You should never tell a psychopath they are a psychopath. It upsets them.
Barış: Hadi ama. Bak, biz sabaha kadar bekleriz. Bizim için sıkıntı yok. Ama sizin çok vaktiniz kalmadı galiba. Hadi. Oğlum siz daha yeni kaçmadınız mı içeriden? O kadar plan yaptınız, risk aldınız. Şarkılar, türküler falan. Bunun için tekrar geri mi döneceksiniz? Bunun için? Savcı, ver kurtul.
Fırat: Çantayı polislere vereceğim, duydun mu? İçinde cinayeti işlediğin bıçak var. Kapı gibi delil. Buradan beraber gideceğiz. Ama hapishaneye. Ne dersin?
Barış: Tamam git, polislere ver. Ben seni gün içinde kaç defa tehdit etmek zorundayım, Allah aşkına? Niye anlamıyorsun sen? Bana bir şey olursa Nazlı'yı göremezsin. 'Give it to me baby'.
Paşa: Fıro, polisler geliyor.
Barış: Savcı, ver kurtul.
Fırat: Silahını indir. Hacı, çantayı ver.
Hacı: Savcı, bu çanta senin son umudun. Bu son umudunu bu şerefsize mi vereceksin?
Fırat: İndir silahını. Hacı, ver.
Barış: Bıçak bende, Nazlı bende. Para bende. Özgürlük bende savcı. 'Game over'.
Kamber: Hadi be savcım, Allah'ını seversen be.
Paşa: Fıro, hadi.
Fırat: Öldün.
Hacı: Seni bulacağım 'Suşi'.
Sasha: Fotoğrafları Rafi'ye yolladım. Köstebeğin Barış olduğunu kanıtladım. Şu an acilen eve girmen lazım. Savaş olman lazım, hadi.
Rafi: Efendim, Savaş Bey köstebekle ilgili kanıtlarını yolladı. Buyurun. Fotoğraflar yedi ay öncesine ait. Savcı Fırat Bulut ve Barış Yesari, Yesari çiftliğinde buluşuyorlar. Aynı davanın savcısı ve sanığı olmasına rağmen ne kadar samimi duruyorlar, değil mi? Çünkü Barış Yesari işlediği cinayetten sıyırmak için bizimle ilgili bilgileri Savcı Fırat Bulut'a veriyor. Köstebeğin Barış Yesari olduğu kanıtlandığına göre artık siz de izin verirseniz işimizi yapmaya başlayabiliriz Sinyor.
Barış: Gerçekten kusura bakmayın. Yani biz toplantıdaydık. Ben telefon çalıp uzaklaşınca, orada sesleri duyan asistanım panik yapmış. O yüzden sizi aramış. Yoksa güvenlik arkadaşların zaten durumdan haberleri var. Gerçekten kusura bakmayın.
Polis: Anlıyorum. Konu için buralara kadar geldik. Bundan sonra ihbarda bulunurken daha dikkatli olun.
Sasha: Lütfen kusuruma bakmayın.
Barış: İyi akşamlar.
Polis: İyi akşamlar.
Sasha: İyi akşamlar.
Güvenlik: İyi akşamlar Savaş Bey.
Barış: İyi akşamlar sana da.
Sasha: Teşekkürler.
Sasha: Bingo.
Barış: Şu bıçağı yok edip, savcıdan sonsuza dek kurtulmak istiyorum 'baby'. Sonra da sabaha kadar bingo. Nerede çanta?
Sasha: İçeride. Hadi, hadi.
Barış: Artık onda bana ait hiçbir şey kalmadı 'baby'. Bu ne lan?
Sasha: Nasıl ya?
Barış: Nerede bıçak?
Sasha: Nasıl yok ya? Hayır dosyayı koyup nasıl bıçağı koymaz ben anlamıyorum.
Barış: Çaktırmadan aldılar mı?
Sasha: İmkânı yok. Sürekli onları izledim. Üstlerini bile aradım.
Barış: Nerede lan o zaman bu bıçak? Biliyordu. Biliyordu. O yüzden verdi çantayı. Ulan Fırat!
Barış: Vay be. Kalemimi kıracağın kaleme kadar hazırladın, öyle mi savcı? Şuraya bak 'baby', şu hâle bak. Yememiş içmemiş beni araştırmış bak. Bir de sorsan Barış bana kafayı taktı der. Ee? Bu dosyada bıçaklı ilgili bir şeyden bahsetmiyor.
Sasha: Ama bu defterde bahsediyor olabilir. Fırat'ın ilk duruşmadan önce cezaevinde tuttuğu not defteri.
Barış: Üf! Biliyorum. Zil sesiymiş de, 16 K'ymış, balık, valiz. Nazlı'nın doğum günü. Anladık (Bip)! Bıçak nerede peki? Onu da yazsana buraya! Sasha, nerede bu bıçak? Bir de gitmelerine izin verdik. Belki bizden sonra gidip buldular bıçağı. Sasha, kime diyorum? Bırak şu defteri! Baktık ona defalarca!
Sasha: Baktık ama detayları bilmiyorken baktık. Bak, burada koordinatlar yazıyor. Çiftlikler, valizi gömdüğü yer. Sapağı bile çizmiş. Burası Yesari çiftliğine giden yol.
Barış: Bilmediğim bir şey söyler misin?
Sasha: Al, kukla.
Barış: Ne kuklası 'baby', Allah aşkına ya? Ben bıçak diyorum, sen kukla diyorsun. Yazmış işte kafası gitmişken, karalamış oraya.
Sasha: Kukla. Ben bunu araştıracağım.
Barış: Gerçekten Sasha bul şu bıçağı. Fırat ne yapıyor diye düşünmekten çok yoruldum, çok.
Sasha: 'Baby' sakin ol lütfen. Biraz iyi yönünden bakar mısın? Fırat eğer kaçmasaydı biz köstebek işini bile çözemeyecektik. O işi mükemmel hallettik. Bunu da halledeceğiz.
Barış: İyi, tamam. Eve geçiyorum ben hadi.
Sasha: Eve mi geçeceksin sen?
Barış: Evet. Çünkü evde huysuz ve tatlı bir karım, iki tane de çocuk var.
Sasha: Bilmez miyim?
