You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
Fırat: Nazlı!
Nazlı ve Can: Baba! Baba!
Fırat: Nazlı!
Nazlı: Baba!
Fırat: Babacığım buradayım, buradayım! Buradayım Nazlı!
Nazlı ve Can: Baba! Baba!
Barış: Açılmıyor, açılmıyor!
Fırat: Nazlı!
Barış: Fırat, bayıldılar!
Fırat: Nazlı! Nazlı! Nazlı!
Barış: Bayıldılar. Fırat, bayıldılar. Bir şey yapmamız lazım. Can!
Fırat: Ateş edeceğiz. Geri çekil.
(Fırat ve Barış cama ateş ederler.)
Fırat: Nazlı!
Barış: Oğlum!
Fırat: Nazlı! Nazlı! Hadi çabuk. Çabuk.
Büge: Kahvaltı hazır.
Barış: Hişt!
Büge: Ama okula gitmesi lazım.
Barış: Gitmesin bugün. Baksana ne kadar güzel uyuyor.
Büge: Evet. Hem o kadar kötü şeyler yaşadı, yine de bebek gibi uyuyor, değil mi?
Barış: Çocuklar unutmuyorlarmış, biliyor musun? Hatırlamamayı seçiyorlarmış.
Büge: Keşke biz de öyle yapabilseydik. Değil mi Barış?
Barış: Büge, çok teşekkür ederim.
Büge: Niye?
Barış: Bunun için. Baksana lan şuna. Çok güzel değil mi bu? Mucize gibi. Bana benziyor, sana benziyor. Ben böyle Can'a bakınca bütün günahlarım siliniyormuş gibi sanki. Temize çekiyor bu adam lan beni. Çok teşekkür ederim.
Büge: Barış ama bir daha oğlumuzla imtihan olmayalım, olur mu? Ne olur. Bak, gerçekten bir daha kaldıramam.
Barış: Söz. Söz. Sana söz veriyorum. Kimse bir daha bizi ayıramayacak. Hiç kimse.
(Can uyanır.)
Barış: Paşam, günaydın! Günaydın! Günaydın, günaydın, günaydın! Ne yapıyorsun? Bana bak, ne gördün? Çabuk anlat.
Büge: Çabuk.
Barış: Çabuk. Ne oldu dün gece rüyanda?
Fırat: Ben ne kadar onun peşindeysem o da benim peşimde. Çocukları aldık, ateşkes bitti.
Bekir: Ama abi, bu Sinyor'un yaptığı en çok bize yaradı, biliyor musun? Çok özlemişim.
Fırat: İşte tam da bu yüzden daha tehlikeli şu an, daha saldırgan. O şerefsizden her şeyi bekliyorum.
Fırat: Nazlı'nın yanımda olması benim için iyi bir fırsat, dediğim gibi. O yüzden Barış'a istediğim hamleyi yapabilirim şu an. Zeynep'i öldürdüğünü de ispatlayacağım, kardeşini öldürdüğünü de ispatlayacağım. Ama bıçak olmadan suçsuzluğumu kanıtlayabilmeliyim.
Cemre: Kanıtlayacağız, merak etme. Ben buradan çıkıp yanına geliyorum.
Barış: Bana bakın, okulun çevresinden bir dakika bile ayrılmıyorsunuz. En ufak bir hareketliliği bana bildiriyorsunuz, tamam mı?
Adam: Peki efendim.
Barış: Paşam! Hadi bakalım, iyi dersler. Bana bak, konuştuğumuz gibi. Okulun en güzel kızına o şakayı yapıyorsun.
Can: Tamam baba.
Barış: Hadi bakalım.
Büge: Beni de öp, öyle git.
Can: Görüşürüz anne.
Büge: Baybay aşkım.
Barış: Görüşürüz.
Barış: Tatlım.
Büge: Efendim?
Barış: Bak, ben seni telefondan takip ediyor olacağım. Ama her gittiğin yeri bana söylersen çok mutlu olurum.
Büge: Vallahi ben de bana çip takmasan mesela çok mutlu olurum ama bir şey yapmıyorum ki zaten. Hem sen, Sinyor tehlikesi geçti demedin mi? Hani o adam artık bize bir şey yapamayacaktı?
Barış: Evet, yapamaz. Yapamayacak da zaten ama ben onun sözüne güvenemem ki.
Barış: Sen, önce beni ve karımı sonra da oğlumu öldürmeye çalıştın.
Sinyor: Çalışsaydım öldürürdüm. Ben istediğim için o patlamadan çocuklarınla sağ salim çıktın.
Barış: Ben istediğim için o malum videolar malum yerlere gitmedi. Biliyorsun, değil mi? Ve ben istediğim için sen böyle elini kolunu sallayarak dolaşabiliyorsun. Ne yapacaksın ki? İnterneti komple mi keseceksin? O bir kere olur.
Sinyor: Videoyu paylaşmayı bir dene istersen. Başına neler geleceğini tahmin bile edemezsin.
Barış: Ederim ben. Ederim.
Sinyor: Savaş, sen bensiz hareket edemezsin. Ben ne kadar suçluysam, iş ortağım olarak sen de o kadar suçlusun. Ben yanarsam sen de yanarsın. Üstüne üstlük gizli kasan yaptığın Büge de yanar.
Barış: Sen ne istiyorsun?
Sinyor: Ben bir şey istemem. Gerçekleşmesini emrederim. O videoyu ele geçirmek istediğim için sizi öldürmedim. Şimdi o patlamanın üzerini kapatacağım. Sana ve ailene de kesinlikle dokunmayacağım. Ama birlikte iş yapmaya devam edeceğiz. Birbirimize olan güveni ve sadakati tazeleyeceğiz. Bu arada bildiklerini bize söylemeyen savcı elimizden uçup gitti. O zaman ne yapıyoruz? Onu ortadan kaldırıyoruz.
