları olabilir. Paşa'nın kazandığı parayı bağışladı büyük ihtimal.
Büge: Peki. Elinde bir şey falan olmasın Barış?
Barış: Hiçbir şey yok elinde. Ne yapacak? Amacı bizim huzurumuzu kaçırmak.
Büge: Yurt dışına çıkacağımızı öğrenmiş olmasın?
Barış: Yahu öğrense ne olacak? Seyahate gidiyorum ben. Allah Allah! Elinde bir şey yok ki. Ne beni gözaltına alabilir ne de yurt dışına çıkış yasağı koydurabilir. Tek derdi bizi huzursuz etmek işte. Sen merak etme. Gelsin gitsin. Egosunu tatmin edecek belli ki. Ama biz kimseye bir şey çaktırmayalım, tamam mı?
Büge: Tamam.
Barış: Hadi gel.
Barış: Şunlara baksana ya.
Fırat: Tanıklık yapacağım dedin. Ama vazgeçtin. Nasıl inanacağım sana. Bir daha böyle bir şey yapmayacağını nereden bileceğim?
Zahit: Ama inandın, geldin. Savcı sen de çaresizsin, tıpkı benim gibi. Diğer seçenekleri değerlendirmek lazım.
Fırat: Sinyor tehdit etti değil mi seni?
Zahit: Evet. O yüzden Barış'ı sana veremem. Ama onu alabilmenin yolunu açarım sana.
Sunucu: Hepiniz hoş geldiniz. Konuşmasını yapmak üzere Savaş Yesari’yi sahneye davet ediyorum.
Barış: Herkese iyi akşamlar. Hoş geldiniz. Birazdan söyleyeceklerim mutlu bir çocukluk geçirmiş olanlara hitap etmeyebilir. Ama benim gibi büyüyenler ne demek istediğimi anlayacaklardır. Bildiğiniz üzere bu vakfın kurucusu annem Tomris Yesari'yi yakın zamanda kaybettik. Annem gitti ve o gittikten sonra bir şeyi anladım ki o hayattayken çoğu şeyi ertelemişim. İşim var, derdim çok, zamanım yok diye diye her şeyi ertelemişim. Niye biliyor musunuz? Çünkü biliyordum ki annem var ve o hep beni bekler. Ne yaparsam yapayım annem beni dinleyecek. Ama hayatın bazı gerçeklerini unutuyor insan yaşarken. Sevdiklerimiz gün gelip gidiyorlar. Şimdi o yok, gitti ama biliyorum ki giderken bile hep bizim mutlu olmamızı isterdi. Ve yine biliyorum ki annelerimiz hep burada. Bizi koruyorlar, bizi kolluyorlar ve bizi hep seviyorlar.
Savaş: Devam etsene. Devam et, gerçeği söyle Barış. Annem benim kahrımdan öldü de, söyle.
Barış: Bu vakfın kurucusu annem Tomris Yesari ve bugünlere gelmesi için eşim Büge Yesari elinden geleni yaptı. Sevgiye ihtiyacı olan her çocuk için. Ben sevmeyi annemden öğrendim.
Savaş: Bırak oğlum artık palavra sıkmayı, in artık şu sahneden. Bak burada hiç kimse senin gibi anne katili değil. Sen bir kız çocuğunun annesini öldürdün. Nazlı'nın gözlerine baksana. Bakabilir misin?
Barış: Bu gece umarım hepimiz için çok güzel geçer. Yanımızda olan, olmayan bütün annelerimizin Anneler Günü kutlu olsun. Çok teşekkür ederim.
Büge: Keşke annenin dizinin dibinden ayrılmayan o masum çocuk olarak kalsaydın.
Barış: Annelerimiz yanımızdayken hepimiz öyleyiz galiba. Günahsızmışız gibi. Ya da onlar öyle hissettiriyor.
Büge: Annelik ne acayip bir şey. Çocuğun kim olursa olsun ona mahkûmsun.
Flashback Zahit: Annenin ölümüne o savcı sebep! Savcı Fırat sebep! Fırat sebep!
Barış: Niye geldin lan sen?
Fırat: Ben de bu anı bekliyordum. İyi bile sabrettin.
Barış: Boş konuşma savcı. Niye geldin?
Fırat: İyi duygu sömürüsü yaptın. Annen üzerinden. Vay be. Bir de annesi olmayan çocuklar kendini yalnız hissetmesin diye etkinlik düzenlemişsiniz utanmadan. Peki bunca insan senin bir anne katili olduğunu öğrendiğinde ne yapacaksın?
Barış: Hiçbir zaman öğrenemeyecekler. Benim annem de senin yüzünden öldü. Senin teslim olduğunu gördüğünde kahrından öldü kadın.
Fırat: Sen gerçeği kaybetmişsin. Ama sana hatırlatacağım. Gerçek benim. Sen şurada oturan şu kızın annesine kıydın. Ömrün boyunca da cezasını çekeceksin.