Barış: Çiftlikte iki saatliğine de olsa Barış olmak o kadar iyi geldi ki. Çok özlemişim kendimi.
Sasha: 'I'm miss you too baby'. İnan bana.
Fırat: Yarın büyük gün Hacı. Önce kendimizi aklayacağız. Ondan sonra Barış'ı bitireceğiz.
Hacı: Savcı, tamam gidip bıçağı alacağız almasına da. Bugün o Barış Yesari'nin tavrı neydi öyle?
Fırat: Her zamanki aşağılık hâli. Ne oldu ki?
Hacı: Yok, ben onu söylemiyorum. Şimdi bu adam kendisini kurtarmak için kardeşini öldürdü, onun yerine geçti. Ama senin karşına Barış olarak çıktı. Niye?
Fırat: Ulan Hacı, en az benim kadar kriminalsin artık, yemin ederim. Aynı şey dikkatimi çekti. Derdi bıçak olsa neden Barış olarak çıksın, değil mi?
Hacı: Yani.
(Flasback)
Fırat: Kim bu adam?
Barış: Hatırlamadın mı? Bu adam Turgut Basmacı. Sana birinden bahsetmiş.
(Flasback biter.)
Fırat: Şerefsiz bir ismin peşindeydi. Bir adam. Fotoğrafımız çekilmiş gizli bir şekilde, ben de hatırlamıyorum.
Hacı: Yani bir savcı bir adamla buluşuyor. Ama biri onları takip ediyor. Bir de gizlice fotoğraflarını çekiyor.
Fırat: Demek ki bizim görüştüğümüzü belgelemek isteyen birileri var. Yani o adam bana önemli bir bilgi verdi. Ya Barış neyin peşinde? Ne karıştırıyor?
Barış: Büge? Bunlar ne lan?
Büge: Baban yollamış Ceyda'yla. Yesari Vakfının başkanlığından alındığıma dair belgeler. Tabii sen başkan olduğun için senin de imzalaman gerekiyor.
Barış: Bir şeyden vazgeçmez ki (Bip)!
Büge: Ee, O Zahit Yesari. Bir şeyi istiyorsa mutlaka yapar.
Barış: Bu sefer değil. Yönetim kurulu başkanı bensem imzalamıyorum. İmzalamıyorum.
Büge: Ya lütfen imzala. Çünkü ben artık istemiyorum. Benim derdim vakıf başkanı olarak kalmak değil ki. Gerçekten ihtiyacı olan çocuklara yardım edebilmek. Ben bunu Büge olarak da yapabilirim yani.
Barış: Nasıl ya? Bir ton estin gürledin toplantıda. Bana bir sürü laf soktun, bana niye sahip çıkmıyorsun diye. Gerçekten bu kadar kolay vazgeçecek misin?
Büge: Evet. Çünkü şöyle bir düşündüm. Babanla ve seninle uğraşmak için harcayacağım enerjiyi çocuklar için harcamak istiyorum. Yani evet, vazgeçtim.
Barış: Öyle kolay vazgeçemezsin. Evvela benimle uğraşmaktan öyle vazgeçemezsin. Çünkü ben senin kaderinim. Babama gelince, pes etmek yok. Onun canını sıkacağız.
Büge: Hayır Barış ya, hayır. İmzalar mısın şunu? İstemiyorum ben senin babanla falan uğraşmayı.
Barış: İmzalamıyorum ya. Onun istediği olmayacak bu sefer, bizim istediğimiz olacak.
Büge: Ben kararımı verdim. İstemiyorum ya. Al şu kalemi.
Barış: Bir dakika, tamam, peki. İmzalamana müsaade edeceğim ama şartlarım var. Birincisi; beni asla bırakmayacaksın. Asla. İkincisi. Babamın canını sıkma konusunda bana yardım edeceksin.
Büge: Hayır.
Barış: Ben senin hayırlarını cevap olarak kabul etmiyorum. Kabul etseydim oho...
Büge: Sen madem kendi bildiğini okuyacaksın, bana niye soruyorsun?
Barış: Benim bildiğim bir şey yok ki. Benim tek bildiğim şey seni ne kadar çok sevdiğim. Bak bazen böyle her şeyi aşıp geçmişe dönüyormuşuz gibi hissediyorum.
Büge: Hişt, benim yerime karar verebilirsin ama benim yerime hissedemezsin. Eskiye falan dönmüyoruz. Ben sadece senin işlediğin suçların cezasını çekmeye alıştım. Çünkü insan her şeye alışıyor.
Barış: Vay, bu kadar yani? Ben niye bu dünyadaki herkesle uğraşabilirken seninle uğraşamıyorum?
Büge: Aşk olsun, bu uğraşamaz hâlin mi? Beni hapsettin işte. Ben sana mahkûmum, daha ne istiyorsun?
Barış: İnsan kalbine hâkim olamayınca kalbindekine mahkûm oluyormuş.
Büge: Şu kalemi ver artık.
Barış: (Kalem Ses Kaydı) Ben Barış Yesari'yim! İki kişinin bildiği sır değildir derler savcı, laf! Bak mesela ben Barış Yesari'yim ve bunu ikimiz biliyoruz ve hâlâ kocaman bir sır. Yakalayamayacaksın savcı beni, uğraşma. Bu şehirde elini kolunu sallayarak dolaşan tek katil ben miyim?
Büge: Bu, bu nereden çıktı Barış? Kimin bu?
Barış: Fırat! Demek bütün tuşlara aynı anda basacaktın, öyle mi? Bak, bir şey bulamadık diyorduk, bugünün bonusu bu oldu.
Büge: Bir saniye. Savcının elinde bana ait bir şey var diyordun, o bu muydu? Bu yüzden mi Nazlı'yı tutuyorsun sen?
Barış: Her şeyi şu an öğrendiğine çok sevindim hayatım, evet. Her şey büyük oyunumuz içindi.
Büge: İyi de bu senin eline nasıl geçti? Sen Fırat'la mı görüştün?
Barış: Köstebek işi için buluşmam gerekti. Hallettim ama o işi. O konu kapandı.
Büge: Bir dakika, şimdi köstebek Savaş, onu anladım, o tamam. Ama o zarf, içindeki o yüzük, onlar neden babana gitti? Baban bu işin neresinde Barış?