Barış: Tamam, kabul. Bana uyar. Benim de zaten istediğim buydu. Fırat'ı öldürüyoruz. O mahkûm tayfayı da tekrardan içeri tıkıyoruz. Bu.
Barış: Yani bir şekilde Sinyor'u beklemeye alıp Fırat işini halletmem lazım.
Büge: Gene mi Fırat ama ya? Ne istiyorsun sen bu adamdan?
Barış: Aslında bir şey istemiyorum biliyor musun? Ayağıma dolaşmasa.
Büge: Kimliğini ortaya çıkarır diye korkuyorsan, adamın elinde bir şey kalmadı ki.
Barış: Elinde yok. Elinde yok belki ama beyninde var. Beyin bedava. Adam atmış oraya. Her hatırladığında benim hayatımı s*k*yor. Bak, ben nasıl onun peşine düşüyorsam o da aynısını yapacak. İkimizden biri bitmeden bitecek bir hikâye değil bizimki.
Büge: Nasıl bir hikâye anlamıyorum ki. Sen ses kaydını aldın. Tamam, o da kızını aldı. Herkes çok mutlu şu an. Bırak, firarda ne yapıyorsa yapsın artık.
Barış: Bırakamam. İçeriden beni bitirmek için çıktı o.
Büge: Yahu bu adam karısını öldürmedi mi? Öldürdü. Zaten eninde sonunda yakalanacak. Nereye kadar kaçabilir ki?
Barış: O yine bir yolunu bulur be hayatım. Bak, ben sana şöyle özetleyeyim mi? Benim yaşamam için onun ölmesi şart.
Büge: Barış, senin bana anlatmadığın bir şey mi var?
Barış: Yok.
Büge: Var, değil mi?
Barış: Yok be.
Büge: Ben o surat ifadesini biliyorum zaten. Anlatmadın. Barış bak, ben anlıyorum. Sen kesinlikle bir şey saklıyorsun. Tamam, peki. O zaman bari bundan sonra Fırat'a bir şey yapmadan önce en azından bir kere daha düşün.
Barış: Sen hayırdır ya? Fırat, Fırat, Fırat.
Büge: Yavrucuğum, sen seri katil misin? Canın sıkıldıkça gidip birilerini mi öldüreceksin? Hem Fırat...
Barış: Hay s*k*c*ğm Fırat'ını! Bana bak sen bu kahraman savcı hikâyesinden bu kadar etkilendin mi gerçekten?
Büge: Sen şaka mı yapıyorsun? Ben, Nazlı'nın babası olduğu için söylüyorum. Sen bunu mu anladın yani? Bu mudur?
Barış: Bu! Çünkü ben sana çok âşığım. Ve bu aşkın karşısında bir insan hayatının hiçbir önemi yok. Hele ki o savcının!
Fırat: Nazlı artık bizimle olduğuna göre Barış'ın gerçek kimliğini ortaya çıkarmak için bizi tutan hiçbir şey kalmadı. Zeynep'i öldürdüğünü ispatlayamıyoruz. Ama en azından katil olduğunu kanıtlayabiliriz. İşler yolunda giderse de gerçek kimliğini ortaya çıkaracağız. Melike Demirbaş cinayetinin savcısıydım. Tam Barış'ı enseleyecekken kardeşini öldürüp yerine geçti. Onun Savaş olmadığını anladım. Daha sonra bir dalavere döndürdüler. Parmak iziyle onu tam yakalayacakken adli tıpçıyı öldürdüler. Arada İbrahim Alagöz de kaynadı.
Hacı: Ve masum beni içeriye attın.
Fırat: Peşini bırakmayacağımı anladığı anda evime girdi. Karımı öldürdü, Nazlı'yı kaçırdı. Ve suçu üstüme attı. Bıçak tek maddi delilimdi ama onu da kim aldı bilmiyoruz.
Cemre: Ferda Doğu. Savaş'ın hem iş yaptığı hem de ilişki yaşadığı kadın. Muhtemelen Barış’ın kimliğinden şüphelendi ve canından oldu. Ferda'nın cesedi bulunamadığı için soruşturma bile başlatılmadı. Nerede, nasıl öldürüldü cesedi nerede, bunun peşine düşeceğiz.
Fırat: Barış Yesari'nin son kurbanı Yurdaer. Onu da Bonbon'un mekânında silahla öldürdü. Yurdaer ölmeseydi eğer elinde ne vardı, Rafi'ye ne verecekti? Hepsini ortaya çıkaracağız, Barış'ın sonunu getireceğiz bir şekilde.
Barış: Fırat'ı öldüreceğiz, diğerlerini de tekrardan geri içeri tıkacağız.
Sasha: Neden hepsini öldürmüyoruz?
Barış: Çünkü hiç katliam havamda değilim 'baby'. Ayrıca sen şunların bir yerini bul. Sonra karar veririz kimin öleceğine, kimin içeri gideceğine.
Sasha: Hacı'yla Kamber'in ailelerini, mahallerini falan araştırdım ama şu anlık bir şey çıkmadı henüz.
Barış: Ulan Paşa'ya da haybeden elindeki ikramiyeden daha fazlasını kazandırdık o gece. Ben de oynadım o akşam Fırat'a. Bire 50 veriyordu, ne oldu o para?
Sasha: Gördüm, gördüm ama 'baby' o senin için para değil ki.
Barış: Mevzu para değil ki. Bir hayrı dokunmasın onun zaten bana.
Sasha: Neyse. Ben de o salaklarla geçirdiğimiz sürede boş durmadım tabii ki. Bir sürü bilgi topladım. Merak etme yani. En kısa sürece bulacağız.
(Telefon çalıyor.)
Barış: Geldin mi? Tamam, açıyorum.
Sasha: Hayırdır? Kim?