Barış: Hiçbir şeyin cezasını çekmeyeceğim. Çünkü elinde hiçbir şey yok. Sen anca konuş savcı.
Barış: (Büge'ye) Hayatım, ben geleceğim.
Fırat: Paşa, Barış sana doğru geliyor. Haberin olsun. Dikkatli ol.
Barış: Ne yapıyorsun sen burada?
Zahit: Annen bu vakfı kimsesiz ve annesiz çocuklara yardım etmek için kurdu. Ben de yap dedim. Bir sürü çocuğa kucak açtık ama kendi evlatlarımıza bir faydamız olmadı.
Barış: Sen ne anlatıyorsun hâlâ bana ya? Sen daha dün kendi ellerinle beni savcıya vermiyor muydun?
Zahit: Ama vermedim. Asla savcıya seni kendi ellerimle vermeyeceğim.
Barış: Versen ne olur vermesen ne olur. Ben verilecek şeylerin hepsini Sinyor'a verdim zaten. Bana bak. Beni bir daha göremeyeceksin. Cenazene de birkaç yalaka çıkar illaki seni taşıyacak. Bir de şey diyeceğim. Senden nefret ediyorum.
Nazlı: Baba, biliyor musun Canlar gidiyormuş. Onu bir daha göremeyeceğim.
Can: Belki siz de gelirsiniz Nazlı.
Fırat: Belki siz gelir kalırsınız Can. Olmaz mı?
Büge: Biz yarın gidiyoruz.
Fırat: Aklınızı birazcık kullansaydınız, bir katilin peşinden gitmezdiniz.
Büge: Tamam, demek ki kullanamıyorum aklımı. Demek ki ben kalbimin sesini dinliyorum. Ne yapacaksın? Beni bunun için mi tutuklayacaksın Fırat?
Fırat: Nazlı, hadi Can'a hoşça kal de kızım.
Nazlı: Görüşürüz.
Can: Görüşürüz Nazlı.
Fırat: İyi geceler.
Barış: İlk sevişmemizi hatırlıyor musun?
Büge: Sen unuttun mu ki soruyorsun?
Barış: Gençtik o zamanlar be.
Büge: Bir de masumduk.
Barış: Ben hâlâ aynı masumiyette hissediyorum biliyor musun?
Büge: Ben de.
Barış: İyi ki gidiyoruz Büge. İyi ki. Her şey çok güzel olacak. Uzağa gidiyoruz, kendimize gidiyoruz.
(Kapı vuruluyor.)
Barış: Bu ne lan?
Büge: Ne bileyim ben?
Kadın: Buyurun.
Fırat: Büge Yesari, Barış Yesari evdeler mi?
Kadın: Evdeler, evet.
Barış: Kim o? Ne işin var lan senin burada? Tamam sen bak işine. Hayırdır?
Fırat: Ne o, kaçıyor muydunuz? Tüh. Kaçtaydı uçak?
Barış: Sana ne? Ne işin var burada dedim!
Fırat: Bu arama emri. Bu da gözaltı kararı.
Barış: Neyin arama emri, neyin gözaltı kararı? Senin elinde bana ait hiçbir şey yok.
Fırat: Seni almayacağım ki. Büge Yesari bizimle geliyorsunuz. Hakkınızda gözaltı kararı var.
Barış: Hangi suçla alıyorsun sen Büge'yi?
Fırat: Adliyeye gidince öğreneceksiniz. Alalım lütfen.
Barış: Fırat saçmalama! Buna hakkın yok. Hangi suçla alıp götürüyorsun?
Fırat: Kelepçe takmayın, sakın.
Can: Anne, seni nereye götürüyorlar?
Fırat: Büge: Aşkım hiçbir yere götürmüyorlar. Ben gideceğim ama hemen geleceğim. Korkma, baba burada. Tamam mı?
Barış: Babacığım, gel sen bana. Gel aslanım. Merak etme, bir yanlış anlaşılma olmuş. Annemiz gidecek gelecek.
Barış: Bunun hesabını vereceksin.
Fırat: Bunu sen istedin.
Barış: Bunun hesabını vereceksin. Büge korkma hayatım, çıkartacağım seni buradan. Tamam mı? Hiçbir şey olmayacak, korkma.
Fırat: Evet, devam edelim.
Asaf Başsavcı: Hayırdır Fırat?
Fırat: Vallahi ne varsa usulüne uygun başsavcım.
Barış: Hiçbir şey usulüne uygun değil!
Fırat: Bağırma karakolun önünde.
Asaf Başsavcı: İyi. Ben senin için çıkmadım dışarı zaten. Sevineceğin çok güzel bir haberim var. Biz de birini yakaladık.
Fırat: Kim?
Barış: S*kt*r!
Fırat: Hacı?
Hacı: Savcı.