Barış: Onu bilmiyorum da bence esas soru şu, Sinyor kim?
(Barış dolabın kapağını kapatırken Büge'yi görür.)
Barış: Ama ya!
Büge: Niye kalemi kırıp atmıyorsun? Çok riskli değil mi böyle?
Barış: Riskli evet ama risk budur. Yani o kalem kötü niyetli birilerinin eline geçerse benim hayatımı bitirebilir. Ama günü geldiğinde onunla savcıya kapak yapacağım.
Büge: Madem sen istediğin zaman Fırat'ı görebiliyorsun Nazlı niye babasını göremiyor?
Barış: Öyle olması gerekiyor çünkü.
Büge: Adamın her şeyini elinden aldın zaten, daha ne istiyorsun?
Barış: Onunla ufak bir işimiz daha kaldı. Ayrıca ben Nazlı'yı buradan alacağım, başka bir yere götüreceğim. Öyle olması gerekiyor.
Büge: Nazlı'ya bir şey yapmayacaksın, değil mi?
(Telefon çalıyor.)
Barış: Efendim?
Sasha: 'Buongiorno'! Bıçağın yerini buldum.
Barış: Buldun mu? Hemen geliyorum.
Sasha: Görüşürüz.
Büge: Aa, ne yapıyorsun? Çabuk geri ara. 'Baby' demedin.
Barış: Of, hâlâ orada mısın sen Allah aşkına? Hadi ben kaçtım.
Selim: Başıma vurdu o şerefsiz, daha yeni yeni kendime gelebildim.
Barış: O olduklarına emin misin peki?
Selim: Eminim. O haberlerde gördüğüm cani savcı ve bir arkadaşı.
Barış: Ne iş bu, ben anlamadım ki.
Selim: Ben polisi arıyorum.
Barış: Sen zahmet etme, asistanım halleder. Daha biz tanışamadık bile seninle. Ben Savaş Yesari.
Selim: Savaş Yesari mi?
Barış: Evet.
Selim: Siz o musunuz?
Barış: Evet.
Selim: Savaş Bey kusura bakmayın, ben sizi tanıyamadım. Sizinle tanışmak benim için büyük bir şeref.
Barış: Estağfurullah.
Selim: Ben de Selim bu arada.
Barış: Memnun oldum. Selimciğim şimdi bu kuklanın özellikleri tam olarak ne?
Selim: Annemin ilk serisinden, vantrilok. Rahmetli kesinlikle satılsın istemezdi.
Barış: Aa, çok güzel. Nerede peki şimdi o kukla?
Selim: Sattık.
Barış: Bu daha güzel, klasik ikinci kuşak. Kime sattın peki?
Selim: Vallahi onlar da sordular ama söylemedim.
Barış: Oğlum tane tane sordurmasana lan! Selimciğim, şimdi sen bu kuklayı kime sattığını bana söylersen ben sana bunun karşılığını verebilirim. Açma gözlerini öyle. Bu devirde sana çek yazacak hâlim olmadığına göre bu dükkânın değeri neyse iki katını verip senden alıyorum. Tamamıyla sanata olan aşkımdan. Yoksa belli ki sen burayı iki günde kafeye çevireceksin.
Selim: Savaş Bey ne diyorsunuz? Ben zaten söyleyecektim.
Barış: Tabii.
Selim: O kuklayı bir koleksiyonere sattım. Alper Türksoy.
Barış: Temiz. Alper Türksoy. 'Baby' sen dükkânı satın al, ben kapıdayım.
Sasha: Selim Bey şöyle kartımı vereyim. Lütfen şuraya IBAN'ınızı ve istediğiniz meblağı atın, olur mu? Ama IBAN'ı lütfen fotoğraf olarak atmayın. Mesaj olarak atın çünkü sizde tam IBAN'I fotoğraf olarak atacak insan tipi var. İyi günler.
Barış: Savcı kuklanın içine mi saklamış bıçağı?
Sasha: Evine çok yakın burası. Muhtemelen son çare olarak bunu düşündü.
Barış: Vay arkadaş.
Barış: Bıçak kuklanın içindeymiş, öyle mi? Bunu tahmin edemezdik. Fırat bizden bir adım önde oldukça ben kuduruyorum.
Sasha: Evet ama kuklayı kimin satın aldığını sadece biz biliyoruz. Alper Türksoy.
Barış: Kimmiş bu? Hiç yabancı gelmiyor benim kulağıma.
Sasha: Gelmez tabii. Çünkü senin çok yakın arkadaşın.
Barış: Nasıl yani?
Sasha: Savaş'ın çok yakın arkadaşı. Alaçatılar... Bebekler...
Barış: Annem, sosyete bunlar!
Sasha: Aslında Savaş'ın arkadaşı olduğuna göre sen onu direkt arayabilirsin.
Barış: Evet, bakalım. Vallahi kayıtlı. Ne yapayım, arayayım mı?
Sasha: Ara bence.
Barış: Bak yine Yurdaer arıyor. Yemin ediyorum ruh hastası bu herif.
Sasha: Relaks 'baby'. Alper'i ara.
Barış: Arayacağım. Kapatırsa arayacağım. Bak, ısrara bak. Allah'ım! Nasıl gireyim peki? Samimi mi olayım? Böyle "Alper'im" falan?
Sasha: Yok, "Alper'im" değil de.
Barış: Dur. Bunun samimiyetsiz "ciğim"lerinden kullanacağım.
Alper: Alo.
Barış: Alperciğim ne haber?
Sasha: Oo, sen beni arar mıydın?
Barış: Bu da geri zekalı.
Barış: Aradım ya işte.
Sasha: Son mevzulardan sonra aramazsın diye düşündüm. Hayret.
Barış: Dün dündür, bugün bugündür Alper. Önemli olan dostluğumuz değil mi? Sen nasılsın, ne yapıyorsun?
Sasha: Bırak şimdi, doğruyu söyle, partiyi duydun da aradın, değil mi? İnan, ilk defa sensiz parti yapacağım diye çok üzülüyordum.
Barış: Ne zaman parti?