Barış: Gelince görürsün.
Sasha: Aa! Sürprizlerle dolusun.
Barış: Evet Tahir, seni çağırdım ama sor bakalım niye çağırdım? Hukuk departmanının başındasın ya, sana ihtiyacımız var.
Tahir: Ben de Fırat mevzusunu kapattığınızı düşünmüştüm. Nazlı'yı da vermişsiniz.
Barış: Biraz vakit geçirsinler istedim sadece. Hepsi bu. Bir şey kapatmadım yani. Ben ondan vazgeçmem. Sen geçer misin?
Tahir: Savaş Bey, benim tarafım belli. Fırat artık benim düşmanım.
Sasha: O zaman 'work, work, work'. O hapishane tayfanın komple içeri girmesini istiyoruz.
Tahir: Firar yüzünden çok fazla ceza almazlar. Ama anladığım kadarıyla siz uzun süre içeride kalmalarını istiyorsunuz, öyle mi?
Barış: Bak, bak. Nasıl motive. O kadar iyisin ki.
Tahir: O zaman onlara yükleyeceğimiz ekstra suçlara ihtiyacımız olacak.
Sasha: Tamam. Ne gibi mesela?
Tahir: Hepsinin dosyasını incelemem gerekiyor. Neden hüküm giydiklerini bilmeliyim.
Barış: Sen hiç merak etme. Sasha bu konuda sana ne gerekiyorsa yardımcı olacak.
Tahir: Peki ya Fırat? Onu ne yapacağız?
Barış: Ona çok güzel bir son düşünüyorum. Sen onu boş ver. Sen yanındakilerin dosyalarıyla ilgilen. Biz de yerlerini bulalım.
Sasha: Bingo. Paşa'nın cebinden buldum. 68 Meyhanesi.
Barış: Bir de âlem yapıyorlar, öyle mi?
Sasha: Gidelim mi?
Barış: Ben gider bakarım. Sen işlerinle ilgilen.
Tomris: Zahit, nereye? Doktor bir hafta istirahat verdi. Dinlenmen lazım.
Zahit: İyiyim ben. Şirkete gitmem lazım.
Tomris: Madem her gün gideceksin, niye bıraktın o zaman şirketi?
Zahit: Şirketi ben Savaş'a bıraktım. Barış'a değil. Bana bak, konuşturma beni. Tamam mı?
Tomris: Barış'a mı? Ama o anlamaz ki böyle şeylerden. Sen en iyisi Savaş'la bir konuş, olur mu?
Zahit: Tamam, tamam Tomrisciğim. Hadi sen odana çık. Ben haber vermeden de çıkma dışarı, olmaz mı? Hadi, hadi.
Barış: Merhaba. Ben arkadaşımın tavsiyesiyle geldim buraya. Böyle tatlış mekânları çok seviyorum. Kaçta açılıyor servis acaba?
(Yadigar konuşamadığı için işaret dilini kullanıyor.)
Barış: Bildiğin bir de böyleli. Tam kafa dinlenecek mekânmış hakikaten. Niye 68? Kuşak yüzünden mi? Anladım. Şube açmayı düşünüyor musunuz? 69, 70 hani. Kolaylıkla yapabilirsiniz bunu. Sizin kesin tatlış mezeleriniz de vardır, değil mi? Mutfak nerede? Ben gelmişken bir baksam.
(Yadigar, Barış'ı durdurup işaret dilini kullanarak kapalı olduklarını söylüyor.)
Barış: Anladım. O kadar iyisin ki.
Fırat: Yardımınıza ihtiyacım var.
Büge: Fırat Bey, Nazlı’yı aldınız. Ben daha ne yapabilirim sizin için?
Fırat: Barış’ın katil olduğunu ispatlamak.
Büge: Barış’tan uzak durmanız gerektiğini hâlâ anlamadınız.
Fırat: Barış benden uzak durması gerektiğini anlamadı.
Büge: Bakın ben sizin yerinizde olsam Nazlı’yı alırım ve yurt dışına falan kaçarım. Yani Barış’tan olabildiğince uzağa, tamam mı?
Fırat: Onun ne kadar psikopat biri olduğunu biliyorsunuz ama Can’ı alıp hiçbir yere kaçmadınız, neden?
Büge: Fırat Bey, bakın ben Barış’ın yaptıklarını tabii ki meşrulaştırmaya çalışmıyorum ama yani sonuçta bütün bunları başka biri söylese diyeceğim ki tamam haklısınız. Çok pardon da siz de karınızı öldürmediniz mi?
Fırat: Karımı ben öldürmedim. Onu açıklamak için geldim buraya.
Barış: Çok güzel mekânmış gerçekten. Mutlaka geleceğim bir gün. Gitmeden bir şey sorayım bir de. Bunları tanıyor musun? Beş kişiler. Buraya gelmişler. Oturmuşlar, yemişler içmişler. 900 lira hesap göndermişsin. Vallahi bravo, tebrik ettim seni. Çok uygun bir yer. Tanımıyor musun? Bence tanıyorsun. Ben bir tuvalete gideyim, sen de bir daha düşün olur mu? Nerede tuvalet? Dayı, tuvalet nerede? Altıma edeceğim. Burası değil miydi? Burada ne var? Anladım.
(Nazlı’nın konuşması belli belirsiz duyuluyor.)
Barış: İçeride biri mi var?
Büge: Ben hakikaten inanamıyorum. Bu yüzden mi sizinle uğraşıyordu bu kadar? Yani her şey tamam, hepsi tamam ama Nazlı’nın annesi değil. Kâbus gibi her şey.
Fırat: Büge Hanım, bana yardım etmek zorundasınız. Barış’ın katil olduğunu ispatlamam lazım. Bana tanıklık etmek zorundasınız. O herif cezasını çekmeli.