Sasha: Bu akşam. Büge'yi de al, gel. Mutlaka bekliyorum, tamam mı? Şu an parti telaşındayım, kapatmak zorundayım. Görüşürüz akşama.
Barış: Tamam, tabii. Akşam görüşürüz.
Barış: Partiymiş. Siz ne anlarsınız lan partiden?
Sasha: Fırsat bu şekilde ayağımıza gelemez! Savcı krizi bu akşam bitiyor. 'It's party time'.
Barış: Bu herif firar ettiğinden beri ayarlarım iyice bozuldu benim. Biz şimdi bir adım önde miyiz hakikaten ondan?
Sasha: Evet. Kuklacıdaki adama ifşa oldular. Nasıl öğrenecekler ki Alper'i?
Barış: Öğrenseler de Alper'in evine giremezler ki. Vay be! Demek sonunda bu akşam savcı olayına noktayı koyuyoruz 'baby'.
Sasha: İyi. Ben eve geçeyim. Birazcık Alper hakkında bilgi toplayayım ki adamın önünde rezil olma. Savaş'ın yakın arkadaşı.
Barış: Yok be, saçmalama! Boş beleş bir herif. Görmedin mi? İki dakikada kafalarım ben onu. Hem zaten sen de olacaksın yanımda.
Sasha: Yok, ben gelmeyeyim. Adam zaten Büge'yle gel dedi ya sana.
Barış: 'Baby' sen başlama Allah aşkına. Akşam orada ol.
Sasha: 'Okay'.
Barış: Gel geçireyim ben seni.
(Zahit ile Rafi'yi görürler.)
Barış: Ao! Bunun ne işi var lan burada?
Sasha: İster misin baban Sinyor çıksın?
Barış: Zarfın üstünde adı yazdığında bir kıllanmadım değil aslında ama Sinyor olsa bile nasıl öğreneceğiz ki?
Sasha: Ee, sen Savaş'sın. Eğer gerçekten bu kartel işinden haberdarsa sen konuyu açarsan seninle konuşacaktır.
Barış: Bu zamana kadar niye bir şey söylemedi? Babam Barış olduğumu biliyor mu lan yoksa?
Sasha: Bunu neden ona sormuyorsun?
Tomris: Barış gelince fazla üzerine gitme.
Zahit: Üzerine gitme mi? Ne zamandan beri bu evde kararları benim yerime bir başkası veriyor?
Tomris: Çocuklarımızın birbirlerine yaptıklarına göz yumduğumuzdan beri.
Zahit: Oo, kabak yine bizim başımıza patladı.
Tomris: Evet, bize patladı. Aylardır hiçbir şey yokmuş gibi yaşayan sana patladı. Sanki Barış kardeşini öldürmemiş sanki yaşayan Savaş'mış gibi hâlâ nasıl hayatını böyle sürdürebiliyorsun?
Zahit: Tomris!
Tomris: Tomris, Tomris! Beni bir dinle. Beni bir dinle. Beni susturdun. Önce hasta dedin. Sonra yetmedi bir de rapor çıkardın. Elimi kolumu bağladın. Ben Barış'ı her gördüğümde her şeyi kabullenip onu bağrıma basmakla kardeşinin katili olduğu için onu kalbimde öldürmek arasında bıraktın beni.
Zahit: Yapılacak başka şey yoktu. Ailemiz için en iyisi buydu.
Tomris: Bu bizim ailemiz. Bu senin şirketin değil! Ailemizi şirketin gibi yönetemezsin!
Barış: İyi misiniz? Sesiniz dışarı kadar geliyor.
Tomris: Baban ne derse desin sakın aldırma oğlum.
Barış: Merak etme sen.
Zahit: Tomris, bizi yalnız bırakır mısın?
Zahit: Ne yaptın oğlum sen?
Barış: Ne yapmışım baba?
Zahit: Büge'yle olan evlilik sözleşmesini feshetmişsin. Neden?
Barış: O mesele. Evet, ettim. Çünkü Büge'yi çok fazla seviyorum. Sizin için değerli olmayabilir ama o benim hayatımın her şeyi. Bana bir şey olursa da hak ettiğini almasını istiyorum, bu.
Zahit: Bana bak, hemen şimdi gideceksin Büge'yle bir yeni sözleşme yapacaksın ve imzalayacak. Anlaşıldı mı?
Barış: Anlaşılmadı. Öyle bir şey yapmayacağım. Siz Büge'yi vakıftan uzaklaştırırken bu kararınıza ben saygı gösterdim. Şimdi benim ailemle olan bu özel konulara siz de saygı gösterin lütfen.
Zahit: Bana bak bu ailede özel diye bir şey yok. Benim, atılacak her adımdan, verilecek her karardan haberim olacak. Anlaşıldı mı?
Barış: Lojistik firmasında dönen gizli işler gibi mi mesela?
Zahit: Ne diyorsun sen?
Barış: Sinyor'la buluşacağım da Sinyor kim bilmiyorum. Ya da biliyor muyum acaba?
(Flashback)
Savaş: Baba anlamıyorsunuz. Başka çarem yoktu. Köşeye sıkıştım.
Zahit: Çaresizmiş! Ben de seni Barış'tan daha yetenekli, akıllı ve kabiliyetli sanırdım. Şu hâline bak. Bir de utanmazsan çocuk gibi ağla karşımda.
Savaş: Baba, lütfen bana yardım et.
Zahit: Derdim sen değilsin. Soyadım ve tırnaklarımla kurduğum şirketim. Senin gibi küçük hırslarıyla büyük tehlikeler yol açan birine güvenmemeliydim. Madem bulaştın bir b*ka sonunu düşünecektin.
Savaş: Her şey iyi gidiyordu baba. Şirket müthiş kârdaydı. Meksika bütün işleri berbat etti.
Zahit: Hayır. Sen mahvettin. Bu pisliği sen temizleyeceksin!
Savaş: Tamam, kabul. Ne yapacağım?
Zahit: Ailemizin soy ismini de şirketi de temize çıkaracaksın.
Savaş: Nasıl?
Zahit: İtirafçı olacaksın.
Savaş: Baba bu benim sonum demek.
Zahit: Meksika'ya git ve dediğimi yap. Buradaki kısmı ben halledeceğim.
Savaş: Bunu benim yaptığımı öğrenirlerse beni yaşatmazlar ki.
Zahit: Sen değil, Barış yaptı diye bilecekler.
Savaş: Nasıl yani? Ne gerekçeyle?
Zahit: O kısmı bana bırakacaksın. Gerekli kişilerle ben görüşeceğim. Tamam mı?
(Flasback biter.)
Zahit: Sinyor kim?
Barış: Ben de onu diyorum baba. Bu Sinyor kim? Bu Meksika'daki gemimiz? Acapulco Limanı? büyük sevkiyat?
Zahit: Ne diyorsun oğlum sen? Ne diyorsun?
Barış: Yani bu lojistik tarafında dönen işlerden hiç haberdar değilsin sen öyle mi?
Zahit: Onu biliyorum. Bir zaman onunla ilgilendin, bayağı kâr etti. Sonra bıraktığın zaman da zarar etti. Umarım verdiğin sözü tutar, tekrar ilgilenirsin.
Barış: Ben onu sormuyorum. Nasıl kâr ettiğimizi soruyorum.
Zahit: Bana bak, açık konuşsana benimle. Sen bana neyi ima ediyorsun?
Barış: Sen benden ne saklıyorsun?
Zahit: Senin benden sakladığından daha büyük bir şey değil, emin ol!
Barış: Sen de işin içindesin. Rafi'yle konuşurken gördüm bugün sizi. Sen bence Sinyor'un kim olduğunu gayet iyi biliyorsun.
Zahit: Sinyor kim bilmiyorum ama senin Barış olduğunu biliyorum! Hastaneye geldiğin an, görür görmez anladım. Aklımı kaybedecektim. Sen sadece kardeşini öldürmedin. Anneni, kendini ve beni öldürdün beni! Gencecik bir kadına kıydın. Aşağılık bir katilsin sen!
Barış: Niye o zaman söylemedin? Savcıya niye anlatmadın her şeyi? Söyleseydin ya. Şimdi söyle. Aç hadi söyle.
Zahit: Kes sesini! Ben ailemizin onuru için sustum!
Barış: Sen kendin için sustun! Başlarım şimdi senin ailenden de onurundan da! Bu cinayetin sahibi sensin Zahit Bey. Beni önce sen öldürdün.
Zahit: Bana bak, ne saçmalıyorsun sen?
Barış: Her gün dövdün lan beni. Her Allah'ın günü. Sebepli sebepsiz. İbretiâlem olsun diye. Seni mutlu etmeye çalıştığımda bile... Annemi, kardeşimi, kendimi mutlu etmeye çalışıyorum diye sen her Allah'ın günü dövdün biliyorsun değil mi beni? Neden? Çünkü sen mutsuzsun. Mutsuzsun oğlum sen! Böyle de geberip gideceksin! Bir kere güzel bir şey söyledin mi lan sen bana? Bir kere ağzından güzel bir şey çıktı mı senin? Ben hatırlamıyorum. Bilmiyorum. Yanaklarım o kadar ufaktı ki o her tokadın benim kafamın içinde patladı biliyor musun? Bende öyle gitti kafa. Öyle! Öyle! Her akşam anneme şunu sordum ben anne, babam beni niye sevmiyor? Ben babama ne yaptım? Ve her Allah'ın günü o kadın bana aynı yalanı söyledi biliyor musun? Olur mu oğlum? Baban ikinizi de çok seviyor. İnsan evladını hiç ayırır mı? Ayırdın lan! Sen benden hep nefret ettin! Şimdi geçmişsin karşıma bana diyorsun ki sen katilsin. İyi bak. Ben katilim, evet. Ben öldürmeyi senden öğrendim.
Zahit: Kes sesini! Kes sesini! Defol! Defol bu evden! Defol!
Barış: Ya... Zahit Efendi ya!
Sasha: Ben hazırım. Partiye geldim. Sen ne durumdasın?
Barış: Daha belli değil.
Sasha: Parti bayağı ihtişamlı gözüküyor. Ama davetli listesine baktım. Bizi tehlikeye sokacak kimse yok.
Barış: Güzel.
Sasha: Senin sesin niye böyle geliyor? İyi misin sen?
Barış: Babam başından beri Savaş olmadığımı biliyormuş.
Sasha: Öyle mi? Şüpheleniyorduk zaten ama niye bu kadar uzattı, anlamak mümkün değil tabii.
Barış: Adam o kadar zeki ki böbürlenmekte haklı. Hiç renk vermedi biliyorsun.
Sasha: Barış lütfen bu kadar üstüne gelme, tamam mı?
Barış: Annem de biliyormuş. Ben bir daha yüzlerine nasıl bakacağım?
Sasha: Tamam bak bunu sonra uzun uzun konuşacağız. Şu an bu partiyi halledelim.
Barış: İyi.
Sasha: Barış, sen düşme. Düşersen olmaz. Tamam mı?
Barış: Büge! Hadi yavrum. Hazırım ben.
Büge: Geldim.
Barış: Ao! Sen gelmesen mi acaba?
Büge: Aa, niye?
Barış: Bu güzelliği sadece ben mi görsem?
Büge: Aman be! Maske takacağız zaten.
Barış: Sen herhangi bir şeyin bu güzelliği saklayabileceğini düşünüyorsun yani?
Büge: Bak orada haklısın işte. Çünkü hiçbir maske gerçekleri örtemiyor. Değil mi? Baban kimliğini biliyormuş ya.
Barış: Evet de susmak zorunda. Çünkü elinde sadece ben kaldım.
Büge: Tamam, susar. Evet ama bir fırsatını bulduğunda seni köşeye sıkıştıracaktır. Zahit Yesari bu. Her zaman yaptığı gibi.
Barış: Bak sen benim aşkımsın. Ben sana sürekli bunu söylüyorum ama unutuyorsun herhâlde. Bize kimse hiçbir şey yapamaz. Sadece eğebilirler belki ama kıramazlar. Sen de bana öyle bir şey yapmazsın değil mi?
Büge: Hadi çıkalım. Geç kalacağız.
Barış: 'Dai amore'
Büge: Saçmalama! İtalyanca nereden çıktı?
Barış: Ne bileyim bu Sinyor falan lazım olur dedim belki.