Büge: Siz benden ne istediğinizin farkında mısınız? O benim çocuğumun babası.
Fırat: İşte bu yüzden yardım edin zaten bana. Ne yapacaksınız? Kendi geleceğinizi, çocuğunuzun geleceğini o psikopatın ellerine mi bırakacaksınız?
Büge: Yapamam. Ben böyle bir şeyi yapamam.
Fırat: Bakın, korkularınızdan faydalanıyor. Hâlâ buna izin vermeye devam ediyorsunuz, yapmayın. Yapmayın. Lütfen bana yardım edin, onun katil olduğunu ispatlayayım.
Büge: Fırat Bey ne olur yapmayın.
Fırat: Büge Hanım bakın, adaletin yerini bulması için eğer bana yardım ederseniz söz veriyorum Can için de sizin için de ne gerekiyorsa güvenliğiniz için ne gerekiyorsa yapacağım, söz.
Büge: Allah’ım... Kâbus gibi her şey. Ben böyle bir şey yapamam.
Fırat: Bakın sadece dinlediniz, ne hâle geldiniz değil mi? Bir de beni düşünün. Karım, sevdiğim kadın kollarımın arasındaydı, kanlar içinde. Kızımı aylardır görmüyorum. Bütün ülke bana cani dedi. Barış’ın işlediği suçu üstümde taşıyorum aylardır. Kurtulmama yardım edin, ne olur.
Büge: Fırat Bey ne olur gidin artık. Ben daha fazla konuşmak istemiyorum.
Barış: Tamam, anladık be oğlum siz iyisiniz, biz kötüyüz, tamam. O kadar haklısın ki. Bazı duygular bizde yok, evet. Yani seni kolaylıkla öldürebileceğimizi anlamış olman lazımdı çoktan. Bak şimdi, bana bak. Paşa paşa Fırat’ı arıyorsun, tamam mı? O arada da Sasha, Fırat’ın nerede olduğunu buluyor, bu.
Sasha: Ben bitir demeden bitirmek yok, anlaştık.
Barış: Fıro mu? Koskoca savcıya? Çalıyor.
Fırat: Paşa?
Paşa: Fıro, ne yaptınız?
Fırat: O meseleyi hallettik, şimdi mekâna döndük. Ne yaptın?
Paşa: İyi, iyi. Sasha’nın mekânı altını üstüne getirdim bir şey çıkmadı. Mekâna geleceğim şimdi.
Fırat: İyi. Bana bak, yine haber olmuşuz. Dikkat et mekâna kadar.
Paşa: Tamam, sonra görüşürüz.
Barış: Görüşürsünüz. Tamam, üzülme be oğlum. Sen satmadın arkadaşlarını, merak etme. Söylemeyiz öyle. Sasha, not al da savcıya gittiğimiz zaman sizi Paşa satmadı diyeceğiz.
Barış: 'Baby' hadi artık bulalım şunları. Daha var mı konuma?
Sasha: Yok. Aslında çok az kaldı diye gösteriyor ama birazdan...
Barış: Ne birazdan?
Sasha: Birazdan. İşte şuradan sağa döneceksin.
Barış: Ben sanki meyhaneye giderken buradan geçtim.
Sasha: Dur, dur 'baby'. Konum burası.
Barış: Nasıl? Emin misin?
Sasha: Evet.
Beybaba: Ne yaptınız, konuştunuz mu? Büge sana yardım edecek mi?
Fırat: Önce şoku atlatması lazım. Yani Barış’ın bu kadarını yapabileceğine o da inanmadı. Bekleyeceğiz. Artık gerçekleri biliyor.
Paşa: Kardeşim, o adi o şerefsiz adi p*ştun kalemini istediğin gibi kır şimdi.
(Flashback)
Fırat: Ne yaptın anahtarı, hazır mı?
Paşa: Aşk olsun be Fıro’m. Benden kaçar mı?
Fırat: İçeriye girer girmez beni bir defa ara daha sonra sakın arama. Eğer içerdeyken ararsan anlayacağım ki yakalandın. Bizi bulmaya çalışıyorlar, unutma.
Paşa: Tamam, rahat ol. Bende kardeşim.
(Flashback)
Hacı: Yahu acaba o yazıyı görünce suratı ne hâl almıştır onun?
Kamber: Kudurmuştur p*z*v*nk, ısıracak adam arıyordur şimdi.
Paşa: Ya o sarı şeytan? Ben asıl o sarı şeytanı merak ediyorum.
Fırat: O duvardaki yazıya üzüleceğini zannetmiyorum artık. Elimizde kapı gibi kendi ağzıyla "Ben Barış'ım" dediği kayıt var.
Hacı: Hele aç da kendi kulağımızla bir duyalım yahu.
Fırat: Al.
Barış (Ses): Ya 'çen' delil mi istiyorsun bakayım? Al sana delil.
Büge: Sen ne yaptın!
Barış: Ne yapmışım ben be?
Büge: Sen savcının karısını nasıl öldürürsün! Fırat bana her şeyi anlattı.
Barış: Sen, Fırat'la mı buluştun?
Büge: Her şeyi anlattı bana. Sen anasını öldürdüğün bir çocuğun gözünün içine baka baka her gün nasıl yalan söyledin!
Barış: Hayatım bir dur, bir dinle.
Büge: Kes! Sen nasıl bir insansın! Manyak!
Barış: Ya bir dur, bağırma!
Büge: Ruh hastası!
Barış: Bağırma! Ben ona söyledim. Benim peşimi bırak, dedim. Beni yakalayamazsın dedim ama o bana taktı ilk sorgudan beri.
Büge: Adamın işi bu!
Barış: Adamın işi adalet sağlamak. Beni delirtme.
Büge: Kes!
Barış: Hayat hiç adil değil çünkü! Beni delirtme. Bu hayatta kimse bana adil davranmadı.
Büge: Sus.
Barış: Ben kendi adaletimi yaratmak için kendi yolumu seçtim çoktan. Bunun dönüşü yok. Bana bak! Vur lan! Vur, öldür beni. Hadi. Vur. Sen zannediyor musun ben artık eskisi kadar yaşamayı istiyorum? Bırak o zaman şunu. Kardeşimi öldürdüm lan ben! Bizim için yaptım. Gerçekten. O gece camdan öyle bakınca dedim acaba ben kaybettiklerimi kazanabilir miyim?
Büge: Sus.
Barış: Seni. Can'ı. Bu zamana kadar kaybettiğim her şeyi. Kardeşimi öldürdüm lan ben. Bizim için yaptım. Vallahi. Benim bu dünyada inandığım tek bir şey var. Ben, sen olmadan yaşayamam. Yaşayamıyorum. Yaşayamayacağım. Büge, ben gerekirse bütün dünyayı öldürebilirim. Ama senden vazgeçemem. Bizden vazgeçemem.
(Barış kapıya vuruyor.)
Barış: Büge! Büge! Büge! Allah aşkına bana şunu yapma. Büge! Dışarı çık. Benim ağzımı, burnumu kır ama bana bunu yapma. Büge!
(Telefon çalıyor.)
Barış: 'Baby' sonra.
Sasha: Barış sakın kapatma. Çok kötü bir şey oldu.
Barış: Ne oldu?
Sasha: Birileri analiz yaptırmış. Çıkan sonuç Barış Yesari'ye ait.
Barış: Ne sonucu? Benim parmak izim yok ki. Yaktık ya lan parmakları.
Sasha: Parmak izi değil zaten. DNA ya da kan testi olabilir. Bıçağı alan kişi teste götürmüş olabilir, Barış.
Barış: Bıçak değildir. Bıçak olsa savcılık çoktan peşime düşerdi.
Sasha: Ne olabilir o zaman?
Barış: 'Baby', Ferda. Ferda'nın cesedini bulmuş olabilirler mi?
Sasha: Hayır, imkânsız. Onu öyle bir yere gömdüm ki bulmalarına imkân yok.
Barış: Kapat. Ben sana geliyorum.
Cemre: Ferda'nın ölümüyle ilgili kayıp başvurusu bile yok. Öldürüldüğüne emin miyiz?
Fırat: Eminim çünkü Sinyor, Savaş'ın öldürdüğünü söyledi.
Cemre: Bekir nasıl ulaştı bu eve?
Fırat: Seri katiller hep aynı yolu izliyorlar. Kamyon olayında olduğu gibi. Melike öldürüldükten sonra öldürüldüğü evi satışa çıkardı. Daha sonra Ferda kayboldu ve bu evi satışa çıkardı. Ama ev daha satılmadı. Öylece duruyor.
Fırat: Cemre eldiven giy. İyi temizlik yapılmış belli. İz bırakmayacağız.
Cemre: Barış ellerini yaktığı için parmak izi olmayabilir ama bu evde cinayetin işlendiğini kanıtlayacak mutlaka bir delil olmalı.
Fırat: Melike cinayeti. Bu şerefsiz cinnet geçiriyor! Cinayeti işlemeden önce cinnet geçiriyor ve farklı aletler kullanıyor. Bakacağız. Bütün pencereler kir içinde ama diğerleri temiz.
Cemre: Evi satacakları için olabilir.
Fırat: Tablo. Buradaki tablo yerinde yok. Belli ki bilerek sökülmüş.
Cemre: Belki de değerli bir tabloydu.
Fırat: Belki de tablo değerliydi, evet. Ama evdeki bütün eşyalar kullanılmışken bu koltuk ve bu kılıf yeni. Peki cinayeti neyle işledi? Cemre mutfağa bak.
Cemre: Tamam. Mutfakta şüpheli bir şey yok.
Fırat: Cinayeti bununla işledi.
Tahir: Evet, Savaş Bey. Hem sizin hem de kardeşinizin adına çıkmış sonuçlar.
Barış: Tahir onu anladık. Ne test edilmiş de bizim DNA'mız çıkmış, onu söyle.
Tahir: Ne yazık ki henüz o konuyla ilgili hiçbir bilgiye ulaşamadım.
Barış: Peki senin tahminin ne? Neden şüpheleniyor olabilirler?
Tahir: Önce neyi, nerede test ettirmişler; onu bulmaya çalışıyorum. Kısa zamanda da öğrenirim zaten.
Barış: Acele et Tahir.
Tahir: Anlaşıldı.
Fırat: Barış buraya Savaş kılığında geldi. Kadın onun Savaş olmadığını anladı ve kaçmak istedi. Kapının orada onu yakaladı. Daha sonra buraya getirdi. Cinayeti burada işledi.
Cemre: Ama bunu kanıtlayacak bir şey bulamadık.
Fırat: Objeden sıçrayan kan. Barış sağlak. Objeden sıçrayan kanı unuttular. Burayı temizlediler. Kürek de temiz.
Cemre: O zaman...
Fırat: Şerefsiz! Şerefsiz! Cemre tut.
Cemre: Bunu ne yapayım?
Fırat: Yerine koy.
Cemre: Sayın Savcı'm bakıyorum da formunuzdan pek bir şey kaybetmemişsiniz.
Fırat: Bu kanlar muhtemelen Ferda'ya ait. Teste göndereceğiz.
Cemre: Ferda'nın bu evde öldüğünü kanıtlamak demek Yesarilerin bir evinde daha cinayet işlenmesi demek.
Fırat: Ceset yoksa cinayet de yok. Unutma. Evet. Cinayet burada işlendi. Cesedi sürükleyerek çıkardı. Cesedi tek kişi taşımış olmalı. Ceset torbası. Profesyonel biri.