Büge: İtalyan mıymış adam?
Barış: Vallahi onu bilmiyorum ama Türk ise kesinlikle babam.
Büge: Bir şey mi biliyorsun sen?
Barış: Görürsün.
(Fırat, Barış'ı görür.)
Fırat: Geri dön, geri dön. O**** ç***** buraya da geldi.
Hacı: Savcı, demek o da kuklanın yerini biliyor.
Ondan hızlı hareket etmek zorundayız. Bizden kimseyi fark etmeyecek. Kuklayı alacağız, tüyeceğiz.
Hacı: Tamam.
Paşa: Hoş geldiniz. İsim, soy isim alabilir miyim?
Barış: Savaş Yesari.
Paşa: Savaş Yesari. Doğrudur, doğrudur. Bir de parolayı rica edeceğim size zahmet. Evet, hoş geldiniz efendim. Buyurun, buyurun.
Barış: Siz eskiden beri geliyormuşsunuz Savaş'la.
Büge: Geliyorduk dedim ya, biliyorsun.
Barış: Benim partilerden sonra açıyor mu seni buralar ya?
Büge: Üf, Barış!
Barış: Ne? Şu tiplere bak!
Alper: Savaş!
Barış: Aa... Alperciğim ne haber?
Alper: Vallahi seni fark etmedim. Büge'den tanıdım. Hanımefendi her zamanki gibi çok güzelsiniz gerçekten.
Barış: Müsaadenizle.
Alper: Tabii, tabii.
Barış: 'Baby' bulabildin mi bir şey?
Sasha: Bütün odalara tek tek bakıyorum. Henüz bir şey yok. Burada bir kapı daha var. Kilitli.
Barış: Bir bak bakalım. Ben de Alperciğimin ağzını arıyorum.
Sasha: Tamam.
Barış: Ee, nasılsın? Nasıl gidiyor?
Alper: Çok kötü dememi beklerdin herhâlde ama gayet iyi. Bu arada bak, kim var burada? Senin geleceğini duyunca o da gelmek istedi hemen.
Rafi: İyi akşamlar. Büge Hanım. Savaş Bey.
Barış: Selam.
Büge: Merhaba.
Rafi: Alper'le aranızın düzelmiş olması çok güzel. Sanırım bir yanlış anlaşılma olmuştu, değil mi?
Barış: Şundan versene bir tane.
Alper: Ne garip, değil mi Savaş? Aylar sonra yine beraberiz.
Barış: Gerçekten garip.
Alper: Hayat.
Barış: Nereye hayatım?
Büge: İçecek bir şeyler alacağım.
Barış: Garsonlar getiriyordu.
Büge: Çok sıkıldım zaten.
Alper: Bizim Alaçatı'daki partilerimiz daha güzeldi bence. Bende onların yeri her zaman ayrı.
Barış: Sen hâlâ kukla biriktirmeye devam ediyor musun?
Alper: Ama biliyorsun, bu benim bir hastalığım.
Barış: Sıkılmadın hâlâ! Bravo!
Barış: Ben bir Büge'ye bakayım.
Alper: Olur mu canım, gel! Gelir.
Büge: Lütfen beni bırakın, ben gideyim.
Fırat: Büge Hanım gerçeği bilmiyor olamazsınız. Barış kardeşini öldürdü. Sizin eşinizi öldürdü. Sizi bu hayata mahkûm etti ve eminim ki sizi de aynı şekilde tehdit ediyor, değil mi? Çocuğunuzla. Eğer bana yardım ederseniz sizi bu durumdan kurtarabilirim. Büge Hanım siz de annesiniz. Evet, kaçak olabilirim ama kızımın yeri benim yanım. Lütfen.
Alper: Gelsene benimle, beraber yukarıya çıkalım.
Barış: Senin şu meşhur kuklalara bakacaksak olur.
Barış: Büge nerede ya? Hayatım. Yavrum ne yapıyorsun burada?
Büge: Arkadaşlarımızı gördüm de.
Barış: Merhaba.
Barış: Biz yukarı çıkıyoruz. Burada beni bekle. Bir yere kaybolma.
Alper: Kardeşinin cenazesine gelemedim. Sonra da aramak istedim, bir türlü olmadı.
Barış: Önemli olan kaldığımız yerden devam edebilmek, değil mi? Yani sıkı dostluklar bunu gerektirir.
Alper: Sıkı dostluklar, değil mi?
(Alper, Barış'a saldırır.)
Barış: Ne yapıyorsun lan?
Alper: Rafi'yi görünce üç buçuk attın. Duymayacak mıyım sandın ha? Alper köstebek deyip beni kartelin önüne atıp kurtulacaktın ha!
Barış: Alper sakin ol.
Alper: Lan ben seni... Ben seni Sinyor'un ekibe sokayım, şirketini batmaktan kurtarayım, sen beni hain ilan edip öldürtmeye kalk!
Barış: Alper yok öyle bir şey. Sakin ol.
Alper: Ne sakin olacağım lan! Neredeyse Sinyor senin yüzünden beni gebertecekti. Bak! İyi bak şuna! Gördün mü? Senin yüzünden oldu bu! Ölümden döndüm! Ölümden dönmek ne demek, biliyor musun? Sana şimdi anlatacağım. Geberteceğim seni.
Fırat: Buradasın. Buradasın.
Barış: Dur. Birlikte bakalım. Öyle daha heyecanlı oluyor.
Fırat: Ne yaptın lan sen yine manyak?
Barış: Vallahi savcı insanlar da bozdu biliyor musun? Domates gibi. Eski tadı yok.
(Flashback)
Alper: Geberteceğim lan!
Barış: Bak kaç zamandır kukla biriktiriyorsun. Hiç düşündün mü? Pinokyo yalan söylediğinde burnu uzuyor ama doğruyu söylediğinde niye burnu kısalmıyor?
(Barış, Alper'in burnunu koparır.)
(Sasha gelir.)
Barış: Sen bununla ilgilen. Ben bıçağı bulmaya gidiyorum.
(Flashback biter.)
Barış: Ben mağdur olan tarafım bu sefer. S*k*c*ğ*m maskesini! Sen artık şunu bana bir versen de bu iş bitse ha?
Fırat: Bunu benim elimden alabilmen için beni öldürmen lazım. Yapabilecek misin?
Barış: Kızını öldürsem mesela? Ao! Tercih etsem? Çok daha iyi bir fikir.
Fırat: Bıçak yok.
Barış: Yedim ben de!
Fırat: Lan yok diyorum sana! Sende mi lan bıçak?
Barış: Savcı, bak ben gerçekten sen yaşarken öl istedim. Sana bir şey yapmadım ama bu durumdan çok sıkıldım ben. Bu iş artık bitse mi?
Fırat: Bitirebilecek misin? Hadi. Bitirebilecek misin?
Büge: Savaş! Neredesin sen? Seni arıyorum.
Barış: Geliyorum, hayatım. Beyefendiyle kuklalara bakıyorduk. Gerçekten nadide bir parçaymış. Geliyorum.
Barış: Büge neredesin? Aa, buradaymış! Ruhunu dinlendiriyormuş kendisi.
Büge: Nazlıcığım. Gel, benim aşkım. Anlat bakayım. Sen güzel uyudun mu?
Nazlı: Evet.
Büge: Aferin sana benim çiçeğim. Can ne yapıyor?
Barış: Odasında. Oyun oynuyor. Büge ablası bak bakalım Nazlı sana ne diyecekmiş?
Nazlı: Dün yaptığım resmi babama götürdün ya, bunu da götürür müsün?
Büge: Ee... Nazlıcığım tabii ki götürürüz sonra. Ama sen şimdi odana çık Can'ın yanına. Ben geleceğim. Tamam mı? Koş.
(Nazlı gider.)
Büge: Dur, ne olur yalvarırım! Yalvarırım hemen delirme. Önce beni bir dinle. Ben anlatabilirim. Açıklayabilirim.
Barış: Sen bir anlat, ben delirmedim. Anlat bakalım, delirecek miyim?
Büge: Babasının doğum günüymüş. Çok üzülüyordu. Küçücük çocuk. Resim yaptım, dedi. Sadece bir resim. Barış kötü bir şey yapmadım ki.
Barış: Bana sorma gereği bile duymadan.
Büge: Sorsam izin vermezsin diye korktum çünkü. Resim olduğu için sadece.
Barış: Sen dün gece savcının o partide olacağını nereden biliyordun?
Büge: Bilmiyordum. nereden bilebilirim ben savcının nerede olacağını? Ortalıkta durmasın diye çantamın içine tıkıştırmıştım. Barış lütfen. Sadece bir resim. Nazlı'ya bir şey yapmayacaksın, değil mi?
Barış: Ben kimseye bir şey yapacak hâlde miyim sence? Sen durumun farkında değilsin galiba! Her yerden saldırıya uğrayabiliriz. Çünkü senin o dangalak kocan, benim canım kardeşim önüne gelen herkesi harcamış. Seni, beni, Alper'i. Daha kim bilir kimleri. Büge, ben seni bu dünyada her şeyden daha çok seviyorum. En çok! Ama sana söyledim. Sebebi ne olursa olsun benim arkamdan iş çevirme, dedim. Beni bir daha sevmemene katlanabilir ama sırtımdan bıçaklamana katlanamam.
Barış: Kuklayla ilgili bir haber var mı?
Sasha: Yok, kuklacıya tekrar gittim. Bütün kuklaların içine tek tek baktım, bıçak falan yok.
Barış: İşi gücü bıraktık, kuklayla uğraşıyoruz. İnanamıyorum ya. ‘Baby’, Rafi arıyor. Bir şey diyeceğim; ya bıçağı bul ya savcıyı bul. Bir şey bul bana, ne olur.
Sasha: Tamam.
Barış: Buyursunlar Rafi Bey?
Rafi: Savaş Bey merhabalar. Dün gece partiden sonra Sinyor'a sizden bahsettim. Köstebek ile ilgili kanıtlar için teşekkür ediyor.
Barış: Rica ederim. Bizde yanlış olmaz.
Rafi: Ve artık, işimizi yapmaya başlayabileceğiz. Ama hemen öncesinde Sinyor, sizinle bir akşam yemeği yemek ister.
Barış: Dünya gözüyle onu görebileceğim, öyle mi?
Rafi: Normalde kimseyle görüşmez, biliyorsunuz. Ama sizden o kadar çok bahsettim ki en az bendeki kadar merak uyandırdınız Sinyor'da.
Barış: Merak uyandırmayı severim. Ee, ne zaman görüşüyoruz?
Rafi: Yer ve zaman için en kısa sürede size döneceğim.
Barış: Tarçınını s*kt*ğ*m!
Barış: Gel.
Ceyda: Savaş Bey bir misafiriniz var. Randevusu yokmuş ama.
Barış: Kimmiş?
Ceyda: Cezaevi Müdürü. Günlerdir sizi arıyormuş, ulaşamıyormuş galiba.
Barış: Yedi ömrümü. Tamam, çağır gelsin.
Ceyda: Tabii. Buyurun.
Müdür: Merhabalar Savaş Bey.
Barış: Hayırdır müdür?
Müdür: Efendim önemli olmasa gelmezdim.
Barış: Geç otur bakalım, geç. Ne oldu?
Müdür: Bu firar olayından sonra üstümde çok büyük bir baskı var. Koltuğum tehlikede. Yardımınıza ihtiyacım var.
Barış: Ben ne yapacağım? Ne yapabilirim? Adamlar haklı ayrıca. Savcı seninle dalga geçerek, kaçtı o cezaevinden. Senin cezaevinden.
Müdür: İçeriden, dışarıdan yardım almışlar. Yani, siz de oradaydınız. Çok müthiş bir planla kaçtılar. Yani, kimsenin aklına gelmezdi ki.
Barış: Kötü futbol oynatıp böyle maçı kaybettikten sonra hakeme saldıran teknik adamlar gibisin, biliyor musun?
Müdür: Olan oldu bir kere. Bugüne kadar, ben sizin için her şeyi yaptım. Artık sıra sizde.
Barış: Öyle mi? Ben ne yapacağım şimdi senin için?