Cemre: Sasha.
(Araba sesi)
Fırat: Çabuk içeri! İçeri gir, çantayı topla. Çabuk! Hadi çabuk, çabuk!
Sasha: 'Baby' sana söyledim. O gün evin altını üstüne getirdim. Temizledim yani.
Barış: Biz yine de bir bakalım. Annem söylerdi hep. Sen önünü kış tut, yaz çıkarsa bahtına.
Sasha: 'Baby' diyorum sana, bu evde bir şey bulamazlar. Biz cesetle ilgilenelim.
Barış: Söylediğimi zamanında yapmış olsaydın hiçbir şeyle ilgilenmek zorunda kalmıyorduk. Hayır, sordun bir de! Göle mi dedin, ormana mı? Ben de sana göle dedim. Niye gidip ormana gömüyorsun?
Sasha: Çünkü gölde insanlar vardı. Ne yapsaydım? Önlerine mi atsaydım?
Barış: Ormanda nereye gömdüğünü hatırlıyorsun inşallah.
Sasha: Hatırlıyorum tabii ki. Yoldan gittiğinde uzun ağaçlar var ya, o ara yoldan gidiyorsun, yol ayrımı var...
Barış: Bu eve biri girmiş.
Sasha: Emlakçılar falan girmiştir. Satışta ya.
Barış: Hayır. Bildiğim bir koku bu. Bu hayatta iki şey beni geçmişe götürebiliyor. Biri müzik öbürü koku.
(Barış, Fırat'ı görüyor.)
Barış: Sen sığdığını mı sanıyorsun oraya?
Sasha: Olmadı değil mi?
Barış: Olmadı.
(Cemre koşuyor.)
Sasha: Benimki de gelmiş.
(Sasha, Cemre'nin peşinden gidiyor.)
Sasha: Nereye ya?
Barış: Özel günleri galiba. Duvara yazdığın yazıya ne güldük, ne güldük, bilemezsin.
Fırat: Hep bir adım öndeyim. Biliyorsun. Yolun sonuna geldin.
Barış: Yolun sonu diye bir şey yok ki be savcım.
(Barış, bıçak alır. Bıçak küçük çıkar.)
Fırat: Ao! Bir daha dene.
Barış: 'Bingo'!
Barış: Yolculuğun sonu! Seninle olan hikâyenin sonuna geldik.
Fırat: O hikâyeyi ben yazıyorum. Ne çabuk unuttun? Ben bitti demeden bitmez. Sana mutlu son yok.
Barış: Mutlu son diye bir şey yok ki zaten. Hikâyenin sonunu kesmezsen mutlu son diye bir şey yok.
Fırat: Karımı öldürdün. Sana hiçbir şey yapmadım. Çünkü ben adaletten yana bir insanım. Anladın mı? Ama sana öyle şeyler edeceğim ki çocuğun evladın yüzüne tükürecek senin. Anladın mı?
Barış: Lan Fırat! Gel lan buraya! Ulan sen Ferda'yı boş ver! Senin cesedini kim bulacak acaba?
(Barış havaya ateş eder.)
Barış: Ne oldu? Tırstın mı lan?
(Ferda'nın gömüldüğü yerin boş olduğunu görürler.)
Fırat: Bence başın daha büyük belada.
Barış: Kim aldı lan cesedi? Polis mi?
Fırat: Bilmem. Belki de Sinyor.
Barış: Yok, Sinyor almamıştır.
Fırat: Niye? İş birliği mi yaptın yine o şerefsizle?
(Barış, Fırat'ı boş çukura iter.)
Barış: Anlaştım lan! Anlaştım, evet.
Fırat: Ulan sen nasıl bir adamsın?
Barış: Fırat, bak ölmek için mükemmel bir gün. Hiç öyle merak etme. Üstüne arı falan da konmayacak. Direkt toprak olacaksın. 'Game over'.
Fırat: Gel.
(Cemre, Barış'a odun ile vurarak çukura düşürür.)
(Fırat çukurdan çıkar.)
Fırat: Çabuk! Çabuk, çabuk! Bu taraftan! Çabuk! Geç, geç!
Sasha: Barış! Neredesin?
(Telefon çalıyor.)
Sasha: 'Baby', iyi misin?
Barış: 'Baby', kaçtılar, yakala. Kaçtılar, yakala.
Sinyor: Rafi, cesedi bir yere gömmeyin. Tamamen ortadan kaldırın.
Rafi: Nasıl isterseniz efendim.
Sinyor: Gördün değil mi zekâyı? Cemre'yi takip edin dedim, işe yaradı.
Rafi: Ben Savaş Bey'le anlaştığınızı sanıyordum efendim.
Sinyor: Niye anlaşayım ki? İkisine de güvenmiyorum. Savaş da Fırat da pimi çekilmiş birer bomba gibiler.
Rafi: Dilerseniz ikisine birden bir operasyon düzenleyebiliriz.
Sinyor: Olmaz öyle şey. Herkesin gözü benim üzerimdeyken böyle bir şey yapamayız. Bombanın üzerini yeni kapattık. Hemen radikal eyleme geçemeyiz. Bırak, onlar önce birbirlerini yesin. Biz uzaktan izleyelim. Savaş, Fırat'ı. Ben de Savaş'ı indireceğim.
(Telefon çalıyor.)
Sinyor: Savaş'ı an, çomağı hazırla.
Sinyor: Efendim Savaş? Hayırdır? Ferda'yı mezardan çıkartıp yerine Fırat'ı mı koydun?
Barış: Keşke geleceğinizi söyleseydiniz. Ben kendi ellerimle teslim ederdim size.
Sinyor: Bak, inanmayacaksın ama bu gerçekten büyük bir tesadüf. Bizim çocuklar Cemre'yi takip ediyorlarmış. Kime niyet, kime kısmet.
Barış: Sinyor, cesedi savcıya vermek gibi bir şey yapmazsınız herhâlde.
Sinyor: Neden böyle bir şey yapayım ki? İkimiz de aynı gemideyiz. Savcı benim de düşmanım. Savaş, sen niye panikledin? Fırat'ın bana verebileceği daha iyi bir şey mi var elinde?
Barış: Zavallının teki o. Size canından başka verecek hiçbir şeyi yok.
Sinyor: Öyle mi? Peki, görüşürüz.
Tahir: Siz lunaparkta karşılaştınız. Kavgaya tutuştuğunuzda da bıçağı oradan alıverdim.
Fırat: O gün niye vermedin bıçağı bana?
Tahir: Neden vereyim? Hâlâ en büyük şüpheli sendin. Önce bıçağı analiz ettirmem gerekiyordu. Mutfakta bir bıçağın eksik olduğunu ben de fark etmiştim. Peki, o adli tıptaki üzerinde senin parmak izlerin olan bıçak o neyin nesiydi? Her şeyi sen kurguladın değil mi Fırat? Senin kafanın içinden geçenleri bir tek ben anlarım kardeşim. Bıçağın üzerindeki kanlar. Onlar da Savaş Yesari'ye ait. Ama aynı zamanda Barış Yesari'ye de ait tabii. Bunlar tek yumurta ikizi oldukları için DNA ayrımı yapılamıyor. Ama Barış Yesari, Zeynep'in ölümünden önce intihar etmişti.
Fırat: İntihar etmedi. Barış Yesari, intihar etmedi. Kendi kardeşini öldürdü ve yerine geçti. Daha sonra da Zeynep'i öldürdü. İbrahim Alagöz'ü öldürdü. Zafer'i öldürdü. Adli tıpçı Murat'ı öldürdü. Etrafında birçok insanı öldürdü. O adam bir seri katil ve durdurulması gerek.
Tahir: Durdur o zaman. Durdur Fırat. Bak, Barış Yesari'nin bu bıçak mevzusunu öğrenmesi an meselesi. Fazla vaktin yok.
Fırat: Bıçak bende. Nazlı yanımda. Bitireceğim onu. Bitireceğim onu.
Barış: Büge! Büge! Can! S*kt*r! S*kt*r! Sasha. Can'la Büge evde yok. Bir bak bakayım, bunlar neredeler?
Sasha: Tamam Barış, relax. Bulacağım. Buldum!
Barış: Neredelermiş?
Sasha: Orada.
Barış: Na... Nasıl?
Büge: Telefonumu unutmuşum. Bu kadar aramak nedir ya?
Barış: Arayacağım tabii ya. Neredesin sen?
Büge: Barış, ben gidiyorum.
Barış: Nereye?
Büge: Anneme.
Barış: Sebep?
Büge: Ben buna devam etmek istemiyorum artık.
Barış: Nasıl? Nasıl devam etmek istemiyorsun?
Büge: Bu kadar şeyden sonra ben seninle birlikte olmak istemiyorum.
Barış: Ben seninle aynı yatakta uyumak istiyorum ama. Ara şoförü, Can'ı da getirsin.
Büge: Barış, gidiyorum.
Barış: Gitmiyorsun Büge. Bu akşam benim yanımda olman lazım. Çok kötü şeyler oldu.
Büge: Daha kötü ne olabilir ya? Sen sürekli birilerini öldürüyorsun. İnsanların hayatını cehenneme çeviriyorsun. Ondan sonra bana gelip hepsini seninle birlikte olmak için yaptım, diyorsun.
Barış: Bizim için yaptım zaten. Senin için. Can için. Bizim için. Büge, biz ayrı kalamayız lan.
Büge: Kalırız. Kalacağız. Ben bir ara gerçekten beni öldüreceksin diye korkmuştum, biliyor musun? Ama sonra artık korkmuyordum da. Yani şunu demeye çalışıyorum. Eğer Fırat bana gelip, bunları söylememiş olsaydı ben eski Barış'ın benim Barış'ımın geri dönmüş olma ihtimaline bile böyle sıkı sıkı tutunurdum. Gene de hiçbir yere gitmezdim. Gidemezdim ki. Ben seni içimden hiç atamadım ki. Her şeye rağmen kalırdım. Ama bu oldu. Fırat, bana bunları söyledi. Ben bunu biliyorum artık. Sen benim, kendi çocuğum gibi baktığım Nazlı'nın annesini öldürdün. Nazlı'yı annesiz bıraktın. Nazlı'nın hiç suçu olmayan babasını hapse attırdın. Nazlı'yı babasız bıraktın. Bak, ben gerçekten düşünürken bile üzülüyorum. Ama söylemek zorundayım. Ben, sende zerre pişmanlık görmüyorum Barış.
Barış: Değilim ki. Hiç pişman olmadım. Olmayacağım da. Çünkü ben size yakın olmak için yaptım. Can'ı tekrardan kazanmak için seni tekrardan kazanmak için. Büge, bana bir şans daha ver. Ne olur. Bak, o zaman yanımda yoktun. Can da yoktu. Yoktunuz. Ama şimdi varsınız. Lan o çocuk için en azından bir şans ver bana. Büge. Bakma öyle bak, ne olur. Gitme. Gitme. Büge. Büge. Büge! Büge! Bak... Yapmak istemediğim şeyler için beni zorluyorsun şu an! Büge! Gitme lan! Çok seviyorum seni!
Fırat: Bıçak. Yarın tekrar teste götür. Dava dosyasına birinci dereceden delil olarak eklesinler. Sonrası özgürlük. Barış'ı haklayacağız, bu oyunu bitireceğiz.
(Barış mezarlıkta)
Barış: Cümleten Allah rahmet eylesin.