Müdür: Gücünüzü benim için kullanmanızı... gerekli kişilerle konuşup benim görevde kalmamı sağlayabilirsiniz. Yani, rica ediyorum bunu.
Barış: Bak, ben bugüne kadar senin için bir sürü şey yaptım, biliyorsun. Ama artık, bizim aramızdaki anlaşma bitti. Yani, ben senin için hiçbir şey yapmayacağım.
Müdür: Artık bana ihtiyacınız kalmadı, ne olursa olsun diyorsunuz, öyle mi?
Barış: Bir kerede anlamana o kadar sevindim ki.
Müdür: Yalnız Savaş Bey, ben yanarsam tek başıma yanmam. Yanımda başkalarını da götürürüm.
Barış: Allah Allah! Sen, tehdit mi ediyorsun beni şu an?
Müdür: Sizin için bu kadar yaptığım şeyden sonra bunu hak etmediğimi düşünüyorum.
Barış: Yapmasaydın. Yapmasaydın müdür. Savcı senin cezaevinden kaçtı. Suçlusu sensin. Ben bir şey yapamam ki.
Müdür: Son sözünüz bu mu?
Barış: Bir kerede anlamana sevinmiştim hâlbuki. Lütfen, gider misin buradan?
Müdür: Gidiyorum. Ama size iki gün mühlet veriyorum. Söylediklerimi yapmazsanız basına gideceğim. Gazeteci arkadaşlar, sizinle ilgili anlatacağım hikâyelere bayılacaklar.
Barış: Müdür sen akıllı adamsın. Yapmazsın bu söylediğini.
Müdür: Göreceğiz.
Barış: Ben anladım seni. Merak etme. Benden haber bekle.
Müdür: Peki, teşekkür ederim. Haber bekleyeceğim.
Paşa: Tam burası işte, korku tüneli. Burası.
Fırat: Kuklayı biliyorsunuz. İçeride dağılacağız. Bulan ses etsin.
Paşa: Tamam. Hadi. Fıro ne oluyor ulan?
Hacı: Ne oluyor oğlum?
Barış: Savcı! Bak, kader bizim ayrılmamızı istemiyor. Ao! Burada ne kadar da içindeki çocuğu öldürmeyen arkadaş varmış. Merhaba.
Hacı: Yahu, her seferinde bu nasıl her yerde karşımıza çıkıyor? Bir de bu.
Fırat: Kes lan tatavayı.
Barış: Savcı sen çok zeki bir adamsın. Her yerde söylüyorum. Ama bu yanındakiler senin seviyeyi biraz aşağıya çekiyorlar sanki.
Fırat: Nasıl buldun lan bizi?
Barış: Paşa'ya sor istersen.
Sasha: Geri zekalı.
Fırat: Paşa!
Paşa: Nasıl? Sadece bir dakika... bir dakikalığına konuştum. Ulan Barış, senin ben...
Barış: Savcı sen bunlara söylemedin mi aileydi, akrabaydı aramak yok diye? Yoksa, bunlar seni pek dinlemiyorlar mı? Bak, şartlar belli. Oyun ortada. Bıçak nerede? Uğraştırma beni bu saatte, ne olur.
Fırat: S*kt*r lan!
Paşa: Hacı koş!
Barış: Lan!
Paşa: Koş!
Sasha: Bunlar bende sen Fırat'ın peşinden git.
Barış: Anladım. Burada değil mi? Güzel.
Barış: Kızının hediyesi hoşuna gitti mi?
Fırat: Peki, karının hediyeyi bana getirmesi hoşuna gitti mi?
Barış: Belki bir gün her şey düzelirse çocukları lunaparka getiririz, ne dersin?
Fırat: Bundan böyle hiçbir şey düzelmeyecek Barış. Çoluğunu da çocuğunu da lunaparkı da ancak rüyanda görürsün.
Barış: Müebbet alan sensin, geri zekalı! İçeride olup çürüyecek olan sensin. Ben dışarıda olacağım. Çünkü bıçak benim olacak. Fırat! bak, uslu bir çocuk olup onu bana getirirsen belki Nazlı'yı görmene müsaade edebilirim.
Fırat: Korkma lan. O yüzündeki korku var ya işte, seni başından beri yenme sebebim. Güya etrafa korku salıyorsun Barış. Ama en çok korkan sensin. Daha yolun başındasın. Korktuğun ne varsa hepsini teker teker yaşatacağım sana, merak etme.
Barış: Korku karanlığa gider savcı. Karanlık da öfkeye. Sonra o öfkeden nur topu gibi bir nefret doğar. Nefret edersen acı çektirirsin savcı. Tıpkı benim sana çektirdiğim gibi. Bakma öyle maviş maviş. Sen de korkuyorsun. Çünkü kızına neler yapabileceğimi gayet iyi biliyorsun.
Barış: Kızını nasıl öldüreceğimi buldum. Anlatayım mı?
Fırat: Anlat, anlat geri zekalı! Elindeki tek kozu öldüreceğini anlat bana. Oğlum korku, ruhunu kemirmiş ulan senin.
Barış: Benim ruhumu kemiren kemirmiş zaten. Sen beni boş ver savcı. Yüksek ruhlar için bu dünya tam bir cehennem zaten. Ben ölmekten korkmuyorum ki. İstediğim gibi yaşayamamaktan korkuyorum.
Fırat: Merak etme, korktuğun başına gelecek. Hiçbir zaman istediğin gibi yaşayamayacaksın.
Barış: Vallahi, şu bıçağı bir bulayım, her gün parti yapacağım 'bro'.
Fırat: Busun oğlum sen işte. Gidip öldürüyorsun insanları. Ondan sonra da elini kolunu sallayarak dolaşabileceğini zanneden bir ahmaksın sen. Babana kendini ispat edemedin diye gidip insanları öldürüyorsun lan.
Barış: Senin kızını gözlerinin önünde öldüreceğim. Gözlerini kapatacaksın ama çığlıklarını duyacaksın. Ben de o arada, içkimi yudumluyor olacağım savcı.
Barış: Savcı! Bulmuşsun! Ver lan şunu!
Fırat: Isırmak ne lan?
(Boğuşuyorlar.)
Fırat: Gel buraya!
Barış: Bırak!
Fırat: Bıçak nerede lan, bıçak nerede?