Barış: Bu toprak sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokuyor 'bro' ya? Ne haber? Ben de bugün mezara girdim, biliyor musun? Hiç sevmedim. Ne lan öyle sıkış tepiş? Bir de iki kişilik. Orada bile rahat yok yani abine. Sen rahatsındır ama. İyi mi yerin? Geldim. Çünkü özledim oğlum. Çünkü ben yine yok olmuş gibi hissediyorum kendimi eskisi gibi. Ama bu sefer sen yoksun. En iyi yaptığın şeydi lan galiba. Bana kendimi iyi hissettirmek. Babam yokken tabii. Öyle, onun yanında başka bir adam oluyordun oğlum sen. Ne garip bir şey değil mi 'bro' şu mezar taşları? Mezarlar. Sana bir şey söyleyeyim mi? Galiba bunları sizin için yapmıyorlar. Vallahi. Diriler bunu kendileri için yapıyor. Tabii. Çünkü yaşarken yaptıkları hataları, pişmanlıkları gelip anlatabilsinler diye. Çok pişmanım lan. Çok pişmanım oğlum. Katil olmaktan değil senin katilin olmaktan. Ya tamam, biliyorum. Sen de iyi bir adam değildin. Ama kardeşimdin lan. O gece sarılsaydın keşke bana. Geçecek oğlum, ben buradayım deseydin. Hani ufakken böyle bazı geceler korkuyordun sen, yanıma geliyordun hani. Birlikte uyuyorduk. Azıcık yana kaysana 'bro'. Ben çok korkuyorum galiba. Merak etme ama oğlum. Yakında gelirim ben yanına. Öyle. Çok sürmez. Beni o dört duvar arasına tıkamayacaklar. Merak etme 'bro'. Hepsini mahvedeceğim. Hepsini.
Cemre: Alo? Fırat lütfen, yalvarırım beni buradan alır mısın? Lütfen beni buradan al! Lütfen! Ben hiç iyi değilim!
Fırat: Cemre, ne oldu?
Cemre: Teyzem! Teyzem aslında teyzem değilmiş! Beni ona emanet etmişler!
Fırat: Kim?
Cemre: Gerçek babam, Zahit Yesari.
Fırat: Cemre bekle beni geliyorum, tamam mı? Benden haber bekle, haber bekle.
Cemre: Fırat, acele et lütfen!
Nazan: Belki senin teyzen değilim ama en az teyzen kadar, annen kadar çok sevdim seni. Sevmedim mi kızım seni söyle?
Cemre: Sen iyi bir teyze olabilirsin ama kötü bir insansın! Sen kötü bir insansın! Geçmişimi çaldın benden ya! Benim geçmişimi çaldınız! Ben Zahit Yesari'nin kızıyım! Barış Yesari benim abim, öyle mi?
Nazan: Tamam Cemre.
Cemre: Dokunma bana! Dokunma!
Nazan: Cemre belki yalan söyledim ama ben seni çok sevdim.
Cemre: Sevmeyin, sevmeyin! Bir insana bu kadar zarar verecekseniz ne olur sevmeyin! Hayatımı mahvettiniz benim! Siz benim hayatımı mahvettiniz! Dokunma, dokunma bana! Yeter artık ya! Ama ben, ben sana gerçeği söyleyeyim mi? Ne Zahit Yesari ne Barış Yesari ne de sen benim hiçbir şeyim değilsiniz! Tek gerçek, benim bir babam vardı. O da öldü, anladın mı? Lanet olsun size be!
Barış: 'Yes'?
Sasha: Neredesin sen ya? Kafayı yiyeceğim burada! İyi misin?
Barış: Daha belli değil.
Sasha: Test edilen şey bıçakmış Barış. Cinayet bıçağı. Sen ve Zeynep Bulut'un kanının üzerinde olduğu bıçak.
Barış: Kimdeymiş bıçak? Testi yaptıran kimmiş?
Sasha: Tahir. Testi de o yaptırmış. Şu anda bıçak Cemre’de. Yarın sabah ilk iş teste gidecektir.
Barış: Artık konuşmak yok. Yok etmek var 'baby'. O Cemre'yi de Tahir'i de Fırat'ı da yok edeceğim.
Barış: Arkadan deli s*km*ş gibi kim arıyor dersin? Tabii ki bizim masterg*t!
Sasha: Biz kimden öldürmeye başlıyoruz? Sen bana onu söyle.
Barış: Cemre'den.
Sasha: Güzel.
Zahit: Barış, aç şu telefonu! Barış! Hay Allah, lanet olsun! Ceyda, bıçağı biz alalım. Tıpkı parmak izini değiştirdiğimiz gibi bıçağı da ortadan kaldıralım.
Ceyda: Bıçak ortada yok efendim. Ama Cemre sisteme yeni talep girmiş, ek delil için.
Zahit: Bıçak Cemre'de yani? Bunu Barış biliyordur.
Ceyda: Sasha da sisteme giriş yaptığını görmüş olmalı.
Zahit: Barış, aç şu telefonu!
Ceyda: Benim ne yapmamı istersiniz efendim?
Zahit: Rafi'ye söyle, beni Sinyor'la konuştursun. Onlar da orada olacaklar. Barış oraya gelirse müdahale etsinler. Tamam mı?
Ceyda: Tabii efendim, ben hemen arıyorum.
(Barış, Sasha'yı arıyor ama ulaşamıyor.)
Barış: Neredesin be yavrum ya?
Büge: Cemre! Cemre, benim seninle konuşmam lazım.
Cemre: Büge, ben şu an hiç iyi değilim! Lütfen yarın konuşalım, olur mu?
Büge: Cemre bak, ne olur neyin varsa onu da birlikte konuşalım. Ama ben eğer bugün yapmazsam, yarın yapamayacağım ne olur.
Cemre: Özür dilerim.
Büge: Cemre, gitme ne olur!